Bir İşin Gördürüleceği Vaadiyle Dolandırıcılık ve Nüfuz Ticareti Suçu

Bir İşin Gördürüleceği Vaadiyle Dolandırıcılık ve Nüfuz Ticareti Suçu - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Ağır Ceza Avukatı - Zülküf Arslan Hukuk Bürosu 0352 222 1661

Bir İşin Gördürüleceği Vaadiyle Dolandırıcılık ve Nüfuz Ticareti Suçu

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu

Dolandırıcılık – Madde 157

(1) Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir.

Madde Gerekçesi

Madde metninde dolandırıcılık suçu tanımlanmıştır. Dolandırıcılık, hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kişinin kendisine veya başkasına yarar sağlamasıdır. Bu bakımdan dolandırıcılık suçu, kişilerin malvarlığına karşı işlenen bir suçtur. Söz konusu suç tanımı ile, kişilerin sahip bulunduğu malvarlığı hakkının korunması amaçlanmıştır. Ayrıca, bu suçun işlenişi sırasında hileli davranışlar ile kişiler aldatılmaktadır. Aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyi niyet ve güven ihlâl edilmektedir. Bu suretle kişinin irade serbestisi etkilenmekte ve irade özgürlüğü ihlâl edilmektedir.

Çok hareketli suç görüntüsü taşıyan dolandırıcılık suçunun oluşumu açısından birden fazla fiilin gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu hareketlerden birincisini hile oluşturmaktadır.

Hile, icraî bir davranışla gerçekleştirilebileceği gibi; karşı tarafın içine düştüğü hatadan, bir konuda yanlış bilgi sahibi olmasından yararlanarak da, yani ihmalî davranışla da, gerçekleştirilebilir. Ancak, bu durumda kişinin, hataya düşen karşı tarafı bilgilendirmek konusunda yükümlülüğünün olması gerekir. Hataya düşen kişi ile hukukî ilişkide bulunulan durumlarda, böyle bir yükümlülük vardır. Ayrıca, muhatabın belli bir husustaki hatası karşısında kişinin ihmalî davranışının, örneğin susmasının, bir beyan, açıklama değerini taşıması gerekir.

Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için, gerçekleştirilen hilenin etkisiyle, bu hileye maruz kalan kişinin veya bir üçüncü kişinin zararına olarak, fail veya bir başkası bir menfaat elde etmelidir.

Dolandırıcılık suçu, kasten işlenebilen bir suçtur. Burada söz konusu olan kast, dolandırıcılık suçunun maddî unsurlarının hepsinin fail tarafından bilinmesini ifade etmektedir. Bir başka ifadeyle, fail gerçekleştirdiği davranışların hile teşkil ettiğini, başka birini aldatıcı nitelikte olduğunu bilmelidir. Ayrıca, fail, bu hileli davranışlar sonucunda bunların etkisiyle, hileye maruz kalan kişinin veya başkasının malvarlığında bir eksilme meydana geldiğini, zarar gördüğünü ve buna karşılık, kendisinin veya sair bir kişinin malvarlığında bir artma meydana geldiğini bilmelidir. Bu itibarla, fail, mağdurun malvarlığındaki eksilmenin, mağdurun gördüğü zararın kendi hileli davranışları sonucunda meydana geldiğini bilmelidir; hile ile zarar arasındaki illiyet bağının varlığının bilincinde olmalıdır. Belirtilen hususlara ilişkin kast, doğrudan kast olabileceği gibi, olası kast da olabilir.

Dolandırıcılık suçunun işlenmesi suretiyle elde edilen yararın miktarı çoğu zaman tam olarak belirlenememektedir. Bu gibi durumlar göz önünde bulundurularak, dolandırıcılık suçundan dolayı hapis cezasının yanı sıra ayrıca adlî para cezası öngörülmüştür.

Nitelikli dolandırıcılık – Madde 158

(1) Dolandırıcılık suçunun;

a) Dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle,

b) Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle,

c) Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle,

d) Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle,

e) Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak,

f) Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle,

g) Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle,

h) Tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında,

i) Serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle,

j) Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla,

k) Sigorta bedelini almak maksadıyla,

l) Kişinin, kendisini kamu görevlisi veya banka, sigorta ya da kredi kurumlarının çalışanı olarak tanıtması veya bu kurum ve kuruluşlarla ilişkili olduğunu söylemesi suretiyle,

İşlenmesi halinde, üç yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.  Ancak, (e), (f), (j), (k) ve (l) bentlerinde sayılan hâllerde hapis cezasının alt sınırı dört yıldan, adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz.

(2) Kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.

(3) Bu madde ile 157 nci maddede yer alan suçların, üç veya daha fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında; suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde verilecek ceza bir kat artırılır.

Madde Gerekçesi

Madde metninde, dolandırıcılık suçunun temel şekline göre cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli unsurları belirlenmiştir.

Birinci fıkranın (a) bendinde, dolandırıcılık suçunun dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak kabul edilmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, dinin bir aldatma aracı olarak kullanılmasıdır. Bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi için, dinî inanç ve duygular, aldatma aracı olarak kötüye kullanılmalıdır. Suçun oluşabilmesi için, dinî inanç ve duyguların kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olmalıdır.

Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlar, başkalarına güven duymaya en fazla ihtiyaç duyduğu anlardır. Kişinin örneğin doğal bir afete veya trafik kazasına maruz kalmasından ya da hastalığı yüzünden içine düştüğü çaresizlikten yararlanılarak aldatılması daha kolaydır. Bu nedenle, birinci fıkranın (b) bendinde, dolandırıcılık suçunun kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak kabul edilmiştir.

Keza, kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanılarak aldatılması daha kolaydır. Bu nedenle, belirtilen durum birinci fıkranın (c) bendinde, dolandırıcılık suçunun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir.

Birinci fıkranın (d) bendinde, dolandırıcılık suçunun kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi, bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Çünkü, kamu kurum veya kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kişilikleri toplumda güven beslenen müesseseler olarak kabul edilmişlerdir.

Fıkranın (e) bendinde, bu suçun kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak işlenmesi, bu suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâli olarak kabul edilmiştir.

Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin ya da birer güven kurumu olan banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması, dolandırıcılık suçunun işlenmesi açısından önemli bir kolaylık sağlamaktadır. Banka ve kredi kurumları açısından dikkat edilmesi gereken husus, bu kurumları temsilen, bu kurumlar adına hareket eden kişilerin başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleridir.

Aynı şekilde, söz konusu fıkranın (g) bendinde, dolandırıcılık suçunun basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle işlenmesi bu suç açısından bir nitelikli unsur olarak belirlenmiştir.

Birinci fıkranın (h) bendinde, ticari faaliyeti meslek olarak icra eden kişilerin güvenilirliğini sağlamak amacıyla, dolandırıcılık suçunun tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında işlenmesi, bu suçun temel şekline nazaran daha ağır cezayı gerektiren bir nitelikli unsur olarak kabul edilmiştir.

Aynı düşüncelerle, fıkranın (i) bendinde dolandırıcılık suçunun serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle işlenmesi, bu suçun nitelikli bir unsuru olarak tanımlanmıştır.

Fıkranın (j) bendinde, dolandırıcılık suçunun banka veya diğer kredi kurumlarından, esasta tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak amacıyla işlenmesi bir nitelikli unsur olarak tanımlanmıştır. Banka veya kredi kurumundan bir kredinin temini amacıyla hileli davranışlarda bulunulması ve buna dayalı olarak kredi adı altında bir yarar sağlanması durumunda bu nitelikli unsur oluşacaktır. Kredi kurumu deyiminden banka olmamasına karşın, kanunen borç para vermeye yetkili kılınan kurumlar anlaşılır.

Fıkranın (k) bendi, sigorta edenin dolandırılmasına ilişkindir. Failin sigorta edilen veya sigorta bedelini alacak kimse olması şart değildir. Keza, sigorta edilen riskin türü de önemli değildir.

Maddenin ikinci fıkrasında, 765 sayılı Türk Ceza Kanununda bağımsız bir suç olarak tanımlanan “nüfuz ticareti”, dolandırıcılık suçunun bir nitelikli şekli olarak tanımlanmıştır. Bu hükme göre; kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin eden kişi, dolandırıcılık suçunun nitelikli şeklinden dolayı cezalandırılacaktır.

Rüşvet – Madde 252

(1) Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, bir kamu görevlisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlayan kişi, dört yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlayan kamu görevlisi de birinci fıkrada belirtilen ceza ile cezalandırılır.

(3) Rüşvet konusunda anlaşmaya varılması halinde, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.

(4) Kamu görevlisinin rüşvet talebinde bulunması ve fakat bunun kişi tarafından kabul edilmemesi ya da kişinin kamu görevlisine menfaat temini konusunda teklif veya vaatte bulunması ve fakat bunun kamu görevlisi tarafından kabul edilmemesi hâllerinde fail hakkında, birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre verilecek ceza yarı oranında indirilir.

(5) Rüşvet teklif veya talebinin karşı tarafa iletilmesi, rüşvet anlaşmasının sağlanması veya rüşvetin temini hususlarında aracılık eden kişi, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın, müşterek fail olarak cezalandırılır.

(6) Rüşvet ilişkisinde dolaylı olarak kendisine menfaat sağlanan üçüncü kişi veya tüzel kişinin menfaati kabul eden yetkilisi, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın, müşterek fail olarak cezalandırılır.

(7) Rüşvet alan veya talebinde bulunan ya da bu konuda anlaşmaya varan kişinin; yargı görevi yapan, hakem, bilirkişi, noter veya yeminli mali müşavir olması halinde, verilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.

