Trafik Kazasından Kaynaklanan Daimi İş Göremezlik Tazminatı
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu
Tazminat: Belirlenmesi – Madde 51
Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.
Tazminatın irat biçiminde ödenmesine hükmedilirse, borçlu güvence göstermekle yükümlüdür.
İndirilmesi – Madde 52
Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir.
Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü, tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse hâkim, tazminatı indirebilir.
Ölüm ve bedensel zarar: Belirlenmesi – Madde 55
Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez. Hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile artırılamaz veya azaltılamaz.
Bu Kanun hükümleri, her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine ya da kişinin ölümüne bağlı zararlara ilişkin istem ve davalarda da uygulanır.
Yargılama: Ceza hukuku ile ilişkisinde – Madde 74
Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir.
Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu
Genel hükümlerin uygulanması – Madde 87
Yaralanan veya ölen kişi, hatır için karşılıksız taşınmakta ise veya motorlu araç, yaralanan veya ölen kişiye hatır için karşılıksız verilmiş bulunuyorsa, işletenin veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin sorumluluğu ve motorlu aracın maliki ile işleteni arasındaki ilişkide araca gelen zararlardan dolayı sorumluluk, genel hükümlere tabidir.
Zarar görenin beraberinde bulunan bagaj ve benzeri eşya dışında araçta taşınan eşyanın uğradığı zararlardan dolayı işletenin veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin sorumluluğu da genel hükümlere tabidir.
Trafik Kazasından Kaynaklanan Daimi İş Göremezlik Tazminatında Hakkaniyet İndirimi Yapılabilir mi
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2018/142 Karar No: 2018/1625 Karar Tarihi: 06.11.2018
Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Kütahya 2. Asliye Hukuk Mahkemesince “davanın kısmen kabulüne” dair verilen 29.03.2012 tarihli ve 2008/252 E., 2012/69 K. sayılı karar davacı … vekili ve davalılar … ve … vekili tarafından temyiz edilmekle; Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 03.06.2013 tarihli ve 2012/12069 E., 2013/8271 K. kararı ile;
“…Davacı vekili, davalıların işleteni, sürücüsü ve trafik sigortacısı olduğu aracın kusurlu olarak sebebiyet verdiği trafik kazası sonucu müvekkilinin yaralandığını, uzun süre tedavi gördüğünü, tedavinin devam ettiğini, maddi ve manevi zararının oluştuğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, daimi sakatlık (iş göremezlik) 5.000,00 TL ve tedavi gideri olarak 1.000,00 TL. maddi tazminat ile 10.000,00 TL. manevi tazminatın (sigorta yönünden manevi tazminatın poliçe kapsamında kalması halinde) davalılardan faiziyle tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 06.04..2011 tarihli ıslah dilekçesiyle maddi tazminat talebini bilirkişi raporuna göre 100,645,12 TL.na yükselttiklerini bildirmiştir.
Davalı … vekili, kusur durumu ve gerçek zararın belirlenmesi gerektiğini, manevi tazminattan sorumlu olmadıklarını ve dava açılmasına neden olmadıklarını savunmuştur.
Diğer davalılar vekili, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan delillere göre, bakıma muhtaç hale gelen davacıya aile birliği içerisinde de bakılacağı göz önünde bulundurularak tespit edilen tazminattan 30.000,00 TL indirim yapmak sureti ile, davanın kısmen kabulü kısmen reddine, 70.645,21 TL. Efor tazminatı, 236,00 TL tedavi gideri maddi tazminatın tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, davalı … şirketinin maddi tazminattan poliçe limiti ile sınırlı olarak ve dava tarihinden itibaren, diğer davalıların ise kaza tarihinden itibaren yasal faizle sorumlu tutulmasına, takdiren 5.000,00 TL. manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren yasal faiziyle sigorta dışındaki davalılardan müteselsilen tahsiline, fazlaya dair talebin ve davalı … şirketi hakkındaki manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili ve davalılardan …, … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde, özellikle oluşa uygun olarak düzenlenen uzman bilirkişi raporunda belirtilen maddi tazminata ilişkin hesaplamanın hükme esas alınmasında bir usulsüzlük bulunmamasına göre, davacı vekilinin ve davalılardan …, … vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Davacı vekilinin temyiz itirazları incelendiğinde; Dava, trafik kazasından kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
a) Davacı memur olarak çalışmakta olup yaşadığı maluliyete bağlı olarak efor kaybından dolayı tazminat talep etmiştir. Mahkemece maaşını aynı oranda almaya devam edeceği gelirinde bir düşüş yaşanmayacağı gerekçesi ile hesap edilen tazminat miktarı üzerinden % 30 hakkaniyet indirimi yapılmıştır. Davacı imam olarak çalışmakta olup omurga kırığına bağlı olarak % 18 oranında yaşadığı maluliyet sonucunda mesleğini daha zor koşullarda gerçekleştireceği kuşkusuzdur. Bu durumda belirlenen tazminat miktarının tamamına hükmedilmemiş olması doğru görülmemiştir.
b) Davalı … şirketi yönünden faiz başlangıç tarihi dava tarihi olarak belirlenmiştir. Dosya kapsamı incelendiğinde davalı … şirketinin usulüne uygun bir biçimde temerrüde düşürülüp düşürülmediğinin araştırılmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece yapılacak iş kaza ile ilgili düzenlenen dosya getirtilip bir başvuru var mı incelemek ve faiz başlangıç tarihini buna göre belirlemek olmalıdır.
