Sahte Evlendirme İşlemleri Yapan Kamu Görevlisi Hakkında Soruşturma İzni Alınmadan Ceza Verilebilir mi
Evlendirme Yönetmeliği
Evlendirme Memurları – Madde 7
Evlendirme memuru, belediye bulunan yerlerde belediye başkanı veya bu işle görevlendireceği memur, köylerde muhtardır. Bakanlık; il nüfus ve vatandaşlık müdürlüklerine, nüfus müdürlüklerine, il ve ilçe müftülüklerine ve ilgili dış temsilciliklere evlendirme memurluğu görev ve yetkisi verebilir.
Eşlerden birinin yabancı olması halinde evlendirmeye belediye evlendirme memurlukları ile nüfus müdürleri yetkilidir.
Ceza Hükümleri – Madde 56
Evli olmasına rağmen, başkasıyla evlenme işlemi yaptıran, kendisi evli olmamakla birlikte evli olduğunu bildiği bir kimse ile evlilik işlemi yaptıran, gerçek kimliğini saklamak suretiyle bir başkasıyla evlenme işlemi yaptıran kimseler hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 230 uncu maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere durum belgelerle birlikte Cumhuriyet savcılığına intikal ettirilir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu
Resmi belgede sahtecilik – Madde 204
(1) Bir resmi belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmi belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır.
Madde Gerekçesi
Maddede, resmî belgede sahtecilik suçu tanımlanmıştır. Suçun konusu resmî belgedir. Belge, eski dilimizdeki “evrak” kelimesi karşılığında kullanılmakta olup, yazılı kâğıt anlamına gelmektedir. Bu bakımdan, yazılı kâğıt niteliğinde olmayan şey, ispat kuvveti ne olursa olsun, belge niteliği taşımamaktadır.
Kâğıt üzerindeki yazının, anlaşılabilir bir içeriğe sahip olması ve ayrıca, bir irade beyanını ihtiva etmesi gerekir.
Bu yazının belli bir kişiye veya kişilere izafe edilebilir olması gerekir. Ancak, bu kişilerin gerçekten mevcut kişiler olması gerekmez. Bu itibarla, gerçek veya hayalî belli bir kişiye izafe edilemeyen yazılı kâğıt, belge niteliği taşımaz. Kâğıt üzerindeki yazının belli bir kişiye izafe edilebilmesi için, bu kişinin ad ve soyadının kâğıda eksiksiz bir şekilde yazılması ve kâğıdın bu kişi tarafından imzalanmış olması şart değildir.
Ancak, bazı belgeler (örneğin poliçe gibi kambiyo senetleri) açısından, belge üzerinde kişinin kendi el yazısı ile imzasının atılmış olması gerekir. Zira, imza, ilgili kambiyo senedinin zorunlu şekil şartını (kurucu bir unsurunu) oluşturmaktadır.
Bir kişinin, düzenlediği belgeye başkasının adını yazması ve belgeyi imzalaması durumunda da bir belge vardır; ancak, bu belge sahtedir. Belge altında adı yazılan ve adına imza konulan kişi, gerçek veya hayali bir kişi olabilir. Bunun, belgenin varlığına bir etkisi bulunmamaktadır.
Bir belgeden söz edebilmek için, kâğıt üzerindeki yazının içeriğinin hukukî bir kıymet taşıması, hukukî bir hüküm ifade eylemesi, hukukî bir sonuç doğurmaya elverişli olması gerekir.
Resmî belge, bir kamu görevlisi tarafından görevi gereği olarak düzenlenen yazıyı ifade etmektedir. Bu itibarla, düzenlenen belge ile, kamu görevlisinin ifa ettiği görev arasında bir irtibatın bulunması gerekir. Bu itibarla, bir kamu kurumu ile akdedilen sözleşme dolayısıyla özel hukuk hükümlerinin uygulama kabiliyetinin olması hâlinde dahi, resmî belge vardır. Çünkü sözleşme, kamu kurumu adına kamu görevlisi tarafından imzalanmaktadır.
Ayrıca belirtilmelidir ki, her ne kadar, belgeden söz edilen durumlarda yazılı bir kâğıdın varlığı gerekli ise de; bazı durumlarda belgenin varlığını kabul için, yazının kâğıt üzerinde bulunması gerekmez. Bir metal levha üzerine yazı yazılması hâlinde de belgenin varlığını kabul etmek gerekir. Bu itibarla, araç plakaları da resmî belge olarak kabul edilmek gerekir.
Söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmıştır.
Birinci seçimlik hareket, resmî belgeyi sahte olarak düzenlemektir. Bu seçimlik hareketle, resmî belge esasında mevcut olmadığı hâlde, mevcutmuş gibi sahte olarak üretilmektedir.
Sahtelikten söz edebilmek için, düzenlenen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi yanıltıcı nitelikte olması gerekir. Başka bir deyişle, sahteliğin beş duyuyla anlaşılabilir olmaması gerekir. Özel bir incelemeye tâbi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılamayan belge, sahte belge olarak kabul edilmek gerekir.
İkinci seçimlik hareket, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirmektir. Bu seçimlik hareketle, esasında mevcut olan resmî belge üzerinde silmek veya ilaveler yapmak suretiyle değişiklik yapılmaktadır. Mevcut olan resmî belge üzerinde sahtecilikten söz edebilmek için, yapılan değişikliğin aldatıcı nitelikte olması gerekir. Aksi takdirde, resmî belgeyi bozmak suçu oluşur.
Birinci ve ikinci seçimlik hareketle bağlantılı olarak belirtilmek gerekir ki; sahteciliğin, belgenin üzerindeki bilgilerin bir kısmına veya tamamına ilişkin olmasının, suçun oluşması açısından bir önemi bulunmamaktadır.
Üçüncü seçimlik hareket ise, sahte resmî belgeyi kullanmaktır. Kullanılan sahte belgenin kişinin kendisi veya başkası tarafından düzenlenmiş olmasının bir önemi yoktur.
