Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Süresinde UYAP’tan Öğrenme Kriteri
Anayasa Mahkemesi‘nin bireysel başvuruları, bireysel başvuruya konu Yargıtay kararlarının UYAP sisteminden görüldüğü (öğrenildiği) gerekçesiyle süreden reddetmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları bağlamında mahkemeye erişim hakkının kısıtlanması olarak değerlendirilebilir.
Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Süresinin Hesaplanması
Bilindiği üzere Anayasa Mahkemesi (“AYM”) 30 günlük bireysel başvuru süresinin hesaplanmasında halihazırda “öğrenme” kriterini uygulamaktadır. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” başlıklı 47. maddesinin 5 fıkrasına göre “Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.” Aynı hüküm, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 64/1. maddesinde de tekrarlanmaktadır.
Anayasa Mahkemesi, bu iki düzenlemede öngörülen 30 günlük bireysel başvuru süresinin somut olayların özelliklerine göre hangi tarihten itibaren hesaplanması gerektiği hususunda bazı kararlar vermiştir. Bu kararlardan en önemlilerinden birisi A.C. ve diğerleri kararıdır (Başvuru numarası: 2013/1827). Bu kararda Anayasa Mahkemesi “öğrenme” kavramı ile ilgili şu tespitleri yapmıştır: “Bireysel başvuruların, (…) başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Anılan düzenlemelerde, başvuru yolu öngörülen durumlarda bireysel başvuru süresinin başlangıcına ilişkin olarak “başvuru yollarının tüketildiği” tarihten söz edilmekte ise de haberdar olunmayan bir hususta başvuru yapılamayacağı dikkate alınarak bu ibarenin “nihai kararın gerekçesinin öğrenildiği” tarih olarak anlaşılması gerekir. Bu öğrenme somut olayın özelliklerine göre farklı şekillerde gerçekleşebilir.”
Anayasa Mahkemesi, “öğrenme” kavramı ile ilgili verdiği Hüseyin Aşkan kararında ise şu ifadelere yer vermiştir: “Bireysel başvuru süresinin işlemeye başlaması yönünden nihai kararın gerekçesinin tebliği, öğrenme şekillerinden biridir (…) Ancak öğrenme, gerekçeli kararın tebliği ile sınırlı olarak gerçekleşmez; başka şekillerde de öğrenme söz konusu olabilir.” (Hüseyin Aşkan kararı, § 23). AYM aynı kararda devamla incelediği başvurudaki “öğrenme” olarak kabul ettiği UYAP erişiminden bahsetmekte ve şu ifadelere yer vermektedir: “Anayasa Mahkemesi, gerekçeli nihai karar[ın] ilk derece mahkemesine ulaştığından başvurucunun haberdar olduğu ve bu durumda Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) Avukat Bilgi Sistemi’ni kullandığı görülen başvurucu vekilinin nihai karar sonucunu ve gerekçesini kesin olarak öğrenme olanağına sahip bulunduğu konusunda şüphe[si] olmadığını ifade etmiştir” (Hüseyin Aşkan kararı, § 25, son).
Anayasa Mahkemesi, Hüseyin Aşkan kararında başvurucu vekilinin UYAP’a erişimi konusunda bir değerlendirme yaparak şu sonuca varmıştır: “Yargılama sürecinde nihai karar olan Yargıtay ilamına ilişkin olarak UYAP evrak işlem kütüğü üzerinde yapılan incelemede de ilgili kararın başvurucu avukatı D. B. tarafından 21/12/2016 günü saat 13.09.16’da açılarak okunduğu tespit edilmiş ve buna ilişkin olarak ekran çıktısı alınıp dosya arasına konulmuştur. Dolayısıyla bu işlemi yapan ilgililerden işlem sırasında nihai kararın sonucunu öğrenmeleri beklenir. Böyle bir durumda işlem yapılırken nihai kararın sonucunun öğrenildiği kabul edileceğinden bireysel başvuru süresinin bu tarihten itibaren başlatılması gerekir.”
Bu karardan sonra Anayasa Mahkemesi, -son zamanlarda olağanüstü artan ağır iş yükünün de getirdiği birtakım zorunlulukları ve çözüm arayışlarını da dikkate alarak- başvurularda avukatların (ve başvurucuların) UYAP’a erişimlerini incelemekte ve nihai karara erişimin başvuru tarihine göre 30 günden daha fazla olduğu bireysel başvuruları süre şartına uyulmadığı gerekçesiyle reddetmektedir. Anayasa Mahkemesi süre bakımından red kararları verirken UYAP evrak işlem kütüğündeki bilgileri ilgililerine tebliğ ederek savunma istememekte ve başvuru ile ilgili başka sorunlar olup olmadığına da (örneğin devam edegelen ihlal gibi) kimi zaman bakmamaktadır.