3- Davalı vekilinin temyiz itirazları yönünden; dosya kapsamında bulunan bilirkişi raporları incelendiğinde, ceza yargılaması sırasında alınan bilirkişi raporunda davalı …’in asli kusurlu davacı …’ın tali kusurlu olduğunun tespit edildiği, hukuk yargılaması sırasında alınan bilirkişi raporunda ise davalı …’in % 100 tam kusurlu olduğunun tesbit edildiği ve mahkemece de bu kusur oranına göre hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.
Mahkemece, kaza tespit tutanağı ve ceza dosyasından alınan bilirkişi raporu ile yargılama sırasında alınan bilirkişi raporundaki kusur dağılımına ilişkin çelişki giderilmeden anılan kusur oranına göre belirlenen tazminata karar verilmiş olup, dosya bu hali ile hüküm kurmaya elverişli değildir.
O halde, mahkemece, dosyanın İTÜ Karayolları Kürsüsü veya Karayolları Genel Müdürlüğü Trafik Fen Heyeti gibi kurumlardan seçilecek konusunda uzman bilirkişi kuruluna tevdii ile tarafların kusur dağılımına ilişkin çelişkilerin giderilmesi yönünden ayrıntılı, gerekçeli ve denetime açık rapor alındıktan sonra varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli görülmemiştir.
Kabule göre de; vekalet ücretine ilişkin hüküm kurulurken tespit edilecek tazminat miktarları göz önünde bulundurularak sigortanın limitinin aşılıp aşılmadığı değerlendirilmeli ve red edilen kısım var mı bakılmalı, ona göre vekalet ücreti takdir edilmelidir…”
gerekçesiyle bozulmuştur.
Karar Düzeltme Başvurusu
Davacı … vekilinin karar düzeltme yoluna başvurması üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 13.03.2014 tarihli ve 2013/14698 E. 2014/3498 K. sayılı kararı ile bozma kararında kusura yönelik bölümün karar düzeltme kararındaki şekilde değiştirilmesine karar verilmiş ve,
“…. Davacı vekili, davalıların işleteni, sürücüsü ve trafik sigortacısı olduğu aracın kusurlu olarak sebebiyet verdiği trafik kazası sonucu müvekkilinin yaralandığını, uzun süre tedavi gördüğünü, tedavinin devam ettiğini, maddi ve manevi zararının oluştuğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, daimi sakatlık (iş göremezlik) nedeniyle 5.000,00 TL ve tedavi gideri olarak 1.000,00 TL. maddi tazminat ile 10.000,00 TL. manevi tazminatın (sigorta şirketi yönünden manevi tazminatın poliçe kapsamında kalması halinde) davalılardan faiziyle tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 06.04.2011 tarihli ıslah dilekçesiyle maddi tazminat talebini bilirkişi raporuna göre 100,645,12 TL.na yükselttiklerini bildirmiştir.
Davalı … şirketi vekili, kusur durumu ve gerçek zararın belirlenmesi gerektiğini, manevi tazminattan sorumlu olmadıklarını ve dava açılmasına neden olmadıklarını savunmuştur.
Diğer davalılar vekili, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan delillere göre,bakıma muhtaç hale gelen davacıya aile birliği içerisindede bakılacağı göz önünde bulundurularak tesbit edilen tazminattan 30.000,00 TL indirim yapmak sureti ile davanın kısmen kabulü kısmen reddine, 70.645,21 TL. Efor tazminatı, 236,00 TL tedavi gideri maddi tazminatın tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, davalı … şirketinin maddi tazminattan poliçe limiti ile sınırlı olarak ve dava tarihinden itibaren, diğer davalıların ise kaza tarihinden itibaren yasal faizle sorumlu tutulmasına, takdiren 5.000,00 TL. manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren yasal faiziyle sigorta dışındaki davalılardan müteselsilen tahsiline, fazlaya dair talebin ve davalı … şirketi hakkındaki manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili ile davalılardan …, … vekilinin temyizi üzerine, Daire’nin 03.06.2013 gün ve 2012/12069 Esas, 2013/8271 Karar sayılı ilâmı ile bozulmuş, bu kez davacı vekili karar düzeltme talebinde bulunmuştur.
1- Dosyadaki yazılara, Yargıtay ilâmında belirtilen gerektirici sebeplere göre, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3/2. maddesi delaletiyle, 1086 sayılı (mülga) HUMK’nun 440. maddesinde sayılan nedenlerden hiç birisine uygun olmayan ve davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair karar düzeltme itirazlarının reddine karar verilmesi gerekmiştir.
