Geri Manevra Sırasında Taksirle Öldürme veya Yaralama
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu
Taksirle öldürme – Madde 85
(1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Madde Gerekçesi
Madde metninde, taksirle öldürme suçu tanımlanmıştır. “Genel Hükümler” başlıklı Birinci Kitapta yer alan taksire ilişkin hükümler, bu suç açısından da geçerlidir.
Maddenin ikinci fıkrasına göre; fiilin, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla insanın ölümüyle birlikte, bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması hâli, birinci fıkraya göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren neden oluşturmaktadır.
Taksirle yaralama – Madde 89
(1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Vücudunda kemik kırılmasına,
c) Konuşmasında sürekli zorluğa,
d) Yüzünde sabit ize,
e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.
(3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması halinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(5) Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikâyet aranmaz.
Madde Gerekçesi
Madde metninde, taksirle yaralama suçu tanımlanmıştır. “Genel Hükümler” başlıklı Birinci Kitapta yer alan taksire ilişkin hükümler, bu suç açısından da geçerlidir. Yaralama kavramının içeriği bakımından, kasten yaralama suçuna ilişkin gerekçeye bakılmalıdır.
Maddenin iki ve üçüncü fıkralarında taksirle yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâlleri düzenlenmiştir. Bu hususlarla ilgili açıklamalar için, kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerine ilişkin madde gerekçesine bakılmalıdır.
Dördüncü fıkrada, birden fazla kişinin yaralanmasına neden olunması hâlinde, verilecek cezanın alt ve üst sınırı belirlenmiştir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu
Trafik kazalarında sürücü kusurlarının tespiti ve asli kusur sayılan haller – Madde 84
Araç sürücüleri trafik kazalarında;
a) Kırmızı ışıklı trafik işaretinde veya yetkili memurun dur işaretinde geçme,
b) Taşıt giremez trafik işareti bulunan karayoluna veya bölünmüş karayolunda karşı yönden gelen trafiğin kullandığı şerit, rampa ve bağlantı yollarına girme,
c) İkiden fazla şeritli taşıt yollarında, karşı yönden gelen trafiğin kullandığı şerit veya yol bölümüne girme,
d) Arkadan çarpma,
e) Geçme yasağı olan yerlerde geçme,
f) Doğrultu değiştirme manevralarını yanlış yapma,
g) Şeride tecavüz etme,
h) Kavşaklarda geçiş önceliğine uymama,
i) Kaplamanın dar olduğu yerlerde geçiş önceliğine uymama,
j) Manevraları düzenleyen genel şartlara uymama,
k) Yerleşim birimleri dışındaki karayolunun taşıt yolu üzerinde, zorunlu haller dışında park etme veya duraklama ve her durumda gerekli tedbirleri almama,
l) Park için ayrılmış yerlerde veya taşıt yolu dışında kurallara uygun olarak park edilmiş araçlara çarpma,
Hallerinde asli kusurlu sayılırlar.
Ancak, kazada bu hareketlerden herhangi biri, kazaya karışan araç sürücülerinden birden fazlası tarafından yapılmış veya kaza bu hareketler dışında kurallarla, yasaklamalara, kısıtlamalara ve talimatlara uyulmaması nedenlerinden doğmuşsa, karayolunu kullananlar için kusur oranı yönetmelikte belirtilen esaslara göre tespit edilir.
Tır veya Kamyonla Geri Manevra Yaparken Taksirle Bir Kişinin Ölümüne veya Yaralanmasına Neden Olma
Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2017/514 Karar No: 2019/84 Karar Tarihi: 12.02.2019
Özet: Sanığın, geri manevra yaptığı esnada meskûn mahal içerisinde bulunması nedeniyle tedbirli ve dikkatli olması, dikiz aynaları marifetiyle aracın yan ve arka kısmını etkin bir şekilde kontrol etmesi, icabında aracın arkasında gözcü bulundurması ve tedbirde geç kalmadan etkin bir şekilde korna ile çevredekileri ikaz etmesi gerekirken, mevcut hâl ve ortama göre tedbirsiz ve dikkatsizce araç kullanması nedeniyle kazanın oluşumunda asli kusurlu olması karşısında; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 22/4. maddesi ve 61/1. maddesindeki ölçütler ile Aynı Kanun’un 3. maddesinde yer alan “orantılılık ilkesi” bir bütün hâlinde değerlendirilip 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezasını gerektiren taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan dolayı sanık hakkında makul bir temel ceza belirlenmesi gerekir.