(8) Bu madde hükümleri;

a) Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları,

b) Kamu kurum veya kuruluşlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının iştirakiyle kurulmuş şirketler,

c) Kamu kurum veya kuruluşlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının bünyesinde faaliyet icra eden vakıflar,

d) Kamu yararına çalışan dernekler,

e) Kooperatifler,

f) Halka açık anonim şirketler,

adına hareket eden kişilere, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadıklarına bakılmaksızın, görevlerinin ifasıyla ilgili bir işin yapılması veya yapılmaması amacıyla doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, menfaat temin, teklif veya vaat edilmesi; bu kişiler tarafından talep veya kabul edilmesi; bunlara aracılık edilmesi; bu ilişki dolayısıyla bir başkasına menfaat temin edilmesi halinde de uygulanır.

(9) Bu madde hükümleri;

a) Yabancı bir devlette seçilmiş veya atanmış olan kamu görevlilerine,

b) Uluslararası veya uluslarüstü mahkemelerde ya da yabancı devlet mahkemelerinde görev yapan hâkimlere, jüri üyelerine veya diğer görevlilere,

c) Uluslararası veya uluslarüstü parlamento üyelerine,

d) Kamu kurumu ya da kamu işletmeleri de dahil olmak üzere, yabancı bir ülke için kamusal bir faaliyet yürüten kişilere,

e) Bir hukuki uyuşmazlığın çözümü amacıyla başvurulan tahkim usulü çerçevesinde görevlendirilen vatandaş veya yabancı hakemlere,

f) Uluslararası bir anlaşmaya dayalı olarak kurulan uluslararası veya uluslarüstüörgütlerin görevlilerine veya temsilcilerine,

görevlerinin ifasıyla ilgili bir işin yapılması veya yapılmaması ya da uluslararası ticari işlemler nedeniyle bir işin veya haksız bir yararın elde edilmesi yahut muhafazası amacıyla; doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, menfaat temin, teklif veya vaat edilmesi ya da bunlar tarafından talep veya kabul edilmesi halinde de uygulanır.

(10) Dokuzuncu fıkra kapsamına giren rüşvet suçunun yurt dışında yabancı tarafından işlenmekle birlikte;

a) Türkiye’nin,

b) Türkiye’deki bir kamu kurumunun,

c) Türk kanunlarına göre kurulmuş bir özel hukuk tüzel kişisinin,

d) Türk vatandaşının,

tarafı olduğu bir uyuşmazlık ya da bu kurum veya kişilerle ilgili bir işlemin yapılması veya yapılmaması için işlenmesi halinde, rüşvet veren, teklif veya vaat eden; rüşvet alan, talep eden, teklif veya vaadini kabul eden; bunlara aracılık eden; rüşvet ilişkisi dolayısıyla kendisine menfaat temin edilen kişiler hakkında, Türkiye’de bulundukları takdirde, resen soruşturma ve kovuşturma yapılır.

Madde Gerekçesi

Türkiye, 27/9/2001 tarihli Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesinin onaylanmasını, 14/1/2004 tarihli ve 5065 sayılı Kanunla uygun bulunmuş ve söz konusu Sözleşmeyi, Bakanlar Kurulunun 5/2/2004 tarihli ve 2004/6771 sayılı Kararı ile onaylamıştır. Keza, 10/12/2003 tarihli Birleşmiş Milletler Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesinin onaylanması, ülkemiz tarafından 18/5/2006 tarihli ve 5506 sayılı Kanunla uygun bulunmuş ve söz konusu Sözleşme, Bakanlar Kurulunun 11/08/2006 tarihli ve 2006/10885 sayılı Kararı ile onaylanmıştır. Ayrıca 17/12/1997 tarihli OECD Uluslararası Ticarî İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Verilen Rüşvetin Önlenmesi Sözleşmesinin onaylanması, ülkemiz tarafından 1/2/2000 tarihli ve 4518 sayılı Kanunla uygun bulunmuş ve Sözleşme, Bakanlar Kurulu’nun 9/3/2000 tarihli ve 2000/385 sayılı Kararı ile onaylamıştır.

Bütün bu sözleşmelerden kaynaklanan uluslararası yükümlülüklerimiz göz önünde bulundurularak, Alt Komisyon metninin 86’ncı maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 5237 sayılı Kanunun 252’nci maddesi yeniden düzenlenmiştir.

Maddenin birinci fıkrasında rüşvet suçu, rüşveti veren bakımından tanımlanmış ve ceza yaptırımına bağlanmıştır. Bu düzenlemeye göre, göreviyle bağlantılı bir işi yapması veya yapmaması bağlamında kamu görevlisine veya göstereceği başka bir gerçek veya tüzel kişiye menfaat sağlayan kişi rüşvet suçunun faili olarak cezalandırılacaktır. Kamu görevlisine veya göstereceği gerçek veya tüzel kişiye, menfaat doğrudan sağlanabileceği gibi, bir başkası aracılığıyla da sağlanabilir. Maddenin ikinci fıkrasında ise, rüşvet suçu kamu görevlisi bakımından tanımlanmıştır. Kamu görevlisinin rüşvet suçundan dolayı cezalandırılabilmesi için, göreviyle bağlantılı bir işin gördürülmesi bağlamında olarak kendisine veya göstereceği başka bir gerçek veya tüzel kişiye menfaat sağlanması gerekmektedir. Gördürülmesi amaçlanan işin kamu görevlisinin görevine girmemesi halinde, rüşvet suçunun değil, nüfuz ticareti suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir. Rüşvet suçunun oluşabilmesi için, gördürülmesi amaçlanan işin kamu görevlisinin görevine uygun veya aykırı olmasının kural olarak bir önemi bulunmamaktadır. Ancak, görevinin gereği olan bir işin yaptırılmasını temin zımnında kamu görevlisine menfaat sağlayan kişinin, bir mecburiyete binaen, menfaat sağlamadığı takdirde işinin hiç veya en azından vaktinde yapılmayacağı endişesiyle hareket etmesi halinde; rüşvet suçunun değil, icbar suretiyle irtikap suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekecektir.

Maddenin üçüncü fıkrasına göre, rüşvet konusunda anlaşmaya varılması halinde dahi, kamu görevlisi, iş sahibi ve varsa aracı kişi rüşvet suçu tamamlanmış gibi cezalandırılacaktır. Kamu görevlisinin rüşvet talebinde bulunması ve fakat bunun kişi tarafından kabul edilmemesi ya da kişinin kamu görevlisine menfaat temini konusunda teklif veya vaatte bulunması ve fakat bunun kamu görevlisi tarafından kabul edilmemesi hâllerinde, rüşvet talebinde bulunan kamu görevlisinin veya rüşvet vaat veya teklifinde bulunan iş sahibi kişinin, suça teşebbüse ilişkin genel hükümlere başvurmaksızın, bu madde kapsamında müstakillen cezalandırılmasını sağlamak için, maddenin dördüncü fıkrası düzenlenmiştir.

Maddenin beşinci fıkrasında rüşvet suçuna aracılık eden kişilerin ne suretle cezalandırılacağına açıklık getirilmiştir. Altıncı fıkrada ise, rüşvet ilişkisinde, kamu görevlisi dışında, dolaylı olarak kendisine menfaat sağlanan üçüncü kişinin veya menfaatin tüzel kişiye sağlanması halinde bu tüzel kişinin menfaati kabul eden yetkilisinin, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın, müşterek fail olarak cezalandırılması gerektiği hüküm altına alınmıştır. Maddenin yedinci fıkrasında, rüşvet alan veya talebinde bulunan ya da bu konuda anlaşmaya varan kişinin; yargı görevi yapan, hakem, bilirkişi, noter veya yeminli mali müşavir olması, rüşvet suçu bakımından, suçun temel şekline nazaran daha ağır cezayı gerektiren bir nitelikli unsur olarak tanımlanmıştır.

Maddenin sekizinci fıkrası, rüşvet alan kişinin kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın, rüşvet suçunun uygulama alanını genişleten hükümlere yer verilmiştir. Dokuzuncu fıkrada ise, yabancı kamu görevlilerine rüşvet verilmesi, vaat veya teklifinde bulunulması ile, yabancı kamu görevlisinin kendisine veya göstereceği bir başka gerçek veya tüzel kişiye menfaat sağlaması yönünde talepte bulunması, teklifi veya menfaati kabul etmesi suç haline getirilmiştir. Bu düzenleme ile, yabancı kamu görevlisi ibaresine de açıklık getirilmiştir.

Onuncu fıkrada ise, yabancı kamu görevlilerine rüşvet verilmesi, vaat veya teklifinde bulunulması ile, yabancı kamu görevlisinin kendisine veya göstereceği bir başka gerçek veya tüzel kişiye menfaat sağlaması yönünde talepte bulunması, teklifi veya menfaati kabul etmesi halinde Türkiye’de re’sen soruşturma yapılabilmesine ilişkin hükme yer verilmiştir.

Nüfuz ticareti – Madde 255

(1) Kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olduğundan bahisle, haksız bir işin gördürülmesi amacıyla girişimde bulunması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya bir başkasına menfaat temin eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Kişinin kamu görevlisi olması halinde, verilecek hapis cezası yarı oranında artırılır. İşinin gördürülmesi karşılığında veya gördürüleceği beklentisiyle menfaat sağlayan kişi ise, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Menfaat temini konusunda anlaşmaya varılması halinde dahi, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.

(3) Birinci fıkrada belirtilen amaç doğrultusunda menfaat talebinde bulunulması ve fakat bunun kabul edilmemesi ya da menfaat teklif veya vaadinde bulunulması ve fakat bunun kabul edilmemesi hallerinde, birinci fıkra hükmüne göre verilecek ceza yarı oranında indirilir.

(4) Nüfuz ticareti suçuna aracılık eden kişi, müşterek fail olarak, birinci fıkrada belirtilen ceza ile cezalandırılır.