2- Davacı vekilinin diğer karar düzeltme isteğine gelince; dava, trafik kazası sonucu yaralanma ve maluliyet nedeniyle sürekli iş göremezlik zararı ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Yerel mahkeme kararı, davacı vekili ile davalılardan …, … vekilinin temyizi üzerine, Daire’nin 03.06.2013 gün ve 2012/12069 Esas, 2013/8271 Karar sayılı ilâmı ile, (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekili ile davalılar vekillerinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2/a-b) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına, (3) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalılar yararına bozulmasına karar verilmiş; bu kez davacı vekili karar düzeltme talebinde bulunmuştur.
Bozma ilamının (3) nolu bendinde; hüküm, “dosya içinde bulunan bilirkişi raporları incelendiğinde ceza yargılaması sırasında alınan bilirkişi raporunda davalı sürücü …’in asli kusurlu, davacının tali kusurlu olduğunun tespit edildiği, hukuk yargılaması sırasında alınan bilirkişi raporunda ise davalı sürücünün % 100 tam kusurlu olduğunun tespit edildiği ve mahkemece de bu kusur oranına göre hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece, kaza tespit tutanağı ve ceza dosyasından alınan bilirkişi raporu ile yargılama sırasında alınan bilirkişi raporundaki kusur dağılımına ilişkin çelişki giderilmeden anılan kusur oranına göre belirlenen tazminata karar verilmiş olup, dosya bu hali ile hüküm kurmaya elverişli değildir.
O halde; mahkemece, dosyanın İTÜ Karayolları Kürsüsü veya Karayolları Genel Müdürlüğü Trafik Fen Heyeti gibi kurumlardan seçilecek konusunda uzman bilirkişi kuruluna tevdii ile tarafların kusur dağılımına ilişkin çelişkilerin giderilmesi yönünden ayrıntılı, gerekçeli ve denetime açık rapor alındıktan sonra varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli görülmemiştir.” gerekçesi ile davalılar yararına bozulmuştur.
Davacı vekilinin karar düzeltme isteminde bulunması üzerine dosya incelendiğinde; davalı-sanık sürücü … hakkında açılan ceza davasının yargılaması sonucunda, ceza mahkemesince davalı-sanığın asli derecede kusurlu olduğunun benimsenerek verilen mahkumiyet kararının kesinleştiği, böylece dava konusu olayın oluş şeklinin ve davacı sürücü ile davalı sürücünün kazanın meydana gelmesine sebep olan kusurlu eylemlerinin varlığı, niteliği ve derecesi yönünden maddi olguların belirlendiği anlaşılmaktadır. Bu durumda; hukuk hakiminin ceza mahkemesince belirlenen maddi olgu ile bağlı olacağı ve yeni kusur incelemesinin de ceza mahkemesince belirlenen bu maddi olgular gözetilerek yapılması gerekeceği açıktır. Ne var ki; bozma ilamının (2) nolu bendinde, bu yönde herhangi bir açıklama bulunmamaktadır. O halde; davacı vekilinin karar düzeltme itirazının kabulü ile bozma ilamının (2) nolu bendinin gerekçesinin aşağıdaki gibi değiştirilerek düzeltilmesi gerekmiştir.
Şöyle ki;
“2- Dava konusu olaya ilişkin olarak davalı-sanık sürücü … hakkında taksirle yaralanmaya sebebiyet suçu nedeniyle açılan ceza davasının yargılaması sırasında alınan bilirkişi raporunda davalı sürücünün (sanığın) olayda asli derecede kusurlu olduğu, davacı-sürücünün de tali derecede kusurlu olduğu belirtilmiş, ceza mahkemesince de bu rapor hükme esas alınarak davalı-sanık sürücüsünün asli derecede kusurlu olduğu benimsenerek cezalandırılmasına karar verilmiş ve bu karar, temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir. Eldeki bu davanın yargılaması sırasında alınan bilirkişi raporlarında ise, davalı sürücünün tam kusurlu olduğu, diğer sürücü davacının ise kusurunun olmadığı belirtilmiştir. Mahkemece de, davalı sürücünün tam kusurlu olduğu benimsenerek yukarıda yazılı şekilde karar verilmiştir.
818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 53. maddesi (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu‘nun 74.maddesi) uyarınca, hukuk hakimi ceza mahkemesince belirlenen kusur oranıyla bağlı değil ise de; hukuk hakiminin ceza mahkemesince belirlenen maddi olgu ile bağlı olacağı açıktır. Buna göre, ceza mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporunda davalı-sanık sürücü …’in olayda asli derecede, davacı sürücünün de tali derecede kusurlu oldukları sonucuna ulaşılmasına karşın, bir başka anlatımla; davacı sürücünün de olayın meydana gelmesine neden olan kusurlu eyleminin varlığı olgusunun belirlenmiş olmasına rağmen, mahkemece, eldeki bu davanın yargılaması sırasında düzenlenen ve hükme esas alınan bilirkişi raporlarında ise, davalı sürücü …’in % 100 tam kusurlu olduğu, diğer sürücü davacının ise kusurunun olmadığı belirtilmiştir. Bu durumda; maddi olgu yönünden de ceza mahkemesinden alınan raporla eldeki dosyada alınan raporlar arasında çelişki meydana geldiği görülmektedir.