İçtihat Metni
Kararı Veren Yargıtay Dairesi: 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi
Taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanık …’ın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 85/1, 62 ve 50/4. maddeleri gereğince 12.100 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Ankara 22. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 10.03.2009 tarihli ve 1033-229 sayılı hükmün, sanık müdafisi ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 26.02.2013 tarih ve 11139-4472 sayı ile;
“Sanığın idaresindeki kamyonla gündüz vakti, meskûn yerde, kontrolsüz kavşakta benzinlik girişini biraz geçtiğini fark edince benzinliğe girmek için ana yolda geri geri gelirken arkasından ve yolun karşısına geçmek isteyen yaya ölene çarpması şeklinde gerçekleşen olayda; sanığın oluşa uygun olarak asli kusurlu kabul edilmesine rağmen adalet ve ölçülülük ilkelerine aykırı olarak temel cezanın tayininde asgari sınırdan uzaklaşılmaması,”
isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Direnme Kararı
Ankara 22. Asliye Ceza Mahkemesi ise 23.10.2013 tarih ve 413-534 sayı ile;
“…5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 61. maddesinde düzenlenen cezanın belirlenmesi yelpazesinde verilecek ceza, tamamen mahkemenin takdirinde olan bir husustur. Asgari hadden ceza verilmesi hususunda adalet ve ölçülülük ilkelerine aykırı davranılması söz konusu olmadığından, mahkememizce takdir yetkisi kullanılarak cezanın asgari hadden verilmesi hususunda tam bir vicdani kanaat hasıl olduğundan, cezanın asgari haddinden uzaklaşılmamıştır.”
gerekçesiyle bozma kararına direnerek sanığın önceki hükümdeki gibi cezalandırılmasına karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık müdafisi, katılanlar vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 05.05.2015 tarihli ve 390901 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 454-688 sayı ile 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 15.03.2017 tarih ve 300-2015 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezasını gerektiren taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan hüküm kurulurken temel cezanın alt sınırdan tayin edilmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın, 18.08.2008 tarihinde saat 10.00 sıralarında, sevk ve idaresindeki kamyonetle …Caddesi’ni takiben havaalanı yönünde seyri esnasında, Doğu Caddesi kavşağında bulunan petrol istasyonundan benzin almak istediği, petrol istasyonunun girişini geçtiğini fark edince istasyona girmek için sağ şerit üzerinde geri manevra yaptığı sırada, gidiş yönüne göre yolun solundan sağına geçmekte olan yaya …’na yolun sağına yakın bir mesafede aracın sağ arka kısmı ile çarpması sonucu adı geçenin kaldırıldığı hastanede öldüğü,
Trafik kazası tespit tutanağında; kazanın meydana geldiği yerin meskûn mahal içerisinde, orta refüjle bölünmüş, 11 metre genişliğinde, tek yönlü, çok şeritli, asfalt kaplamalı bir yol üzerinde bulunan kontrolsüz üç yönlü kavşak olduğu, olay anında yol sathının kuru ve görüşün açık bulunduğu, yol sathında çarpma noktasından önce sanığın aracına ait 3,9 metre bariz fren izinin tespit edildiği, olay yerinde yaya geçidinin bulunmadığı belirtilip sanığın sevk ve idaresindeki aracıyla geri manevra yaptığı esnada karşıdan karşıya geçmekte olan yaya …’na aracın arka kapı ve tampon kısmıyla çarptığı kazada, sanığın 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu‘nun 84. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendini ihlal ettiği, yaya …’nun ise kural ihlalinin bulunmadığı kanaatinin bildirildiği,