Maddenin ikinci fıkrasında, resmî belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmaktadır. Birinci fıkrada tanımlanan suçtan farklı olarak, bu suçun kamu görevlisi tarafından işlenmesinin yanı sıra, suçun konusunu oluşturan belgenin kamu görevlisinin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmî bir belge olması gerekir. Bu bakımdan, resmî belgede sahteciliğin kamu görevlisi tarafından yapılmasına rağmen, düzenlenen sahte resmî belgenin kamu görevlisinin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu bir belge olmaması hâlinde, bu fıkra hükmü uygulanamaz.
Söz konusu suçu oluşturan hareketler, birinci fıkrada tanımlanan suçu oluşturan seçimlik hareketlerden ibarettir. Ancak, bu bağlamda özellikle belirtilmelidir ki, kamu görevlisinin gerçeğe aykırı olarak bir olayı kendi huzurunda gerçekleşmiş gibi, bir beyanı kendi huzurunda yapılmış gibi göstererek belge düzenlemesi hâlinde, bu fıkra hükmünde tanımlanan suç oluşur.
Maddenin üçüncü fıkrasında, resmî belgede sahtecilik suçunun konu bakımından nitelikli unsuru belirlenmiştir. Buna göre, suçun konusunu oluşturan resmî belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması hâlinde, cezanın belirlenen oranda artırılması gerekir. Bu hüküm, belgelerde sahtecilik suçları ile delil teorisi arasındaki ilişki göz önüne alınarak, daha üstün ispat gücüne sahip belgeyi daha fazla korumak ihtiyacını karşılamaktadır. Ancak, değişik yorumlara son vermek maksadıyla bir belgenin böyle bir güce sahip olup olmadığının saptanması için kanunlarda bu hususu belirten bir hüküm bulunması gerekli sayılmıştır.
Birden çok evlilik, hileli evlenme, dinsel tören – Madde 230
(1) Evli olmasına rağmen, başkasıyla evlenme işlemi yaptıran kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kendisi evli olmamakla birlikte, evli olduğunu bildiği bir kimse ile evlilik işlemi yaptıran kişi de yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
(3) Gerçek kimliğini saklamak suretiyle bir başkasıyla evlenme işlemi yaptıran kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(4) Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan suçlardan dolayı zamanaşımı, evlenmenin iptali kararının kesinleştiği tarihten itibaren işlemeye başlar.
Madde Gerekçesi
Maddenin birinci fıkrası, birden çok evlenme fiilini suç hâline getirmiştir. Suçun faili kadın veya erkek olabilir. Bu fiilin suç olarak tanımlanmasıyla, aile düzeninin korunması amaçlanmıştır.
Suçun oluşması için, evli olan kimsenin kanuna ve usulüne uygun olarak ikinci bir nikâh işlemi yaptırmış bulunması gerekir. Birinci evliliğin Türkiye’de veya yabancı bir ülkede yapılmış olmasının önemi yoktur. Birinci evlilik ölüm, boşanma veya iptal suretiyle ortadan kalkmadığı sürece ikinci evlilik suç teşkil edecektir. Birinci evliliğin iptalinin olanaklı bulunması hâlinde de iptal hükmü kesinleşmediği sürece ikinci evlilik, suç teşkil edecektir. Suçun oluşabilmesi için, kişinin kasten hareket etmesi gerekir. Taksirle ikinci evliliğin gerçekleşmiş bulunması hâlinde fiil suç olmaz.
İkinci fıkraya göre, evli olduğu hâlde ikinci defa evlenen kişinin durumunu bilerek onunla evlenen kimse de birinci fıkra gereğince cezalandırılacaktır. Bu hâlde suçun oluşması için failin, kendisinin evli olması gerekmez ve fakat evlendiği kişinin esasen evli bulunduğunu bilmesi yeterlidir. Taksir, suçun oluşması için yeterli değildir. Birinci evlenme yurt dışında yapılmış olsa da suç oluşacaktır.
Maddenin üçüncü fıkrasında, gerçek kişiliğin saklanması suretiyle başkasıyla evlenme işlemi yaptırılması cezalandırılmaktadır. Suç, failin gerçek kimliğini saklayarak kendisini bir başka kimse gibi göstermesi ve bu suretle evlenme işlemlerini yapılması ile oluşur.
Dördüncü fıkrada, yukarıdaki fıkralarda tanımlanan suçlardan dolayı zamanaşımının evlenmenin iptali kararının kesinleştiği tarihten itibaren başlayacağı hükmü getirilmiştir. İptal davası uzun sürebileceğinden, burada zamanaşımının başlangıcını özel biçimde belirleyen bir hükmün getirilmesi yerinde görülmüştür.
4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun
Kapsam – Madde 2
Bu Kanun, Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlar hakkında uygulanır.
Görevleri ve sıfatları sebebiyle özel soruşturma ve kovuşturma usullerine tabi olanlara ilişkin kanun hükümleri ile suçun niteliği yönünden kanunlarda gösterilen soruşturma ve kovuşturma usullerine ilişkin hükümler saklıdır.
Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali genel hükümlere tabidir.
Disiplin hükümleri saklıdır.
765 sayılı Türk Ceza Kanununun 243 ve 245 inci maddeleri ile 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 154 üncü maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında açılacak soruşturma ve kovuşturmalarda bu Kanun hükümleri uygulanmaz.
Madde Gerekçesi
Getirilen sistemle görev sebebiyle işlenen suçlarda adlî kovuşturmaya geçilmeden önce yetkili merci tarafından izin verilmesi öngörülmektedir. Sözü edilen sistemin hangi memur ve kamu görevlileri hakkında uygulanacağı birinci fıkrada açıklanmakta; bunların kamu hizmetinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlileri olduğu vurgulanmaktadır.