Anayasa Mahkemesi’nin Hüseyin Aşkan kararı ile uygulamaya koyduğu bu sistem, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (“AİHM”) içtihatları karşısında sorunlu bir uygulamadır ve adil yargılanma hakkının bir unsuru olan mahkemeye erişim hakkını ihlal etmektedir.
Mahkemeye Erişim Hakkı Bağlamında AİHM Kararları
Anayasa Mahkemesi’nin uygulamasının nasıl bir hak ihlaline yol açtığını incelemeden önce mahkemeye erişim hakkı konusundaki genel kuralları incelemekte fayda vardır. Bununla birlikte, AİHM’in AYM’nin UYAP erişimi sebebiyle başvuruları süreden reddetmesi konusunda bir karar verip vermediğinin de incelenmesi gerekmektedir.
Hemen belirtelim ki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) bu konuda yapılmış bazı başvuruları tek yargıç kararı ile reddetmektedir. AİHM’in yek yargıç kararları AYM’nin Hüseyin Aşkan kararından sonra verdiği kısa kararlara benzemektedir ve gerekçe içermemektedir. Ancak bu kararlarda yer verilen atıflara bakıldığında, atıf yapılan Büyük Daire kararlarının (ilgili paragraflarının) mahkemeye erişim hakkı ve iç hukuk yollarının usulüne uygun olarak tüketilmediği yönünde kararlar olduğu anlaşılmaktadır. AİHM’in bu kararlarının da AYM kararları gibi mahkemeye erişim hakkını engellediği düşünülebilir. Bahsi geçen kısa kararların dışında AİHM’in AYM kararına konu UYAP evrak işlem kütüğü hakkında verilmiş gerekçeli bir kararı bulunmamaktadır. Bununla birlikte, UYAP sistemini incelediği ve UYAP-tebligat bağlantısını incelediği kararlar bulunmaktadır.
Bu bağlamda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Alada/Türkiye kararında (Başvuru No: 67449/12) ulusal yargı makamları tarafından verilen nihai kararın UYAP’a yüklenip yüklenmemesi ile ilgili bir konuyu incelemiş ve konusu ceza yargılaması olan başvuruyu 6 aylık sürede yapılmadığı gerekçesiyle reddetmiştir. Bu karar ve bu karara UYAP’ın işleyişi konusunda atıf yapan birkaç başka karar dışında AYM’nin başvuruları süreden reddetmesi konusunda AİHM tarafından verilmiş (Üçdağ Kararı dışında) başka bir gerekçeli karar bulunmamaktadır. Aynı şekilde böyle bir iddia ile yapılan bir başvurunun savunma alınmak üzere Hükümete tebliğ edildiği bir bildirim de AİHM kararlar veri tabanı HUDOC’ta bulunmamaktadır.
AİHM’in mahkemeye erişim hakkı bağlamında verdiği kararlar ile ortaya çıkan içtihatlarına kısaca değinmek gerekir. AİHM kararlarına göre mahkemeye erişim hakkının “hukukun üstünlüğü” ve “keyfiliğin önlenmesi” ile doğrudan ilgisi vardır ve bu hak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (“AİHS”) 6. maddesinde mündemiç bir haktır. Ancak bu hak mutlak bir hak olmayıp, duruma ve somut olayın özelliklerine göre bazı sınırlamalara tabi olabilir. Her halükârda bu sınırlamalar hakkın özüne dokunmamalı ve hakkı tamamen ortadan kaldırmamalıdır.
Mahkemeye erişim hakkına getirilen sınırlamaların başında elbette başvuru süreleri, zamanaşımı süreleri veya hak düşürücü süreler gelmektedir. AYM ve (artık 4 ay olarak uygulanan) AİHM başvuruları için öngörülen sürelere ilişkin kurallar böylesi bir sınırlamanın sonucunda konulan kurallardır. Yargılama harçları, kesinlik sınırları vb. gibi başka uygulamaların da mahkemeye erişim hakkı bakımından bir sınırlama olduğunu belirtmek gerekir.
Yine AİHM içtihatlarına göre, mahkemeye erişim hakkına getirilen bu sınırlamaların yasal temeli olmalı, her zaman meşru bir amaca yönelik olmalı ve mahkemeye erişim hakkının sınırlanması ile bu sınırlama sonucunda ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir denge olmalıdır. Mahkemeye erişim hakkı sadece kanun metninde kalmamalı, aynı zamanda somut ve etkin olarak da uygulanmalıdır.
AİHM içtihatlarına göre, bir başvurucu haklarına müdahale sonucu doğuran bir işlemi dava konusu etmek bakımından açık, öngörülebilir ve etkin imkanlara sahip olmalıdır.