Bilirkişi raporunda; sanığın, sevk ve idaresindeki araç ile kazanın meydana geldiği tek yönlü caddede geri manevra yaptığı sırada meskûn mahal içerisinde bulunması nedeniyle tedbirli ve dikkatli olması, dikiz aynaları marifetiyle aracın yan ve arka kısmını etkin bir şekilde kontrol etmesi, gerekiyorsa aracın arkasında gözcü bulundurması ve tedbirde geç kalmadan etkin bir şekilde korna ile çevredekileri ikaz etmesi gerekirken, mevcut hâl ve ortama göre tedbirsiz ve dikkatsizce araç kullanması ve gerekli tedbirleri almaması nedeniyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu‘nun 67. maddesi ve Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin 137. maddesinde belirtilen manevraları düzenleyen kurallara riayet etmediği ve aynı Kanun’un 84. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendindeki “Manevraları düzenleyen genel şartlara uymama” düzenlemesi kapsamında kazanın meydana gelmesinde asli kusurlu olduğu, yaya …’nun ise; trafiğe açık bulunan caddede yaya geçidi olmayan bir kesimden yolun karşısına geçmenin tehlikeli olacağını göz önüne alarak tedbirli ve dikkatli olması, yol sathına çıkmadan önce yolu etkin bir şekilde kontrol etmesi, geri manevra ile yaklaşmakta olan sanığın aracının seyir şeridine çıkmaması gerekirken tedbirsiz ve dikkatsiz bir şekilde yol sathına çıkması, kendisini sanığın aracından koruyup kollamaması suretiyle kazaya kısmen etki ettiği şeklinde görüş bildirildiği,
Şoförlük yaparak geçimini sağlayan sanığın, E sınıfı sürücü belgesinin bulunduğu ve kaza sonrası düzenlenen adli muayene raporuna göre alkolsüz olduğu,
Yerel Mahkemece, sanık hakkında temel cezanın belirlenmesi sırasında gerekçe olarak; “suçun işleniş biçimi ile yer ve zamanı, sanığın kastının yoğunluğu, güttüğü amaç ve saik” hususlarının gösterildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılanlar; olayı görmediklerini, sanıktan şikâyetçi olduklarını beyan etmişlerdir.
Sanık soruşturma evresinde; olay tarihinde saat 10.00 sıralarında sevk ve idaresindeki kapalı kasa kamyonet ile …Caddesi üzerinde seyir hâlindeyken Doğu Caddesi kavşağında bulunan petrol istasyonundan yakıt almak istediğini, petrol istasyonunun girişini geçtiğini fark edince durduğunu, aracıyla petrol istasyonunun girişine doğru geri geri gittiği sırada bir ses duyması üzerine aracını durdurduğunu, aşağı indiğinde bir şahsa aracıyla çarpmış olduğunu gördüğünü, mahkemede ek olarak; aracıyla geri manevra yapmadan önce aracın dörtlü flaşörlerini yaktığını savunmuştur.
Taksirle öldürme suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 85. maddesinin birinci fıkrasında; “Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde düzenlemiş, aynı Kanun’un “Taksir” başlıklı 22. maddesinin dördüncü fıkrasında; “Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir.” hükmüne yer verilmiştir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Cezanın belirlenmesi” başlıklı 61. maddesinin birinci fıkrasında yer alan düzenlemeye göre;
“Hâkim, somut olayda;
a) Suçun işleniş biçimini,
b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
d) Suçun konusunun önem ve değerini,
e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
g) Failin güttüğü amaç ve saiki,
göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler.”
Aynı maddenin onuncu fıkrası ise, “Kanunda açıkça yazılı olmadıkça cezalar ne artırılabilir, ne eksiltilebilir, ne de değiştirilebilir.” şeklindedir.