İkinci fıkrada ise görevleri ve sıfatları sebebiyle özel soruşturma ve kovuşturma usulüne tâbi olanlarla çeşitli kanunlardaki soruşturma ve kovuşturma usulüne ilişkin hükümlerin saklı tutulduğu belirtilmektedir. Bu çerçeve içinde örneğin Silâhlı Kuvvetler mensupları, hâkimler ve savcılar, yükseköğretim elemanları hakkında bu Kanun Tasarısı değil, özel kanunlarındaki hükümler uygulanacaktır.
Üçüncü fıkrada ağır cezayı gerektiren suçüstü halinin genel hükümlere tâbi olduğu belirtilmiş, dördüncü fıkrada ise disiplin hükümleri saklı tutulmuştur.
Soruşturma izninin kapsamı – Madde 8
Soruşturma izni, şikayet, ihbar veya iddia konusu olaylar ile bunlara bağlı olarak ileride soruşturma sırasında ortaya çıkabilecek konuları kapsar.
Soruşturma sırasında izin verilen olay ve konudan tamamen ayrı veya farklı bir suç olarak nitelendirilebilecek bir fiil ortaya çıktığında, yeniden izin alınması zorunludur.
Suçun hukuki niteliğinin değişmesi, yeniden izin alınmasını gerektirmez.
Madde Gerekçesi
Yetkili merciin vereceği soruşturma izninin kapsamı gösterilmiş; izin verilen husustan tamamen ayrı veya farklı bir suç olarak nitelendirilebilecek bir fiil ortaya çıktığı takdirde yeniden soruşturma izni alınmasının zorunluğu olduğu, fakat suçun sadece hukukî niteliğinin değişmesinin yeniden izin alınmasını gerektirmediği belirtilmiştir.
Köy Muhtarının Sahte Evlendirme İşlemleri Yapması Halinde Yargılama için Soruşturma İzni Alınması Gerekir mi
Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2015/585 Karar No: 2019/720 Karar Tarihi: 24.12.2019
Kararı veren Yargıtay Dairesi: 11. Ceza Dairesi
Mahkemesi: Ağır Ceza Mahkemesi
İçtihat Metni
Sanıklar … ve … hakkında kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 204/2, 43/1, 53 ve 63. maddeleri uyarınca sanık …’ın 10 yıl, sanık …’ın ise 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluklarına ve mahsuba ilişkin Kozan Ağır Ceza Mahkemesince verilen 18.11.2008 tarihli ve 167-324 sayılı hükümlerin, Cumhuriyet savcısı, sanıklar müdafisi ve sanık … tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 10.09.2013 tarih ve 27979-12581 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İtirazı
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 30.04.2015 tarih ve 110200 sayı ile;
“…Suç tarihinde köy muhtarı oldukları anlaşılan sanıklar … ve … hakkında resmi belgede sahtecilik suçuna ilişkin olarak 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun gereği soruşturma izni verildiğine ilişkin bir karar bulunmadığı gibi, dosya içerisinde bulunan Kozan Kaymakamlığı’nın 10.02.2004 tarih ve 3 sayılı kararında, Türk Medeni Kanunu’nun 136, 141 ve Evlendirme Yönetmeliği’nin 9, 20 ve 26. maddelerine aykırı işlem yapan Hama Köyü Muhtarı … ile Damyeri Köyü Muhtarı olan …’ın, kanun ve yönetmeliğe aykırı işlem yapmaları nedeniyle evlendirme memurlarının yaptıkları işler adli vazife olduğundan, re’sen takibatı gerektirdiğinden haklarında işlem yapılması gerektiğinden haklarında işlem yapılmak üzere dosyanın doğrudan Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verildiği anlaşılmıştır.
Evlendirme Yönetmeliği’nin suç tarihinde yürürlükte olan 56. Maddesinde, ‘Kanunun evlenmelerini menettiği kimselerin bu manilerini bildikleri halde akidlerini yapan evlendirme memurlarıyla, bu suretle evlenen, bunları evlenmeye sevkeden veya evlenmelerine rıza gösteren veli veya vasileri ile, kanuni şartlara riayet etmeksizin evlenme belgesi düzenleyen memur, evlenme akdinin kanuna göre yapılmış olduğunu gösteren kağıdı görmeden evlenme için dini merasim yapanlar ile aralarında evlenme akdi olmaksızın evlenmenin dini merasimini yaptıran erkek ve kadınlar ve muttali oldukları hususu yetkili mercilere bildirmekte ihmal gösterenler hakkında 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun 237’inci maddesine göre işlem yapılmak üzere durum belgelerle cumhuriyet savcılıklarına intikal ettirilir’ şeklinde düzenleme mevcuttur.
Evlendirme Yönetmeliği’nin 56. maddesinde 08.12.2006 tarihinde yapılan değişiklikle “Evli olmasına rağmen, başkasıyla evlenme işlemi yaptıran, kendisi evli olmamakla birlikte, evli olduğunu bildiği bir kimse ile evlilik işlemi yaptıran, gerçek kimliğini saklamak suretiyle bir başkasıyla evlenme işlemi yaptıran, aralarında evlenme olmaksızın evlenmenin dinsel törenini yaptıranlar ve evlenme akdinin kanuna göre yapılmış olduğunu gösteren belgeyi görmeden bir evlenme için dinsel tören yapan kimseler hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 230 uncu maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere durum belgelerle birlikte Cumhuriyet savcılığına intikal ettirilir.” şeklinde düzenleme getirilmiştir.
Evlendirme Yönetmeliği’nin 56. maddesinin değişiklikten önceki halinde 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun 237. maddesi kapsamında, değişiklikten sonraki halinde ise 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 230. maddesi kapsamında evlendirme memurları hakkında doğrudan soruşturma yapılması hususu düzenlenmiş olup, evlendirme memurları hakkında gerek 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun 339. maddesinde düzenlenen resmi belgede sahtecilik suçu yönünden, gerekse 5237 sayılı TCK’nın 204/2. maddesinde düzenlenen resmi belgede sahtecilik suçu yönünden soruşturma izni gerekmediğine ve doğrudan soruşturma yapılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Evlendirme memurluğu yetkisi bulunan muhtarların evlendirme işlemlerinden kaynaklı resmi belgede sahtecilik suçundan dolayı soruşturma iznine tabi olmadıklarına ilişkin başka bir kanuni düzenleme de bulunmamaktadır.
