Duran Araca Arkadan Çarpma Sonucu Birden Fazla Kişiyi Taksirle Yaralama
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu
Taksirle yaralama – Madde 89
(1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Vücudunda kemik kırılmasına,
c) Konuşmasında sürekli zorluğa,
d) Yüzünde sabit ize,
e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.
(3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması halinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(5) Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikâyet aranmaz.
Madde Gerekçesi
Madde metninde, taksirle yaralama suçu tanımlanmıştır. “Genel Hükümler” başlıklı Birinci Kitapta yer alan taksire ilişkin hükümler, bu suç açısından da geçerlidir. Yaralama kavramının içeriği bakımından, kasten yaralama suçuna ilişkin gerekçeye bakılmalıdır.
Maddenin iki ve üçüncü fıkralarında taksirle yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâlleri düzenlenmiştir. Bu hususlarla ilgili açıklamalar için, kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerine ilişkin madde gerekçesine bakılmalıdır.
Dördüncü fıkrada, birden fazla kişinin yaralanmasına neden olunması hâlinde, verilecek cezanın alt ve üst sınırı belirlenmiştir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu
Trafik kazalarında sürücü kusurlarının tespiti ve asli kusur sayılan haller – Madde 84
Araç sürücüleri trafik kazalarında;
a) Kırmızı ışıklı trafik işaretinde veya yetkili memurun dur işaretinde geçme,
b) Taşıt giremez trafik işareti bulunan karayoluna veya bölünmüş karayolunda karşı yönden gelen trafiğin kullandığı şerit, rampa ve bağlantı yollarına girme,
c) İkiden fazla şeritli taşıt yollarında, karşı yönden gelen trafiğin kullandığı şerit veya yol bölümüne girme,
d) Arkadan çarpma,
e) Geçme yasağı olan yerlerde geçme,
f) Doğrultu değiştirme manevralarını yanlış yapma,
g) Şeride tecavüz etme,
h) Kavşaklarda geçiş önceliğine uymama,
i) Kaplamanın dar olduğu yerlerde geçiş önceliğine uymama,
j) Manevraları düzenleyen genel şartlara uymama,
k) Yerleşim birimleri dışındaki karayolunun taşıt yolu üzerinde, zorunlu haller dışında park etme veya duraklama ve her durumda gerekli tedbirleri almama,
l) Park için ayrılmış yerlerde veya taşıt yolu dışında kurallara uygun olarak park edilmiş araçlara çarpma,
Hallerinde asli kusurlu sayılırlar.
Ancak, kazada bu hareketlerden herhangi biri, kazaya karışan araç sürücülerinden birden fazlası tarafından yapılmış veya kaza bu hareketler dışında kurallarla, yasaklamalara, kısıtlamalara ve talimatlara uyulmaması nedenlerinden doğmuşsa, karayolunu kullananlar için kusur oranı yönetmelikte belirtilen esaslara göre tespit edilir.
Yayalara Yol Vermek için Duran Araca Arkadan Çarpma Sonucu Birden Fazla Kişiyi Taksirle Yaralama
Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2017/458 Karar No: 2019/270 Karar Tarihi: 02.04.2019
Özet: Sanığın, seyri esnasında yolun yağmur nedeniyle ıslak ve kaygan olduğunu da dikkate alıp hızını yol, hava ve trafik durumuna uyarlaması ve önündeki araç ile takip mesafesinde seyretmeye özen göstermesi gerekirken bu hususlara riayet etmeyip yayalara yol vermek için duran diğer sürücünün idaresindeki araca arkadan çarpmak suretiyle kazanın meydana gelmesinde asli ve tam kusurlu olması göz önüne alındığında; taksire dayalı kusurunun ağırlığına göre temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayini doğru bir uygulama ise de birisi yaşamsal tehlike geçirecek ve kemik kırığı oluşacak şekilde, diğeri basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmak üzere iki kişinin yaralandığı somut olay ile yaralı sayısının daha fazla ve yaralanmaların daha ağır olduğu olaylar mukayese edildiğinde, temel cezanın alt sınırdan çok fazla uzaklaşılarak belirlenmesi dosya kapsamı, adalet, hak ve nasafet kuralları ve “orantılılık ilkesi” ile bağdaşmamaktadır.