Buna göre; 01.06.2005 tarihinden sonra işlenmiş olan herhangi bir suç nedeniyle alt ve üst sınırlar arasında bir ceza belirlenmesi gerektiğinde, kural olarak göz önünde bulundurulması gereken ölçüt, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 61. maddesinin birinci fıkrasındaki düzenlemedir. Ancak taksirle işlenen suçlar açısından kanun koyucu, aynı Kanun’un 22. maddesinin dördüncü fıkrası ile bir ölçüt daha eklemiştir. Bu durumda, taksirle işlenen suçlarda alt ve üst sınır arasında ceza belirlenirken, TCK’nın 61. maddesinin birinci fıkrası ile 22. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan ölçütlerin birlikte göz önüne alınması gerekmektedir.
Ancak, Türk Ceza Kanunu’nun 61. maddesinin birinci fıkrasındaki bu ölçütler genel nitelikli olup her suça uymayabileceğinden, her suç için tüm ölçütlerin değil sadece ilgili suça uyan kısımların nazara alınması gerekir. Bu açıdan taksirli suçlarda ancak kasıtlı suçlarda uygulanması mümkün olan 61. maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan “suçun işlenmesinde kullanılan araçlar”, (f) bendinde yer alan “failin kasta dayalı kusurunun ağırlığı” ve (g) bendinde yer alan “failin güttüğü amaç ve saik” ölçütleri uygulanamayacaktır.
Tüm bu kanuni düzenlemeler karşısında taksirli suçlarda temel cezanın belirlenmesinde öncelikle failin kusurunun değerlendirilmesinin zorunlu olduğu, ancak kusurluluğun yanında “suçun işleniş biçimi”, “suçun işlendiği zaman ve yer”, “suç konusunun önem ve değeri” ile “meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı” ölçütlerinin de dikkate alınacağı sonucuna varılmaktadır.
Öte yandan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesi uyarınca işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması, böylelikle suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak yaptırımın haklı ve ölçülü olması gerektiği de göz önünde bulundurulacaktır.
Bu nedenlerle taksire dayalı kusurun ağır olduğu durumlarda, alt sınırdan uzaklaşılarak, hafif olduğu durumlarda ise alt sınırdan veya alt sınıra yaklaşılarak temel ceza tayin edilmesi isabetli bir uygulama olacak ise de bundan herhâlde ağır kusurlu fail hakkında en üst hadden, hafif kusurlu fail hakkında ise alt hadden ceza tayin edilmesi gerektiği sonucu çıkarılmamalı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 61. maddesinin birinci fıkrasındaki olaya uyan diğer ölçütler ve “orantılılık ilkesi” bir bütün hâlinde değerlendirilerek haklı ve ölçülü bir ceza belirlenmelidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın, sevk ve idaresindeki kamyonetle gündüz vakti, meskûn mahal içerisinde, orta refüjle bölünmüş, 11 metre genişliğinde, tek yönlü, çok şeritli, asfalt kaplamalı yolda seyir hâlindeyken kontrolsüz üç yönlü kavşakta bulunan petrol istasyonundan benzin almak istediği, petrol istasyonunun girişini geçtiğini fark edince istasyona girmek için sağ şerit üzerinde geri manevra yaptığı sırada, gidiş yönüne göre yolun solundan sağına geçmekte olan yaya …’na yolun sağına yakın bir mesafede aracın sağ arka kısmı ile çarpması sonucu adı geçenin ölümüne neden olduğu olayda; sanığın, geri manevra yaptığı esnada meskûn mahal içerisinde bulunması nedeniyle tedbirli ve dikkatli olması, dikiz aynaları marifetiyle aracın yan ve arka kısmını etkin bir şekilde kontrol etmesi, gerekiyorsa aracın arkasında gözcü bulundurması ve tedbirde geç kalmadan etkin bir şekilde korna ile çevredekileri ikaz etmesi gerekirken, mevcut hâl ve ortama göre tedbirsiz ve dikkatsizce araç kullanması nedeniyle kazanın oluşumunda asli kusurlu olması karşısında; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 22. maddesinin dördüncü fıkrası ve 61. maddesinin birinci fıkrasındaki ölçütler ile aynı Kanun’un 3. maddesinde yer alan “orantılılık ilkesi” bir