Evlendirme memurluğu yetkisinden kaynaklı resmi belgede sahtecilik suçunu işledikleri anlaşılan köy muhtarları olan sanıklar … ve … hakkında, mahkemece durma kararı verilerek 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun kapsamında Kaymakamlık’tan soruşturma izni talep edilmesi gerekirken, yargılamaya devamla mahkumiyet kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuş, mahkumiyet hükmünün onanmasına ilişkin Yargıtay 11. Ceza Dairesi Başkanlığı kararının da yasaya aykırı olduğu”
görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 02.06.2015 tarih ve 4285-26548 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme, sanıklar … ve … hakkında kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; köy muhtarı olan sanıkların, Kanun’dan kaynaklanan evlendirme memurluğu görevlerini ifa ederlerken yabancı uyruklu inceleme dışı sanıklar ile müştekilerin evlendirme işlemlerini sahte olarak gerçekleştirmeleri nedeniyle haklarında kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçundan yargılama yapılabilmesi için 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun uyarınca soruşturma izni alınmasının gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Adana ili Kozan ilçesi Hamam köyü muhtarı olan sanık … ve Damyeri köyü muhtarı olan sanık …’ın, Kanun’dan kaynaklanan evlendirme memurluğu görevlerini ifa ederlerken yabancı uyruklu inceleme dışı sanıklar ile müştekilerin evlendirme işlemlerini birçok müştekinin bilgisi olmaksızın ve/veya hukuki şartlara riayet etmeksizin sahte olarak gerçekleştirmeleri nedeniyle haklarında soruşturma başlatıldığı,
Kozan Kaymakamlığınca 10.02.2004 tarih ve 03 karar numarası ile; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 136 ve 141 maddeleri ile Evlendirme Yönetmeliği’nin 9, 20 ve 26. maddelerine aykırı işlem yapan Hamam Köyü muhtarı … ve Damyeri Köyü muhtarı …’ın, evlendirme memurlarının yaptıkları işler adli vazife olduğundan ve resen takibatı gerektiğinden haklarında işlem yapılmak üzere dosyanın doğrudan Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verildiği,
Sanık … hakkında Kozan Cumhuriyet Başsavcılığının, 25.03.2004 tarihli ve 349-35, 11.03.2004 tarihli ve 284-30, sanık … hakkında ise Kozan Cumhuriyet Başsavcılığının 24.02.2004 tarihli ve 217-20, 25.02.2004 tarihli ve 218-21, 23.01.2004 tarihli ve 96-13, 23.01.2004 tarihli ve 95-12, 22.01.2004 tarihli ve 90-11, 31.03.2004 tarihli ve 354-37, 08.01.2004 tarihli ve 25-2, 08.01.2004 tarihli ve 35-5 ve 02.02.2005 tarihli ve 80-15 sayılı iddianameleri ile sanıkların “sahte evlilik olaylarını gerçekleştirdikleri” belirtilerek 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun 339/1-2, 31, 33, 39 ve 40. maddeleri uyarınca cezalandırılmaları talebiyle kamu davaları açıldığı, sanıklara yüklenen suça ilişkin vasıf değiştirilmeksizin dosya kapsamında verilen görevsizlik kararları sonucunda yargılamalara devam edilen Mahkemelerce tüm dosyaların, aralarındaki bağlantı nedeniyle Kozan Ağır Ceza Mahkemesinin 2004/167 esas numaralı dosyasında birleştirildiği ve anılan Mahkemece yapılan yargılama neticesinde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 204/2, 43/1, 53 ve 63. maddeleri uyarınca sanık …’ın 10 yıl, sanık …’in ise 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına ilişkin hükümlerin, Cumhuriyet savcısı, sanıklar müdafisi ve sanık … tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Özel Dairece onanmasına karar verildiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca bu karara karşı Evlendirme Yönetmeliği’nin 56. maddesinin değişiklikten önceki hâlinde 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun 237. maddesi kapsamında, değişiklikten sonraki hâlinde ise 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 230. maddesi kapsamında evlendirme memurları hakkında işlem yapılmak üzere durumun Cumhuriyet savcılıklarına intikal ettirileceği hususunun düzenlendiği, ne anılan Yönetmelik’te ne de başka bir mevzuatta evlendirme memurları hakkında gerek 765 sayılı (mülga) TCK’nın 339. maddesinde düzenlenen, gerekse 5237 sayılı TCK’nın 204/2. maddesinde düzenlenen resmî belgede sahtecilik suçu yönünden soruşturma izni alınmasının gerekmediğine ve doğrudan soruşturma yapılabileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmadığı, bu yetkiden kaynaklı resmî belgede sahtecilik suçunu işledikleri anlaşılan köy muhtarları olan sanıklar hakkında, Mahkemece durma kararı verilerek 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun kapsamında Kaymakamlıktan soruşturma izni talep edilmesi gerektiği belirtilmek suretiyle itiraz kanun yoluna başvurulduğu,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından, öncelikle Köy Kanunu’nun muhtarların görevlerini ve soruşturma usullerini düzenleyen hükümleri üzerinde durulması gerekmektedir.
442 sayılı Köy Kanunu’nun 10. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“Muhtar, köyün başıdır. İşbu kanuna göre köy işlerinde söz söylemek, emir vermek ve emrini yaptırmak muhtarın hakkıdır.
Muhtar Devletin memurudur. Devlet işlerinde vazifesini (36) ncı maddeye göre yapar.”
Aynı Kanun’un 11. maddesi ise; “Köy muhtarının ve yapacağı işte köy muhtariyle birlik olanlara köy işlerinde fenalıkları anlaşılırsa Devlet memuru gibi muhakeme edilirler ve ceza görürler.” şeklinde düzenlenerek muhtarın görevini ifa ederken gerçekleştirdiği işlemler sırasında suç işlediğinin anlaşılması hâlinde Devlet memuru gibi soruşturulacağı hüküm altına alınmıştır.