AİHM, başvuru veya dava süreleri ile ilgili düzenlemelerin hukuk güvenliğinin sağlanması ve adalet sisteminin en iyi şekilde yönetilmesi için gerekli düzenlemeler olduğunu belirtmektedir. Bu düzenlemelerin veya uygulamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edip etmediği her davanın kendine has koşullarında incelenmelidir. Bununla birlikte, bu kuralları uygulayan mahkemeler, kuralların uygulamasında “aşırı şekilcilikten” ve “aşırı gevşeklikten” kaçınmalı ve uygulamanın mahkemeye erişim hakkını ortadan kaldırmamasına dikkat etmeli ve özen göstermelidirler. Dolayısıyla, eğer mahkemeye erişim hakkı ile ilgili uygulama hakkın özüne dokunuyor ve onu ortadan kaldırıyorsa, artık hukuk güvenliğinin sağlanması ve adalet sisteminin en iyi şekilde yönetilmesi ilkelerinden bahsetmek mümkün değildir.
Bu bağlamda, özellikle AYM bireysel başvurularında olduğu gibi, bir nihai karardan sonra yapılacak başvuruda, ilgililerin kendi hak ve yükümlülüklerini etkileyecek bu kararların gerekçelerini etkin ve fiili olarak “öğrenmiş” olmaları gerekmektedir (bkz. AİHM Üçdağ kararı ile ilgili değerlendirmeler). Böyle bir öğrenmenin ve kararın ilgililere tebliği veya ulaştırılması gerekliliğinin temelinde, nihai yargı kararlarından sonra yapılacak başvurularda ilgili mahkemelerin süreleri olağanüstü kısaltmalarının engellenmesi gerekliliği yatmaktadır. Öyle ki, AİHM, böylesi bir uygulamanın, başvuru yapma imkanının ilgilinin elinden tamamen alınması anlamına geleceğini belirtmektedir. Bu bağlamda, AİHM yargı kararlarının tebliği ile ilgili uygulamanın, mahkemeye erişim hakkı bağlamındaki başvuru hakkının kullanılması bakımından hayati önemi haiz olduğunu ifade etmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AİHM içtihatlarına göre, özellikle tebligat sistemi yeknesaklık kazanmış uygulamalara konu olmalıdır. AİHM, Rusya aleyhine yapılan bir başvuruda, bir aylık başvuru süresinin ulusal makamların mahkemeye erişim hakkına aykırı uygulamaları sebebiyle fiilen kısaldığına ve bu durumun bir hak ihlali oluşturduğuna karar vermiştir.
AİHM’e göre, başvuru hakkını kullanabilmek için ilgilisinin kararın içeriğini ve gerekçesini etkin bir şekilde öğrenmiş olması gerekmektedir. Yine AİHM’e göre, ilgilisinin kontrolü dışında olan gelişmeler, kararın öğrenilmesi bakımından mahkemeye erişim hakkını kısıtlayacak şekilde kullanılamaz (bkz. Üçdağ kararı).
Usul kurallarının mahkemeye erişim hakkını kısıtlayacak şekilde aşırı şekilci bir yoruma tabi tutulmaması gerektiği yönündeki AİHM kararlarını hatırlatmak gerekir. Bu yönde ve bu konu ile ilgili verilmiş Üçdağ kararına değinmekte fayda vardır.
Mahkemeye Erişim Hakkı Bağlamındaki AYM Uygulaması
Öncelikle hukuk davalarında yargı kararlarının tebliğ edilmesi gerekliliği yasal bir zorunluluktur. Günümüz uygulamasında artık bu kararlar ilgililerine elektronik yolla tebliğ edilmektedir. Bu konuda elektronik tebliğ ile ilgili düzenlemelerde açık hüküm bulunmaktadır ve olağan yargı yerlerinde 5 günlük süre kuralı işlemektedir. Yargıtay’ın güncel uygulaması da bu şekildedir.
Nitekim, 6 Aralık 2018 tarihli ve 30617 sayılı Resmî Gazetede yayınlanan Elektronik Tebligat Yönetmeliği’nin (“ETY”) 9/6 maddesine göre: “Elektronik yolla tebligat, muhatabın elektronik tebligat adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılır.” Elektronik tebligatın ulaşımına dair delil oluşturulmakta ve ilgili kuruma gönderilmektedir (ETY, m. 12). Görüldüğü gibi, Anayasa Mahkemesi’nin UYAP’a erişmesinin yasal temeli yokken, elektronik tebligat hakkında delil oluşturulacağı açıkça mevzuatta yer almaktadır.
Anayasa Mahkemesi tarafından verilen Hüseyin Aşkan kararı ve diğer benzer kararlara bakıldığında, AYM’nin olağan mahkemeler tarafından uygulanan tebligat hükümlerini uygulamadığı ve “öğrenmeyi” esas aldığı görülmektedir. AYM’nin genel anlamda ve ispatlanabildiği ölçüde, yasal temeli olduğu ölçüde öğrenme kriterini uygulaması olağandır. Ancak, AYM’nin bireysel başvuruya konu yerel mahkeme (somut olayda Yargıtay) kararının gerekçesinin UYAP’tan “öğrenildiği” uygulaması AİHM içtihatları ve yürürlükteki mevzuat ile uyumlu değildir ve diğer hak ihlalleri yanında mahkemeye erişim hakkını da ihlal etmektedir.
