İşçilik Alacağına İlişkin Davaların Birleştirilmesi
6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanunu
Usul ekonomisi ilkesi – Madde 30
(1) Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.
Madde Gerekçesi
Madde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesindeki adil yargılanma hakkı ile doğrudan ilgilidir. 1086 sayılı Kanunun 77 nci maddesinin sadeleştirilmiş şekli olan bu düzenleme ile, yargılamanın gecikmeye meydan vermeden, düzenli ve en az masrafla yapılması amaçlanmıştır. Ayrıca, yargılamanın safhaları olan “tahkikat ve muhakeme” yerine “yargılama” terimi kullanılmıştır.
Yargılamanın uzaması hâlinde kişilerin, hukukî korunma mekanizmasının işlevini yerine getirdiğine ve hukuk düzeninin etkisine olan inancı da kaybolmaktadır. Çok geç gelen hükümlerin çoğu zaman hayatla bir ilgisi kalmamaktadır ve onların icrası çoğunlukla hakkı teslim edeceğine, bilakis madden haksızlık yaratmaktadır. Yargılamanın hızlandırılmasının sıkı şekilde uygulanması hayat olayının mükemmelleştirilmesini sınırlar ve böylece hükmün temellerinin mükemmelliği ve doğruluğunu olumsuz yönde etkiler. Bir usul kanunu, elverdiği ölçüde hem bir hayat olayının mükemmel bir şekilde tespitine hem de yargılamanın hızla yapılmasını sağlayacak bir dengeleyici sistem sunuyorsa, bu daha da önem kazanmaktadır. Bu hükmün işlevsel olabilmesi, bu Kanunun diğer hükümlerinin de uygulanmasına bağlıdır.
Davaların birleştirilmesi – Madde 166
(1) Aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış davalar, aralarında bağlantı bulunması durumunda, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilebilir. Birleştirme kararı, ikinci davanın açıldığı mahkemece verilir ve bu karar, diğer mahkemeyi bağlar.
(2) Davalar, ayrı yargı çevrelerinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış ise bağlantı sebebiyle birleştirme ikinci davanın açıldığı mahkemeden talep edilebilir. Birinci davanın açıldığı mahkeme, talebin kabulü ile davaların birleştirilmesine ilişkin kararın kesinleşmesinden itibaren, bununla bağlıdır.
(3) Birleştirme kararı, derhâl ilk davanın açıldığı mahkemeye bildirilir.
(4) Davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda, bağlantı var sayılır.
(5) İstinaf incelemesi ayrı dairelerde yapılması gereken davaların da bu madde hükmüne göre birleştirilmesine karar verilebilir. Bu hâlde istinaf incelemesi, birleştirilen davalarda uyuşmazlığı doğuran asıl hukuki ilişkiye ait kararı inceleyen bölge adliye mahkemesi dairesinde yapılır.
Madde Gerekçesi
“Davaların birleştirilmesi” başlığını taşıyan bu maddeye göre, ayrı ayrı açılmış davalar arasında ancak bu maddede gösterilen anlamda bir bağlantı bulunması hâlinde, davaların birleştirilmesi istenebilir. Davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması hâlinde, davaların birleştirilmesi usul ekonomisi açısından önem taşımaktadır.
Bu durumda aynı yargı çevresinde yer alan, aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış olan davalarda birleştirme kararı, talep üzerine veya kendiliğinden hüküm verilinceye kadar her zaman verilebilecektir. Aynı düzey ve aynı sıfattaki mahkemelerden anlaşılması gereken; her iki davanın da görüldüğü mahkemenin, asliye hukuk mahkemesi veya sulh hukuk mahkemesi yahut iş mahkemesi yahut aile mahkemesi olması gerekir. Birleştirme kararı ikinci davanın açıldığı mahkemece verilecek ve bu karar diğer mahkemeyi bağlayacaktır.
Ayrı yargı çevrelerinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılan davalarda birleştirme talepleri, her zaman ileri sürülebilecektir. Zira, 1086 sayılı (mülga) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda olduğu gibi ilk itiraz olarak muhafazası halinde çoğunlukla bu davalar birbiri yönünden bekletici mesele yapıldığından yargılamanın daha da uzamasına sebebiyet vermektedir. Ayrıca ilk itirazda bulunulmaması halinde, hâkim, irtibat unsurunu re’sen gözetip, davaları birleştiremeyeceği için aynı konuda çelişik kararların ortaya çıkması da muhtemeldir. Bunun önüne geçmek için sözü edilen halde de davaların birleştirilmesi ilk itiraz olmaktan çıkarılmıştır.