Aynı Kanun’un beşinci fasılında yer alan “Muhtarın göreceği işler“ başlığı altındaki 34. maddesi “Köyün sınırı içinde köylüye ait işleri yapmak ve yaptırmak muhtarla onun başında bulunduğu ihtiyar meclisinin vazifesidir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Aynı Kanun’un 35. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“Muhtarın göreceği işler ikiye ayrılır:
1- Devlet işleri;
2- Köy işleri.”
Aynı Kanun’un 36. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“Muhtarın göreceği Devlet işleri şunlardır:
1- Hükümet tarafından bildirilecek kanunları, nizamları köy içinde ilan etmek ve halka anlatmak ve kanunlar, nizamlar, talimatlar, emirler ile kendisine verilecek işleri görmek;
2- Köyün sınırı içinde dirlik ve düzenliği korumak (asayişi korumak);
3- Salgın ve bulaşık hastalıkları günü gününe Hükümete haber vermek;
4- Hekim olmıyanların ve üfürükçülerin hastalara ilaç yapmasını menetmek ve Hükümete haber vermek;
5- Köylünün çiçek ve bulaşık hastalıklar aşısı ile aşılanıp hastalıktan kurtulmasına çalışmak;
6- Köye gelip gidenlerin niçin gelip gitmekte olduklarını anlamak ve bunlar içinde şüpheli adamlar veyahut ecnebiler görülürse hemen yakın karakola haber vermek;
7- Her ay içinde köyde doğan, ölen, nikahlanan ve boşananların defterini yapıp ertesi ayın onuncu gününden evvel nüfus memuruna vermek ve köyün nüfus defterini birlikte götürerek vukuatı yürüttürmek;
8- Vergi toplamak için gelen tahsildarlara yol göstermek, yardım etmek ve tahsildarların yolsuzluğunu görürse Hükümete haber vermek.
9- Asker toplamak ve bakaya ve kaçakları Hükümete haber vermek;
10- Köy civarında eşkıya görürse Hükümete haber vermek ve elinden gelirse tutturmak;
11- Köylünün ırzına ve canına ve malına el uzatan ve Hükümet kanunlarını dinlemiyen kimseleri köy korucuları ve gönüllü korucularla yakalattırarak Hükümete göndermek;
12- Köy sınırı içinde yangın ve sel olursa köylüleri toplayıp söndürmeğe ve çevirmeğe çalışmak, (orman yangınlarında sınırdan dışarı olsa dahi yardıma mecburdurlar.);
13- Mahkemelerden gönderilen celpname ve her türlü tezkere ve hükümleri lazım gelen-lere bildirerek istenilen işleri yapmak ve mahkeme mubaşirine ve jandarmaya vazifesinde kolay-lık göstermek;
14- İhzar ve tevkif müzekkereleri (bazı adamların kanun namına tutulmasını emreden mahkeme kağıdı) gösterildikte aranılan kimseleri kağıdı getirenlere tutturmak;
15- Zarar görenlerin şikayeti ve bilip işidenlerin haber vermesi üzerine sorup araştırmak;
16- Bu kanunda ismi geçen davaları ihtiyar meclisine söyleyip hükmünü almak.”
Kanunda ayrıca köy muhtarının yerine getireceği işler arasında kanunlarla kendisine verilen görevleri ifa etmek olduğu da açıkça belirtilmiştir.
442 sayılı Köy Kanunu’nun bu hükümleri incelendikten sonra mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile suç tarihinde yürürlükte olan 1587 sayılı (mülga) Nüfus Kanunu’nun ilgili hükümlerinin de irdelenmesinde fayda bulunmaktadır.
Mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin “Evlenme merasimi, Aleniyet” başlıklı 108. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“Evlenme; reşit iki şahit muvacehesinde belediye dairesinde veya heyeti ihtiyariyede, belediye reisi veya reisin evlenme işlerine memur ettiği vekili veya muhtar tarafından alenen aktolunur. Evleneceklerden birinin belediye veya heyeti ihtiyariyeye gelemiyecek derecede hastalığı tabip raporile tebeyyün ederse, evlenme başka bir yerde dahi aktolunabilir.”
Aynı Kanun’un “Nizamnameler” başlıklı 111. maddesinde ise “İlân ve evlenme merasimine ve evlenme sicillerine dair hükümler nizamname ile muayyendir.” hükmüne yer verilmiştir.
743 sayılı (mülga) Türk Kanunu Medenisi’ni yürürlükten kaldıran ve 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun üçüncü ayrımında yer alan “Evlenme Başvurusu ve Töreni” ana başlıklı, “Başvuru makamı” alt başlıklı 134. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“Birbiriyle evlenecek erkek ve kadın, içlerinden birinin oturduğu yer evlendirme memurluğuna birlikte başvururlar.
Evlendirme memuru, belediye bulunan yerlerde belediye başkanı veya bu işle görevlendireceği memur, köylerde muhtardır.”
Aynı Kanun’un “Yönetmelik” alt başlıklı 144. maddesinde ise “Evlenme işlemi, evlenme kütüğü, evlenmeye ilişkin yazışma ve evlenme ile ilgili diğer konular yönetmelikle düzenlenir.” hükmüne yer verilmiştir.
Anılan hükümler uyarınca gerek mülga Türk Kanunu Medenisi’nde gerekse yürürlükte bulunan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda köy muhtarları evlendirme işlerini yerine getirmekle görevlendirilmiş olup evlenme işlemleri, evlenmeye ilişkin yazışma ve evlenme ile ilgili diğer konuların yönetmelikle düzenleneceği hükme bağlanmış, ayrıca 03.12.2001 tarihinde kabul edilen Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un “Tüzük ve Yönetmelikler” başlıklı 22. maddesinde yer alan; “Türk Medenî Kanununda öngörülen tüzük ve yönetmelikler, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde çıkarılır ya da yürürlükteki tüzük ve yönetmeliklerde gerekli değişiklikler yapılır. Bu düzenlemeler yapılıncaya kadar, yürürlükteki tüzük ve yönetmeliklerin Türk Medenî Kanununa aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.” şeklindeki düzenleme ile de 4721 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesi sonrasında mülga Türk Kanunu Medenisi döneminde yürürlükte olan tüzük ve yönetmeliklerin hâlen geçerli olduğu hüküm altına alınmıştır.
