112 Acil Çağrı Merkezine Asılsız İhbarda Bulunan Kişiye Hapis Cezası ya da Para Cezası Verilir mi

112 Acil Çağrı Merkezine Asılsız İhbarda Bulunan Kişiye Hapis Cezası ya da Para Cezası Verilir mi - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Ağır Ceza Avukatı - Zülküf Arslan Hukuk Bürosu 0352 222 1661

112 Acil Çağrı Merkezine Asılsız İhbarda Bulunulması

5326 sayılı Kabahatler Kanunu

Asılsız ihbar – Madde 42/A

112 Acil Çağrı Merkezini asılsız ihbarda bulunmak suretiyle meşgul ettikleri tespit edilen kişilere bu Kanuna göre il valileri tarafından ikiyüzelli Türk Lirası idari para cezası verilir. Tekerrür halinde bu ceza iki katı olarak uygulanır.

112 Acil Çağrı Merkezine Asılsız İhbar Nedeniyle Ceza Verilmesi

Yargıtay Ceza Genel Kurulu

Esas No: 2015/86 Karar No: 2018/434 Karar Tarihi: 16.10.2018

Kararı Veren Yargıtay Dairesi: 9. Ceza Dairesi

Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi

İçtihat Metni

Suç uydurma suçundan sanık …’ın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 271, 62, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin İnebolu Asliye Ceza Mahkemesince verilen 11.12.2012 tarihli ve 217-161 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 12.06.2014 tarih ve 16278-7139 sayı ile onanmasına oy çokluğuyla karar verilmiş,

Karşı Oy Gerekçesi

Daire Üyeleri C. Özer ve H. Sarıömeroğlu ise;

“Sanığın olay tarihinde 112 acil servis hattını arayarak Doğanyurt ilçesi Belkaya mevkiinde yaralamalı trafik kazası olduğu ihbarını yaptığı, 112 acil servis görevlilerinin de bu hususu jandarma komutanlığına bildirdiği, jandarmanın da yaralamalı trafik kazası olayıyla ilgili soruşturmaya başladığı, daha sonra ihbarın asılsız olduğunun anlaşıldığı ve bu şekilde gerçekleştiği kabul edilen olayda, sayın çoğunluk ile aramızda olayın oluşuna ilişkin herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır.

Suç uydurma suçu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 271. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göreişlenmediğini bildiği bir suçu yetkili makamlara işlenmiş gibi ihbar eden ya da işlenmeyen bir suçun delil ve emarelerini soruşturma yapılmasını sağlayacak biçimde uyduran kimseye 3 yıla kadar hapis cezası verilir.”

Suçun oluşumu için maddede belirtilen yetkili makamdan ne anlaşılması gerektiğinin incelenmesi yerinde olacaktır. Burada önem arz eden, makamın kendisine bildirilen ihbar veya şikâyeti soruşturma ya da kovuşturma makamlarına iletmekle yükümlü olup olmadığının tespitidir. Göreviyle bağlantılı olarak kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı gerektiren bir suçun işlendiğini öğrenen kamu görevlisi bu durumu yetkili makamlara bildirmekle yükümlüdür. (TCK md.279) Dolayısıyla görevleriyle bağlantılı olarak kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı gerektiren suçlarda tüm kamu görevlilerinin yetkili makamlar olduğu hususunda şüphe bulunmamaktadır.

Olayımızda, 112 acil servis hattı görevlilerinin yaptığı görev ve ihbara konu suçun niteliğine göre, 112 acil servis hattı görevlilerinin yetkili makam olarak değerlendirilemeyeceği açıktır.