(5) Nüfuz ticareti ilişkisinde dolaylı olarak kendisine menfaat sağlanan üçüncü gerçek kişi veya tüzel kişinin menfaati kabul eden yetkilileri, müşterek fail olarak, birinci fıkrada belirtilen ceza ile cezalandırılır.

(6) İşin gördürülmesi amacıyla girişimde bulunmanın müstakil bir suç oluşturduğu hallerde kişiler ayrıca bu suç nedeniyle cezalandırılır.

(7) Bu madde hükümleri, 252 nci maddenin dokuzuncu fıkrasında sayılan kişiler üzerinde nüfuz ticareti yapılması halinde de uygulanır. Bu kişiler hakkında, Türkiye’de bulunmaları halinde, vatandaş veya yabancı olduklarına bakılmaksızın, resen soruşturma ve kovuşturma yapılır.

Madde Gerekçesi

5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 255 inci maddesinin mevcut metninde, kamu görevlisinin, “görevine girmeyen ve yetkili olmadığı bir işi yapabileceği veya yaptırabileceği kanaatini uyandırarak yarar” sağlaması suç olarak tamamlanmıştır. Bu yönü itibarıyla söz konusu hüküm, kamu görevlisi olmayan ve fakat kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olduğundan bahisle menfaat temin eden kişilerin cezasız kalmasına neden olmaktadır. Bu gibi durumlarda bir aldatma söz konusu ise, sorunun dolandırıcılık suçu hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Ancak, aldatma olmadan da “nüfuz ticareti” yani yetkili olmadığı bir işten yarar sağlama olgusu gerçekleşebilir. Bu gibi durumları yaptırım altına alabilmek için, 255 inci madde hükmü madde başlığıyla birlikte değiştirilmiştir.

Maddenin birinci fıkrasında, kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olan kişinin, haksız bir işin yaptırılması amacıyla girişimde bulunması için, kendisine veya yönlendireceği kişiye menfaat temin etmesi, müstakil bir suç olarak tanımlanmıştır. Suçun temel şekli bakımından, kendisine menfaat temin edilen kişinin kamu görevlisi olması gerekmemektedir. Buna karşılık, işi yapmakla görevli olan kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olan kişinin kamu görevlisi olması, bu suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsurunu oluşturmaktadır.

Söz konusu suç, rüşvet suçu gibi bir karşılaşma suçu mahiyeti taşımaktadır. Ancak, işinin gördürülmesi karşılığında veya gördürüleceği beklentisiyle menfaat sağlayan kişi, kendisine menfaat temin edilen kişiye nazaran daha az bir ceza ile cezalandırılmaktadır.

Maddenin ikinci fıkrasında söz konusu suç, rüşvet suçu gibi, bir teşebbüs suçu olarak tanımlanmıştır. Yani, menfaat temini konusunda anlaşmaya varılması halinde dahi, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunacaktır.

Üçüncü fıkrada ise, özel bir içtima hükmüne yer verilmiştir. Buna göre, işin gördürülmesi amacıyla girişimde bulunmanın müstakil bir suç oluşturduğu hallerde kişiler ayrıca bu suç nedeniyle cezalandırılacaktır.

5237 sayılı Kanunun 255’inci maddesi, rüşvet ve yolsuzluğun önlenmesine ilişkin uluslararası yükümlülüklerimize uygun olarak yeniden düzenlenmiştir.

Maddenin birinci fıkrasında, kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olduğundan bahisle, haksız bir işin gördürülmesi amacıyla girişimde bulunması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya bir başkasına menfaat temin eden kişinin fiili suç olarak tanımlanmıştır. Bu kişinin kamu görevlisi olması gerekmemektedir. Kişinin kamu görevlisi olması, bu suç bakımından daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsur olarak tanımlanmıştır. Dikkat edilmelidir ki, nüfuz sahibi kişinin kamu görevlisi olması halinde, nüfuz ticareti suçundan söz edebilmek için, gördürülmesi amaçlanan işin, kamu görevlisinin görev alanına giren bir iş olmaması gerekir. Aksi takdirde, rüşvet suçuna ilişkin hükümlere göre değerlendirme yapmak gerekir. Maddenin yürürlükte olan metninden farklı olarak, bu fıkrada işinin gördürülmesi karşılığında veya gördürüleceği beklentisiyle menfaat sağlayan kişi de cezalandırılmaktadır. Maddenin ikinci fıkrasına göre, menfaat temini konusunda anlaşmaya varılması halinde dahi, nüfuz ticareti suçu tamamlanmış gibi cezaya hükmolunacaktır.

Kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olan kişinin iş sahibi kişiden menfaat talebinde bulunması ve fakat bunun kişi tarafından kabul edilmemesi ya da iş sahibi kişinin menfaat temini konusunda teklif veya vaatte bulunması ve fakat bunun kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi kişi tarafından kabul edilmemesi hâllerinde, menfaat talebinde bulunan nüfuz sahibi kişinin veya menfaat vaat veya teklifinde bulunan iş sahibi kişinin, suça teşebbüse ilişkin genel hükümlere başvurmaksızın, bu madde kapsamında müstakillen cezalandırılmasını sağlamak için, maddenin üçüncü fıkrası düzenlenmiştir.

Maddenin dördüncü fıkrasında, nüfuz ticareti suçuna aracılık eden kişilerin ne suretle cezalandırılacağına açıklık getirilmiştir. Beşinci fıkrada ise, nüfuz ticaretinde, nüfuz sahibi kişi dışında, dolaylı olarak kendisine menfaat sağlanan üçüncü kişinin veya menfaatin tüzel kişiye sağlanması halinde bu tüzel kişinin menfaati kabul eden yetkilisinin, nüfuz ticareti suçunun müşterek faili olarak cezalandırılması gerektiği hüküm altına alınmıştır.

Maddenin altıncı fıkrasında özel bir içtima hükmüne yer verilmiştir. Örneğin kendisine sahte pasaport düzenlenmesi hususunda ilgili kolluk görevlileri üzerinde nüfuz sahibi olan kişiye menfaat temin edilmiş olması ve bu suretle sahte pasaportun düzenlenmesinin sağlanması halinde, hem nüfuz ticareti suçundan dolayı hem de resmi belgede sahtecilik suçundan dolayı cezaya hükmedilmesi gerekmektedir. Maddenin yedinci fıkrasında ise, yabancı kamu görevlileri üzerinde nüfuz sahibi kişilerin bu suçtan dolayı cezalandırılmasına imkan tanıyan düzenleme yapılmıştır.

Kamu Görevlileri Nezdinde Nüfuz Sahibi Olduğundan Bahisle İşin Gördürüleceği Vaadiyle Dolandırıcılık Suçu

Yargıtay Ceza Genel Kurulu

Esas No: 2015/1087 Karar No: 2019/412 Karar Tarihi: 09.05.2019

Kararı veren Yargıtay Dairesi: Ceza Genel Kurulu

Mahkemesi: Ceza Dairesi

Sanıklar … ve … hakkında rüşvet almaya iştirak suçundan açılan ve mükerrer olan kamu davasının 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/7. maddesi uyarınca reddine, katılan sanık … ve sanık …’nin rüşvet verme suçundan beraatlerine, sanık …’ın nitelikli dolandırıcılık suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 37/1 ve 158/2. maddeleri yollamasıyla aynı Kanun’un 158/1, 53, 62 ve 51. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay 25 gün hapis ve 25.000TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve ertelemeye, sanık … hakkında aynı suçtan TCK’nın 37/1 ve 158/2. maddeleri yollamasıyla aynı Kanun’un 158/1, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis ve 30.000TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, sanık … hakkında ise yine aynı suçtan TCK’nın 37/1 ve 158/2. maddeleri yollamasıyla aynı Kanun’un 158/1, 43, 53, ve 58. maddeleri uyarınca 2 yıl 7 ay 7 gün hapis ve 37.500TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince verilen 18.03.2015 tarihli ve 4-2 sayılı hükümlerin Yargıtay Cumhuriyet savcısı, katılan … Hazinesi vekili, katılan sanık …, sanık … müdafisi, sanık … ve sanık … tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “Onama” istemli 16.11.2015 tarihli ve 2 sayılı tebliğnamesiyle Ceza Genel Kuruluna gönderilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Temyiz incelemesi yapan Ceza Genel Kurulunca dosya incelenip görüşülerek gereği düşünüldü:

Sanık hakkındaki hükmün bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilmiş olması nedeniyle Yargıtay Ceza Genel Kurulunca temyiz incelemesi, 1412 sayılı (mülga) CMUK’un, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan hükümlerine göre yapılmıştır.