bütün halinde değerlendirilip 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezasını gerektiren taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan dolayı sanık hakkında makul bir temel ceza belirlenmesi gerekirken, taksirli suçlarda uygulanması mümkün olmayan “sanığın kastının yoğunluğu, güttüğü amaç ve saik” hususları da gerekçe gösterilmek suretiyle alt hadden ceza tayin edilmesinde isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, dosya muhtevası ile adalet ve hakkaniyet kurallarına uygun bulunmayan Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2017/267 Karar No: 2018/320 Karar Tarihi: 03.07.2018
Özet: Sanığın, yönetimindeki çekiciye bağlı dorseyi gündüz vakti, meskûn mahaldeki bölünmemiş, çift yönlü stabilize sokakta bulunan boş arsaya park etmek için geriye doğru manevra yaptığı sırada dorsenin arka kısmı ile mağdura çarptığı ve kazanın oluşumunda tam kusurlu olduğu olayda, Adli Tıp Kurumunca düzenlenen rapora göre mağdurdaki kemik kırığının hayati fonksiyonlarını orta derecede etkileyecek nitelikte olduğunun, Eğitim ve Araştırma Hastanesince düzenlenen rapora göre ise mağdurdaki yaralanmanın %39 oranında vücut fonksiyon kaybına neden olduğunun belirtilmesi karşısında; yaralanmasının niteliğinin belirlenmesine dair mağdur hakkında yeniden rapor alınarak sonucuna göre 3 aydan 1 yıla kadar hapis veya adli para cezasını gerektiren taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçundan dolayı sanık hakkında temel cezanın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 22/4 ve 61/1. Maddesindeki ölçütler ile aynı Kanun’un 3. maddesinde yer alan “orantılılık ilkesi” bir bütün hâlinde değerlendirilip alt hadden makul oranda uzaklaşılarak belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, üst hadden ceza tayin edilmesinde isabet bulunmamaktadır.
İçtihat Metni
Kararı Veren Yargıtay Dairesi: 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi: Sulh Ceza Mahkemesi
Taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçundan sanık …’un 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 89/1, 89/2-b, 62 ve 53/6. maddeleri gereğince 1 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve sürücü belgesinin 1 yıl süreyle geri alınmasına ilişkin Bursa 10. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 25.12.2012 gün ve 470-1440 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Ceza Dairesince 20.02.2014 gün ve 10523-4250 sayı ile;
“…Sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 61/1 ve 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerden olan failin kusuru, meydana gelen zararın ağırlığı, suçun işleniş biçimi ile suçun işlendiği yer ve zaman nazara alınmak suretiyle TCK’nın 3/1. maddesi uyarınca işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde, maddede öngörülen alt ve üst sınırlar arasında hakkaniyete uygun bir cezaya hükmolunması gerektiği, olay tarihinde gündüz vakti, yerleşim yeri içerisinde sanığın yönetimindeki çekiciye bağlı dorse ile bölünmemiş çift yönlü stabilize sokakta bulunan boş arsaya geri geri manevra yaparak park etmek istediği sırada, 7 yaşındaki katılana dorsenin arka kısmı ile çarparak katılanın 3. derece kemik kırığı oluşacak şekilde yaralanmasına neden olduğu ve sanığın asli kusurlu kabul edildiği somut olayda; iki sınır arasında temel ceza belirlenirken suçun işleniş şekli ve meydana gelen zarar gözetilip alt sınırdan bir miktar uzaklaşılarak adalet ve hakkaniyet kurallarına uygun bir cezaya hükmedilmesi gerekirken en üst hadden ceza tayini”
isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Direnme Kararı
Yerel mahkeme ise 02.07.2014 gün ve 584-759 sayı ile;