Üçüncü fıkrada, birleştirme kararının derhâl, ilk davanın açıldığı mahkemeye bildirileceğine ilişkin usul hükmüne yer verilmiştir.
1086 sayılı Kanundan farklı olarak, davalar arasında bağlantıdan ne anlaşılması gerektiğini ifade eden dördüncü fıkrada, davaların benzer sebeplerden doğması birleştirme sebebi olarak kabul edilmiş ve genişletilmiştir.
5235 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinde, adli yargı ikinci derece mahkemeleri olarak bölge adliye mahkemelerinin kuruluşu düzenlenmiştir. Adli yargı alanında ilk derece mahkemelerinin verdiği kararlar bakımından istinaf kanun yolu getirilmiştir.
Beşinci fıkra ile istinaf incelemesi sırasında da davaların birleştirilebileceği kabul edilmiştir. Bu durumda istinaf incelemesinin, birleştirilen davalarda uyuşmazlığı doğuran asıl hukukî ilişkiye ait kararı inceleyen bölge adliye mahkemesi dairesinde yapılacağı kabul edilmiştir.
Hükmün kapsamı – Madde 297
(1) Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını.
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
Madde Gerekçesi
Madde “Hükmün kapsamı” başlığını taşımaktadır. Bu madde 1086 sayılı Kanunun 388 inci maddesinin karşılığıdır. Buna göre birinci fıkrada, hükmün Türk Milleti adına verileceği belirtildikten başka, 1086 sayılı Kanun hükmü muhafaza edilmiştir. Beş bent hâlinde ifade edilen unsurları taşıyan ve mahkeme tarafından hazırlanan metin, hükmü oluşturmaktadır. Bu unsurların dosyadaki kayıtlarla doğrulanmasının gerekli olduğu tabiîdir.
Maddenin birinci fıkrasının (b) bendindeki hükümle, “Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası” yazılması mecburiyeti getirilmiş, (ç) bendinde ise “taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi” yeni bir hüküm olarak öngörülmüştür.
Maddenin ikinci fıkrası, 1086 sayılı Kanunun 388 inci maddesinin ikinci fıkrası karşılığıdır. Bu kuralla hükümlerin açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde yazılması öngörülmüştür.
Davaların Birleştirilmesi Halinde İşçilik Alacağı Talepleri Hakkında Ayrı Ayrı Karar Verilmesi Gerekir mi
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2016/1412 Karar No: 2018/1955 Karar Tarihi: 18.12.2018
Mahkemesi: İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki işçilik alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Bakırköy 23. İş Mahkemesince asıl davanın kabulüne, birleşen davanın kısmen kabulüne dair verilen 01.11.2013 tarihli ve 2013/50 E.-2013/115 K. sayılı kararın taraf vekillerince temyizi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 24.03.2015 tarihli ve 2014/116 E.-2015/11715 K. sayılı kararı ile;
“A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı, iş sözleşmesinin işverence haksız feshedildiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile ücret alacaklarının davalı K.. Alışveriş Hiz. ve Gıda San. A.Ş.’den tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davacı bu dosya ile birleştirilmesine karar verilen Bakırköy 15. İş Mahkemesi’nin E:2011/581 K:2011/227 sayılı dosyası ile kıdem ve ihbar tazminatları ile ücret, yıllık ücretli izin, fazla çalışma, hafta tatili, genel tatil ücret alacaklarının davalılar K.. Alışveriş Hiz. ve Gıda San. A.Ş. ve E.. Alışveriş Hiz. ve Gıda San. Tic. A.Ş.’den tahsiline karar verilmesini istemiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalılar, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, asıl davanın kabulüne, birleşen davanın ise kısmen kabulüne karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı taraf vekilleri temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297 nci maddesi uyarınca, mahkeme kararlarının;
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini,
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini,
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri,
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini,
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını,
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi,
içermesi, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi zorunludur. Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, hükmün infazında zorluklara ve tereddütlere, yargılamanın ve davaların gereksiz yere uzamasına, davanın tarafı bulunan kişi ve kurumların mağduriyetlerine sebebiyet verecek ve Kamu düzeni ve barışını olumsuz yönde etkileyecektir (Hukuk Genel Kurulu – 2007/14-778 E, 2007/611 K, Dairemizin 01.04.2008 gün ve 2007/38353 Esas, 2008/7142 Karar sayılı ilamı).