O halde, mahkemece, öncelikle ceza yargılamasına ilişkin dosya getirtilmeli ve kesinleşen ceza mahkemesinde davacı-sürücünün de kusurlu eyleminin bulunduğu yönünde tespit edilen maddi olguların hukuk hâkimini bağlayacağı da gözetilerek, dosyanın İTÜ Karayolları Kürsüsü veya Karayolları Genel Müdürlüğü Trafik Fen Heyeti gibi kurumlardan seçilecek konusunda uzman yeni bilirkişi kuruluna tevdii ile olaya ilişkin olarak düzenlenen tutanak, ceza dosyası içeriği, tanık beyanları ve önceki bilirkişi raporları birlikte irdelenerek, ceza mahkemesince belirlenen maddi olgular ve olayın oluş şekline göre tarafların olaydaki kusur oranlarının duraksamaya yer vermeyecek şekilde tespiti ve meydana gelebilecek çelişkilerin giderilmesi yönünden ayrıntılı, gerekçeli ve denetime açık rapor alınması, ondan sonra dosyadaki tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi ve mahkemece, kesinleşen ceza mahkemesinde tespit edilen maddi olguların hukuk hâkimini bağlayacağı gözetilerek varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili davalıların işleteni, sürücüsü ve zorunlu trafik sigorta şirketi olduğu aracın aynı yönde bisikletle seyir hâlinde olan davacıya çarparak yaralanmasına sebebiyet verdiğini, kazanın davalı tarafın kusurundan kaynaklandığını ileri sürerek tedavi ve iş göremezlik zararı olmak üzere toplam 6.000,00TL maddi tazminat ile 10.000,00TL manevi tazminatın (sigorta teminatı kapsamı ve poliçe limiti ile sınırlı kalmak kaydıyla) kaza tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilsen tahsiline karar verilmesini talep etmiş iken; ıslah dilekçesi ile talep edilen maddi tazminat miktarını yükseltmiştir.
Davalı …. vekili kusur durumunun ve gerçek zararın belirlenmesi gerektiğini, manevi tazminattan sorumlu olmadıklarını ve dava açılmasına sebebiyet vermediklerini, bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Davalı … ve … vekili kusur oranlarının yeniden belirlenmesi gerektiğini, davacının devlet memuru olduğunu ve bu dönem zarfında da maaşını almaya devam ettiğinden maddi zararının bulunmadığını belirterek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece davalı tarafın kazanın meydana gelmesinde %100 oranında kusurlu olduğu yönündeki bilirkişi raporlarının benimsendiği, davacının bir yandan efor kaybına ilişkin tazminat alacak iken aynı dönemde imam olarak memur maaşını da almaya devam edeceği gerekçesi ile 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 43. ve 44. maddeleri göz önünde tutularak hesaplanan maddi tazminat miktarından 30.000,00TL hakkaniyet indirimi yapıldığı belirtilerek davanın kısmen kabulü ile 70.645,21TL efor tazminatı ve 236,00TL tedavi giderinin tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, davalı … şirketinin maddi tazminattan poliçe limiti ile sınırlı olarak ve dava tarihinden itibaren, diğer davalıların ise kaza tarihinden itibaren yasal faizle sorumlu tutulmasına, 5.000,00TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren yasal faiziyle Sigorta Şirketi dışındaki davalılardan müteselsilen tahsiline, fazlaya dair talebin ve davalı … Şirketi hakkındaki manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Davacı … vekilinin ve davalılar … ve … vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan ilk gerekçelerle bozulmuştur.
Davacı … vekilinin karar düzeltme yoluna başvurması üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan ikinci gerekçelerle davacı vekilinin karar düzeltme talebinin kısmen kabulü ile bozma kararının kusura ilişkin bendinin bu yönde değiştirilmesine karar verilmiştir.
Yerel Mahkemece bozma kararının “Kabule göre de vekâlet ücretine ilişkin hüküm kurulurken tespit edilecek tazminat miktarı göz önünde bulundurularak sigortanın limitinin aşılıp aşılmadığı değerlendirilmeli ve reddedilen kısım var mı bakılmalı ona göre ücret takdir edilmelidir” şeklindeki kısmı dışında kalan kısımlarına direnildiği belirtilerek mahkemenin bir başka dosyasında Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından bakıcı giderinde %50 indirim yapılması gerektiğine işaret edilerek bozma kararı verildiği, davacının bu dönemde devlet memuru olup maaşını tam olarak aldığı, kusur raporları arasında çelişki bulunmadığı gibi belirtilen kurumlardan çelişkiyi giderecek raporların da zaten alındığı, bozma kararının 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 53. maddesine aykırı olduğu, hasar dosyasının getirtildiği ve temerrüt durumunun araştırıldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı … vekili ve davalılar … ve … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacının daimi iş göremezlik tazminatından yapılan hakkaniyet indiriminin yerinde olup olmadığı, maddi olgular bakımından ceza mahkemesi ve hukuk mahkemesinde alınan ve benimsenen raporlar arasında çelişki bulunup bulunmadığı, burada varılacak sonuca göre yeniden kusur raporu alınmasının gerekip gerekmediği, davalı … şirketi yönünden temerrüt tarihi hesaplanırken yeterli araştırma ve inceleme yapılıp yapılmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması açısından konuların ayrı başlıklar altında açıklanmasında fayda bulunmaktadır.