AYM Hüseyin Aşkan kararında; “Yargıtay ilamına ilişkin olarak UYAP evrak işlem kütüğü üzerinde yapılan incelemede de ilgili kararın başvurucu avukatı Derman Besi tarafından 21/12/2016 günü saat 13.09.16’da açılarak okunduğu tespit edilmiş ve buna ilişkin olarak ekran çıktısı alınıp dosya arasına konulmuştur.” demektedir. Bu tespitten yola çıkılarak öncelikle sorulması gereken soru, Anayasa Mahkemesi’nin UYAP evrak işlem kütüğüne erişimi ile ilgili yasal bir dayanağın olup olmadığıdır.
Peki UYAP evrak işlem kütüğü gerçekten ilgilisinin o kararı açıp okuduğunun, bir başka ifadeyle, içeriğini (gerekçesini) etkin bir şekilde “öğrendiğinin” bir delili midir? Veya bu erişim o kararın gerekçesinin öğrenildiği konusunda aksi ispat edilemez bir karine midir? Bu, bir karine ise nasıl bir karinedir? UYAP’tan erişim içtihadı, hakkında AYM başvurusu yapılan bütün Yargı(tay) kararları bakımından istisnasız ve otomatik olarak uygulanmalı mıdır? Mahkemeye erişim hakkını ihlal eden bu uygulamada gerçekten 6216 sayılı Kanun ve AYM İçtüzüğü uygulanabilir mi? UYAP evrak işlem kütüğüne AYM’nin erişiminin olması ve fakat hakları bu işlem kütüğü sebebiyle etkilenen (ihlal edilen) avukatların (ve vatandaşların) erişiminin olmaması, silahların eşitliği ilkesi bakımından bir sorun teşkil eder mi?
UYAP evrak işlem kütüğü UYAP sistemine kimlerin hangi tarih ve saatte (saniyesi dahil) girdiği ve ne gibi işlemler yaptığını detay olmaksızın gösteren bir veri silsilesidir. Halen AİHM başvurusu aşamasında olan bazı dosyalarda yapılan incelemelerde UYAP evrak işlem kütüğünde şu verilerin olduğu tespit edilmiştir: (farklı veriler yanında) “Doküman Okuma”; “Doküman Yazdırma”; “Doküman İmzalama”; “Doküman Düzenleme” vb… Bu verilerin karşısında Anayasa Mahkemesi’nin Hüseyin Aşkan kararında da bahsettiği gibi, ilgili işlemin hangi tarih ve saatte yapıldığına dair bir açıklama yer almaktadır. UYAP evrak işlem kütüğündeki bu verilerin karşısında da kimlerin bu işlemleri gerçekleştirdikleri yer almaktadır.
UYAP ulusal yargı ağı sistemi olduğundan, bu kütükte yerel mahkemelerdeki hâkimlerin, kalem memurlarının, yüksek mahkeme üye ve hâkimlerinin ve bütün işlem yapan ilgili kişilerin verileri de yer almaktadır. Ancak bütün bu ilgililerin ve tarafların yaptıkları işlemler “Doküman Okuma” vb. gibi ibarelerle yer almaktadır.
Peki, yerine göre tek sayfa olan, yerine göre sayfalar tutan bir yerel mahkeme kararı veya sayfalar tutan bir Yargıtay kararı ne kadar sürede okunabilir, düzenlenebilir veya elektronik imza ile imzalanabilir? Bu bağlamda, UYAP’taki bu kayıt fiili durumu ve gerçeği yansıtmakta mıdır? Bir başka ifadeyle, “Doküman Okuma” ibaresi ilgili kararın gerekçesinin her hâl ve şartta başvurucu (veya vekili) tarafından “öğrenildiği” anlamına gelmekte midir?
Bu konu ile ilgili UYAP evrak işlem kütüğüne baktığımızda şu ilginç verilerle karşılaşmaktayız. Örneğin, halen AİHM başvuru sürecinde olan bir dosyada Yargıtay kararı bir sayfa uzunluğundadır ve uygulamada bilinen kısa onama kararı niteliğindedir. Bu dosya ile ilgili Yargıtay aşamasında Yargıtay üyeleri çeşitli işlemler yapmışlardır. Örneğin bir üye 35. saniye ile 38. saniyeler arasında karar üzerinde toplam 6 işlem gerçekleştirmiştir. Bu işlemler sırasıyla şunlardır: Doküman Okuma (35. saniye); Doküman İmzalama (36. saniye); Doküman Okuma (37. saniye); Doküman İmzalama (37. saniye); Doküman Okuma (38. saniye) ve Doküman Düzenleme (yine 38. saniye). Aynı veriler diğer bütün Yargıtay üyeleri için geçerlidir. Hatta o kadar ki, bir üye bu 6 işlemi sadece ve sadece 2 saniye (28. ve 29. saniyeler) içinde gerçekleştirmiştir.