Ayrıca kanun koyucu ihbarın konusu olarak her suçu değil, kamu görevlisinin göreviyle bağlantılı olarak kamu adına kovuşturulması gereken suçların kendisine bildirilmesi hâlinde yetkili makam olarak kabul etmiştir. Dolayısıyla kamu görevlisinin göreviyle bağlantılı olarak şikâyete bağlı suçlarla ilgili ihbarda bildirim yükümlülüğü bulunmamaktadır. Olayımızda sanığın asılsız ihbarına konu suç, yaralamalı trafik kazası şeklinde belirtilmiştir. Yaralamalı trafik kazası da 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 89. maddesinde düzenlenmiş ve şikâyete bağlı suç olarak değerlendirilmiştir. Dolayısıyla sanığın suç uydurma suçuna konu ihbarındaki suç olarak belirtilen eylemin yaralamalı trafik kazası olduğu, bu suçun da takibi şikâyete bağlı suç olduğu, 112 acil servis hattı görevlileri yetkili makam olarak kabul edilse bile, göreviyle bağlantılı olarak kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı gerektiren bir suç olmadığından, 112 acil servis hattı görevlilerinin bu ihbarı soruşturma yapacak makamlara gönderme yükümlülüğü bulunmamaktadır.

Dosyada belirtildiği gibi 112 acil servis hattı görevlileri bu asılsız ihbarı jandarmaya bildirmişse de, sanık yönünden yukarıda belirtildiği üzere suç uydurma suçunun oluşmayacağı açıktır.

Yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı, sanığın üzerine atılı suçun unsurları oluşmadığından beraatiyle bozma kararı verilmesi gerektiği”

görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İtirazı

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 16.10.2014 tarih ve 14212 sayı ile;

“27.02.2014 tarih ve 28926 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 6525 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 15. maddesiyle, 14.02.1985 tarihli ve 3152 sayılı İçişleri Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un 28. maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir;

“Tüm acil çağrıları karşılamak, sevk ve koordinasyonu sağlamak üzere büyükşehir belediyesi bulunan illerde yatırım izleme ve koordinasyon başkanlığı bünyesinde, diğer illerde ise valilikler bünyesinde 112 Acil Çağrı merkezleri kurulur. Acil çağrı hizmeti veren kurumların çağrı hizmetini yürütmekle görevli personeli buralarda görevlendirilir. Yeterli personel bulunmaması hâlinde valilik kadro, yer ve unvanlarına bakmaksızın uzman, sözleşmeli personel ve memurları bu merkezlerde görevlendirebilir. Bu merkezlerin iş ve işlemleri Sağlık Bakanlığının uygun görüşü alınarak İçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

Çağrı merkezinde görevlendirilen personelin aylık, ödenek, her türlü zam ve tazminatları, ek ödemeleri ile diğer mali ve sosyal hak ve yardımları kendi kurumları tarafından karşılanır. Diğer kurumlar tarafından görevlendirilen personelin, kendi kurumunda sahip olduğu mali ve sosyal hakları herhangi bir kısıtlamaya tabi olmaksızın korunur.

112 Acil Çağrı Merkezini asılsız ihbarda bulunmak suretiyle meşgul ettikleri tespit edilen kişilere 30.03.2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanununa göre il valileri tarafından 250 Türk Lirası idari para cezası verilir. Tekerrür hâlinde bu ceza iki katı olarak uygulanır.”

şeklinde yasal düzenlemeler yürürlüğe girmiştir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ‘Zaman bakımından uygulama’ başlıklı 7. maddesinde yer alan düzenlemeye göre,

“(1) İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmolunmuşsa infazı ve kanuni neticeleri kendiliğinden kalkar.

(2) Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.

(3) Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır.

(4) Geçici veya süreli kanunların, yürürlükte bulundukları süre içinde işlenmiş olan suçlar hakkında uygulanmasına devam edilir.”

Yukarıda yazılı hükümler çerçevesinde, sanığın lehine bulunan yasal düzenleme yürürlüğe girdikten sonra lehe olan hükümlerin uygulanmasında yasal zorunluluk bulunmaktadır.

Maddi olayda, sanık …’ın 112 acil servis hattını arayarak Doğanyurt ilçesi Belkaya mevkiinde yaralamalı trafik kazası olduğu ihbarını yaptığı, olay yerine giden 112 ve İlçe Jandarma personelince yapılan arama ve incelemeler sonucunda trafik kazası olayına rastlanılmadığı, sanığın alınan ifadesinde de suçunu ikrar edip ihbarı asılsız olarak kendisinin yaptığını beyan ettiği, tüm dosya kapsamına göre sanığın, olmadığını bildiği hâlde trafik kazası olayı varmış gibi ihbarda bulunarak üzerine atılı suç uydurma suçunu işlediği anlaşılmakla, İnebolu Asliye Ceza Mahkemesinin 11.12.2012 tarih, 2012/217 Esas ve 2012/161 Karar sayılı ilamıyla, sanık … hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 271/1, 62, 53/1, 58/6 maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği,