I- Davacının daimi iş göremezlik tazminatından yapılan hakkaniyet indiriminin yerinde olup olmadığı yönünden yapılan incelemede;
Öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemelerin irdelenmesi gerekmektedir.
Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 46. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“Cismani bir zarara düçar olan kimse külliyen veya kısmen çalışmaya muktedir olamamasından ve ileride iktisaden maruz kalacağı mahrumiyetten tevellüt eden zarar ve ziyanını ve bütün masraflarını isteyebilir.
Eğer hükmün suduru esnasında, kafi derecede kanaat ile cismani zararın neticelerini tayin etmek mümkün değil ise; hükmün tefhimi tarihinden itibaren iki sene zarfında hâkimin, tetkik salahiyetini muhafaza etmeğe hakkı vardır…”
Aynı Kanunun tazminat miktarının tayini başlıklı 43. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“Hâkim, hal ve mevkiin icabına ve hatanın ağırlığına göre tazminatın suretini ve şümulünün derecesini tayin eyler.
Zarar ve ziyan irad şeklinde tayin olunduğu takdirde borçludan icabeden teminat alınır.”
Aynı Kanunun tazminatın tenkisi başlıklı 44. maddesinde yer alan düzenlemeye göre ise;
“Mutazarrır olan taraf zarara razı olduğu yahut kendisinin fiili zararın ihdasına veya zararın tezayüdüne yardım ettiği ve zararı yapan şahsın hal ve mevkiini ağırlaştırdığı takdirde hâkim, zarar ve ziyan miktarını tenkis yahut zarar ve ziyan hükmünden sarfınazar edebilir.
Eğer zarar kasden veya ağır bir ihmal veya tedbirsizlikle yapılmamış olduğu ve tazmini de borçluyu müzayakaya maruz bıraktığı takdirde hakim, hakkaniyete tevfikan zarar ve ziyanı tenkis edebilir.”
01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu‘nun 55’inci maddesinde yer alan düzenlemeye göre:
“Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez.”
Yine, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu Kanunun 2. maddesine göre “Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlâka ilişkin kuralları, gerçekleştirildikleri tarihe bakılmaksızın bütün fiil ve işlemlere uygulanır.” Buradan anlaşılmalıdır ki, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu‘nun 55. maddesi de emredici bir hükme yer verdiğinden gerçekleştiği tarihe bakılmaksızın tüm fiil ve işlemlere uygulanmalıdır.
Kanun maddelerine bu şekilde yer verdikten sonra davanın dayanağını oluşturduğundan sürekli işgöremezlik (kalıcı sakatlık) nedeniyle çalışma ve beden gücü kaybı hakkında birtakım açıklamalarda bulunmak gerekmektedir.
İş Hukukunda ve Sosyal Güvenlik Kanunu’nda “sürekli işgöremezlik” olarak adlandırılan bedensel zararlara “kalıcı sakatlık” denildiği gibi, Yargıtay kararlarında ve Adli Tıp Kurumu raporlarında “beden gücü kaybı” veya “çalışma gücü kaybı” ya da “meslekte kazanma gücü kaybı” da denilmektedir.
Adli Tıp dilinde, kalıcı bedensel zararlar organ yitimi ve organ zayıflaması olarak ikiye ayrılmaktadır.
Sürekli işgöremezlik zararları, beden gücü kayıp oranlarına göre de ayrılmakta olup, bunlar:
1) Sürekli kısmi işgöremezlik,
2) Sürekli tam işgöremezlik olarak adlandırılmaktadır.
Sürekli kısmi işgöremezlik, organ eksilmesi veya organ zayıflaması nedeniyle beden gücünün belli bir oranda azalması durumudur. Bu durumdaki kişi çalışmasını sürdürebilir ise de, yaşıtlarına ve aynı işi yapanlara göre (sakatlığı oranında daha fazla güç ve çaba harcayacağından), kazançlarında bir azalma olmasa bile (sakatlığı oranında) tazminat isteme hakkı bulunduğu kabul edilmekte; buna Yargıtay kararlarında “güç kaybı-efor kaybı” tazminatı denilmektedir.
Sürekli kısmi işgöremezlik durumundaki kişi, çalışan ve kazanç elde eden biri olmayıp da işsiz, yaşlı, emekli, ev kadını, çocuk olsa bile, bunlar günlük yaşamlarını sürdürürlerken “sakatlıkları oranında zorlanacak olmaları ” nedeniyle tümünün “güç kaybı tazminatı” isteme hakları bulunduğu kabul edilmektedir.