“…Bozma gerekçesinin dosya içeriğine ve olayın oluş şekline uygun düşmemesi nedeni ile önceki kararda direnilmesi gerektiği, Zira; Yargıtay 12. Ceza Dairesinin söz konusu bozma kararı ile yerel mahkemenin olaya nüfus ederek ve yüz yüze yargılama kuralı sonrasında edindiği vicdani kanaate göre uyguladığı cezadaki takdir hakkına müdahale ettiği, evrak üzerinde değerlendirme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince, olayın yerel mahkemenin edindiği kanaat çerçevesinde yeterli kanaate sahip olma olanağının bulunmadığı, buna rağmen mahkemenin takdir hakkında müdahale edilmesinin usul ve yasaya uygun görülmediği, kaldı ki; önceki karar gerekçesinde meydana gelen yaralanmadan dolayı dosya içine ibraz edilen fotoğraflarda dikkate alınarak mağdurun yürümekte zorluk çekecek şekilde mağduriyete uğradığı, sanığın yargılama aşamasında mağdurun ve ailesinin uğramış olduğu somut maddi zararı gidermediği, sanığın meydana gelen olayda tam ve asli kusurlu olduğu, ağır tonajlı ve oldukça büyük ebatta olan tır kamyonunun çocukların oyun oynadığı mahalle arasına tüm uyarılara rağmen sanık tarafından ısrarla park edilmeye devam edildiğinin katılan … tarafından belirtilmiş olduğu ve katılan …’in bu beyanlarının mahkemece inandırıcı görüldüğü belirtilerek sevk maddesinde ön görülen cezanın alt sınırından uzaklaşma sebeplerinin bu şekilde vicdani kanaat olarak ortaya konulduğu, dolayısıyla tesis edilen ilk hükümde olayın oluş şekline, usul ve yasaya aykırı hiç bir yön bulunmadığı kanaatine varıldığı”
gerekçesiyle ilk hükmünde direnmiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 20.11.2014 gün ve 304319 sayılı “onama” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 gün ve 278-817 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 01.03.2017 gün ve 21-1547 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 89/1. maddesi gereğince 3 aydan 1 yıla kadar hapis veya adli para cezasını gerektiren taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçundan sanık hakkında temel cezanın 1 yıl olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
30.03.2012 tarihinde gündüz vakti, meskun mahaldeki bölünmemiş, çift yönlü stabilize sokakta bulunan boş arsaya sanığın idaresindeki çekiciye bağlı dorseyi park etmek için geriye doğru manevra yaptığı sırada dorsenin arka kısmı ile yedi yaşındaki yaya mağdur …’ye çarptığı,
Mağdur hakkında Adli Tıp Kurumu Bursa Grup Başkanlığınca düzenlenen 04.05.2012 tarihli adli muayene raporuna göre; mağdurda sağ ischium pubik kol kırığı ile sol diz posteriordan başlayıp sol kruris posteromeiale uzanan 10×40 santimetre boyutlarında nekrotik abraze cilt alanı saptandığı, mevcut yaralanmanın mağdurun hayatını tehlikeye sokmadığı, basit bir tıbbi müdahale ile giderilmeyecek ve kırığın hayat fonksiyonlarını orta (3) derecede etkileyecek nitelikte olduğu,
Şevket Yılmaz Eğitim ve Araştırma Hastanesince düzenlenen özürlü sağlık kurulu raporuna göre; mağdurda travma sonrası stres bozukluğu, sol uyluk posteriorundan cruis ortasına uzanan greflenmiş doku defekti ile sol dizde felxion kontraktürü ve sol pubis kırığı olduğu, bağımsız dengeli yürüdüğü, merdiven inip çıktığı ve hastada özürlülük oluşturacak patoloji bulunmadığı, özür durumuna göre tüm vücut fonksiyon kaybının % 39 oranında olduğu,
Kaza tespit tutanağı ve keşif sonrası emniyet amiri bilirkişi tarafından düzenlenen rapora göre; sanığın geri manevra sırasında boş arsa üzerinden geçen yayaları gözetip tedbir alarak geri geri gitmesi gerekirken bu hususa riayet etmediği ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu‘nun 84. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendinde düzenlenen “manevraları düzenleyen genel şartlara uyma” kuralını ihlal ettiği olayda asli ve tamamen kusurlu olduğu,
Sanık …’un C, D ve E sınıfı sürücü belgelerine sahip olup son 1 yılda toplam 132 ceza puanının bulunduğu,
Tespit edilmiştir.