UYAP evrak işlem kütüğüne göre ilgili AYM başvurusundan 31 gün önce UYAP’a, dosyada vekil olan avukat (aslında büro çalışanı) tarafından erişilmiş ve kütüğe göre kayıt “Doküman Okuma” olarak yazılmıştır. Yine aynı kütüğe göre AYM Raportör hâkimi de Yargıtay kararına belli bir tarihte sadece bir defa erişmiş ve o kayıt da “Doküman Okuma” olarak işlem kütüğünde yer almıştır.
Şimdi soru şudur: UYAP evrak işlem kütüğünde yer alan bu “veriler”, AİHM içtihatlarına da uygun olarak, asla aksi ispat edilemeyecek şekilde o yargı kararının gerekçesinin AİHM içtihatlarında yer verildiği şekliyle “fiili ve somut olarak” “öğrenildiği” anlamına gelmekte midir? Bu uygulamanın iç hukuk mevzuatının ayrılmaz bir parçası olan ve olağan mahkemelerin uymakla yükümlü olduğu Elektronik Tebligat Yönetmeliği ve diğer mevzuat karşısındaki durumu nedir? UYAP evrak işlem kütüğünde “Doküman Okuma” olarak yer verilen kaydın sayfalar uzunluğundaki Yargıtay (veya başka mahkeme) kararları karşısında geçerliliği nedir? Yine bu kütüğe göre, görevi sadece UYAP’tan kararın “öğrenildiği” tarihi belirlemek olan AYM Raportörünün kararı gerçekten okuduğu söylenebilir mi? Başvurunun esasına dair bir değerlendirme yapılmayacaksa (ki bu raportör UYAP evrak işlem kaydına göre Filtraj Raportörüdür) Yargıtay kararı neden okunmuştur?
Bir başka soru da avukatın ve başvurucunun erişimi olmayan bir sisteme Anayasa Mahkemesi’nin erişimi olmasının ve fakat bu erişim ile ilgili başvurucu veya avukat(ın)a hiçbir savunma hakkı tanınmamasının silahların eşitliği ilkesini ihlal edip etmediğidir. Kaldı ki, şu tespiti yapmak çok aşırı bir yorum olmasa gerekir: Buradaki verilere ulaşılması bakımından AYM’ye verilmiş açık bir yasal yetki bulunmamaktadır. Bu kayıtlar avukatın mesleki hayatı ve başvurucunun özel hayatı bağlamında özel veriler olabilirler ve erişimi bakımından yasal sorun oluşabilir.
Anılan AİHM içtihatlarını somut olaya uygularsak, öncelikle AYM’nin bu uygulamasının ilgililerin mahkemeye erişim hakkına bir müdahale olduğu tartışmasızdır. Zira bu uygulama ile AYM ilgililerin medeni hak ve yükümlülükleri bağlamında bir çekişmeyi incelemekten imtina etmektedir. Böylece ilgililer kamu gücü tarafından mağdur edilmeleri sonucunu doğuran bir işleme dair yargıya erişememekte ve haklarının ihlal edildiğini tespit ettirememektedirler.
Anılan AİHM içtihatlarına göre AYM’nin bu uygulamasının öncelikle yasal temeli olmalıdır. Bu uygulamanın yasal temeli ve öngörülebilirliği olmadığı düşünülebilir. Otomatik uygulanması ise öngörülemezliği artırmaktadır. İç hukuk uygulaması bakımından, hukuk davalarında yerel mahkeme kararlarının tebliğ edilmesi gerektiği, son zamanlarda bu tebligatın da Elektronik Tebligat Yönetmeliği’ne göre yapıldığı ve AYM hariç bütün olağan mahkemelerin bu Yönetmelikte yer alan sürelere uyduğu unutulmamalıdır.
AİHM içtihatlarına göre yasal temel, bir hakkın ihlali bağlamında olmazsa olmaz koşuldur. AYM’nin UYAP evrak işlem kütüğüne erişmesi bağlamında Elektronik Tebligat Yönetmeliği’nin 12. maddesine benzer bir düzenleme bulunmamaktadır. Nitekim AYM de Hüseyin Aşkan kararında veya verdiği diğer kararlarda bu yönde bir tespit yapmamıştır. AYM sadece UYAP evrak işlem kütüğüne eriştiğini belirtmiş ve başvuruyu süre şartına uyulmadığı gerekçesiyle reddetmiştir.