Sürekli tam işgöremezlik, beden gücünün bütünüyle yitirilmesi durumudur. Bu durumdaki kişi artık çalışamayacak ve kazanç elde edemeyecektir. Bu nedenle tazminatı yüzde yüz oranı üzerinden hesaplanacak, giderek başkasının yardımıyla yaşamını sürdürmesi zorunluluğu varsa, ayrıca tazminata bakıcı giderleri de eklenecektir (Ç. Ahmet Çelik: Trafik Kazalarında Tazminat ve Sigorta Hukuk ve Ceza Sorumluluğu, Seçkin Yayınevi, Nisan 2017, s: 385vd.).
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olayın değerlendirilmesinde, mahkemece sürekli iş görmezlik tazminatı alacağı ile ilgisi olmayan bir kararı kıyas yoluyla uygulayarak, 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 43 ve 44. maddeleri gereği davacının bir yandan efor kaybına ilişkin tazminat alacak iken aynı dönemde imam olarak memur maaşını da almaya devam edeceği gerekçesi ile hesaplanan maddi tazminattan hakkaniyet indirimi yaptığı anlaşılmıştır.
Önemle vurgulamak gerekir ki 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu‘nun 55. maddesinin “Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez. Hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile artırılamaz veya azaltılamaz” emredici hükmü karşısında tazminatın kapsamını belirleme biçimi ve tazminattan yapılacak indirimler ve sıralaması 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 43 ve 44. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 51. ve 52.) maddelerinde belirtilen durumların gerçekleşmesi durumunda ancak hâkim tarafından tazminattan indirim yapılabilecektir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu‘nun 51. maddesine (818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu md.43) göre hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak tazminatı belirleyecektir. Buna göre; öncelikle hâkim zarar görenin kusuru varsa bu kusur oranında tazminattan indirim yapabilecektir. Gerek doktrinde gerekse Yargıtay kararları ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu‘nun 87. maddesinde belirtildiği gibi yaralanan veya ölen kişi, hatır için karşılıksız taşınmakta ise veya motorlu araç, yaralanan veya ölen kişiye hatır için karşılıksız verilmiş bulunuyorsa, işletenin veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin sorumluluğu ve motorlu aracın maliki ile işleteni arasındaki ilişkide araca gelen zararlardan dolayı sorumluluk, genel hükümler çerçevesinde [818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu md.43 (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md.51)] hatır indirimi yapılacağı kabul edilmiştir.
Ayrıca 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 44. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu‘nun 52.) maddesine göre zarar gören; zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir. Örneğin zarar görenin motosiklete kasksız olarak binmesi, sürücünün sarhoş olduğunu bile bile binmesi gibi durumlarda müterafik kusur indirimi yapılacağı kabul edilmiştir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 14.03.2012 tarihli ve 2011/4-824 E., 2012/134 K., 16.03.2016 tarihli ve 2014/1018 E., 2016/326 K.) .
Hesaplanan efor tazminatının tamamına hükmedilmesi gerektiğinden davacı vekilinin hakkaniyet indirimi yapılması nedeniyle karşı taraf lehine yargılama gideri ve vekâlet ücretine hükmedilmesinin yasal olmadığı yönündeki temyiz itirazının incelenmesine yer yoktur.
O hâlde; yerel mahkemece bu yönde verilen direnme kararı doğru değildir.
II- Maddi olgular bakımından ceza mahkemesi ve hukuk mahkemesinde alınan ve benimsenen raporlar arasında çelişki bulunup bulunmadığı, burada varılacak sonuca göre yeniden kusur raporu alınmasının gerekip gerekmediği bakımından yapılan incelemede;
Bu yöndeki uyuşmazlığın çözümü için öncelikle ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesi için bağlayıcı olup olmadığı hususunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Bilindiği üzere 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun konuya ilişkin 53. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“Hâkim kusur olup olmadığına, yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için, ceza hukukunun mesuliyete dair hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinden verilen beraat karariyle de mukayyet değildir.
Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarının tayini hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.”
Maddenin açık hükmü uyarınca ve ayrıca hukuk ile ceza davalarının konuları, tarafları ve amaçları farklı olduğundan ceza mahkemesi kararları kural olarak hukuk mahkemesi için kesin hüküm oluşturmaz; hukuk hâkimi kural olarak ceza mahkemesinin beraat kararı ile bağlı değildir.
Bu kuralın Yargıtay uygulamasında kabul edilen tek istisnası, beraat kararında saptanan maddi olgular olup; buna göre, beraat kararında ceza mahkemesinin saptadığı maddi olgu hukuk hâkimini bağlar.
Ancak, bu istisnanın uygulama yerinin olabilmesi için, beraat kararı, ceza davasının ilişkin bulunduğu suçlama yönünden maddi olguyu tespit etmiş olmalıdır. Diğer bir ifade ile hukuk hâkimi ancak aynı olay nedeniyle ceza yargılamasında hükme dayanak yapılan maddi olgular ile bağlıdır.