15.11.1984 tarihinde kabul edilen 3080 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değiştirilen ve suç tarihinde yürürlükte olan 1587 sayılı (mülga) Nüfus Kanunu’nun 15. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“Evlendirme işleri nüfus hizmetlerinin bütünlüğü içerisinde, İçişleri Bakanlığınca düzenlenir.
Evlendirme memurluğu yetki ve görevi İçişleri Bakanlığınca nüfus idarelerine, belediye başkanlıklarına, köy muhtarları veya gerektiğinde köy ve kasabalarda eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfındaki devlet memurlarına verilebilir.
Birbiriyle evlenecek erkek ve kadının evlenme akdi için bu kanuna göre yetkilendirilmiş evlendirme memuruna yaptıkları başvurular üzerine Medeni Kanunda öngörülen esaslara göre gerekli işleme başlanır. Ancak evlendirme kararı ilan edilmez.
Evlenme akdinin yapılacağı güne kadar evlenmeye itiraz edilebilir.
Evlenme akdi bu işe tahsis edilmiş resmi salonlarda yapılır. Ancak tarafların isteği ve görevlinin de uygun bulacağı yerlerde de evlenme yapılabilir.
Evlenme ile ilgili işlem ve diğer hususlara ait esas ve usuller yönetmelikle düzenlenir.
Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü ile il ve ilçe nüfus müdürlükleri evlendirme memur ve dairelerini denetlemeye yetkilidir.”
Anılan hüküm ile de mülga ve yürürlükteki Medeni Kanunlar gibi köy muhtarlarına evlendirme görev ve yetkisi verilmiş, evlenme ile ilgili işlemler ve bu konudaki diğer hususlara ait esas ve usullerin yönetmelikle düzenleneceği açıkça belirtilmiştir.
Bu açıklamalardan sonra konumuzla ilgisi bakımından 07.11.1985 tarihli ve 18921 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe girerek 01.09.1926 tarihli Evlendirme Talimatnamesi’ni yürürlükten kaldıran ve suç tarihinde uygulanmakta olan Evlendirme Yönetmeliği’nin ilgili hükümlerine yer verilmesi ve bu hükümlerin 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun ile Anayasa hükümleri uyarınca değerlendirilmesinde gereklilik bulunmaktadır.
Hukuki dayanağı, mülga ve yürürlükteki Medeni Kanunlar ile Nüfus Kanunu olduğu 58. maddesinde belirtilen Evlendirme Yönetmeliği’nin “Amaç ve Kapsam” başlıklı 1. maddesi; “Bu Yönetmelik, evlendirme işlemlerini yürütecek görevlilerin tesbitine ve bunların yetkilerine, evlendirmeye esas olacak dosyaların düzenlenmesine evlenmeye itiraza, evlenme akdinin yapılmasına, tören yerlerine, evlendirme daire ve memurlarının denetlenmesine dair esas ve usuller çerçevesinde evlendirme işlemlerinin nüfus hizmetlerinin bütünlüğü içerisinde yürütülmesini sağlamak amacıyla düzenlenmiştir.” şeklinde olup Yönetmelik’in hazırlanmasının amacı ve kapsamının sınırları belirlenmiştir.
Aynı Yönetmelik’in suç tarihinde yürürlükte olan “Ceza Hükümleri” başlıklı 56. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“Kanunun evlenmelerini menettiği kimselerin bu manilerini bildikleri halde akidlerini yapan evlendirme memurlarıyla, bu suretle evlenen, bunları evlenmeye sevkeden veya evlenmelerine rıza gösteren veli veya vasileri ile, kanuni şartlara riayet etmeksizin evlenme belgesi düzenleyen memur, evlenme akdinin kanuna göre yapılmış olduğunu gösteren kağıdı görmeden evlenme için dini merasim yapanlar ile aralarında evlenme akdi olmaksızın evlenmenin dini merasimini yaptıran erkek ve kadınlar ve muttali oldukları hususu yetkili mercilere bildirmekte ihmal gösterenler hakkında 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 237 inci maddesine göre işlem yapılmak üzere durum belgelerle cumhuriyet savcılıklarına intikal ettirilir.”
Bu maddenin getiriliş amacının değerlendirilmesinden önce Anayasa ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’un ilgili hükümlerine göz atılmasında fayda bulunmaktadır.
Anayasa’nın “Kamu hizmeti görevlileriyle ilgili hükümler” bölümündeki “Görev ve sorumlulukları, disiplin kovuşturulmasında güvence” başlıklı 129. maddesinin son fıkrası; “Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idari merciin iznine bağlıdır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Anayasa’nın bu hükmü ile memurlar ve diğer kamu görevlileri için özel bir soruşturma usulü (izin sistemi) getirilmesi öngörülmüş ve bu hüküm doğrultusunda 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun‘un “Amaç” başlıklı 1. maddesi; “Bu Kanunun amacı, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmeleri için izin vermeye yetkili mercileri belirtmek ve izlenecek usulü düzenlemektir.” biçiminde düzenlenmiştir.
Aynı Kanun’un “Kapsam“ başlıklı 2. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında yer alan düzenlemeye göre;
“Bu Kanun, Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlar hakkında uygulanır.
Görevleri ve sıfatları sebebiyle özel soruşturma ve kovuşturma usullerine tabi olanlara ilişkin kanun hükümleri ile suçun niteliği yönünden kanunlarda gösterilen soruşturma ve kovuşturma usullerine ilişkin hükümler saklıdır.”