Katılan …; olayı görmediğini, çocukların oynadığı alana tırı park etmemesi için mahalle halkı ile birlikte sanığı birçok kez uyardıklarını, sanığın uyarılmasına rağmen mahallede tırı hızlı bir şekilde kullandığını, kaza nedeniyle mağdurun yürümekte zorlandığını, zararının giderilmediğini, hukuk mahkemesinde açtıkları tazminat davasının devam ettiğini,
Mağdur …; olay günü kazanın meydana geldiği alanda oyun oynadığını, sanığın yönetimindeki tırın geri geri geldiğini fark etmesi üzerine bağırdığını, ancak sanığın kendisini duymayarak manevrasına devam ettiğini ve ayağını ezdiğini, havanın rüzgarlı ve etrafın tozlu olduğunu,
Tanık …; sanığın yönetimindeki tır ile boş arsaya giriş yaptığında mağduru altına alıp seyrettiğini görmeleri üzerine çevredekiler ile birlikte sanığı bağırarak durdurduklarını,
İfade etmişlerdir.
Sanık …; boş arsayı kontrol edip yönetimindeki tır ile geri geri giriş yaptığını, bu esnada çevredekilerin bağırması üzerine aracını durdurduğunu, havanın aşırı rüzgarlı olduğunu, mağdurun esen rüzgarın etkisi ile savrulup aracının altına girmiş olabileceğini, zararı gidermek üzere mağdurun ailesi ile anlaşmak istediğini, ancak 20.000 Lira talep edilince zararı gideremediğini savunmuştur.
Yerel mahkemece, sanık hakkında temel cezanın belirlenmesi sırasında gerekçe olarak; “Ağır tonajlı ve oldukça büyük ebatta olan tır kamyonunun çocukların oyun oynadığı mahalle arasına tüm uyarılara rağmen sanık tarafından ısrarla park edilmeye devam edildiğinin, katılan … tarafından belirtilmesi ve bu beyanın mahkememizce inandırıcı görülmüş olması, mağdurda meydana gelen yaralanmanın ağır nitelikte olması ve sanığın meydana gelen kaza nedeniyle, mağdur ve ailesinin uğradığı maddi zararı giderme girişiminde bulunmaması” ve “suçun işleniş şekli, kusur durumu ve mağdurdaki yaralanmanın niteliği” hususlarının gösterildiği anlaşılmaktadır.
Taksirle yaralama suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 89. maddesinin 1. fıkrasında; “Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde düzenlemiş, aynı Kanun’un “Taksir” başlıklı 22. maddesinin 4. fıkrasında; “Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir.” hükmüne yer verilmiştir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Cezanın belirlenmesi” başlıklı 61. maddesinin 1. fıkrasında yer alan düzenlemeye göre;
“Hâkim, somut olayda;
a) Suçun işleniş biçimini,
b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
d) Suçun konusunun önem ve değerini,
e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
g) Failin güttüğü amaç ve saiki,
göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler.”
Aynı maddenin 10. fıkrası ise, “Kanunda açıkça yazılı olmadıkça cezalar ne artırılabilir, ne eksiltilebilir, ne de değiştirilebilir.” şeklindedir.