Bilindiği üzere, hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi, yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hâkimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hâkimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O hâlde ceza mahkemesinin maddi nedensellik bağını tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hâkimini bağlamasına, 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 53. maddesi bir engel oluşturmaz (HGK’nun 16.9.1981 gün 1979/1-131 E. ve 1981/587 K. sayılı ilamı, Mustafa Çemberci, Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, 1965,s.22 vd.).
Hukuk Genel Kurulunun 17.06.1998 gün 1998/19-523 E., 1998/508 K. sayılı; 06.02.2002 gün 2002/19-16 E. 2002/47 K. sayılı ve 01.05.2002 gün 2002/10-345 E. 2002/342 K. sayılı kararlarında da; “hukuk davasına konu olay sebebiyle açılan ceza davasında, ceza mahkemesince saptanan maddi olguların hukuk hakimini bağlayacağı” hususuna işaret olunmuştur.
Açıklamalardan da anlaşıldığı üzere Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hâkimini bağlar. Bu nedenle ceza mahkemesince bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir.
Somut olayın açıklanan özellikleri ve vurgulanan ilkeler uyarınca ceza davasında kesin olarak verilen mahkûmiyet kararı yönünden hukuk hâkimini bağlayacak maddi vakıa, trafik kazasına davacının ve davalı sürücünün karıştığı, davalı sürücü …’nin yönetimindeki motosikletle seyrederken olay yerinde önünde seyreden ve yolun sağında duran çöp kamyonunun solundan geçmekte olan davacı … yönetimindeki bisikletle, kamyonun arasından geçmek isterken bisiklete çarpmasıyla bisiklet sürücüsünün yaralanması, kazanın meydana geldiği yolun 7,5 metre genişlikte, tek yönlü, zemin asfalt ve kuru olması, kazanın gündüz vakti gerçekleşmesi, kaza mahallinin meskun olduğu hususlarıdır. Nitekim mahkemece ceza dosyası getirtilmiş, hukuk mahkemesinde kusura ilişkin rapor alınmış ve alınan bu rapora tarafların itiraz etmeleri üzerine Adli Tıp Kurumu İstanbul Trafik İhtisas Dairesinden yeni bir bilirkişi raporu alınmış, raporlar arasında kusur oranı bakımından çelişki bulunduğu gerekçesi ile de Karayolları Fen Heyetinden çelişkileri de giderecek yeni bir bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiştir. Bir başka anlatımla Özel Dairece 03.06.2013 tarihli kusura ilişkin bozma kararı, mahkemenin direnme kararından önce yerine getirilmiştir. Alınan ve benimsenen bilirkişi raporlarında yukarıda açıklanan “maddi olgu” ceza yargılamasındaki ile aynı kabul edilmiştir. Ceza hukukunun kusur değerlendirme anlayışı ile Borçlar Hukukunun kusur değerlendirme anlayışı farklı olduğundan bilirkişi raporunda da davalı sürücünün kusurlu hareketi yapmasını zorunlu kılan başka bir hareket ya da durumun varlığı da maddi olgu baki kalmak cihetiyle ve ceza dosyasındaki verilerde açıklanarak ayrıca tartışılmıştır. Öte yandan, kaza tespit tutanağı ve ceza dosyasından alınan bilirkişi raporu ile yargılama sırasında alınan bilirkişi raporundaki kusur dağılımına ilişkin çelişki giderilmeden anılan kusur oranına göre belirlenen tazminata karar verildiği belirtilerek bu yönüyle davalılar lehine verilen bozma kararına yönelik olarak, davacı vekili tarafından çelişkileri giderecek biçimde bilirkişi raporu alındığından kusura yönelik olarak yazılan bu bendin kaldırılması gerektiği yönünde karar düzeltme talebinde bulunulmuş, Özel Dairece bu kez karar düzeltme talep eden davacı taraf aleyhine olacak şekilde karar verilmiş ve maddi olgu yönünden de ceza mahkemesinden alınan raporla eldeki dosyada alınan raporlar arasında çelişki meydana geldiği, kesinleşen ceza mahkemesinde davacı-sürücünün de kusurlu eyleminin bulunduğu yönünde tespit edilen maddi olguların hukuk hâkimini bağlayacağı, ceza mahkemesince belirlenen maddi olgular ve olayın oluş şekline göre tarafların olaydaki kusur oranlarının duraksamaya yer vermeyecek şekilde tespiti ve meydana gelebilecek çelişkilerin giderilmesi amacı ile bilirkişi raporu alınması gerektiği belirtilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında ceza mahkemesinde davacı sürücünün şerit izleme ve değiştirme kuralına aykırı davrandığından tali oranda kusurlu olduğu yönündeki tespitin maddi olgu olarak hukuk hâkimini bağladığı, bu nedenle hukuk mahkemesinde alınan bilirkişi raporu ile ceza mahkemesinde alınan bilirkişi raporu arasında çelişki bulunduğu, Özel Dairece verilen karar düzeltme kararında da bu yöne değinerek bozma kapsamının genişletildiği, bu nedenle karar düzeltme kararının talep eden aleyhine verilmiş olarak nitelendirilemeyeceği, karar düzeltme kararında belirtildiği gibi mahkeme tarafından ceza mahkemesince belirlenen bu maddi olguya göre yeniden bilirkişi incelemesi yapılması gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
O hâlde; yerel mahkemece yeniden bilirkişi raporu alınmasına gerek olmadığı yönünde verilen direnme kararı doğrudur.