Davacı, asıl dava dilekçesinde sadece K.. Alışveriş Hiz. ve Gıda San. A.Ş. Aleyhine dava açmış kıdem ve ihbar tazminatları ile ücret alacaklarını istemiş; bilahare açılan ve bu dosya ile birleştirilen Bakırköy 15. İş Mahkemesi’nin E:2011/581 K:2011/227 sayılı dosyası ile kıdem ve ihbar tazminatları ile ücret, yıllık ücretli izin, fazla çalışma, hafta tatili, genel tatil ücret alacaklarının davalılar K.. Alışveriş Hiz. ve Gıda San. A.Ş. ve E.. Alışveriş Hiz. ve Gıda San. Tic. A. Ş.’den tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda asıl dava ve birleşen dava hakkında ayrı ayrı karar verilmesi yerinde ise de, her bir davada sadece o davanın davalı / davalıları aleyhine hüküm kurulması gerekirken, asıl davada tek davalı yerine iki davalı şirket aleyhine hüküm kurulmuştur.
Mahkemece asıl davanın tek davalısı ve aleyhe talep edilen istekler, birleşen davada ise davalılar hakkında ve aleyhine talep edilen istekler hakkında karar verilmesi gerekir.”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı asil, 08.05.2009 tarihinde açtığı asıl davada, kendisinin davalı şirkette çalışırken haksız olarak işten çıkarıldığını iddia ederek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 240,00TL ücret alacağı, 572,72TL ihbar tazminatı ve 784,18TL kıdem tazminatının faizleri ile birlikte davalı K.. Alışveriş Hizmetleri Gıda Sanayi A.Ş’den tahsilini talep etmiştir.
Davacı vekili 19.01.2011 harç tarihli dilekçesi ile her iki şirkete karşı açtığı davada, müvekkilinin her iki davalı yanında çalıştığını, davacının davalı K.. Alışveriş Hizmetleri Gıda Sanayi A.Ş’de çalıştığını sanmasına rağmen diğer davalı tarafından işe girişinin yapıldığını, iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiğini, fazla çalışma yaptığını, hafta tatilleri ile ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığını, yıllık izin kullanmadığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 240,00TL ücret, 118,00TL fark ücret alacakları ile 2.250,00TL ihbar tazminatı, 3.100,00TL kıdem tazminatı, 2.000,00TL fazla çalışma ücreti, 1.000,00TL yıllık izin ücreti, 1.500,00TL hafta tatil ücreti ve 1.500,00TL genel tatil ücreti olarak toplam 11.708,00TL alacağın faizleri ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.
Bakırköy 15. İş Mahkemesinde açılan bu dava mahkemece 06.05.2011 tarihinde asıl dava ile birleştirilmiştir.
Asıl davada davalı olarak E.. Alışveriş Hiz. ve Gıda San. Tic. A.Ş. yazılmak ve bu şirkete ait vekaletname eklenmek sureti ile verilen cevap dilekçesinde davalı şirket vekili, iş sözleşmesinin devamsızlık nedeni ile feshedildiğini, kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanmadığını ileri sürerek davanın reddini talep etmiştir.
Davalılar vekili birleşen davada, davacının davalılardan E.. Alışveriş Hiz. ve Gıda San. Tic. A.Ş’de çalıştığını, bu nedenle dava ile ilgisi olmayan diğer davalı şirket hakkındaki davanın reddini talep ettiklerini, ayrıca devamsızlık nedeni ile işten çıkarılan davacının dava konusu edilen taleplerini kabul etmediklerini belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davacının 11.01.2007-15.09.2008 tarihleri arasında davalı …ne ait Kim Market isimli iş yerinde diğer davalı şirketin işçisi olarak çalıştığı, iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğinin ispat edilemediği, davacının kıdem ve ihbar tazminatına hak kazandığı, onbeş günlük ücret alacağı, fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ile yıllık izin ücretlerinin bulunduğu, dava konusu edilen alacaklardan davalıların müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu gerekçesi ile asıl davada kıdem ve ihbar tazminatları ile ücret alacağının faizleri ile birlikte davalı şirketlerden müştereken ve müteselsilen; birleşen davada fazla çalışma, genel tatil ücreti ve yıllık izin ücretlerinin faizleri ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, hafta tatili alacak talebi ile fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan nedenle bozulmuştur.