Somut olayda, Anayasa Mahkemesi’nin de kararlarında belirttiği gibi, yasal temelin 6216 sayılı Kanun ve AYM İçtüzüğü olduğu iddia edilebilir. Ancak olağan mahkemelerin uygulaması ve uyulması gerekli mevzuat (Elektronik Tebligat Yönetmeliği md. 12) dikkate alındığında ve özellikle AYM’nin bu uygulamasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği de değerlendirildiğinde, Kanun ve İçtüzük düzenlemelerinin AYM başvuru süresine en azından bu şekilde uygulanmaması gerekir. AYM’nin bu uygulamasının yasal temelinin bulunmadığı değerlendirilmektedir. Uygulamanın yasal temelinin olduğu varsayılsa bile; anılan AİHM içtihatları bağlamında uygulama meşru amaç gütmemektedir ve orantılı değildir.
AİHM kararlarına göre mahkemeye erişim hakkına getirilen sınırlama hukuk güvenliği ilkesine uyum ve adaletin en iyi şekilde yerine getirilmesi amaçlarına hizmet etmelidir. Anayasa Mahkemesi’nin bu uygulamasının bu amaçlara hizmet ettiği söylenemez. AYM’nin bireysel başvuru süresinin hesaplanmasında “UYAP’tan Öğrenme Kriteri”, hukuk güvenliğini ortadan kaldırmaktadır. Ancak, yasal temel ile ilgili tespitte de olduğu gibi, bir an için uygulamanın meşru amacının olduğu düşünülse bile, ulaşılmak istenen amaç ile kullanılan araç arasında bir orantı olmadığı ve uygulamanın hakkın özüne dokunduğu ortadadır.
AİHM içtihatlarına göre usul kuralları aşırı şekilcilikten uzak olarak yorumlanmalı ve uygulanmalıdır. Bir başka ifadeyle, eğer usul kuralları somut olayın özelliklerine göre belli bir esneklik çerçevesinde uygulanmaz ve AYM’nin yaptığı gibi otomatik ve katı şekilde uygulanırsa mahkemeye erişim hakkı ihlal edilmiş olur.
UYAP evrak işlem kütüğü verilerinden yola çıkıldığında, kütükte yer alan “Doküman Okuma” ibaresinin, o dokümanın (Hüseyin Aşkan kararına ilişkin somut olayda Yargıtay kararının) içeriğine ve gerekçesine fiili ve somut olarak vakıf olunduğu anlamına gelmediği değerlendirilmelidir. Bu “okuma” belli başlı bir olay bakımından doğru olabilirse de (ki yine de bir delil değildir, zira yasal temeli yoktur), istisnasız bütün “okuma” işlemlerine uygulanmamalıdır. Zira UYAP evrak işlem kütüğüne göre, bir mahkeme yargıcının (ki buna AYM raportörü de dahildir) 2 (iki) saniye içinde o belgeyi defalarca okuması, imzalaması vb. işlemler yapması hayatın olağan akışına aykırıdır. Nasıl ki Yargıtay üyesi ile ilgili UYAP işlem kaydında yer alan “Doküman Okuma” ibaresi o belgenin fiili olarak 2 saniye içinde birkaç defa okunduğu anlamında gelmiyorsa, uygulamada başvurucular bakımından ve özellikle avukatlar bakımından da okunduğu ve AYM içtihatları bağlamında içeriğinin “fiilen” ve “etkin” olarak öğrenildiği anlamına gelmemelidir. Basit teknik bir veri olan bu veriden yola çıkılarak AYM’nin kararlarında belirttiği “öğrenme” fiilinin gerçekleştiği söylenemez. En azından bu her durumda böyle değildir.
Kaldı ki, UYAP evrak işlem kütüğünde de görüleceği üzere, aynı evrak hakkında onlarca kişinin erişim kaydı bulunmaktadır. Bunlar arasında yargıçlar olduğu kadar, başka mahkeme yargıçları, mahkeme kalemlerinde çalışan memurlar ve hatta tebligat memuru da bulunmaktadır. Bir tebligat memurunun kararın içeriğine defalarca erişmesi, o karar üzerinde çok farklı işlemler yapması söz konusudur. Acaba memur kararı fiilen okumakta ve içeriğine AYM kararı anlamında vakıf olmakta mıdır?
Özellikle Türkiye uygulamasında belli büyüklükteki bürolarda UYAP erişiminin kimi zaman büro personeli tarafında yapıldığı, hatta bir dosyada birden fazla avukatın olduğu durumlarda birisinin erişiminden diğerinin haberdar olmadığı bilinmektedir. Nitekim bu gayet olağan bir durumdur ve bir hukuk bürosunun, bir mahkemenin (ki buna AYM de dahildir) işleyişi için personelin erişimi zorunlu bir uygulamadır. UYAP’a büro personelinin eriştiği durumlarda her avukat bilmekte ve “öngörmektedir” ki, o karar tebliğ edilecektir ve süreler tebligattan itibaren başlayacaktır. Dolayısıyla AYM uygulamasının bu bakımdan da bir öngörülebilirliği yoktur.
