Haciz İhtarnamesinin Geç Teslimi Nedeniyle Uğranılan Zararın Tazmini
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/4-1739 Karar No: 2019/349 Karar tarihi: 26.03.2019
Özet: Davalı PTT Genel Müdürlüğü’nün tabi olduğu mevzuat ve açıklanan hukuki statüsü gereği, üçüncü kişilerle aralarında çıkacak uyuşmazlıkların idari yargının değil, açıkça adli yargının görev alanında kaldığında kuşku bulunmamaktadır. Hâl böyle olunca, yerel mahkemenin kendisini görevli kabul ederek, davanın esasını incelemiş olmasında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmayıp, direnme kararı bu yönden yerindedir. Ne var ki davacı vekilinin ve davalı PTT Genel Müdürlüğü vekilinin diğer temyiz itirazları Özel Dairece incelenmemiş olduğundan, esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
(2577 S. K. m. 2, 15) (233 S. KHK m. 2) (YHGK 22.03.2006 T. 2006/4-12 E. 2006/95 K.) (YHGK 07.07.2010 T. 2010/9-328 E. 2010/370 K.)
Taraflar arasındaki maddi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 19.04.2012 tarihli ve … sayılı kararın davacı vekili ve davalı PTT Genel Müdürlüğü vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 21.02.2014 tarihli ve 2014/2149 E., 2014/2872 K. sayılı kararı ile;
“…Dava, haksız eylem nedeni ile uğranılan zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, taraflarca temyiz olunmuştur.
Davacı, dava dışı borçlusu aleyhinde başlattığı icra takibinde yine dava dışı sigorta şirketine 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu‘nun 89/1 maddesi uyarınca haciz ihbarnamesi gönderilmesini istediğini, ihbarnamenin davalı PTT’nin “Alo 169” post hizmeti kanalıyla ulaştırılmasının istendiğini, bu hizmette tebliğ evrakının aynı il içinde 4 saatte, farklı il içinde ise ertesi gün tebliği gerekli iken evrakın 6 gün sonra tebliğ edildiğini, bu arada sigorta şirketinin borçlusuna ödeme yaptığını, kendisinin icra takibinin aciz vesikasına bağlandığını alacağını davalının kusurlu hizmeti nedeni ile tahsil edememesinden dolayı uğradığı zararın ödetilmesi isteminde bulunmuştur.
Davalı, usul ve esas yönlerden davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davalının evrakın tebliğindeki gecikmeden dolayı kusurlu olduğu benimsenmiş, istemin bir bölümünün ödetilmesine karar verilmiştir.
Posta gönderilerinin doğru ve güvenli bir şekilde ve zamanında adrese teslimi ve bu kapsamdaki işlerin denetlenmesi PTT Genel Müdürlüğü’nün kamu hizmeti kapsamındaki görevleri arasında olup, bu görevin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesi hizmet kusuru niteliğindedir. İdarenin işlem ya da eylemi nedeni ile doğan zararlardan dolayı; idari Yargılama Usulü Yasası’nın 2/1-b maddesi gereğince İdare’ye karşı, idari yargı yerinde tam yargı davası açılması gerekir. Görev sorunu, açıkça veya hiç ileri sürülmese de kendiliğinden dikkate alınır.
Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde idari yargı yerinin görevli olduğu benimsenerek yargı yolu bakımından mahkemenin görevsizliği nedeni ile dava dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasının incelenmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir…”
gerekçesiyle oy çokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 1086 sayılı (mülga) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 2494 sayılı Kanun ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davalı PTT Genel Müdürlüğü vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, haksız fiilden kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkili şirketin alacaklı olduğu icra dosyasında, ödeme emrinin borçluya tebliği için talepte bulunulduğunu ve aynı gün icra müdürlüğünden borçlunun hak ve alacağının olduğu Anadolu Sigorta A.Ş.’ye 89/1 haciz ihbarnamesi gönderilmesinin talep edildiğini, 169 Alo Post olarak gönderilmesi talep edilerek masrafı ödenen tebligatların davalı kurum görevlilerince 30.12.2008 tarihinde teslim alındığını, teslim alınan ödeme emrinin borçluya bir gün sonra 31.12.2008 tarihinde tebliğ edildiğini, ancak borçlunun alacaklı olduğu Anadolu Sigorta A.Ş.’ye gönderilen 89/1 haciz ihbarnamesinin 6 gün sonra 05.01.2009 tarihinde tebliğ edildiğini, bu sırada sigorta şirketinin de borçluya 02.01.2009 tarihinde 184.392.00TL hasar ödemesi yaptığını, bu nedenle müvekkil şirketin alacağına kavuşamadığını, oysa davalı idarenin internet sitesinde 169 Alo Post tebligatlarının aynı şehir içinde 4 saatte, şehirlerarasında ise 1 gün sonra teslim edileceğini taahhüt ettiğini, yaptığı bu hizmet karşılığında da normal tebligatlardan yaklaşık 4 kat fazla ücret aldığını, müvekkili şirketin aynı gün içerisinde tebliğ edilmesi gereken tebligatın 6 gün sonra tebliğ edilmesi nedeniyle zarara uğradığını ileri sürerek 184.392.00TL’nin dava dışı sigorta şirketince dava dışı borçluya ödeme tarihi olan 02.01.2009 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı PTT Genel Müdürlüğü vekili; müvekkilinin hizmet kusuru bulunduğu iddiasına bağlı taleplerin tam yargı davasının konusunu oluşturduğunu ve idari yargının görevli olduğunu, müvekkilinin 5584 sayılı (mülga) Posta Kanunu ve Yönetmelikler çerçevesinde kamu hizmeti ifa ettiğini, davacı tarafından Kadıköy 7. İcra Müdürlüğünün 2008/21392 sayılı dosyası üzerinden 30.12.2008 tarihinde Alo Post gönderisi olarak Kadıköy Adliyesince kabulü yapılan tebligatın 30.12.2008 tarihinde Avrupa Yakası Posta İşleme Merkezine sevk edildiğini, 05.01.2009 tarihinde Anadolu Sigorta A.Ş.’ye tebliğ edildiğini, 5584 sayılı Kanun ve mevzuatında APS gönderisinin teslim süresine ilişkin bir hüküm bulunmadığını, iddia edilenin aksine müvekkili idarenin yurtiçinde aynı şehir içerisinde APS tebligatlarının 4 saatte tebliğ edileceğine ilişkin herhangi bir taahhüdü olmadığı gibi Yurtiçi ve Yurtdışı Acele Posta Servisi (APS) Yönetmeliği’ne de tebliğ evrakının şehir içinde 4 saate içerisinde teslim edileceğine dair bir hüküm konulmadığını, Yönetmeliğin 4/r maddesi uyarınca “APG Tebligat: Kabul ve sevki APS özel hizmeti ile dağıtım ve teslimi Tebligat Kanunu hükümlerine göre yapılan tebliğ evrakını” ifade ettiğini, müvekkilinin Yönetmeliğin 15. maddesine uygun olarak tebligatı aynı gün dağıtıma çıkardığını, tebligatın gecikmesinde kusur ve hukuka aykırılık bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; Kadıköy 7. İcra Müdürlüğünün 2008/21392 sayılı dosyası üzerinden 30.12.2008 tarihinde “Alo Post” gönderisi olarak kabulü yapılan … barkod nolu tebligatla gönderilen 89/1 haciz ihbarnamesinin 31.12.2008 günü saat 08.37’de Avrupa Yakası Posta İşleme Merkezince geliş kaydının yapıldığı, aynı gün dağıtıcıya teslim edildiği, muhataba tebliğ işleminin 05.01.2009 tarihinde yapıldığı, 89/1 haciz ihbarnamesi gönderilen Anadolu Sigorta A.