Mahkemece, davacının K.. Alışveriş Hizmetleri Ve Gıda San. A.Ş’ ye ait markette çalıştığı, sigorta primlerinin diğer davalı şirket tarafından yatırıldığı, bu nedenle asıl davada talep edilen kıdem ve ihbar tazminatları ile ücret alacaklarından müştereken ve müteselsilen sorumlu bulundukları kanaatine varıldığı, bu nedenle her iki davalı aleyhine hüküm kurulduğu gerekçesi ile önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olay bakımından birleşen davaların her birindeki davalı ve aleyhe talep edilen istekler dikkate alınarak ayrı ayrı karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297’nci maddesi bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Hükmün kapsamı” başlıklı 297’nci maddesinde yer alan düzenlemeye göre:
“(1) Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerin
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepler
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.”
Buna göre bir mahkeme kararında, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
Kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olması gerekir.
Tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Hukuk Genel Kurulunun (HGK) 22.06.2011 tarihli ve 2011/11-344 E.-2011/436 K.; 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E.- 2012/102 K.; 13.04.2016 tarihli ve 2014/11-638 E.- 2016/501 K; 08.11.2017 tarihli ve 2017/13-1699 E.-2017/1300 K.; 04.04.2018 tarihli ve 2015/9-2883 E.- 2018/675 K. sayılı kararlarında da bu hususlar benimsenmiştir.
Anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi kanun ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama gerek yargı erki ile hâkimin, gerek mahkeme kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Başka bir deyişle hükümlerin ne şekilde oluşturulacağına ilişkin ayrıntılı yasal düzenlemelerin ortaya koyduğu biçim, yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilâflar yaratır. Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz (Hukuk Genel Kurulunun 27.06.2018 tarihli ve 2018/19-468 E.-2018/1257 K. sayılı kararından).
Öte yandan davaların birleştirildiği tarihte yürürlükte bulunan 1086 sayılı (mülga) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 45’inci maddesine göre;
“Aynı mahkemede görülmekte olan davalar, aralarında bağlantı bulunması halinde, davanın her safhasında, istek üzerine veya kendiliğinden mahkemece birleştirilebilir.
Davalar ayrı mahkemelerde açılmış ise, bağlantı nedeni ile birleştirme talebi ikinci davanın açıldığı mahkeme önünde ilk itiraz olarak ileri sürülebilir. Birinci davanın açıldığı mahkeme, ilk itirazın kabulüne ve davaların birleştirilmesine ilişkin kararın kesinleşmesinden sonra bununla bağlıdır.
Davaların aynı sebepten doğması veya biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması halinde bağlantı var sayılır.”
Aynı konu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 166’ncı maddesinde düzenlenmiş olup “Davaların birleştirilmesi” başlıklı bu maddeye göre;
” (1) Aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış davalar, aralarında bağlantı bulunması durumunda, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilebilir. Birleştirme kararı, ikinci davanın açıldığı mahkemece verilir ve bu karar, diğer mahkemeyi bağlar.
(2) Davalar, ayrı yargı çevrelerinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış ise bağlantı sebebiyle birleştirme ikinci davanın açıldığı mahkemeden talep edilebilir. Birinci davanın açıldığı mahkeme, talebin kabulü ile davaların birleştirilmesine ilişkin kararın kesinleşmesinden itibaren, bununla bağlıdır.
(3) Birleştirme kararı, derhâl ilk davanın açıldığı mahkemeye bildirilir.
(4) Davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda, bağlantı var sayılır.
(5) İstinaf incelemesi ayrı dairelerde yapılması gereken davaların da bu madde hükmüne göre birleştirilmesine karar verilebilir. Bu hâlde istinaf incelemesi, birleştirilen davalarda uyuşmazlığı doğuran asıl hukuki ilişkiye ait kararı inceleyen bölge adliye mahkemesi dairesinde yapılır.”
Davaların birleştirilmesi ve ayrılması müesseselerinin temelinde usul ekonomisi ilkesi yatar (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.III, İstanbul 2001, s. 3392). 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30’uncu maddesinde düzenlenen usul ekonomisi ilkesi, Anayasal dayanağı olan bir ilke olup 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141’inci maddesinin dördüncü bendinde davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğuna açıkça işaret edilmiştir.
1086 sayılı (mülga) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 45. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 166’ncı maddesinde aralarında bağlantı bulunan, daha açık anlatımla aynı veya benzer sebeplerden doğmuş yahut biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek mahiyette olduğu davaların birleştirilebileceği hüküm altına alınmıştır.