Öte yandan, bir başka sorun AYM’nin bu uygulamayı avukatlar dışında sıradan vatandaş için de yapması durumunda ortaya çıkacaktır. Kimi zaman vatandaşın daha önce eriştiği bir karar daha sonra avukata tebliğ edilmekte, vatandaşın haber vermemesi sebebiyle tebliğ tarihinden itibaren hesaplanan başvuru süresine göre başvuru yapılmaktadır. Kimi zaman ise aksi gerçekleşmekte, Yargıtay kararı ile vekâlet ilişkisi kural olarak sona eren vekil tarafından UYAP’a erişildiği müvekkiline bildirilmemekte ve mağduriyetler ortaya çıkmaktadır.
Bir başka sorun da vekâlet ilişkisi bakımından ortaya çıkmaktadır. AYM başvurusu olağan kanun yolu başvurusu olmadığından, avukat-müvekkil vekâlet ilişkisi (eğer aksi yönde veya başka türlü bir anlaşma yoksa) nihai karar olan Yargıtay kararı ile sona ermektedir. Bu bağlamda, AYM kararı uygulamada çok ciddi sorunlar da ortaya çıkarmaktadır.
Anayasa Mahkemesi’nin, yasal temeli olmayan “UYAP’tan karar öğrenildi” uygulamasını katı şekilde, hiçbir somut olay özelliğini dikkate almadan uygulaması ve özellikle “Doküman Okuma” ibaresinin ne ifade ettiğini açıklamadan başvuruları reddetmesinin hakkın özüne dokunduğu ve ilgililerin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği kabul edilmelidir.
UYAP evrak işlem kütüğünün avukatların ve vatandaşların erişimine kapalı ve fakat AYM’ye açık olması, uygulama bakımından silahların eşitliği ilkesinin de ihlali niteliğindedir. AYM’nin UYAP işlem kütüğünde yer alan “Doküman Okuma” ibaresini aksi ispat edilemeyen bir karine olarak kabul etmesi de bir usul kuralının AİHM içtihatları anlamında katı şekilde ve aşırı şekilcilikle uygulanması anlamına gelmektedir. AYM’nin UYAP evrak işlem kütüğüne erişiminin yasal temeli olmaması dikkate alındığında, bu durum ayrıca vatandaşın ve avukatın özel hayatı bağlamında da bir sorun oluşturabilir. Bütün bu unsurlar birlikte değerlendirildiğinde, AYM’nin bu uygulamaya son vermesi ve bunu da gerekçeli bir karar ile açıklaması gerekmektedir.
AİHM, UYAP erişimi ile ilgili başvuruları şimdilik tek yargıç kararı ile reddetmektedir. Bununla birlikte AİHM’in UYAP evrak işlem kütüğünün niteliği, konusunda yasallık, öngörülebilirlik ve orantılılık kavramları üzerinde durması gerektiği düşünülebilir. Dolayısıyla her iki yüksek mahkemenin halihazırdaki uygulamasının aynı zamanda mahkemeye erişim hakkının dayanağı olan “hukukun üstünlüğü” ve “keyfiliğin önlenmesi” ilkelerine de aykırı olduğu değerlendirilmektedir.
AYM’nin 30 Günlük Başvuru Süresine Uyulmadığı Gerekçesiyle Reddettiği Üçdağ Başvurusu ile ilgili AİHM Kararı
AYM’nin 30 günlük süre kuralını anlaması ve yorumlaması ve özellikle somut olayın özelliklerini dikkate almadan “otomatik” olarak uygulaması bağlamında önemli bir AİHM kararı da verilmiştir. Her ne kadar UYAP erişimi ile ilgili olmasa da bu kararın gerekçelerinin, AYM’nin Hüseyin Aşkan kararı sonrası verdiği UYAP evrak işlem kütüğü erişimi sebebiyle başvuruları reddetmesi olaylarına da uygulanabileceği değerlendirilmektedir.
AİHM tarafından verilen Üçdağ kararına konu olayda (Başvuru No. 23314/19, 31 Ağustos 2021) bir hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına başvurucu tarafından yapılan itiraz ve bu itiraza ilişkin Ağır Ceza Mahkemesi kararının başvurucuya tebliğ edilmemesi söz konusudur. HAGB itirazın reddi kararı 7 Nisan 2016 tarihli olup, bu karar 14 Şubat 2018 tarihinde (10 aydan daha fazla bir süre sonra) başvurucu vekili tarafından mahkeme kaleminde tebliğ alınmıştır. Bu karara karşı başvurucu vekilinin yaptığı bireysel başvuru AYM tarafından 30 günlük başvuru süresine uyulmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
AİHM bu başvuruya ilişkin yaptığı değerlendirmede özellikle AYM kararı üzerinde durmuş ve sonuç olarak başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. AİHM kararındaki en önemli vurgu usul kurallarının aşırı şekilcilikle ve katı şekilde yorumlanmasıdır (karar, § 48). AİHM’e göre AYM’nin yorumu başvurucuyu olağanüstü ağır bir özen yükümlülüğü altına sokmaktadır.