Ş.’nin 02.01.2009 tarihinde borçluya 184.392,00TL ödeme yaptığı, davacının bu nedenle takip borçlusundan alacağını alamadığı, takip borçlusu hakkında takip dosyasında bulunan aciz vesikası da dikkate alındığında alacağının tahsil imkânının ortadan kalktığı, yeniden bir dava açarak da alacağını alamayacağı, PTT İdaresinin Kapıdan Kapıya Teslim Yönetmeliği’nin 5/3 maddesine göre kapıdan kapıya teslim servisinin bayram ve tatil günleri de dâhil olmak üzere haftanın 7 günü, 07:00-23:00 saatleri arasında hizmet vermesi, kabul edilen gönderilerin aynı il dağıtım saatleri arasında en fazla 4 saatte alıcısına teslim edilmesi ve hizmete açık iller arasında teslimi sağlanacak gönderilerin postaya verildiğinin ertesi günü teslim edilmesi gerektiği, alınan bilirkişi raporlarında davalının yılbaşı yoğunluğuna rağmen gerekli tedbirleri almamasına bağlı olarak hızlı vermesi gereken bir posta hizmetinin kusurlu olarak yerine getirdiğinin ve takip dosyasına ibraz edilen aciz belgesi ışığında davacının davalıdan 184.392,00TL alacaklı olduğunun belirtildiği, ancak eylemin kasten ve ağır bir ihmalle yapılmadığı, davalı her ne kadar kurum ise de, tek bir işlem yönünden yüklü bir zarar tazmininin işlem bazında değerlendirildiği takdirde davalıyı müzayakaya maruz bırakacağından zarar miktarının BK’nın 44/2. maddesi gereğince tenkis edildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 184.392,00TL tazminatın % 50 oranında tenkis edilerek 92.196,00TL’nin 02.01.2009 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Davacı vekilinin ve davalı PTT Genel Müdürlüğü vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece, yukarıda açıklanan gerekçelerle oy çokluğuyla bozulmuştur.
Yerel Mahkemece; karşı oy gerekçesi benimsenerek ve önceki gerekçeler tekrar edilerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını davacı vekili ve davalı PTT Genel Müdürlüğü vekili temyiz etmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından tebligatın geç yapılmasından kaynaklanan maddi zararın tazmini istemli eldeki davanın idari yargıda mı yoksa adli yargıda mı görülmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu‘nun “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinde idari dava türleri sayılmıştır. Bu hükme göre, idari davalar; idari işlemler hakkında açılan iptal davaları, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları ve kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalardan ibarettir.
İdari eylem ve işlemlerden dolayı zarar gören kişiler tarafından açılacak “tam yargı” davaları idari yargı yerinde görülür ve çözümlenir.
İdari eylem, kamu idare ve kurumlarının kamu görevine ilişkin, idare hukuku kural ve gereklerine göre yaptığı olumlu veya olumsuz davranış ve fiillerden ibarettir. İdari işlem ise idari kanunlara dayanılarak yapılan muamelelerdir.
İdarenin eylem ve işlemleri, onun kamu hukuku alanındaki kamu gücünü (kamu otoritesini) kullanarak, idare hukuku kural ve gerekleri uyarınca yaptığı faaliyetlerin, hukuki ve maddi hayattaki görünümleridir.
Kamu tüzel kişilerinin, kamu hizmetlerine ilişkin olmakla beraber özel hukuk kuralları altında, özel hukuk tüzel kişisi gibi yaptığı eylem ve işlemler ise özel hukuk alanına ilişkin olduğundan, bunlar idari eylem ve işlem olarak nitelendirilemezler.
Kamu idare ve kurumlarının, kamu otoritesinin (egemenlik hakkının) bir temsilcisi olarak yaptığı faaliyetlerinde veya ondan doğan eylemlerinde hizmet unsuru söz konusu olduğu hâlde, özel hukuk tüzel kişisi olarak yürütülen faaliyetler sırasında meydana gelen zararlardan dolayı ilgili kamu tüzel kişisinin sorumluluğunun özel hukuk hükümleri ve ilkeleri uyarınca belirlenmesi gerekir.
Bu kapsamda davalı PTT Genel Müdürlüğünün aşamalar itibariyle tabi olduğu mevzuat ve hukuki statüsünün ortaya konulmasında yarar vardır.