İncelenen dosya kapsamına göre;

Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesince 24.01.2014 tarih ve 408-12 sayı ile; olay tarihinde Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapan sanık …’in kusurlu veya uygunsuz hareket ve ilişkileri ile mesleğin şeref ve nüfuzunu veya şahsi onur veya saygınlığını yitirdiği, yaptığı işler veya davranışlarıyla görevini doğru ve tarafsız yapamayacağı kanısı uyandırdığı, rüşvet aldığı ve doğrudan doğruya hediye istediği,

Bu cümleden olarak;

Çorum Ağır Ceza Mahkemesinin 26.04.2010 tarihli ve 244-153 sayılı hükmü ile kamuoyunda “Bilge Köyü Katliamı” olarak bilinen davanın mahkûmiyet ile sonuçlanması üzerine, Yargıtay aşamasında dosyanın, katılan sanık … lehine sonuçlanması için girişimde bulunacakları vaadi ile,

A- Bolu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda kendisiyle aynı koğuşta kalan sanık …’in ikna ve yönlendirmesi ile katılan sanık …’in, gayri resmi eşi olan Emine Akın’ı arayarak 23.11.2010 tarihinde 4.000TL, 04.01.2011 tarihinde 1.000TL ve 14.12.2011 tarihinde 2.000TL olmak üzere toplam 7.000TL parayı sanık … adına havale edilmesini sağladığı,

B- 18.10.2010 tarihinde, katılan sanık …’in kardeşi olan sanık …’nün, sanık …’in babası olan sanık … ile buluştuğu, sanık …’in getirdiği dosyayı incelemesi için birlikte sanık …’in yanına gittikleri, sanık …’nün, dosyayı incelemesi karşılığında sanık …’in eşine 500TL değerinde Cumhuriyet altını aldığı,

C- Bolu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda kendisiyle aynı koğuşta kalan sanık …’in ikna ve yönlendirmesi ile sanık … tarafından sanık …’e ait posta çeki hesabına 19.10.2010 tarihinde 20.000TL paranın aktarılması sureti ile sanıklar İdris, … ve Şükrü’nün maddi menfaat temin ettiklerinin iddia edildiği,

Dosyada mevcut 26.11.2012 tarihli ve 11/2-1 sayılı soruşturma izni talebi üzerine gönderilen evrak ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üçüncü Dairesinin 03.12.2012 tarihli ve 7742 sayılı karar ve eki, kadro cetveli, sanık …’e ait hâkim-savcı özel bilgi kağıdı, sanık … hakkında düzenlenen müddetname ve mahkeme kararları, Çorum Ağır Ceza Mahkemesinin 244-153 sayılı kararını içeren CD ve Yargıtay ilamı, Bolu Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/6425 sayılı soruşturma evrakına ait onaylı suretler, katılan, tanık ve sanık beyanları, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu İkinci Dairesinin 09.07.2013 tarihli ve 105-168 karar sayılı son soruşturmanın açılması kararı, sanıkların nüfus ve adli sicil kayıtlan ile tüm dosya kapsamı hep birlikte değerlendirildiğinde; olay tarihinde Gaziosmanpaşa Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan sanık …’in, suçunun sübutu hâlinde eylemine uyan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 257/1, 252/1-2-7 ve 53/1. maddeleri; diğer sanıklar …, Mehmet ve Şükrü ile katılan sanık … hakkında ise, suçlarının sübutu hâlinde eylemlerine uyan TCK’nın 37. maddesi delaletiyle 252/1-5 ve 53 maddeleri gereğince yargılanmak üzere son soruşturmanın Yargıtay Ceza Dairesine açılmasına karar verildiği,

Bolu Cumhuriyet Başsavcılığının 04.04.2013 tarihli 2013/721-54 sayılı iddianamesi ile; katılan sanık …’in kamuoyunda “Mardin Bilge Köyü Davası” olarak bilinen davanın sanığı olduğu, bu dava sürecinde Bolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda 27.06.2010 ile 28.01.2011 tarihleri arasında tutuklu olarak kaldığı,

Sanık …’in nitelikli yağma, yağmaya teşebbüs, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, sahte nüfus cüzdanı düzenlemek ve dolandırıcılık suçlarından hükümlü olup, 05.10.2009 tarihinden itibaren Bolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kuramımda hükümlü olarak kaldığı,

Sanık …’in cezaevinde bulundukları sırada katılan sanık …’e Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Savcısı olan sanık …’in kaynı olduğunu, 25.000TL verirse davada suçsuz olduğunu kanıtlayıp onu bu davadan kurtaracağını söylediği, katılan sanık …’in de davadan kurtarılması karşılığında 25.000TL’yi vermeyi kabul ettiği, sanık …’in durumu dışarıda bulunan babası sanık …’e de bildirdiği, katılan sanık …’in de durumu dışarıda bulunan kardeşi sanık …’ye bildirerek sanık … ile görüşmesini istediği, sanık …’nün de sanık …’le görüştüğü,

Katılan sanık …’in isteği üzerine sanık …’nün 19.10.2010 tarihinde sanık …’in 5821204 No.lu posta çeki hesabına 20.000TL yatırdığı, sanık …’in bu parayı aynı gün çekerek uhdesine aldığı,

Katılan sanık …’in, gayri resmi eşi olduğunu belirttiği Emine Akın aracılığıyla sanık …’e 23.11.2010 tarihinde 4.000TL, 04.01.2011 tarihinde 1.000TL ve 14.12.2011 tarihinde 2.000TL olmak üzere toplam 7.000TL parayı PTT’den havale yoluyla gönderdiği, bu 7.000TL’nin de sanık …’in cezaevinde bulunan emanet hesabına aktarılmış olduğu,

Sanıklar … ve …’in iştirak hâlinde katılan sanık …’den, davadan kendisini sanık … aracılığıyla kurtaracakları vaadiyle toplam 27.000 TL para alarak onu dolandırdıkları, bu suretle sanıklar … ve…’in üzerlerine atılı suçu işledikleri,

Bolu Ağır Ceza Mahkemesince 10.06.2014 tarih ve 97-109 sayı ile; Bolu Ağır Ceza Mahkemesinde görülmekte olan dava ile Yargıtay 5.Ceza Dairesinin 2014/4.MD sırasında görülen davanın konu, olay, sanıklar ve şikâyetçiler yönünden fiili ve hukuki açıdan irtibatlı olduğu anlaşıldığından, davaların birleştirilerek üst dereceli Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 2014/4.MD esas sayılı dosyası üzerinden yürütülmesi amacıyla dava dosyasının Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verildiği,

Sanık … hakkında düzenlenen Bila Tarihli Hâkim Savcı Özel Bilgi Kâğıdı Kimliğine göre; sanık …’in 31.12.1994 tarihinde birinci sınıfa ayrıldığı, 10.09.1990 ila 04.12.1992 tarihleri arasında Nusaybin Cumhuriyet savcısı, 02.09.2009 ila 19.12.2011 tarihleri arasında Gaziosmanpaşa Cumhuriyet savcısı olarak çalıştığı ve 19.12.2011 tarihinde kendi isteği üzerine emekliye ayrıldığı,

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 3. Dairesince 03.12.2012 tarih ve 2012/7742 sayı ile; sanık …’in yanı sıra katılan sanık … ve sanıklar Şükrü, … ve … hakkında soruşturma izni verildiği,

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2. Dairesince 09.07.2013 tarih ve 105-638 sayı ile; sanık …’in yanı sıra katılan sanık … ve sanıklar Şükrü, … ve … hakkında kovuşturma izni verildiği,

Bolu Cumhuriyet Başsavcılığı Adli Emanet Memurluğunun 04.10.2012 tarihli ve 2012/652 sayılı emanet eşya makbuzunda;

1- Göndericisi sanık …, alıcısı sanık … olan 19.10.2010 tarihli ve 20.000TL bedelli PTT posta çeki yatırma makbuzu sureti,

2- Göndericisi Emine Akın, alıcısı sanık … olan 14.12.2011 tarihli ve 2.000TL bedelli PTT havale makbuzu sureti,

3- Göndericisi Emine Akın, alıcısı sanık … olan 23.11.2010 tarihli ve 4.000TL bedelli PTT havale makbuzu sureti,

4- Göndericisi Emine Akın, alıcısı sanık … olan 04.01.2011 tarihli ve 1.000TL bedelli PTT havale makbuzu sureti,

5- Göndericisi sanık …, alıcısı katılan sanık … olan mektup zarfı içindeki 10.10.2011 tarihli iki sayfalık mektup,

6- Göndericisi sanık …, alıcısı katılan sanık … olan sağ üst köşesinde iç posta yazısı bulunan mektup zarfı içerisindeki 30.12.2010 ve 22.10.2010 tarihli birer mektup kâğıdı ve tarihsiz A4 kâğıdının ¼’ü parçasına yazılmış “M. … Merhabe” ibaresiyle başlayıp “…” ismiyle biten mektup,

7- Göndericisi sanık …, alıcısı katılan sanık … olan mektup zarfı içindeki 28.11.2011 tarihli iki sayfalık mektup,

8- Göndericisi sanık …, alıcısı katılan sanık … olan mektup zarfı içindeki 15.09.2011 tarihli mektup,

9- Göndericisi sanık …, alıcısı katılan sanık … olan 06.09.2011 tarihli faks mektubu,

10- Göndericisi sanık …, alıcısı katılan sanık … olan 16.02.2011 tarihli faks mektubu,

11- Göndericisi sanık …, alıcısı katılan sanık … olan 19.07.2011 tarihli faks mektubu ve

12- Göndericisi sanık …, alıcısı katılan sanık … olan 10.05.2011 tarihli faks mektubunun bulunduğu,

20.11.2012 tarihli ifade ve fotoğraf teşhis tutanağına göre; sanık …’nün, üçerli dört sıra hâlinde on iki erkek şahsa ait vesikalık fotoğraf içerisinden 5 numaralı olan ve ikinci sıra ortada bulunan sanık …’i teşhis ettiği,

Anlaşılmıştır.