III- Davalı … şirketi yönünden temerrüt tarihi hesaplanırken yeterli araştırma ve inceleme yapılıp yapılmadığı yönünden yapılan değerlendirmede;
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu‘nun 91. maddesi ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A-1 maddesine göre sigortacının, poliçede belirtilen aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermiş olmasından dolayı Karayolları Trafik Kanunu’na göre işletene düşen hukuki sorumluluğu zorunlu sigorta limitlerine kadar temin edeceği düzenlenmiştir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre, zorunlu mali sorumluluk sigortası yaptırmak zorunludur.
Davalı … şirketi davacının yaralanmasına neden olan aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısıdır. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu‘nun 99/1. maddeleri ile ZMMS poliçesi Genel Şartlarının B.2. maddesi uyarınca rizikonun belge ve bilgileri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortanın tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmakta, bu sürenin sonunda ödememe hâlinde temerrüt gerçekleşmektedir. Bu sebeple usulüne uygun bir başvuru yapılıp, kanunda belirlenen süre dolmadan trafik sigortacısı bakımından alacağın muacceliyetinden ve dolayısıyla temerrüdünden söz edilemeyecektir. Eğer başvuru yoksa dava tarihinden itibaren faiz işletilmelidir.
Özel Dairece davalı … şirketinin usulüne uygun bir biçimde temerrüde düşürülüp düşürülmediğinin araştırılmadığı belirtilerek davacı yan lehine bozma kararı verilmiştir. Mahkemece bozma kararından önce sigorta şirketinden kaza ile ilgili tutulan hasar dosyasının tamamı istenmiş olup, gönderilen evrakta davacının başvurusuna dair bir belge bulunmadığı, davacı tarafından davalı … Şirketine dava açılmadan önce bir ihbar yapıldığı ispatlanamadığına göre, yeterli araştırma ve inceleme yapıldığı anlaşılmakla, sigorta şirketi yönünden faizin dava tarihinden itibaren başlatılmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacı vekilinin direnme kararından önce maddi tazminat miktarının hasar dosyası getirtilmeden dava tarihinden başlatılmasını temyiz sebebi yapmış olması, direnme kararına yönelik temyizinde de talebe göre reddedilen kısımların temyize getirildiğini ve usulü kazanılmış haklara aykırı davranılamayacağını belirtmiş olması karşısında uyuşmazlık bakımından yukarıdaki açıklama ve değerlendirme yapılmasında fayda görülmüştür.
IV- Vekâlet ücretine ilişkin hüküm kurulurken tespit edilecek tazminat miktarları göz önünde bulundurulması yönünden;
Öte yandan temyize konu bozma kararında yer alan “…Kabule göre de; vekâlet ücretine ilişkin hüküm kurulurken tespit edilecek tazminat miktarları göz önünde bulundurularak sigortanın limitinin aşılıp aşılmadığı değerlendirilmeli ve red edilen kısım var mı bakılmalı, ona göre vekâlet ücreti takdir edilmelidir…” şeklindeki bozma nedenlerine mahkemece uyularak bozma doğrultusunda işlem yapılmıştır.
Bu durumda, bozma kararına uyularak oluşturulan yeni hüküm Özel Dairesince incelenmediğinden, bu yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
Sonuç
(I) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle BOZULMASINA oy birliğiyle,
(II) bentte açıklanan nedenlerle davalılar … ve … vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine, davacı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının kabulüne, bu bent yönünden verilen direnme kararının ONANMASINA oy çokluğu ile,
(III) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı … vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının reddi ile bu bent yönünden verilen direnme kararının ONANMASINA oy birliği ile ,
(IV) numaralı bentte açıklanan nedenlerle uyulan kısım yönünden davacı tarafın yeni hükme yönelik olan temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 17. Hukuk Dairesine GÖNDERİLMESİNE oy birliği ile,
tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 06.11.2018 tarihinde karar verildi.
Dava sürecinde etkin bir temsil için hukuk alanında deneyimli ve güncel mevzuat ile içtihatlara hakim bir avukattan hukuki destek almanız büyük önem arz etmektedir. Borçlar hukuku, sigorta ve tazminat hukuku alanında yetkin, maddi ve manevi tazminat davalarında uzman avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek hukuk davalarında sürece katılan taraflara avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermekte ve taraflara hukuki yardım sunmaktadır.
Dava sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır.
Kayseri tazminat avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.