17.07.1953 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6145 sayılı Kanun ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti Posta, Telgraf ve Telefon İşletmesi, Telgraf ve Telefon Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bazı Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesine Dair 4000 sayılı Kanun ile Türk Telekomünikasyon A.Ş. ve Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü olarak yeniden yapılandırılmış, posta ve telgraf tesis ve işletmesine ilişkin hizmetlerin Türkiye Cumhuriyeti Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü tarafından yürütüleceği hükme bağlanmıştır.
Daha sonra Kurumun adı 4502 sayılı Kanun’un 24. maddesi ile “T.C. Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü (PTT) ” olarak değiştirilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Posta, Telgraf ve Telefon İşletmesi Genel Müdürlüğü, 18.06.1984 tarihli ve 18435 (Mükerrer) sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname‘ye ekli cetvelde kamu iktisadi kuruluşları arasında yer almaktadır.
233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Kamu İktisadi Teşebbüslerini (KİT) İktisadi Devlet Teşekkülleri (İDT) ve Kamu İktisadi Kuruluşları (KİK) olmak üzere iki gruba ayırmıştır. Bunlardan İktisadi Devlet Teşekkülleri, sermayesinin tamamı Devlete ait olmak, iktisadi alanda ticari esaslara göre faaliyet göstermek ve hususi hukuk hükümlerine tabi bulunmak üzere kurulmuşlardır. Kamu İktisadi Kuruluşları ise 233 sayılı KHK’nın 2/3. maddesinde sermayesinin tamamı Devlete ait olup tekel niteliğindeki mal ve hizmetleri kamu yararı gözeterek üretmek ve pazarlamak üzere kurulan ve gördüğü bu kamu hizmeti dolayısıyla ürettiği mal ve hizmetler imtiyaz sayılan kamu iktisadi teşebbüsü olarak tanımlanmıştır.
233 sayılı KHK’nın 4. maddesinde teşebbüslerin tüzel kişiliğe sahip olduğu, bu Kanun Hükmünde Kararname ile saklı tutulan hususlar dışında özel hukuk hükümlerine tabi olacakları, Genel Muhasebe Kanunu ile Devlet İhale Kanunu hükümlerine ve Sayıştay denetimine tabi olmadıkları, sorumluluklarının sermayeleri ile sınırlı bulunduğu hükme bağlanmıştır. Kanun koyucunun özel hukuk hükümlerine tabi tutmak suretiyle, bunların birer ticaret şirketi veya tacir olduklarını benimsediği anlaşılmaktadır (Hukuk Genel Kurulu’nun 22.03.2006 tarihli ve 2006/4-12 E., 2006/95 K. sayılı kararı; Hukuk Genel Kurulu’nun 07.07.2010 tarihli ve 2010/9-328 E., 2010/370 K. sayılı kararı).
28 Mart 1945 tarihli ve 1/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da, KİT’lerin özel hukuk hükümlerine tabi oldukları vurgulanmıştır.
399 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname‘nin 11/a maddesinde ise, Teşebbüs ve bağlı ortaklıkların genel müdür, müessese müdürü, yönetim ve danışma kurulu veya yönetim komitesi üyeleri ile her çeşit personelinin; Teşebbüs ve bağlı ortaklıklara verilen sermayeyi ve sağlanan diğer kaynakları verimlilik ve kârlılık esaslarına göre kullanmak ve değerlendirmek hususunda gereken gayret ve basireti göstermekle sorumlu ve yükümlü olup, personelin görevleri ile ilgili olarak mensup oldukları teşebbüs ve bağlı ortaklığa verdikleri zarardan dolayı özel hukuk hükümlerine tabi olacakları vurgulanmıştır.
22.02.2000 tarihli ve 23972 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türkiye Cumhuriyeti Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü Ana Statüsünün 3/2. maddesinde de Kuruluşun, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Ana Statü hükümleri saklı kalmak üzere özel hukuk hükümlerine tabi olduğu belirtilmiştir.