İnebolu Asliye Ceza Mahkemesinin 11.12.2012 tarihli ilamından sonra ve Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 12.06.2014 tarih ve 2013/16278 Esas ve 2014/7139 Karar sayılı onama ilamından önce yürürlüğe giren,

27.02.2014 tarih ve 28926 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 6525 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 15. maddesiyle, 14.02.1985 tarihli ve 3152 sayılı İçişleri Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un 28. maddesinin dördüncü fıkrasındaki değişiklik ve yeni düzenlemeler kapsamında,

Sanık …’ın 112 acil servis hattını arayarak Doğanyurt ilçesi Belkaya mevkiinde yaralamalı trafik kazası olduğuna yönelik asılsız ihbarda bulunmaktan ibaret eyleminin suç olmaktan çıkartılarak 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 24. maddesi kapsamında bulunduğu ve idari para cezasına konu edildiği,

Bu itibarla, Yüksek Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 12.06.2014 tarih ve 2013/16278 Esas ve 2014/7139 Karar sayılı onama ilamının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün, sanık hakkında 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 24. maddesi uyarınca işlem yapılması amacıyla bozulmasına karar verilmesi gerektiği”

görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 05.12.2014 tarih ve 7360-12257 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın olay tarihinde “112 Acil Çağrı Merkezine yaralamalı trafik kazası olduğu yönünde asılsız ihbarda bulunma” şeklinde gerçekleşen eyleminin suç uydurma suçunu mu yoksa hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren 3152 sayılı Kanun’un 6525 sayılı Kanun’la değişik 28. maddesinde düzenlenen “112 Acil Çağrı Merkezine asılsız ihbarda bulunma” kabahatini mi oluşturduğunun belirlenmesine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle;

1- Sanığa atılı “suç uydurma” suçunun yasal unsurlarının oluşup oluşmadığının,

2- “Suç uydurma” suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı sonucuna ulaşılması hâlinde; eylem tarihi itibarıyla yürürlükte bulunmayan 3152 sayılı Kanun’un 6525 sayılı Kanun’la değişik 28. maddesinin uygulanma imkânının bulunup bulunmadığının,

Değerlendirilmesi gerekmektedir.

İncelenen dosya kapsamından;

Kolluk tarafından düzenlenen 27.08.2012 tarihli tutanaklara göre; 26.08.2012 tarihinde 112 Acil Çağrı Merkezine Kastamonu, Doğanyurt ilçesi, Belkaya mevkiinde dört kişinin yaralandığı bir trafik kazasının meydana geldiğine ilişkin ihbarda bulunulduğu, çağrı merkezi görevlileri tarafından ihbarın bildirildiği Doğanyurt İlçe Jandarma Komutanlığınca ihbarda belirtilen yere devriye ekibinin gönderildiği, ancak devriye ekibi tarafından yapılan araştırmada ihbara konu kazaya karışan kişilere ya da kazaya dair emareye rastlanmaması ve ihbarı yapan kişinin kullandığı ve 112 Acil Çağrı Merkezi görevlilerince kolluk görevlilerine bildirilen telefon numarası arandığı hâlde telefona cevap verilmemesi üzerine ihbarın asılsız olduğunun anlaşıldığı,

27.08.2012 tarihli Cumhuriyet savcısı görüşme tutanağına göre, kolluk görevlilerince yapılan araştırma sonucunda söz konusu ihbarı yapan kişinin sanık … olduğunun tespit edildiği,

Anlaşılmaktadır.

Sanık aşamalarda; herhangi bir trafik kazası görmemesine rağmen alkollü olmasının etkisiyle ihbarı kendisinin yaptığını savunmuştur.