Bu hükümlerle, Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin, görevleri sebebiyle işledikleri suçlar yönünden uygulanacak soruşturma usulleri 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun‘da gösterilmiş olup gerek Anayasa’da gerekse 4483 sayılı Kanun’da belirtilen memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında genel hükümlere göre soruşturma yapılabilmesinin kanunlarla getirilecek istisnalarla mümkün olabileceği açık bir şekilde ifade edilmiştir.
Evlendirme Yönetmeliği’nin 1. maddesinde belirtilen amaç ve kapsam maddesi ile 56. maddesindeki düzenleme birlikte ele alındığında; anılan maddede belirtilen ilgililerin işledikleri suçlar yönünden Cumhuriyet Başsavcılıklarınca doğrudan soruşturulabileceğine dair bir anlam çıkmadığı gibi Yönetmelik’in bir kısım memur veya kamu görevlisinin soruşturma usullerini belirleme gibi bir amaç da taşımadığı anlaşılmaktadır.
Son olarak Evlendirme Yönetmeliği’nin 56. maddesi ile atıf yapılan 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun 237 ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 230. maddeleri irdelenip anılan Yönetmelik’in 56. maddesinin konuluş amacının değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
Evlendirme Yönetmeliği’nin suç tarihinde yürürlükte bulunan 56. maddesinin atıf yaptığı ceza hükmü olan 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun 237. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“Kanunun evlenmelerini menettiği kimselerin bu memnuiyetlerini bildikleri halde akidlerini yapan evlenme memurlar ile bu suretle evlenen ve bunları evlenmeye sevkeden veya evlenmelerine rıza gösteren veli veya vasileri üç aydan iki seneye kadar hapsolunurlar.
Kanuni şartlara riayet etmeksizin evlenme kağıdı veren memur, bir aydan üç aya kadar hapsolunur.
Evlenme akdinin kanuna göre yapılmış olduğunu gösteren kağıdı görmeden bir evlenme için dini merasim yapanlar hakkında da bundan evvelki fıkrada yazılı ceza verilir.
Aralarında evlenme akdi olmaksızın evlenmenin dini merasimini yaptıran erkek ve kadınlar iki aydan altı aya kadar hapis cezasile cezalandırılır.
Erkek evli olduğu takdirde verilecek ceza altı aydan üç seneye kadar hapistir. Erkeğin evli olduğunu bilen kadına da aynı ceza verilir.
Muhtarlar aralarında evlenme akdi yok iken evlenmenin dini merasimini yaptıklarına muttali oldukları kimseleri salâhiyetli makama bildirmeğe mecburdurlar. Bu hususta ihmal gösterenler beş liradan yüz liraya kadar ağır para cezasile cezalandırılır ve tekerrürü halinde ayrıca bir aya kadar hapsolunur.”
Evlendirme Yönetmeliği’nin 56. maddesi, 08.12.2006 tarihli ve 26370 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Evlendirme Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’in yürürlüğe konulmasıyla; “Evli olmasına rağmen, başkasıyla evlenme işlemi yaptıran, kendisi evli olmamakla birlikte, evli olduğunu bildiği bir kimse ile evlilik işlemi yaptıran, gerçek kimliğini saklamak suretiyle bir başkasıyla evlenme işlemi yaptıran, aralarında evlenme olmaksızın evlenmenin dinsel törenini yaptıranlar ve evlenme akdinin kanuna göre yapılmış olduğunu gösteren belgeyi görmeden bir evlenme için dinsel tören yapan kimseler hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 230 uncu maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere durum belgelerle birlikte Cumhuriyet savcılığına intikal ettirilir.” şeklinde,
02.12.2017 tarihli ve 30258 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Evlendirme Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’in yürürlüğe konulmasıyla ise “Evli olmasına rağmen, başkasıyla evlenme işlemi yaptıran, kendisi evli olmamakla birlikte evli olduğunu bildiği bir kimse ile evlilik işlemi yaptıran, gerçek kimliğini saklamak suretiyle bir başkasıyla evlenme işlemi yaptıran kimseler hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 230 uncu maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere durum belgelerle birlikte Cumhuriyet savcılığına intikal ettirilir.” biçiminde değiştirilmiş olup son hâlini almıştır.
Evlendirme Yönetmeliği’nin 2006 yılından itibaren değişikliklere uğraması sonucunda anılan Yönetmelik’in atıf yaptığı ceza hükmü olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 230. maddesi de “Birden çok evlilik, hileli evlenme, dinsel tören” başlığı altında
“1- Evli olmasına rağmen, başkasıyla evlenme işlemi yaptıran kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
2- Kendisi evli olmamakla birlikte, evli olduğunu bildiği bir kimse ile evlilik işlemi yaptıran kişi de yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
3- Gerçek kimliğini saklamak suretiyle bir başkasıyla evlenme işlemi yaptıran kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
4- Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan suçlardan dolayı zamanaşımı, evlenmenin iptali kararının kesinleştiği tarihten itibaren işlemeye başlar.
5- Aralarında evlenme olmaksızın, evlenmenin dinsel törenini yaptıranlar hakkında iki aydan altı aya kadar hapis cezası verilir. Ancak, medeni nikah yapıldığında kamu davası ve hükmedilen ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkar.
6- Evlenme akdinin kanuna göre yapılmış olduğunu gösteren belgeyi görmeden bir evlenme için dinsel tören yapan kimse hakkında iki aydan altı aya kadar hapis cezası verilir.”
biçiminde hazırlanmışken maddenin 5 ve 6. fıkraları Anayasa Mahkemesi’nin 27.5.2015 tarihli ve 36-51 sayılı kararı ile iptal edilerek son şeklini almıştır.