Nitekim, Uyuşmazlık Mahkemesinin 06.12.2004 tarihli ve 2004/68 E., 2004/84 K. sayılı kararında, davacı şirketin yapacağı açılış organizasyonunu duyurmak ve açılışa katkı sağlamak için Çankaya PTT Müdürlüğüne teslim ettiği davetiyelerin geç ulaşması nedeniyle uğramış olduğu maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açılan davanın, özel hukuk alanını ilgilendirdiği, Borçlar Kanunu hükümlerine göre adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği ifade edilmiştir.
Ayrıca 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu‘nun 15/1-a maddesinde, adli yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine karar verileceği hükme bağlanmıştır. Kanunun açıkça adli yargıyı görevli saydığı hâller idari yargının görevi kapsamının dışında kalmakta olup, bu gibi durumlarda dava konusu işlemin niteliğine bakılmaksızın davanın adli yargıda görülmesi gerekir.
Dava tarihinden sonra 23.05.2013 tarihli ve 28655 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6475 sayılı Posta Hizmetleri Kanunu ile PTT, “…” adını almış, 02.09.2013 tarihinde Ticaret Siciline kayıt edilerek 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ve özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirket olarak faaliyetine başlamıştır. 6475 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde ise, T.C. Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü’nün, sektörde Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre faaliyet yapan diğer şirketlerle eşit koşullarda rekabet edebilir hâle gelmesi amacıyla PTT A.Ş. olarak yapılandırılmasının öngörüldüğü açıkça ifade edilmiştir.
Tüm bu açıklamalar ve ortaya konulan yasal düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Davacı vekili; müvekkili şirketin alacaklı olduğu icra dosyasında, ödeme emrinin borçluya tebliği için talepte bulunulduğunu ve aynı gün icra müdürlüğünden borçlunun hak ve alacağı olduğu Anadolu Sigorta A.Ş.’ye 89/1 haciz ihbarnamesi gönderilmesinin talep edildiğini, 169 Alo Post olarak gönderilmesi talep edilerek masrafı ödenen tebligatlardan ödeme emrinin borçluya bir gün sonra tebliğ edilmesine rağmen üçüncü kişiye gönderilen 89/1 haciz ihbarnamesinin 6 gün sonra tebliğ edildiğini, bu gecikme sırasında sigorta şirketinin borçluya 184.392.00TL hasar ödemesi yaptığını, bu nedenle müvekkili şirketin alacağına kavuşamadığını ve zarara uğradığını iddia ederek oluşan zararın tazminine karar verilmesini istemiştir.
Yukarıda açıklanan yasal düzenlemelerden, davalı PTT Genel Müdürlüğünün özel hukuk kurallarına göre yönetileceği ve faaliyet göstereceği, eylem ve işlemlerinin idari eylem ve işlem niteliğinde olmayıp diğer özel hukuk tüzel kişilerinde olduğu gibi özel hukuka ilişkin bulunduğu anlaşılmaktadır.
O hâlde, davalı PTT Genel Müdürlüğü’nün tabi olduğu mevzuat ve açıklanan hukuki statüsü gereği, üçüncü kişilerle aralarında çıkacak uyuşmazlıkların idari yargının değil, açıkça adli yargının görev alanında kaldığında kuşku bulunmamaktadır.
Hâl böyle olunca, yerel mahkemenin kendisini görevli kabul ederek, davanın esasını incelemiş olmasında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmayıp, direnme kararı bu yönden yerindedir.
Ne var ki davacı vekilinin ve davalı PTT Genel Müdürlüğü vekilinin diğer temyiz itirazları Özel Dairece incelenmemiş olduğundan, esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun olup davacı vekilinin ve davalı PTT Genel Müdürlüğü vekilinin ayrı ayrı esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 26.03.2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Dava sürecinde etkin bir temsil için hukuk alanında deneyimli ve güncel mevzuat ile içtihatlara hakim bir avukattan hukuki destek almanız büyük önem arz etmektedir. Alacak davası ve tazminat davası başta olmak üzere borçlar hukuku alanında yetkin avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek hukuk davalarında sürece katılan taraflara avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermekte ve taraflara hukuki yardım sunmaktadır.
Dava sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından tazminat davası alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır.
Kayseri tazminat avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.