Sanığa atılı suç uydurma suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ikinci kitabının “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler” başlıklı dördüncü kısmının “Adliyeye Karşı Suçlar” başlıklı ikinci bölümünde yer alan 271. maddesinin birinci fıkrasında İşlenmediğini bildiği bir suçu, yetkili makamlara işlenmiş gibi ihbar eden ya da işlenmeyen bir suçun delil veya emarelerini soruşturma yapılmasını sağlayacak biçimde uyduran kimseye üç yıla kadar hapis cezası verilir.” biçiminde düzenlenmiştir.

Suç uydurma suçu ile, adlî makamların gereksiz olarak işgal edilmesi veya yanlış yollara yönlendirilerek boşuna uğraştırılması eylemleri yaptırım altına alınmıştır. Böylece adlî makamların yıpratılıp itibar kaybına uğraması önlenmek istenmiştir.

Bu suç, belirli bir kimseye isnat yöneltilmeden, işlenmediği bilinen bir suçun yetkili makamlara işlenmiş gibi ihbar edilmesi veya işlenmeyen bir suçun delil veya emarelerinin soruşturma yapılmasını sağlayacak biçimde uydurulması suretiyle işlenmektedir. Bu anlamda, söz konusu suç tipinde, uydurulan suçun ceza hukuku açısından suç olması gerekmektedir. Kabahat veya diğer hukuk dallarına ilişkin olan, örneğin bir idari soruşturma veya yaptırımı gerektiren eylemin uydurulması bu suça vücut vermeyecektir. Buna göre, suç uydurma suçunda yetkili makamlara bildirilen fiilin suç teşkil eden bir eylem olması gerekmektedir.

İhbar veya uydurma hareketlerinin gerçekleştirilmesi ile tamamlanan bu suçun iki tür işleniş biçimi bulunmakta olup fiilin, ihbar suretiyle işlenmesine şekli suç uydurma, delil veya emarelerini uydurmak suretiyle işlenmesine ise maddi suç uydurma denilmektedir. Söz konusu suçun unsurlarını; işlenmemiş bir suçun olması, suç duyurusunun kanuni tipte belirtilen makamlara yapılması ve uydurulan suçun belli bir kimseye isnat edilmemesi olarak saymak mümkündür.

Suç uydurma suçu kasten işlenebilen bir suçtur. Neticesini bilerek ve isteyerek ihbarda bulunma ya da delil veya emare uydurma iradesi suçun manevi unsurudur. Bu suçun manevi unsuru bakımından doğrudan ve genel kastın bulunması yeterli olup failin suçu işleme nedeninin, maksadının veya saikinin bir önemi bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu suçta özel kast aranmamaktadır.

Gelinen bu aşamada suç uydurma suçunun maddi unsurları arasında yer alan işlenmediği bilinen bir suçun, yetkili makamlara işlenmiş gibi ihbar edilmesi fiilinin de irdelenmesi gerekmektedir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun İhbar ve şikâyet” başlıklı 158. maddesi suç tarihi itibarıyla;

“(1) Suça ilişkin ihbar veya şikâyet, Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluk makamlarına yapılabilir.

(2) Valilik veya kaymakamlığa ya da mahkemeye yapılan ihbar veya şikâyet, ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.

(3) Yurt dışında işlenip ülkede takibi gereken suçlar hakkında Türkiye’nin elçilik ve konsolosluklarına da ihbar veya şikâyette bulunulabilir.

(4) Bir kamu görevinin yürütülmesiyle bağlantılı olarak işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle, ilgili kurum ve kuruluş idaresine yapılan ihbar veya şikâyet, gecikmeksizin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.

(5) İhbar veya şikâyet yazılı veya tutanağa geçirilmek üzere sözlü olarak yapılabilir.

(6) Yürütülen soruşturma sonucunda kovuşturma evresine geçildikten sonra suçun şikâyete bağlı olduğunun anlaşılması halinde; mağdur açıkça şikâyetten vazgeçmediği takdirde, yargılamaya devam olunur.”