Tanık F. N. Sakarca; sanık …’in hemşerisi olduğunu, kendisini uzun süreden beri tanıdığını, en son Gaziosmanpaşa Cumhuriyet savcısı olarak görev yaptığını, emekli olduktan sonra kendisiyle birlikte avukatlık yaptıklarını, sanık …’i yargılama konusu olaydan dolayı tanıdığını, hakkında maddi menfaat temin etmek suçundan dolayı soruşturma açılan sanık …’in, kendisinden söz konusu olayı araştırmasını istediğini, öğrendiği kadarıyla sanık …’in sanık …’i Nusaybin’de çalıştığı sırada, elektrik işini yapması nedeniyle tanıdığını, sanık …’in Aksaray’daki dükkânına gittiğini, sanık …’in belirtilen yerde bulunmaması üzerine, oğlu ve kardeşi ile görüştüğünü, bu kişilerden öğrendiği kadarıyla sanık …’in Bolu Cezaevinde birlikte kaldığı katılan sanık …’in akrabasından sanık …’e para verilmesini sağladığını, bu olaylar sebebiyle sanık …’in İstanbul’u terk edip Nusaybin’e gittiğini, birçok kez telefonda görüştüğü sanık …’in bir kez de Bakırköy’deki ofisine geldiğini, kendisiyle bu olayı detaylıca konuştuğunu, sanık …’in söylediği kadarıyla Bolu’da cezaevinde yatan kişinin “Mardin Bilge Köyü Katliamı” sanıklarından birisi olduğunu, bu sanığın akrabalarının sanık …’i bulduklarını ve daha az ceza almalarını sağlaması amacıyla sanık …’ten yardım istediklerini, sanık …’in de sanık …’in yakını olduğunu ve bu işleri halledebileceğini söyleyerek söz konusu şahıslardan posta havalesi yoluyla 20.000TL aldığını, ancak parayı aldıktan sonra sanıkların az ceza almaları için hiç bir girişimde bulunmadığını, sanık … ile hiçbir görüşme yapmadığını, sanık …’in bu olaylardan hiçbir şekilde haberdar olmadığını, sanık …’in soruşturma evrakı geldikten sonra bu olaydan haberdar olduğunu, bu olayla hiçbir suretle ilgisi olmadığını,

Tanık İ. Çetin; Aksaray’da oto yedek parça dükkânı olduğunu, yaklaşık iki üç yıl önce bu dükkânı kapattığını, söz konusu dönemde sanık …’in yakın mevkide elektrik tamir dükkânı olduğunu, Fatih Halıcılar Caddesi’nde açtığı ikinci dükkânın evine çok yakın olduğunu, hatırlamadığı bir tarihte camlarının kırıldığını ve raflarından eşyanın alınmış olduğunu görünce sanık …’e sebebini sorduğunu, oğlu olan sanık …’in Bolu’da cezaevinde “Bilge Köyü Katliamı” sanıklarıyla birlikte yattığını, bu şahıslara tanıdıkları olduğunu ve kendilerini kurtarabileceğini söyleyerek kendisine toplam 7.000TL civarında para havale ettirdiğini, kendisinin de “İşlerim bozuktu, düşündüm düşündüm, ben de aynı yolu denemeye karar verdim, sanık yakınlarından havale yoluyla 20.000TL aldım.” dediğini, ancak söz konusu vaatleri yerine getiremeyince bu kişilerin akrabaları tarafından sıkıştırılmaya başladığını, bu kişilere herhangi bir faydası olup olmadığını sorduğunda, sanık …’in “Nasıl faydalı olabilirim, 37 insan öldürülmüş, ben sadece ekonomik durumumu düzeltmek için bu şekilde davranışta bulundum” dediğini, sanık …’e kimi tanıdığını sorduğunda, emekli savcı olan sanık …’i tanıdığını, daha önceden görev yaptığı Nusaybin’de tanıştığını, sanık …’e sanık …’i yakın bir şekilde tanıdığını, böyle bir şey yapamayacağını söylediğinde, sanık …’in de bunu bildiğini, ancak yapacak başka bir şeyi olmadığını, bu nedenle bu yolu seçtiğini söylediğini, bu olayın hemen ardından konuştuğu sanık …’in, bu olaydan haberi olmadığını, hakkında bu olay nedeniyle soruşturma açıldığını söylediğini, kendisinin de bu olay nedeniyle tanıklık yapabileceğini ifade ettiğini, sanık …’le, çocukluğundan beri ailecek görüştüklerini ve böyle bir olayın içerisinde olabileceğine ihtimal vermediğini,

Beyan etmişlerdir.

Katılan sanık …; kamuoyunca Bilge Köyü Katliamı olarak bilinen davada herhangi bir suçu olmamasına rağmen sanık olarak yargılandığını ve bu davanın sonucunda 44 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırıldığını, davanın güvenlik nedeni ile Çorum Ağır Ceza Mahkemesinde görüldüğünü, anılan Mahkemece ölen kişilerin sayısı ve olayın vahameti göz önüne alınarak suç işlemediği hâlde kendisine de ceza verildiğini, şoförlük yapmasına karşın gerekçeli kararda kendisinin de korucu olduğunun yazıldığını, olayın ardından Bolu Cezaevine nakledildiğini, kardeşlerinin ise Ankara Cezaevine gönderildiğini, Bolu Cezaevindeyken sanık … ile tanıştığını ve daha sonra aynı koğuşta kalmaya başladıklarını, olayı anlatıp suçsuz olduğunu söyleyince sanık …’in, Gaziosmanpaşa’da Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan sanık …’in ablasının eşi olduğunu ve kendisine yardımcı olabileceğini söylediğini, babasının telefon numarasını verdiğini, kendisinin de sanık …’in babasına ait telefon numarasını dışarıda olan kardeşi sanık …’ye verdiğini, sanık … ile sanık …’in sanık … ile bağlantı kurduklarını, Gaziosmanpaşa Adliyesinde görüştüklerini, daha sonra dışarıda yemek yediklerini, sanık …’nün görüşme sırasında yargılandıkları dava dosyasının fotokopisini de götürdüğünü, sanık …’in dosyayı evde inceleyeceğini, ancak bunun karşılığında eşine bir hediye alınmasını sanık …’ye söylediğini, onun da sanık … ile birlikte bir kuyumcuya giderek 500TL karşılığında bir adet Cumhuriyet altını aldığını ve sanık …’e verdiğini, sanık … dosyayı inceledikten sonra sanık …’ye bu işin kaç paraya biteceğini sanık …’e sorduğunu, sanık …’in de sanık … ile görüştükten sonra 25.000TL’ye bu işin biteceğini söylediğini, söz konusu rakamın cezaevinde sanık … tarafından da kendisine söylendiğini, kendisinin de suçsuz olduğu ve bunun ortaya çıkacağı düşüncesiyle 25.000TL vermeyi kabul ettiğini, telefonla görüştüğü sanık …’nün de söz konusu miktar üzerinden anlaşma yaptığını doğruladığını, sanık …’ye parayı vermesini söylediğini, sanık …’in, paranın doğrudan kendisine havale edilmemesini, memur olduğunu belirtmesi üzerine sanık …’nün, paranın 20.000TL’sini sanık …’e verilmek üzere sanık … adına Kırklareli Postanesinden havale ettiğini, buna ilişkin makbuzların da kendisinde olduğunu, sanık …’in kalan 5.000TL’nin kendisine verilmesini söylediğini, ancak cezaevinde mahkûmların birbirlerine para havalesi yapamaması nedeniyle bu durumu, kendisiyle resmi nikâhı olmayan eşi Emine Akın’a anlattığını, Emine Akın’ın posta havalesi ile sanık …’in hesabına önce 4.000TL, sonra 1.000TL yatırdığını, buna ilişkin belgelerin de dosya içerisinde olduğunu, parayı verdikten sonra davanın sonucunu beklemeye başladığını, Bolu Cezaevinde iken abisi Süleyman Çelebi’nin suçsuz olduğu gerekçesi ile cezaevinde intihar ettiğini, bunun üzerine kendisinin de aynı şeye karışacağı düşüncesi ile … tarafından Ankara Cezaevine nakledildiğini, dosyasının Yargıtay tarafından onanmasından iki ay kadar öncesine kadar sanık …’in kendisine dört tane mektup yazdığını, dört tane de faks çektiğini, son mektubunda, kendisine 2.000TL daha vermezse dosyasının Yargıtay’da duruşmalı olarak incelenmeyeceğini, kararın doğrudan yazılıp gönderileceğini yazdığını, gelinen aşamada işleri bozulmasın diye eşi Emine Akın’ı arayarak sanık …’e 2.000TL yatırmasını sağladığını, bu havale işleminin makbuzunun da kendisinde olduğunu, dosyası onandıktan sonra sanık …’e dört mektup yazdığını, ancak hiçbirine cevap alamadığını, bu olay nedeniyle toplam 27.000TL para ve bir Cumhuriyet altını verdiğini, şimdiye kadar vermiş olduğu para ve altının kendisine iade edilmediğini, suçsuz olduğu için bu durumun ortaya çıkarılması amacı ile parayı verdiğini, sanıkların eylemlerinden mağduru olduğunu,