AİHM bu sonuca ulaşmak için, AYM bireysel başvuru tarihinin başlangıcının belirlenebilmesi bakımından, başvurucu veya avukatının nihai kararın içeriğinden fiili (ve bana göre somut ve ispatlanabilir) şekilde haberdar olması gerektiğine karar vermiştir (§ 44). AİHM iç hukukta ceza yargılamasında verilen kararların tebliğ edilmediğini, AYM’nin bu konuda belli bir uygulaması olduğunu ve fakat somut başvuruda tebliğ edilmesi gereken bir kararın olduğunu ifade etmektedir (§ 45).
Dolayısıyla somut olayda AİHM, tebliğ edilmesi gerekli bir karar söz konusu olduğundan ve karar da tebliğ edilmediğinden, AYM’nin başvuruyu süreden reddetmesinin aşırı şekilci bir uygulama olduğuna karar vermiştir.
Öte yandan AYM’nin kararının gerekçesi de AİHM tarafından ciddi şekilde eleştirilmiştir (§ 46). AİHM, AYM’nin sürenin nereden itibaren başladığını, hangi tarihte sona erdiğini ve hangi sebeple 30 günlük başvuru süresine riayet edilmediğini kararında gerekçelendirmediğini tespit etmektedir. AİHM’e göre ilgili mevzuatın her başvuruya “otomatik” olarak uygulanmasının engellenebilmesi için somut olayın özellikleri dikkate alınmalı ve buna göre bir karar verilmelidir (§ 47). AİHM, sonuç olarak, Üçdağ kararındaki olay bakımından, 30 günlük başvuru süresinin geçmesinin, başvurucudan bağımsız ve tamamen onun kontrolü dışında gelişen olaylara bağlanmasının hak ihlali oluşturacağına karar vermiştir.
AYM’nın UYAP kararlarına bu AİHM Üçdağ kararının da uygulanması mümkündür. Uygulamada, özellikle Hüseyin Aşkan kararından sonra verilen AYM ret kararlarında hiçbir gerekçe yer almamaktadır. Hatta başvurunun hangi sebeplere dayalı olarak süre koşulunu yerine getirmediği, hangi tarihte ve kimin tarafından UYAP’a erişildiği, bu erişimin içeriğinin ne olduğu (ki bu tespit Hüseyin Aşkan kararında da gerekçeli olarak yoktur), sürenin hangi tarihten başladığı ve hangi tarihte başvurunun yapılmış olması gerektiği gibi hayati unsurlar yer almamaktadır. Dolayısıyla AYM’nin UYAP erişimi hakkında verdiği kısa kararların da AİHM’in Üçdağ kararından sonra gerekçesiz kararlar olduğu (buna Hüseyin Aşkan kararı da dahil) kanaatine ulaşılacaktır. AYM’nin yasal temeli olmayan bir işlemi, somut olayın özelliklerini dikkate almadan ve “otomatik” olarak uyguladığı ve bunun da ilgililerin mahkemeye erişim haklarını engellediği (ihlal ettiği) değerlendirilmelidir.
Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edilmesi: Başvuru Hakkının Kötüye Kullanılması
Anayasa Mahkemesi’nin otomatik olarak uyguladığı, mahkemeye erişim hakkı bakımından çok ciddi sorun oluşturan ve avukatları mağdur eden bir başka uygulamadan kısaca bahsedeceğim. Bu da başvuru hakkının kötüye kullanılması sebebiyle avukatlara verilen para cezaları ve yine bu sebeplerle başvuruların tamamen reddedilmesi uygulamasıdır. Ayrıca bu tür başvurularda AYM kararı barolara bildirilmekte ve avukatlara disiplin cezası verilmesi de talep edilmektedir.
Sonuç olarak…
Anılan AİHM içtihatları dikkate alındığında, AYM’nin UYAP’tan nihai kararın gerekçesinin öğrenildiği iddiasıyla başvuruları süreden reddetmesinin adil yargılanma hakkının bir unsuru olan mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği, bu uygulamanın hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğü ilkeleri ile bağdaşmadığı değerlendirilmektedir.
Bu hak ihlalini tespit bağlamında AİHM başvurusu yapmak isteyen ilgililer AİHM İçtüzüğü 47. maddeye dikkat etmelidirler. AİHM’in UYAP sistemine erişimi yoktur. Öte yandan AİHM ileri sürülen iddia veya şikayet ile ilgili bütün delillerin başvuru formu ile birlikte kendisine gönderilmesini istemektedir. Bu sebeple, nihai kararın UYAP’tan öğrenildiği gerekçesiyle AYM başvuruları süreden reddedilen ilgililerin, ilgili mahkeme kaleminden Yargıtay kararını kapsayacak şekilde UYAP evrak işlem kütüğü örneğini talep etmeleri, bu kaydı dikkatlice incelemeleri ve AİHM başvuruları ekinde (talep dilekçelerini de eklemek suretiyle) sunmalarında fayda vardır.
Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır.
Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.