şeklinde düzenlenmiş olup bu maddede suç soruşturması bakımından ihbar ve şikâyetlerin yapılacağı yetkili makamlar genel olarak belirtilmiştir. Anılan maddenin ilk üç fıkrasına göre, suça ilişkin ihbar veya şikâyetin, öncelikle Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluk makamlarına, bunlar dışında ayrıca, mahkemeler, valilik veya kaymakamlığa, yurt dışında ise elçilik ve konsolosluklarına yapılmalıdır. Dolayısıyla suç uydurma suçuna konu ihbarın da 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 158. maddesinde gösterilen Cumhuriyet Başsavcılığına, kolluğa, valiliğe, kaymakamlığa, mahkemeye, yurtdışında ise elçiliğe veya konsolosluğa yapılması gerekmektedir.

Uyuşmazlık konusunun çözümüne ışık tutacak olan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 158. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca, bir kamu görevinin yürütülmesiyle bağlantılı olarak işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle, ilgili kurum ve kuruluş idaresine yapılan ihbar veya şikâyetlerin, gecikmeksizin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi zorunluluğu getirilmiştir. Bu fıkrada Bir kamu görevinin yürütülmesiyle bağlantılı olarak işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle, ilgili kurum ve kuruluş idaresine tabiri kullanıldığından, ilgili kamu kurum veya kuruluşun, yapılan tüm ihbarlar açısından değil, bu makama ancak kendi görev alanına giren bir suça ilişkin ihbar yapılması durumunda, ilgili makamın CMK’nın 158. maddesinin dördüncü fıkrası anlamında yetkili makam olduğu kabul edilmelidir.

Öğretide yer verilen görüşlere göre;

Bir kamu görevinin yürütülmesiyle bağlantılı olarak işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle, ilgili kurum ve kuruluş idaresine yapılan ihbar ve şikâyetler, gecikmeksizin Cumhuriyet Başsavcılığına gönderileceğinden, bu makamlar görev alanına giren suçlarda yetkili makam olarak değerlendirilebilir.” (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-A. Caner Yenidünya, Türk Ceza Kanunu Özel Hükümler, 5. Cilt, Ankara, 2009, s. 5386);

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 158. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca, bir kamu görevinin yürütülmesiyle bağlantılı olarak işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle ilgili kurum ve kuruluş idaresine yapılan ihbar ve şikâyetler gecikmeksizin Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Dolayısıyla, görevle bağlantılı suçların kurum veya kuruluş idaresine ihbar edilmesi bu kapsamdadır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 279. maddesindeKamu görevlisinin suçu bildirmemesi suçunun düzenlenmiş olması nedeniyle, kamu görevlilerinin, görevleriyle bağlantılı olarak öğrendikleri suçu bildirme yükümlülüklerinden kaynaklı olarak, herhangi bir kamu görevlisine asılsız ihbarın yapılması hâlinde suç uydurma suçunun oluştuğu ileri sürülebilir ise de; kamu görevlilerinin bahse konu yükümlülüğe aykırı davranmaları halinde cezai sorumluluğa sahip olmaları, söz konusu kamu görevlilerinin yasal ihbar ve şikayet makamları arasında sayılmaları sonucunu doğurmayacaktır. Aksinin kabulü halinde Türk Ceza Kanunu’nun 278. maddesinde ‘Suçu bildirmeme’ suçunun düzenlenmiş olması sebebiyle, bir suçun işlenmekte olduğunu öğrenen herkesin, bu suçu bildirmekle yükümlü olduğundan, yetkili makam sayılması gerektiği akla gelebilecektir. Bu bakımdan kanun gereği ihbar veya şikâyetin yapılması olanaklı görülen makamlar dışındaki kimselere yapılacak asılsız ihbarın, suç uydurma suçunu oluşturmayacağı kabul edilmelidir. Bu bağlamda, asılsız ihbarın yetkili makama yapılması zorunlu olduğundan, yetkili olmayan bir makama yapılan ihbar dolaylı olarak yetkili makama ulaşsa dahi, gerçeğe aykırı bu ihbar yetkili makamda tekrarlanmadığı takdirde suç oluşmayacaktır.” (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, Ankara, 2010, s.7830, 7919);

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 158. maddesinde belirtilen makamlar dışındaki merci veya makamlara yapılan ihbar, teknik anlamda bir ihbar sayılamayacağından suç uydurma suçu ihlâl edilmiş olmayacaktır. İhbarın, CMK’nın 158. maddesine uygun, özellikle de ilgili mercie doğrudan doğruya bildirilerek yapılması suç uydurma suçunda tipe uygun eylemin varlığı için gereklidir.” (Yener Ünver, TCK’da Düzenlenen Adliyeye Karşı Suçlar, 4. Baskı, Seçkin Hukuk, Ankara, 2016, s. 168, 169)