Buna göre; 01.06.2005 tarihinden sonra işlenmiş olan herhangi bir suç nedeniyle alt ve üst sınırlar arasında bir ceza belirlenmesi gerektiğinde, kural olarak göz önünde bulundurulması gereken ölçüt, Türk Ceza Kanunu’nun 61. maddenin 1. fıkrasındaki düzenlemedir. Ancak taksirle işlenen suçlar açısından kanun koyucu, aynı Kanunun 22. maddenin 4. fıkrası ile bir ölçüt daha eklemiştir. Bu durumda, taksirle işlenen suçlarda alt ve üst sınır arasında ceza belirlenirken, TCK’nın 61. maddesinin 1 ile 22. maddesinin 4. fıkralarında yer alan ölçütlerin birlikte göz önüne alınması gerekmektedir.
Ancak, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 61. maddesinin 1. fıkrasındaki bu ölçütler genel nitelikli olup her suça uymayabileceğinden, her suç için tüm ölçütlerin değil sadece ilgili suça uyan kısımların nazara alınması gerekir. Bu açıdan taksirli suçlarda ancak kasıtlı suçlarda uygulanması mümkün olan 61. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde yer alan “suçun işlenmesinde kullanılan araçlar”, (f) bendinde yer alan “failin kasta dayalı kusurunun ağırlığı” ve (g) bendinde yer alan “failin güttüğü amaç ve saik” ölçütleri uygulanamayacaktır.
Tüm bu kanuni düzenlemeler karşısında taksirli suçlarda temel cezanın belirlenmesinde öncelikle failin kusurunun değerlendirilmesinin zorunlu olduğu, ancak kusurluluğun yanında “suçun işleniş biçimi”, “suçun işlendiği zaman ve yer”, “suç konusunun önem ve değeri” ile “meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı” ölçütlerinin de dikkate alınacağı sonucuna varılmaktadır.
Öte yandan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesi uyarınca işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması, böylelikle suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak yaptırımın haklı ve ölçülü olması gerektiği de göz önünde bulundurulacaktır.
Bu nedenlerle taksire dayalı kusurun ağır olduğu durumlarda, alt sınırdan uzaklaşılarak, hafif olduğu durumlarda ise alt sınırdan veya alt sınıra yaklaşılarak temel ceza tayin edilmesi isabetli bir uygulama olacak ise de, bundan herhalde ağır kusurlu fail hakkında en üst hadden, hafif kusurlu fail hakkında ise alt hadden ceza tayin edilmesi gerektiği sonucu çıkarılmamalı, TCK’nın 61. maddesinin 1. fıkrasındaki olaya uyan diğer ölçütler ve “orantılılık ilkesi” bir bütün halinde değerlendirilerek haklı ve ölçülü bir ceza belirlenmelidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın, yönetimindeki çekiciye bağlı dorseyi gündüz vakti, meskûn mahaldeki bölünmemiş, çift yönlü stabilize sokakta bulunan boş arsaya park etmek için geriye doğru manevra yaptığı sırada dorsenin arka kısmı ile mağdura çarptığı ve kazanın oluşumunda tam kusurlu olduğu olayda, Adli Tıp Kurumu Bursa Grup Başkanlığınca düzenlenen rapora göre mağdurdaki kemik kırığının hayati fonksiyonlarını orta derecede etkileyecek nitelikte olduğunun, Şevket Yılmaz Eğitim ve Araştırma Hastanesince düzenlenen rapora göre ise, mağdurdaki yaralanmanın % 39 oranında vücut fonksiyon kaybına neden olduğunun belirtilmesi karşısında; yaralanmasının niteliğinin belirlenmesine dair mağdur hakkında yeniden rapor alınarak sonucuna göre, 3 aydan 1 yıla kadar hapis veya adli para cezasını gerektiren taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçundan dolayı sanık hakkında temel cezanın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 22. maddesinin 4. fıkrası ve 61. maddesinin 1. fıkrasındaki ölçütler ile aynı Kanunun 3. maddesinde yer alan “orantılılık ilkesi” bir bütün halinde değerlendirilip alt hadden makul oranda uzaklaşılarak belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, üst hadden ceza tayin edilmesinde isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, yerel mahkemenin direnme kararına konu hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Kayseri Ceza Avukatı
Alanında yetkin Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir.
Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.
Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.