Birleştirilen davalarda tek bir yargılama yapılır ve ortak deliller tek bir kez toplanır. Bunun sonucunda mahkeme uyuşmazlığın bütün taraflarının menfaatini aynı yargılama içerisinde görme, değerlendirme ve uyuşmazlığı bu çerçevede çözme imkânına sahip olur (Ermenek, İ.; Medeni Usul Hukukunda Davaların Birleştirilmesi ve Ayrılması, Ankara 2014, s.27). Bu da hukuk güvenliğinin korunması ve çelişkili kararların önüne geçilmesine hizmet eder.
Uygulamada sıklıkla birleştirilen davalarla ilgili hükmün ne şekilde kurulacağı hususu tereddütlere yol açmaktadır.
Bu bağlamda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Hükmün kapsamı” başlıklı 297’nci maddesinde mahkemelerce kurulacak hükmün neleri kapsayacağı düzenlenmiş olup, ikinci fıkrasında “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” hükmü açıktır.
Birleştirilmiş olsalar dahi her bir dava bağımsızlığını koruduğundan, şekli olarak aynı karar içerisinde yer alsa da her bir dava hakkında ayrı ayrı nihaî karar verilmelidir (Kuru, B./Arslan, R./Yılmaz, E.; Medeni Usul Hukuku, Ankara 2014, s. 486).
Nitekim HGK’nın 27.06.2018 tarihli ve 2018/19-468 E.-2018/1257 K.; 08.04.2015 tarihli ve 2013/4-1888 E.- 2015/1163 K. ile 23.12.2009 tarihli ve 2009/2-476 E.- 2009/589 K. sayılı kararlarında da aynı ilke benimsenmiştir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olayın değerlendirilmesine gelince; davacı asil 08.05.2009 tarihinde davalı K.. Alışveriş Hizmetleri ve Gıda Sanayi A.Ş.’ye karşı açtığı davada kıdem ve ihbar tazminatları ile ücret alacağının tahsilini talep etmiştir. Daha sonra 19.01.2011 tarihinde asıl davanın davalısı olan şirket ile birlikte E.. Alışveriş Hizmetleri ve Gıda San. Tic. A.Ş’ye karşı açılan davada ise kıdem ve ihbar tazminatları ile ücret alacağı yanında fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ve yıllık izin ücretlerinin davalılardan müteselsilen tahsili istenmiş olup, Bakırköy 15. İş Mahkemesinde açılan bu ikinci dava 06.05.2011 tarihinde asıl dava ile birleştirilmiştir.
Davaların birleştirilmesinden sonra yargılamaya devam eden mahkemece asıl ve birleşen dava ile ilgili ayrı ayrı hüküm kurulmuş ise de, asıl davada davalı olarak yer almayan birleşen dava davalısı hakkında da karar verilmiştir. Bu durumda asıl davanın davalısı olmayan birleşen dava davalısı E.. Alışveriş Hizmetleri ve Gıda Sanayi Tic. A.Ş. hakkında asıl davada hüküm kurulması doğru olmamıştır.
Her ne kadar Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında davalılar arasında müteselsil sorumluluk bulunduğu, alacağın da tek olduğu, bu nedenle asıl davada birleşen dava davalısı olan şirket hakkında da karar verilmesinin yerinde olduğu ve bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş, Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi yerinde değildir.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının BOZULMASINA, bozma nedenine göre tarafların esasa dair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 18.12.2018 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
İş hukuku ve sosyal güvenlik hukukuna ilişkin dava ve uyuşmazlıklarda taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için iş hukuku alanında deneyimli bir avukattan hukuki destek alınması faydalı olacaktır. Kayseri iş hukuku avukatı kadromuz, iş hukuku ve sosyal güvenlik hukuku alanında 15 yılı aşan deneyimi ile güncel mevzuat ve Yargıtay kararları çerçevesinde; ihbar tazminatı davası, kıdem tazminatı davası, işe iade davası, fazla mesai alacağı, ilave tediye alacağı ve benzer davaların açılması ve takibi, mobbing ve kötü niyet tazminatlarına ilişkin davaların açılması ve takibi, fazla mesai ücretleri ve yıllık ücretli izinlerin kullandırılması, hesaplanması ve tahsili davaları açılması ve takibi konuları başta olmak üzere -bunlarla sınırlı olmamak üzere- iş hukuku ve sosyal güvenlik hukuku ile ilgili her türlü konuda müvekkillerine avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Kayseri iş hukuku avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; iş hukuku ve sosyal güvenlik hukukuna ilişkin detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.