Sanık …; katılan sanık …’nin, ağabeyi olduğunu, Mardin’in Mazıdağı ilçesine bağlı Bilge Köyü’nde meydana gelen ve basına “Bilge Köyü Katliamı” olarak yansıyan olay nedeniyle sanık olarak yargılanıp müebbet hapis cezası aldığını, yargılamanın Çorum Ağır Ceza Mahkemesince yapıldığını, katılan sanık … gibi diğer ağabeylerinin de ceza aldıklarını ve Çorum Cezaevinde yattıklarını, daha sonra hepsini başka cezaevlerine naklettiklerini, katılan sanık …’in Bolu Cezaevine gönderildiğini, burada sanık …’le tanıştığını, sanık …’in, kendisine Gaziosmanpaşa savcısı sanık …’in uzak akrabası olduğunu, ona menfaat temin etmeleri hâlinde Yargıtay’daki dosyası ile ilgilenebileceğini, Yargıtay’daki duruşmada kendisini serbest bırakabileceğini söylediğini, bunun üzerine katılan sanık …’in kendisini arayarak durumu anlattığını ve sanık …’in babası olan sanık …’in babasının telefon numarası verdiğini, telefonla aradığı sanık …’in “İstanbul’a gel, savcıya gideceğiz.” demesi üzerine İstanbul’a gittiğini, sanık …’le Laleli’de buluştuklarını, burada sanık …’in “Sizin işinizi yapacağım, aile dostu bir savcı tanıdığım var, bu işi yapar, Devletin zincirlerini lastik yapan savcıdır.” dediğini ve sanık …’i arayıp “Arkadaşlar o iş için geldi.” şeklinde haber verdiğini, davet üzerine birlikte sanık …’in Gaziosmanpaşa Adliyesindeki odasına gittiklerini ve oturmadan yemek için dışarıya çıktıklarını, yemek sırasında sanık …’in “Sizin işinizi halledeceğim, ağabeyini kurtaracağım, dosyanızı… bana anlattı.” diyerek dosyayı getirip getirmediğini sorduğunu, dosyanın yanında olduğunu söylemesi üzerine Ankara’ya giderek dosyayla ilgileneceğini, Yargıtay’da tanıdığı bir savcı olduğunu, onun da bu dosyayla ilgilendiğini söylediğini, ne kadar para vermeleri gerektiğini sorması üzerine sanık …’in “Sizi fazla yormam, hâlinizi biliyorum, paranın miktarını… söyleyecek, onun hesabına yatırırsın, zaten yarısını Yargıtay’daki savcıya göndereceğim.” dediğini, yemek sonrasında yanında getirmiş olduğu içerisinde Çorum Ağır Ceza Mahkemesinin gerekçeli kararı bulunan dosyayı incelemesi için sanık …’e vermek istemesi üzerine sanık …’in “Dosyayı evde okursam eşim kızar ama bir hediye alırsan gönlünü almış oluruz.” diyerek eşi için altın bilezik istediğini, bunun için parasının yeterli olmadığını söyleyince sanık …’in “Tamam Cumhuriyet altını olsun.” dediğini, bunun üzerine kuyumcudan Cumhuriyet altını alıp caminin yanında sanık …’e teslim ettiğini, kuyumcunun adliyenin tam köşesindeki balıkçının yanında olduğunu, gerçekleştirdiği eylemlerin suç olduğunu bilmediğini, sadece suçsuz yere ceza aldığını düşündüğü abisi katılan sanık …’in kurtulması için “Denize düşen yılana sarılır!” misali ellerinde avuçlarında ne varsa vermeye hazır olduklarını, Yargıtay’da haklarında dava açıldıktan sonra sanık …’in yanında ismini hatırlamadığı bir kişi ile evine gelerek “20.000 TL’yi sana verelim, şikâyetinden vazgeç!” dediklerini, ancak kendisinin “Artık dava açılmış, yargılamanın sonucunu bekleyeceğiz.” şeklinde karşılık verdiğini, bu hususun polisler tarafından tutanağa da geçirildiğini, atılı suçu kabul etmediğini, beraatine karar verilmesini talep ettiğini, mahkeme aksi kanaatte ise lehine olan hükümlerin uygulanmasını, hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesini kabul ettiğini,

Sanık …; sanık …’den 20.000TL para aldığı hususunun doğru olduğunu, ancak bunu dolandırıcılık amacıyla almadığını, sanık …’nün yanında bir kişi daha olduğu hâlde Aksaray’da işlettiği elektrik dükkânına geldiğini, bu sırada bir başkasıyla telefonda Kürtçe konuştuğu için aralarında muhabbet oluştuğunu, sanık …’nün kalmak için temiz otel aradıklarını, Kırklareli’nde koruma altında olduklarını, rahat ticaret yapamadıklarını söyleyerek kendisine onlar adına ticaret yapıp yapamayacağını sorduğunu, kendisinin de parayı değerlendirip ortaklaşa çalışma konusundaki bu teklifi kabul ettiğini ve söz konusu miktardaki parayı bu nedenle aldığını, oğlu olan sanık …’in para aldığını duyduğunu, ancak paranın miktarını ve hangi amaçla alındığını bilmediğini, aldığı parayı Mahsum Karakaş’a verdiğini, onun da işlerinin kötü gittiğini, 2010-2011 yıllarında sanık …’ye toplam 6.000TL ödediğini, işleri bozulduğu için 2012 yılında ise ödeme yapmadığını, yaptığı ödemenin işletme kârı olduğunu, anapara olan 20.000TL’yi henüz ödemediğini,

Sanık …; atılı suçlamayı kabul etmediğini, daha önce vermiş olduğu ifadelerini aynen tekrar ettiğini, F Tipi Cezaevinde bulunduğu için ailesiyle yaptığı telefon görüşmelerinin kayıt altına alınması nedeniyle katılan sanık …’in belirttiği tarihlerdeki telefon görüşme kayıtlarının cezaevinden temin edilerek iddia edildiği şekilde bir konuşmanın olup olmadığının tespitini talep ettiğini, sanık … hakkında bir soruşturma yürütüldüğünü duyduğunu, ancak nasıl ifade verdiğini bilemediğini, sanık …’in tanık olarak dinlenmesini talep ettiğini, katılan sanık …’in cezaevinde aynı odada kaldıkları zamanlarda geceleyin sürekli çığlık atarak uyandığını, nedenini sorduğunda Bilgi Köyü davasında başka çocuk ve kadın cesetlerinin de olduğunu, bu nedenle vicdan azabı duyduğunu söylediğini, kendisinin de zaten davadan çok büyük cezalar aldığını, bu nedenle vicdanen rahat etmesi için bildiklerini açıklamasını istediğini, önce başka cezaevinde yatan kardeşleriyle görüştüğünü, ancak onların, böyle bir şey yaparsa Yargıtay’daki dosyanın onanacağını, savunmalarının çürüyeceğini söyleyerek kesinlikle böyle bir şey yapmamasını söylediklerini, ancak katılan sanık …’in kendisiyle görüşünce ona tekrar varsa bildiklerini açıklamasını söylediğini, bunun üzerine katılan sanık …’in başka cesetler olduğunu söyleyip yerlerini tarif ettiğini, kendisinin de bu yerlerin krokilerini çizdiğini, yine katılan sanık …’in mühimmat sakladıkları yeri de söylediğini, bu yerlerin de krokilerini çizerek cezaevi savcısına durumu bildirdiğini, bunun üzerine katılan sanık …’in ifadesinin alındığını, bu ifade ve krokiler doğrultusunda Bilge Köyü Davası sürerken başka cesetler ve mühimmat bulunduğunu, bu olayın hemen ardından Yargıtay tarafından mahkûmiyet kararı onanınca katılan sanık …’in ağabeylerinin bu durumdan kendisini sorumlu tuttuklarını, kendisine husumet beslemeye başladıklarını, katılan sanık … Ankara Cezaevine sevk edildikten sonra da bu tür bir şikâyette bulunduklarını, katılan sanık …’in cezaevinde bulunduğu dönemde kendilerinin Nusaybin’deki petrol boru hattından petrol aldıklarını, büyük para kazandıklarını söyleyip mali durumlarının çok iyi olduğundan söz ettiğini, o sıralarda kendisinin mali durumunun bozuk olduğunu, katılan sanık …’e zaman zaman kendisine borç para verip vermeyeceğini sorduğunda o da kabul ettiği için cezaevindeki hesabına suça konu paraların yatırıldığını, hatta katılan sanık …’in “Borca gerek yok, bizim durumumuz iyi, bu paraları sana öylesine de veririm.” dediğini, cezaevinde bulunduğu dönem içerisinde babası olan sanık …’le sadece iki kez görüştüğünü, bunlardan birinin konusunun, sanık …’in, katılan sanık …’in dışarıda bulunan kardeşlerinin iş kurmak istemesi nedeniyle kendileriyle tanışıp yardımcı olması olduğunu, sanık … ile katılan sanık …’in kardeşleri arasında dışarıda yapılan oldukları konuşmaları, bir savcıyla görüşüp görüşmediklerini bilmediğini, bu olayın tamamen katılan sanık …’in kardeşlerinin dosyanın Yargıtay’da onanması nedeniyle kendisine duydukları husumetten kaynaklandığını, sanık …’i tanımadığını, beraatine karar verilmesini istediğini, ancak ceza verilecek olursa hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesini talep ettiğini,

Sanık …; daha önceki savunmalarını tekrar ettiğini, sanıklarından…’i, Nusaybin Cumhuriyet savcısı olarak görev yaptığı dönemde lojmanın elektrik tamir işlerini yapması nedeniyle tanıdığını, HSYK müfettişlerince ifadesi alındığı sırada iddialar ayrıntısı ile kendisine söylenmediği için sanıklar… ve …’in kendisiyle ilgili söyledikleri konusunda yeterli savunma yapamadığını, sanık …’in oğlu olan sanık …’in, “Bilge Köyü Katliamı” sanıklarından birisi ile birlikte cezaevinde kaldığını, önce sanık …, daha sonra ise babası…’in, kendi ismini kullanarak ve akrabaları olduğunu söyleyip, fotoğrafını da göstererek Çelebi soy isimli kişileri dolandırdıkları, bu olaydan haberi olmadığını, söz konusu olay nedeniyle kimseden maddi menfaat temin etmediğini, sanıklardan yalnızca…’i tanıdığını, sanık …’in, kendisini babası sanık … vasıtası ile tanımış olabileceğini, kendi ismi kullanılarak “Bilge Köyü Katliamı” sanığı ve akrabasından menfaat temin edildiğini, suçsuz olduğunu, beraatine karar verilmesini istediğini, hakkında verilecek hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararını kabul ettiğini,

Savunmuşlardır.