İçtihat Metni
Kararı Veren Yargıtay Dairesi: 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi
Taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma suçundan sanık …’nun 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 89/4, 62 ve 53/6. maddeleri gereğince 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve sürücü belgesinin 1 yıl süre ile geri alınmasına ilişkin Bakırköy 10. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 20.03.2012 tarihli ve 384-197 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 18.03.2014 tarih ve 15206-6629 sayı ile;
“Sanığın idaresindeki araçla gündüz, yakın takip sonucu önündeki araca arkadan çarpması şeklinde gerçekleşen olayda; iki sınır arasında temel ceza tayin edilirken Türk Ceza Kanunu’nun 3 ve 61. maddelerine uygun olarak hak ve nasafet kurallarına uygun ve eylemle orantılı ceza tayini gerekirken, yaralanmaların niteliği de gözetilmeden alt sınırdan çok fazla uzaklaşılarak ceza verilmesi,”
isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Direnme Kararı
Bakırköy 10. Asliye Ceza Mahkemesi ise 22.10.2014 tarih ve 364-472 sayı ile;
“…Katılanlar yaşlı kişiler olup katılanlardan …’ın mevcut yaralanma nedeniyle yaşamsal tehlike geçirdiği, aldığı yaraların basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı, vücutta meydana gelen kırığın hayat fonksiyonlarına etki bakımından üçüncü derecede olduğu Bakırköy Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 23.03.2011 tarihli ve 4016 sayılı raporda belirtilmiştir.
Olayda sanığın tam kusurlu olduğu, gerek katılanların gerekse kazaya karışan diğer araç sürücüsünün kusurunun bulunmadığı, bilirkişi ve Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesi raporlarıyla tespit edilmiştir.
Katılan …’ın da aynı olayda ağır derecede olmamakla birlikte yaralandığı bir gerçektir.
Mahkememizce yüz yüzelik ilkesi doğrultusunda gerek sanık gerekse katılanlar dinlenmiş, sanığın tam kusurlu olması, katılanlardan …’ın yaralanmasının derecesi ve niteliği göz önüne alınarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 89. maddesinin dördüncü fıkrasında belirtilen cezanın üst sınırının da altında bir ceza takdiri yoluna gidilmiştir.
Alt ve üst sınırlar arasında cezanın takdir ve tayin yetkisi, TCK’nın 61. maddesine göre tamamen Yerel Mahkeme hâkimine ait olup bu takdire karışılması ve takdirde hataya düşüldüğü gerekçesiyle kararın bozulması, hâkimin görevine doğrudan müdahaledir.
Yargıtay 12. Ceza Dairesince, herhangi bir ölçü taşımayan soyut kavramlardan hareketle cezanın fazla takdir edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Hakkaniyet ve nasafet kurallarının somut bir ölçüsü yoktur. Bu ölçüyü Yerel Mahkeme hâkimi değerlendirecektir. Aksine hareket edildiği takdirde Yargıtay Ceza Dairelerinin belli suçlarda sınırlar koyması gerekir. O zaman da kanun koyucunun iradesine müdahale edilmiş olunur. Dolayısıyla, mahkememizin cezanın takdir ve değerlendirmesindeki ölçüsünün doğru olduğu kanaatine varılmıştır.”
gerekçesiyle bozma kararına direnerek sanığın önceki hüküm gibi cezalandırılmasına karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 12.01.2016 tarihli ve 30193 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 53-897 sayı ile 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 22.03.2017 tarih ve 107-2275 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası öngörülen taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma suçundan hüküm kurulurken, temel cezanın 2 yıl olarak belirlenmesinin isabetli olup olmadığının tespitine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
06.01.2011 tarihli trafik kazası tespit tutanağında; kazanın gündüz vakti, meskûn mahalde, tek yönlü, asfalt kaplama, ıslak, düz ve eğimsiz yolda meydana geldiği, sürücü …’nun sevk ve idaresindeki araçla Kartaltepe Mahallesi …Sokak üzerinde seyrederken önünde aynı istikamette seyir hâlinde olan sürücü…’ün aracına arkadan çarpması üzerine öndeki aracın savrularak yolu yaya olarak karşıdan karşıya geçmekte olan … ve …’a çarptığı ve adı geçen yayaların yaralandıkları bilgilerine yer verilerek kazanın oluşumunda; sürücü …’nun, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu‘nun 84. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde yer alan asli kusurlardan “arkadan çarpma” kusurunu işlediği yönünde düşünce bildirildiği,
Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığının 27.04.2011 tarihli raporunda; sanık …’nun, yönetimindeki arazi taşıtı ile yola gereken dikkati vermemesi, önündeki vasıta ile takip mesafesinde seyretmeye özen göstermeyip önünde yayalara yol vermek için durmuş olan diğer sürücünün idaresindeki vasıtaya arkadan mevcut hızı ile önlemsiz vaziyette çarparak olayın meydana gelmesine sebebiyet vermesi, dikkatsiz, özensiz ve nizamlara aykırı hareket etmesi nedenleriyle olayda asli ve tam kusurlu olduğu, sürücü…’ün olayın meydana gelmesinde hatalı tutum ve davranışı bulunmadığından, yayalar … ve …’ın da mevcut şartlarda tedbir alma imkânları olmadığından bu kişilerin kusurlarının bulunmadığı kanaatine yer verildiği,
Mahkemece yapılan keşif sonrasında düzenlenen 11.03.2012 tarihli bilirkişi raporunda; sanığın seyri esnasında havanın yağmurlu, kaplamanın ıslak ve kaygan olduğunu dikkate alıp hızını yol, hava ve trafik durumuna uyarlayarak aracını normalin üstünde bir dikkatle kullanması gerekirken bu hususlara riayet etmediğinden olayın meydana gelmesinde asli ve tam kusurlu olduğunun, diğer araç sürücüsü… ile yayalar Havahan ve …’ın ise kusurlarının bulunmadığının belirtildiği,
Katılanlar hakkında Bakırköy Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen raporlara göre; katılan …’ın plevral hemojik sıvı ve subsegmenter atelektaziye, skapula glenoid korokoid çıkıntı kırıklarına neden olan yaralanmasının, yaşamını tehlikeye sokan bir durum olduğu, basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı ve vücuttaki kemik kırığının hayat fonksiyonlarını orta (3) derecede etkileyecek nitelikte olduğu; katılan …’ın her iki elindeki yumuşak doku yaralanmasının ise basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olduğu,
Sanığın, B sınıfı sürücü belgesinin bulunduğu ve kaza sonrası düzenlenen adli muayene raporuna göre alkolsüz olduğu,
Yerel Mahkemece, sanık hakkında temel cezanın belirlenmesi sırasında gerekçe olarak; “suçun işleniş şekli ve özelliği, katılanların yaralarının mahiyeti, sanığın taksirinin yoğunluğu” hususlarının gösterildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılanlar Havahan ve … Kollukta; olay tarihinde karşıdan karşıya geçmek istedikleri sırada bir kadın sürücünün kendilerine yol vermek için durduğunu, karşıya geçmek için yolu yarıladıkları sırada sanığın, yol vermek için duran sürücünün aracına arkadan çarpması üzerine öndeki aracın savrulup kendilerine çarptığını, kaza sonucu yaralandıklarını, sanıktan şikâyetçi olduklarını, Mahkemede ayrıca; sanığın kaza sırasında aracını süratli bir şekilde kullandığını beyan etmişlerdir.
Sanık Kollukta; olay günü saat 15.30 sıralarında çalışmakta olduğu kafeye müşteri olarak gelen bir şahsın aracını park etmek için …Sokak’tan dönmek istediğini, önündeki aracın birdenbire durması üzerine frene bastığını, ancak zeminin ıslak olması nedeniyle duramayıp öndeki araca vurduğunu, öndeki aracın da karşıdan karşıya geçmekte olan bir kadın ve erkeğe çarptığını, Mahkemede; müşteriye ait aracı park etmek için yavaş bir hızla seyir hâlindeyken önünde duran aracı görünce frene bastığını ancak frenin tutmadığını, duran araca çarptığını, kullandığı aracın sahibinden daha önce de bu araçla kaza yapılması nedeniyle frenin tutmadığını öğrendiğini, ancak bu konuda herhangi bir teknik rapor bulunmadığını savunmuştur.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Taksirle yaralama” başlıklı 89. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“(1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Vücudunda kemik kırılmasına,
c) Konuşmasında sürekli zorluğa,
d) Yüzünde sabit ize,
e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.
(3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması hâlinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(5) Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi hâlinde şikâyet aranmaz.”
Anılan maddenin birinci fıkrasına göre, taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılacaktır.
Maddenin iki ve üçüncü fıkralarında suçun nitelikli hâlleri belirtilmiş olup buna göre, mağdurun ikinci fıkrada gösterilen şekilde yaralanması durumunda birinci fıkra uyarınca belirlenen ceza yarı oranında, üçüncü fıkrada gösterilen şekilde yaralanması durumunda ise birinci fıkra uyarınca belirlenen ceza bir kat artırılacaktır.
Maddenin dördüncü fıkrasına göre, taksirle yaralama sonucunda şikâyeti devam eden birden fazla kişinin yaralanması durumunda, mağdurların ilk üç fıkra kapsamında kalan yaralanmaları göz önünde bulundurularak altı ay ile üç yıl arasında temel hapis cezası belirlenecektir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Cezanın belirlenmesi” başlıklı 61. maddesinin birinci fıkrasında yer alan düzenlemeye göre;
“Hâkim, somut olayda;
a) Suçun işleniş biçimini,
b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
d) Suçun konusunun önem ve değerini,
e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
g) Failin güttüğü amaç ve saiki,
göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler.”