Görüldüğü üzere, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 158. maddesinin dördüncü fıkrası gereğince, bir kamu kurumu veya kuruluşunun görevinin yürütülmesi sırasında göreviyle ilgili olarak bir suçun işlendiğini haber alması hâlinde ilgili kurum ve kuruluş idaresinin de ihbar ve şikâyetleri gecikmeksizin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına bildirme zorunluluğu bulunduğundan, gerçekten işlenmediği hâlde ihbar edilen suçun bildirilmesi açısından da bu kurumların yetkili makam olarak kabulü gerekir. Ancak gerçekte işlenmeyen ve ihbara konu olan suç, kamu kurumu veya kuruluşunun görevinin yürütülmesiyle bağlantılı değilse, Cumhuriyet Başsavcılığına bildirim yükümlülüğü bulunmayan ilgili kurum ve kuruluş idaresinin yetkili makam olarak sayılması mümkün olmadığından, suç uydurma suçu oluşmayacaktır. İlgili kurum ve kuruluşun asılsız suç ihbarını, Cumhuriyet Başsavcılığına veya CMK’nın 158. maddesinin ilk üç fıkrasında sayılan diğer yetkili makamlardan birine iletmesi hâlinde de sonuç değişmeyecektir. Zira, ihbarın yetkili makamlara doğrudan yapılması aranmakta olup bu makamların dolaylı şekilde gerçeğe aykırı suç ihbarını öğrenmeleri hâlinde de suç uydurma suçunun oluşmadığı kabul edilmelidir.

Öte yandan, “112 Acil Çağrı Merkezine asılsız ihbarda bulunma” eylemiyle ilgili olarak suç tarihinden sonra yürürlüğe giren özel düzenlemelerin irdelenmesine gelince;

Acil çağrı merkezlerine ilişkin olarak, 3152 sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un “Taşra Teşkilatı ve Bağlı Kuruluşlar” başlıklı üçüncü kısmında yer alan 28. maddesine, 06.12.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6360 sayılı On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 33. maddesiyle;

Tüm acil çağrıları karşılamak üzere büyükşehirlerde yatırım izleme ve koordinasyon başkanlığı bünyesinde, diğer illerde ise valilikler bünyesinde 112 acil çağrı merkezleri kurulur. Bu merkezlerin iş ve işlemleri İçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.”

biçiminde dördüncü fıkra eklenmiş ve söz konusu fıkra, 27.02.2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6525 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 15. maddesiyle;

“Tüm acil çağrıları karşılamak, sevk ve koordinasyonu sağlamak üzere büyükşehir belediyesi bulunan illerde yatırım izleme ve koordinasyon başkanlığı bünyesinde, diğer illerde ise valilikler bünyesinde 112 Acil Çağrı merkezleri kurulur. Acil çağrı hizmeti veren kurumların çağrı hizmetini yürütmekle görevli personeli buralarda görevlendirilir. Yeterli personel bulunmaması hâlinde valilik kadro, yer ve unvanlarına bakmaksızın uzman, sözleşmeli personel ve memurları bu merkezlerde görevlendirebilir. Bu merkezlerin iş ve işlemleri Sağlık Bakanlığının uygun görüşü alınarak İçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

Çağrı merkezinde görevlendirilen personelin aylık, ödenek, her türlü zam ve tazminatları, ek ödemeleri ile diğer mali ve sosyal hak ve yardımları kendi kurumları tarafından karşılanır. Diğer kurumlar tarafından görevlendirilen personelin, kendi kurumunda sahip olduğu mali ve sosyal hakları herhangi bir kısıtlamaya tabi olmaksızın korunur.

112 Acil Çağrı Merkezini asılsız ihbarda bulunmak suretiyle meşgul ettikleri tespit edilen kişilere 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanununa göre il valileri tarafından 250 Türk Lirası idari para cezası verilir. Tekerrür hâlinde bu ceza iki katı olarak uygulanır.”