05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun ile değişiklik yapılmadan önce yürürlükte olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 252/3 maddesinde rüşvet suçunun, “Rüşvet, bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlaması…” şeklinde, değişiklik sonrasında ise, “Kamu görevlisinin görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlaması…” şeklinde tanımlanmış olup, 6352 sayılı Kanun öncesinde ve sonrasında rüşvet suçundan bahsedebilmek için yapılması istenen işin kamu görevlisinin görevi kapsamında bulunması gerekli olup, Yargıtay 1. Ceza Dairesinde görülecek olan temyiz davasının incelenmesi konusunda olay tarihinde Gaziosmanpaşa Cumhuriyet savcısı olan …’ın herhangi bir görevinin bulunmaması nedeniyle somut olayda rüşvet ve bu suça iştirakten söz edilemeyeceğinden, sanıkların eylemlerinin hangi suçu oluşturduğu konusunda “Yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama” veya “Nüfuz ticareti” ile “Dolandırıcılık” suçlarına ilişkin açıklamalara yer verilmesinde fayda bulunmaktadır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Dolandırıcılık” başlıklı 157. maddesinde; “Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir.” şeklinde dolandırıcılık suçunun temel şekli düzenlenmiş olup, aynı Kanun’un 158. maddesinde ise suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri sayılmıştır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Nitelikli dolandırıcılık” başlıklı 158. maddesinde yer alan düzenlemeye göre ise;

“(1) Dolandırıcılık suçunun;

a) Dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle,

b) Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle,

c) Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle,

d) Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle,

e) Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak,

f) Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle,

g) Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle,

.h) Tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında,

i) Serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle,

j) Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla,

k) Sigorta bedelini almak maksadıyla,

İşlenmesi hâlinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.

(2) Kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.”

şeklinde düzenlenmiş, 29.06.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanun’un 19. maddesiyle yukarıda belirtilen maddenin birinci fıkrasının sonuna; “Ancak (e), (f) ve (j) bentlerinde sayılan hâllerde hapis cezasının alt sınırı üç yıldan, adlî para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz.” cümlesi eklenmiş; 18.04.2013 tarihli ve 28622 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6456 sayılı Kanun’un 40. maddesiyle “(e), (f) ve (j)” ibaresine ayrıca (k) bendi eklenerek ilgili düzenleme “(e), (f), (j) ve (k)” şeklinde değiştirilmiş; 02.12.2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 14. maddesiyle maddenin birinci fıkrasına (l) bendi eklenmiş, bu fıkrada yer alan “iki yıldan yedi yıla kadar hapis” şeklindeki yaptırım “üç yıldan on yıla kadar hapis” olarak, “(e), (f), (j) ve (k)” ibaresi “(e), (f), (j), (k) ve (l)” olarak değiştirilmiş, maddenin birinci fıkrasının “üç yıldan az olamaz” şeklindeki son cümlesi ise “dört yıldan az olamaz” biçiminde değiştirilerek madde son hâlini almıştır.

İnceleme konusu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 158. madde gerekçesinde yer verilen açıklamalara göre;

“Maddenin ikinci fıkrasında, 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanununda bağımsız bir suç olarak tanımlanan ‘nüfuz ticareti’, dolandırıcılık suçunun bir nitelikli şekli olarak tanımlanmıştır. Bu hükme göre; kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin eden kişi, dolandırıcılık suçunun nitelikli şeklinden dolayı cezalandırılacaktır.”

Öte yandan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun suç tarihinde yürürlükte bulunan “Yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama” başlıklı 255. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;

“Görevine girmeyen ve yetkili olmadığı bir işi yapabileceği veya yaptırabileceği kanaatini uyandırarak yarar sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan beş yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır.”

şeklinde iken, suç tarihinden sonra 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 89. maddesiyle “Nüfuz ticareti” başlığıyla;

“(1) Kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olduğundan bahisle, haksız bir işin gördürülmesi amacıyla girişimde bulunması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya bir başkasına menfaat temin eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Kişinin kamu görevlisi olması halinde, verilecek hapis cezası yarı oranında artırılır. İşinin gördürülmesi karşılığında veya gördürüleceği beklentisiyle menfaat sağlayan kişi ise, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Menfaat temini konusunda anlaşmaya varılması halinde dahi, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.

(3) Birinci fıkrada belirtilen amaç doğrultusunda menfaat talebinde bulunulması ve fakat bunun kabul edilmemesi ya da menfaat teklif veya vaadinde bulunulması ve fakat bunun kabul edilmemesi hallerinde, birinci fıkra hükmüne göre verilecek ceza yarı oranında indirilir.

(4) Nüfuz ticareti suçuna aracılık eden kişi, müşterek fail olarak, birinci fıkrada belirtilen ceza ile cezalandırılır.

(5) Nüfuz ticareti ilişkisinde dolaylı olarak kendisine menfaat sağlanan üçüncü gerçek kişi veya tüzel kişinin menfaati kabul eden yetkilileri, müşterek fail olarak, birinci fıkrada belirtilen ceza ile cezalandırılır.

(6) İşin gördürülmesi amacıyla girişimde bulunmanın müstakil bir suç oluşturduğu hallerde kişiler ayrıca bu suç nedeniyle cezalandırılır.

(7) Bu madde hükümleri, 252 nci maddenin dokuzuncu fıkrasında sayılan kişiler üzerinde nüfuz ticareti yapılması halinde de uygulanır. Bu kişiler hakkında, Türkiye’de bulunmaları halinde, vatandaş veya yabancı olduklarına bakılmaksızın, resen soruşturma ve kovuşturma yapılır.”

biçiminde değiştirilmiştir.

Maddenin ilk hâlinde suç, ancak kamu görevlisi tarafından işlenebilen bir suç olduğundan fail yönüyle özgü suç olarak kabul edilmişken, 6352 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle her gerçek kişinin nüfuz ticareti suçunun faili olacağı kabul edilmiş, failin kamu görevlisi olması, bu suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâli olarak hüküm altına alınmıştır.

6352 sayılı Kanun ile maddede yapılan değişiklikle nüfuz ticareti suçu, rüşvet suçu gibi bir karşılaşma suçuna dönüştürülmüş, işinin gördürülmesi karşılığında veya gördürüleceği beklentisiyle menfaat sağlayan kişi de suçun faili olarak kabul edilmiştir.

Söz konusu değişikliğin gerekçesinde; önceki düzenlemenin, kamu görevlisi olmayan ve fakat kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olduğundan bahisle menfaat temin eden kişilerin cezasız kalmasına neden olduğu, bu gibi durumlarda bir aldatma söz konusu ise, sorunun dolandırıcılık suçu hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği, ancak, aldatma olmadan da “Nüfuz ticareti” yani yetkili olmadığı bir işten yarar sağlama olgusunun gerçekleşebileceği, bu gibi durumların yaptırım altına alınabilmesi için madde hükmünün başlığıyla birlikte değiştirildiği belirtilmiştir.

Suçun her iki düzenleniş biçiminde de faile yarar sağlayan iş sahibi meşru zeminde olmadığının bilincindedir. Çünkü hukuka uygun ya da aykırı bir işi yaptırmak için kamu görevlisine yarar sağlamanın hukuka aykırı olduğunun bilinmesi gerekmektedir. Bu durumda faile yarar sağlayan kişi mağdur değildir. Bu suçta iş sahibinin sağladığı yarar hukuka aykırı bulunmakta ve müsaderesi gerekmektedir (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Cilt V, Adalet Yayınevi, Ankara 2010, s. 7202-7203). Failin, belli bir işin gördürüleceği vaadiyle iş sahibini aldatarak menfaat temin etmesi halinde ise yukarıda belirtildiği gibi dolandırıcılık suçu gündeme gelecektir.