Buna göre; 01.06.2005 tarihinden sonra işlenmiş olan herhangi bir suç nedeniyle alt ve üst sınırlar arasında bir ceza belirlenmesi gerektiğinde, kural olarak göz önünde bulundurulması gereken ölçüt, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 61. maddesinin birinci fıkrasındaki düzenlemedir. Ancak taksirle işlenen suçlar açısından kanun koyucu, aynı Kanun’un 22. maddesinin dördüncü fıkrası ile “Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir.” şeklinde bir ölçüt daha eklemiştir. Bu durumda, taksirle işlenen suçlarda alt ve üst sınır arasında ceza belirlenirken, TCK’nın 61. maddesinin birinci fıkrası ile 22. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan ölçütlerin birlikte göz önüne alınması gerekmektedir.
Ancak, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 61. maddesinin birinci fıkrasındaki bu ölçütler genel nitelikli olup her suça uymayabileceğinden, her suç için tüm ölçütlerin değil sadece ilgili suça uyan kısımların nazara alınması gerekir. Bu açıdan taksirli suçlarda ancak kasıtlı suçlarda uygulanması mümkün olan 61. maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan “suçun işlenmesinde kullanılan araçlar”, (f) bendinde yer alan “failin kasta dayalı kusurunun ağırlığı” ve (g) bendinde yer alan “failin güttüğü amaç ve saik” ölçütleri uygulanamayacaktır.
Tüm bu kanuni düzenlemeler karşısında taksirli suçlarda temel cezanın belirlenmesinde öncelikle failin kusurunun değerlendirilmesinin zorunlu olduğu, ancak kusurluluğun yanında “suçun işleniş biçimi”, “suçun işlendiği zaman ve yer”, “suç konusunun önem ve değeri” ile “meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı” ölçütlerinin de dikkate alınacağı sonucuna varılmaktadır.
Öte yandan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesi uyarınca işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması, böylelikle suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak yaptırımın haklı ve ölçülü olması gerektiği de göz önünde bulundurulacaktır.
Bu nedenlerle taksire dayalı kusurun ağır olduğu durumlarda, alt sınırdan uzaklaşılarak, hafif olduğu durumlarda ise alt sınırdan veya alt sınıra yaklaşılarak temel ceza tayin edilmesi isabetli bir uygulama olacak ise de bundan her hâlde ağır kusurlu fail hakkında en üst hadden, hafif kusurlu fail hakkında ise alt hadden ceza tayin edilmesi gerektiği sonucu çıkarılmamalı, TCK’nın 61. maddesinin birinci fıkrasındaki olaya uyan diğer ölçütler ve “orantılılık ilkesi” bir bütün hâlinde değerlendirilerek haklı ve ölçülü bir ceza belirlenmelidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın, olay tarihinde gündüz vakti sevk ve idaresindeki araçla meskûn mahalde, tek yönlü, asfalt kaplama, ıslak, düz ve eğimsiz yolda seyrederken, yayalara yol vermek üzere durmakta olan…’ün aracına arkadan çarpması üzerine öndeki aracın savrularak yolu yaya olarak karşıdan karşıya geçmekte olan … ve …’a çarptığı, kaza sonucu katılan …’ın yaşamını tehlikeye sokacak ve kemik kırığı oluşacak şekilde, katılan …’ın ise basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte yaralandıkları olayda; sanığın, seyri esnasında yolun yağmur nedeniyle ıslak ve kaygan olduğunu da dikkate alıp hızını yol, hava ve trafik durumuna uyarlaması ve önündeki araç ile takip mesafesinde seyretmeye özen göstermesi gerekirken bu hususlara riayet etmeyip yayalara yol vermek için durmuş olan diğer sürücünün idaresindeki araca arkadan çarpmak suretiyle kazanın meydana gelmesinde asli ve tam kusurlu olması göz önüne alındığında taksire dayalı kusurunun ağırlığına göre temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayini doğru bir uygulama ise de birisi yaşamsal tehlike geçirecek ve kemik kırığı oluşacak şekilde, diğeri basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmak üzere iki kişinin yaralandığı somut olay ile yaralı sayısının daha fazla ve yaralanmaların daha ağır olduğu olaylar mukayese edildiğinde, temel cezanın alt sınırdan çok fazla uzaklaşılarak 2 yıl olarak belirlenmesi dosya kapsamı, adalet, hak ve nasafet kuralları ve “orantılılık ilkesi” ile bağdaşmamaktadır.
Bu itibarla, isabetli bulunmayan Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Kayseri Ceza Avukatı
Alanında yetkin Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir.
Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.
Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.