şeklinde değiştirilmişken, 09.07.2018 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 703 sayılı Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 18. maddesiyle 3152 sayılı Kanun’un 28. maddesi yürürlükten kaldırılmış, aynı KHK’nın 20. maddesiyle 5326 sayılı Kabahatler Kanunu‘na eklenen 42/A maddesiyle 112 Acil Çağrı Merkezini asılsız ihbarda bulunmak suretiyle meşgul ettikleri tespit edilen kişilere bu Kanuna göre il valileri tarafından ikiyüzelli Türk Lirası idari para cezası verilir. Tekerrür halinde bu ceza iki katı olarak uygulanır.” biçiminde yeniden düzenleme yapılarak Acil Çağrı Merkezine asılsız ihbarda bulunma eylemi yine bir kabahat olarak öngörülmüştür.

Bununla birlikte, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu‘nun “İçtima” başlıklı 15. maddesinin üçüncü fıkrası; Bir fiil hem kabahat hem de suç olarak tanımlanmış ise, sadece suçtan dolayı yaptırım uygulanabilir. Ancak, suçtan dolayı yaptırım uygulanamayan hallerde kabahat dolayısıyla yaptırım uygulanır. şeklinde tanzim edilmiştir. Bu düzenlemeye göre; bir eylemin hem kabahat hem de suç oluşturduğu hâllerde, ancak, suçtan dolayı yaptırım uygulanamayan durumlarda kabahat dolayısıyla müeyyide uygulanabileceğinden, öncelikle söz konusu eylemin ilgili suç tanımına girip girmediği belirlenmeli, suç kapsamına girmediğinin belirlenmesi hâlinde ise kabahatle ilgili düzenlemenin suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunup bulunmadığının tespiti gerekmektedir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanığın 112 Acil Çağrı Merkezini arayarak dört kişinin yaralandığı bir trafik kazası meydana geldiğine dair gerçeğe aykırı ihbarda bulunduğu ve gereğinin yapılması için çağrı merkezi görevlilerince ihbarın kolluğa bildirilmesi üzerine yapılan araştırmada asılsız olduğunun anlaşıldığı olayda; sanık işlenmediğini bildiği bir suçu işlenmiş gibi ihbar etmiş ise de, 112 Acil Çağrı Merkezinin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 158. maddesinin ilk üç fıkrasında sayılan yetkili makamlardan olmadığı, çağrı hizmetlerine ilişkin kamu görevinin yürütülmesiyle bağlantısı bulunmayan suça konu ihbar yönünden çağrı merkezinin aynı maddenin dördüncü fıkrası açısından da yetkili makam olarak değerlendirilemeyeceği ve ihbarın da doğrudan kolluğa yapılmayıp yetkili makama çağrı merkezince, başka bir ifadeyle dolaylı olarak bildirildiği anlaşıldığından; sanığa atılı suç uydurma suçunun unsurlarının oluşmadığının kabulü gerekmektedir.

Öte yandan, sanığın eyleminin 112 Acil Çağrı Merkezine asılsız ihbarda bulunma kabahatini oluşturduğu ileri sürülebilir ise de; söz konusu kabahatin 3152 sayılı Kanun’un eylem tarihinden sonra yürürlüğe giren 6525 sayılı Kanun’la değişik 28. maddesinin dördüncü fıkrasıyla düzenlendiği gözetildiğinde, Anayasa’nın 38 ile 5326 sayılı Kabahatler Kanunu‘nun 4. maddelerinde de ifadesini bulan kanunilik ilkesi gereğince, olay tarihinden sonra kabahat hâline gelen bu eylemi nedeniyle sanık hakkında idari yaptırım da uygulanamayacaktır.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının değişik gerekçeyle kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün, sanığa atılı suç uydurma suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.

Sonuç:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle KABULÜNE,

2- Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 12.06.2014 tarihli ve 16278-7139 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,

3- İnebolu Asliye Ceza Mahkemesinin 11.12.2012 tarihli ve 217-161 sayılı hükmünün, sanık …’a atılı suç uydurma suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 16.10.2018 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.

Kayseri Ceza Avukatı

Alanında yetkin Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.

Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. 

Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.

Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.