Her iki düzenlemede de suçun mağduru, kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olmaktan bahisle, haksız bir işin gördürülmesi için girişimde bulunularak, güvenilirliği ve işleyişi tehlikeye veya zarara sokulan kamu idaresidir (Zeki Hafızoğulları-Muharrem Özen, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler Millete ve Devlete Karşı Suçlar, US-A Yayıncılık, 1. Baskı, Ankara 2016, s. 63). Dolayısıyla bu suçta yapılan yeni düzenlemede de kanun koyucunun yeni veya farklı bir mağdur öngördüğü söylenemeyecektir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Katılan sanık …’in 04.05.2009 tarihinde Mardin ili Mazıdağı ilçesinde meydana gelen ve kamuoyunda “Bilge Köyü Katliamı” olarak bilinen olay nedeniyle yargılanarak Çorum Ağır Ceza Mahkemesince 44 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm olduğu, hüküm özlü olarak temyiz aşamasında 27.06.2010 tarihinde Bolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna sevk edildiği, burada İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesinin içtima kararıyla dolandırıcılık, belgede sahtecilik, hürriyetten yoksun kılma ve nitelikli yağma suçlarından 20 yıl 13 ay 10 gün hapis cezasına hükümlü olan sanık … ile tanıştığı, adı geçenlerin 08.10.2010 ve 29.10.2010 tarihleri arasında cezaevinde aynı koğuşta kaldıkları, katılan sanık …’in, aynı zamanda hemşerisi olan sanık …’e, nakliyecilik yaptığını, olayla ilgisinin olmadığını, Çorum Ağır Ceza Mahkemesinin haksız olarak kendisini de cezalandırdığını anlattığı, sanık … de kendisine yardımcı olacağını, Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Savcısı sanık …’in eniştesi olduğunu, 25.000TL verirse suçsuz olduğunu kanıtlayıp kendisini kurtaracağını, 5.000TL’sini komisyon olarak kendisinin alacağını söylediği ve babası olan sanık …’in cep telefonu numarasını verdiği, sanık …’in sözlerine inanan katılan sanık …’in, kardeşi olan sanık …’yü arayarak sanık … ile aralarında geçen konuşmaları aktardığı, sanık …’e verilmek üzere Çorum Ağır Ceza Mahkemesinin gerekçeli kararını gönderdiği ve sanık …’in cep telefonu numarasını vererek onunla irtibat kurmasını istediği, sanık …’nün katılan sanık …’den aldığı telefon numarasından sanık …’i aradığı, sanık …’in de sanık … ile görüştürmek üzere kendisini İstanbul’a çağırdığı, sanık …’nün 18.10.2010 tarihinde İstanbul’a gelerek sanık … ile buluştuğu, sanık …’in “Sizin işinizi yapacağım, aile dostu bir savcı tanıdığım var, bu işi yapar, Devletin zincirlerini lastik yapan savcıdır.” dediği ve sanık …’i arayıp “Arkadaşlar o iş için geldi.” dediği, davet üzerine birlikte sanık …’in Gaziosmanpaşa Adliyesindeki odasına gittikleri ve burada oturmadan yemek için dışarıya çıktıkları, yemek sırasında sanık …’in “Sizin işinizi halledeceğim, ağabeyini kurtaracağım, dosyanızı… bana anlattı.” diyerek dosyayı getirip getirmediğini sorduğu, sanık …’nün dosyanın yanında olduğunu söylemesi üzerine sanık …’in, Ankara’ya giderek dosyayla ilgileneceğini, Yargıtay’da tanıdığı bir savcı olduğunu, onun da bu dosyayla ilgilendiğini söylediği, sanık …’nün ne kadar para vermeleri gerektiğini sorması üzerine “Sizi fazla yormam, hâlinizi biliyorum, paranın miktarını… söyleyecek, onun hesabına yatırırsın, zaten yarısını Yargıtay’daki savcıya göndereceğim.” dediği, sanık …’nün yemek sonrasında yanında getirmiş olduğu içerisinde Çorum Ağır Ceza Mahkemesinin gerekçeli kararı bulunan dosyayı incelemesi için sanık …’e vermek istemesi üzerine sanık …’in “Dosyayı evde okursam eşim kızar ama bir hediye alırsan gönlünü almış oluruz.” diyerek eşi için altın bilezik istediği, sanık … bunun için parasının yeterli olmadığını söyleyince sanık …’in “Tamam Cumhuriyet altını olsun.” dediği, sanık …’nün sanık … ile yakındaki bir kuyumcuya giderek bir Cumhuriyet altını aldığı ve dosya ile birlikte sanık …’e verdiği, sanıklar İdris ve…’in bir müddet baş başa görüştükleri, ardından sanık …’in yanlarından ayrıldığı, sanık …’in, sanık …’le görüştüğünü ve 20.000TL vermesi gerektiğini belirtmesi üzerine sanık …’nün 19.10.2010 tarihinde anılan miktardaki parayı sanık …’in posta çeki hesabına yatırdığı ve durumdan hem sanık …’i hem de katılan sanık …’i haberdar ettiği, katılan sanık …’in, sanık … ile yaptıkları anlaşmaya uygun olarak kalan 5.000TL’yi birlikte yaşadığı Emine Akın vasıtasıyla 23.11.2010 tarihinde 4.000TL ve 04.01.2011 tarihinde 1.000TL olmak üzere sanık … adına Bolu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna gönderdiği, katılan sanık …’in 28.01.2011 tarihinde Ankara 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumuna sevk edildiği, bu tarihten sonra sanık … tarafından katılan sanık …’e gönderilen 10.10.2011 ve 28.11.2011 tarihli mektuplarda; Yargıtay’daki dosyanın duruşmalı olmadığının ortaya çıktığını, duruşmalı incelenmemesinin kötü olacağını, bunun için avukatın Yargıtay’a yazılı müracaatının olması gerektiğini, avukatı ikna edemezse acilen kendisine yazmasını, cezaevinden gönderdiği dilekçelerin duruşma için yeterli olmadığını, bir avukatın mutlaka Ankara’ya gitmesi ve bunun için 2.000TL verilmesi gerektiğini, avukatıyla görüşüp ricada bulunduğunu, avukatın kabul ettiğini, ancak 2.000TL istediğini, “Evet” diyorsa cezaevi hesabına 2 milyar göndermesi gerektiğini söyleyerek katılan sanık …’i ikna ettiği, bunun üzerine katılan sanık …’in birlikte yaşadığı Emine Akın vasıtasıyla 14.12.2011 tarihinde 2.000TL’nin sanık … adına Bolu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna gönderilmesini sağladığı iddia edilen olayda;

Sanık …’i daha önceden tanımayan ve aralarında kendisine iftira atmasını gerektiren bir husumet bulunmayan sanık …’nün tüm aşamalarda özü itibarıyla değişmeyen beyanları, sanık …’i on iki erkek şahsa ait vesikalık fotoğraf içerisinden teşhis ettiğine ilişkin 20.11.2012 tarihli ifade ve fotoğraf teşhis tutanağı, sanık … ve katılan sanık …’in beyanları ile aynı doğrultudaki sanık … tarafından sanık …’e 19.10.2010 tarihinde 20.000TL gönderildiğine, katılan sanık …’in birlikte yaşadığı Emine Akın tarafından ise sanık …’e 14.12.2011 tarihinde 2.000TL, 23.11.2010 tarihinde 4.000TL ve 04.01.2011 tarihinde 1.000TL gönderildiğine ilişkin PTT havale makbuzu suretleri, sanık …’in şifreli bir şekilde katılan sanık …’den para istediğine ilişkin mektup ve fakslar, sanık …’in katılan sanık …’i aldatarak ondan menfaat sağladığına ilişkin tanıklar İ. Çetin ve F. N. Sakarca’nın anlatımları ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; sanık … ve onun eylemlerine iştirak eden sanıklar … ve…’in fikir ve eylem birliği içerisinde fiil üzerinde ortak hâkimiyet tesis edip, belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak sanık … ve katılan sanık …’den menfaat temin ettiklerinin sabit olduğu,

Katılan sanık …’in haklı olduğu inancıyla talepte bulunması, sanık …’nün aynı inançla iddia konusu eylemleri gerçekleştirmesi, sanıklar İdris, … ve …’in; kararın temyiz aşamasında Yargıtay’da bozdurulması ve katılan sanık …’in tahliyesinin sağlanması konusunda sanık …’in ilgili görevliler üzerinde nüfuz sahibi olduğundan bahisle değil, esasen görevine girmeyen ve yetkili olmadığı bu işi, kendisiyle ilişkili olduğu ve onlar nezdinde hatırının sayıldığı görevliler aracılığıyla yaptıracağından bahisle katılan sanık …’i kandırarak menfaat temin etmeleri nedeniyle sanıklar İdris, … ve…’in eylemlerinin, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 255. madde gerekçelerinde belirtildiği üzere, yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama, bu suça azmettirme ve yardım etme veya nüfuz ticareti suçlarını değil, TCK’nın 158. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu,

Sanık …’in sanıklar İdris ve…’in bilgisi dışında ve onların herhangi bir iştirakleri olmaksızın aynı suç işleme kararının icrası kapsamında Yargıtay’daki incelemenin duruşmalı olarak yapılabilmesi için avukatına verilmek üzere 2.000TL daha ödenmesi gerektiği konusunda katılan sanık …’i ikna ederek 14.12.2011 tarihinde 2.000TL daha menfaat temin etmesi eyleminin, ilk gerçekleştirdiği eylem de dikkate alındığında zincirleme nitelikli dolandırıcılık suçu kapsamında kaldığı,

Her ne kadar sanık … hakkında rüşvet alma ve görevi kötüye kullanma, sanıklar … ve… hakkında rüşvet almaya aracılık etme, sanık … ve katılan sanık … hakkında ise rüşvet verme suçlarından kamu davası açılmış ise de katılan sanık …’in Yargıtay 1. Ceza Dairesinde görülecek olan temyiz davasının incelenmesi konusunda olay tarihinde Gaziosmanpaşa Cumhuriyet savcısı olan sanık …’in herhangi bir görevinin bulunmaması nedeniyle rüşvet suçunun; genel, tali ve tamamlayıcı bir hüküm olup kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında uygulanma imkânı bulunması ve sanık …’in eylemlerinin esasen nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturması nedeniyle de görevi kötüye kullanma suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı,

Sanıklar… ve … hakkında Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 24.01.2014 tarihli ve 408-12 sayılı son soruşturmanın açılması kararıyla rüşvet almaya iştirak suçundan cezalandırılmaları talebiyle kamu davaları açılmışsa da; aynı fiillerden dolayı 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 158. maddesinin ikinci fıkrası kapsamındaki nitelikli dolandırıcılık nitelendirmesiyle Bolu Cumhuriyet Başsavcılığının 04.04.2013 tarih ve 2013/721 esas sayılı iddianamesiyle Bolu Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılmış bulunduğundan, Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 24.01.2014 tarihli son soruşturmanın açılması kararıyla açılan kamu davasının mükerrer dava olduğu ve sanıklar… ve … hakkında mükerrer açılan kamu davalarının 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/7. maddesi gereğince reddine karar verilmesi gerektiği,

Sanıklar İdris, Mehmet ve …’in işledikleri nitelikli dolandırıcılık suçunun mağduru olmaları nedeniyle katılan sanık … ile sanık …’ye atılı eylemlerin rüşvet verme suçunu oluşturmaması ve kanunlarda suç olarak tanımlanmamış olması sebebiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/2-a maddesi gereğince beraatlerine karar verilmesi gerektiği,

Sanıklar İdris, … ve … hakkında alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayin edilmesi, sanıklar … ve… hakkında takdiri indirimin uygulanmaması ve tekerrür hükümlerinin uygulanması, sanık … hakkındaki hapis cezasının 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 51. maddesi uyarınca ertelenmesi ve sanıklar hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanmaması gerekçelerinin dosya kapsamına uygun, yasal ve yeterli olduğu,

Anlaşıldığından,

İlk Derece Mahkemesinin usul ve kanuna uygun hükümlerinin onanmasına karar verilmelidir.

Öte yandan, sanık … hakkında tekerrür hükümleri uygulanırken tekerrüre esas alınan ilamın kesinleşme tarihi 09.05.2007 yerine 09.05.2005 olarak gösterilmiş ise de bu husus mahallinde düzeltilebilir maddi hata olarak kabul edilmiştir.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle;

1- Usul ve kanuna uygun olan Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 18.03.2015 tarihli ve 4-2 sayılı hükümlerinin ONANMASINA,

2- Dosyanın, Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 09.05.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.

Alanında yetkin Kayseri Ceza Avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.

Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. 

Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.