Son kısımda yer verilen tüm bu düzenlemelerden, 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun 237. maddesinde gösterilen yaptırımların belirtildiği kısımlar hariç eylemlere ilişkin ifadeler, aynen Evlendirme Yönetmeliği’nin 56. maddesine dercedilmek suretiyle anılan Yönetmelik maddesinin ilk hâlinin oluşturulduğu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 765 sayılı (mülga) Kanun’un yerini alması nedeniyle bu kez 5237 sayılı TCK’nın 230. maddesinde gösterilen yaptırımların belirtildiği kısımlar hariç eylemlere ilişkin ifadeler, aynen Evlendirme Yönetmeliği’nin 56. maddesine alınmak suretiyle anılan Yönetmelik hükmünde 2006 ve 2017 yıllarında değişiklikler yapıldığı, ancak bu Yönetmelik maddesinin ilk hâlinden bu yana maddede gösterilen eylemleri gerçekleştiren kişi veya kişilerin 765 sayılı (mülga) TCK’nın 237 veya 5237 sayılı TCK’nın 230. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere belgelerle Cumhuriyet savcılıklarına intikal ettirileceğinin belirtildiği anlaşılmakla, 5237 sayılı TCK’nın 230. maddesinin ilk düzenlendiği hâli de dahil olmak üzere evlendirme memurunu cezalandırmaya yönelik bir eylemi kapsamadığı dikkate alındığında, Evlendirme Yönetmeliği’nin 56. maddesinin ilk düzenlendiği andan itibaren evlendirme memurları hakkında yapılacak soruşturmaların doğrudan Cumhuriyet Başsavcılıklarınca yapılmasını mümkün kılmak amacıyla hazırlanmış bir hüküm olmadığı, yalnızca anılan Yönetmelik’in uygulayıcılarına yol gösterici nitelikte bir düzenleme olduğu sonucuna varılmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Adana ili Kozan ilçesi Hamam köyü muhtarı olan sanık … ve Damyeri köyü muhtarı olan sanık …’ın, suç tarihinde yürürlükte bulunan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 134/2 maddesi ve 1587 sayılı (mülga) Nüfus Kanunu’nun 15/2. maddeleri uyarınca köy muhtarlarına verilen evlendirme görev ve yetkilerini ifa ederlerken yabancı uyruklu inceleme dışı sanıklar ile müştekilerin evlendirme işlemlerini birçok müştekinin bilgisi olmaksızın ve/veya hukuki şartlara riayet etmeksizin sahte olarak gerçekleştirdikleri olayda;
442 sayılı Köy Kanunu’nun 36. maddesinde muhtarın göreceği Devlet işleri sayılmış olup anılan maddenin 1 numaralı bendinde yer alan “Hükümet tarafından bildirilecek kanunları, nizamları köy içinde ilan etmek ve halka anlatmak ve kanunlar, nizamlar, talimatlar, emirler ile kendisine verilecek işleri görmek.” şeklindeki hüküm ile köy muhtarının Devlet işlerinden birisinin de kanunlarla kendisine verilen görevleri yerine getirmek olduğunun gösterilmesi, aynı Kanun’un 11. maddesindeki “Köy muhtarının ve yapacağı işte köy muhtariyle birlik olanlara köy işlerinde fenalıkları anlaşılırsa Devlet memuru gibi muhakeme edilirler ve ceza görürler.” düzenlemesi uyarınca köy muhtarlarının görevlerini ifa ederlerken gerçekleştirdikleri işlemler sırasında suç işlemeleri hâlinde Devlet memuru gibi soruşturulacağının hüküm altına alınması, Anayasa’nın “Kamu hizmeti görevlileriyle ilgili hükümler” bölümündeki “Görev ve sorumlulukları, disiplin kovuşturulmasında güvence” başlıklı 129. maddesinin son fıkrasının; “Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idari merciin iznine bağlıdır.” şeklinde, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun‘un “Kapsam” başlıklı 2. maddesinin 1 ve 2. fıkraları da anılan Anayasa hükmü ile aynı doğrultuda;
“(1) Bu Kanun, Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlar hakkında uygulanır.
(2) Görevleri ve sıfatları sebebiyle özel soruşturma ve kovuşturma usullerine tabi olanlara ilişkin kanun hükümleri ile suçun niteliği yönünden kanunlarda gösterilen soruşturma ve kovuşturma usullerine ilişkin hükümler saklıdır.”
biçiminde düzenlenerek 4483 sayılı Kanun kapsamında bulunan Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında, görevleri sebebiyle işledikleri suçlar yönünden özel soruşturma yöntemlerine ilişkin usullerin uygulanabilmesi veya mercisinden izin alınmasına gerek olmaksızın doğrudan soruşturma yapılabilmesinin kanunlarla getirilecek istisnai hükümlerle mümkün olabileceğinin açıkça belirtilmiş olması karşısında; köy muhtarı olan sanıkların, Kanun’dan kaynaklanan evlendirme memurluğu görevlerini ifa ettikleri sırada işledikleri iddia edilen suçlar yönünden 442 sayılı Köy Kanunu’nun ilgili hükümlerine göre Devlet memuru gibi soruşturulmaları gerekirken Anayasa’nın 129. maddesinin son fıkrası ile 4483 sayılı Kanun’un 2. maddesinin 2. fıkrasındaki düzenlemelerin aksine Yönetmelik hükmü ile sanıklar hakkında mercisinden izin alınmaksızın doğrudan soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesinin mümkün olmayacağı kabul edilmelidir.
Öte yandan, Evlendirme Yönetmeliği’nin 56. maddesindeki düzenlemenin ilk hâlinin, 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun 237. maddesinde gösterilen yaptırımların belirtildiği kısımlar hariç eylemlere ilişkin ifadelerin, aynen dercedilmesi suretiyle oluşturulduğu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 765 sayılı (mülga) Kanun’un yerini alması nedeniyle bu kez 5237 sayılı TCK’nın 230. maddesinde gösterilen yaptırımların belirtildiği kısımlar hariç eylemlere ilişkin ifadelerin, aynen alınması suretiyle Evlendirme Yönetmeliği’nin 56. maddesinde değişiklikler yapıldığı, ancak anılan Yönetmelik maddesine aynen alınan 5237 sayılı TCK’nın 230. maddesinde sayılan eylemlerin evlendirme memuru tarafından gerçekleştirilebilecek nitelikte olmadığı, yani evlendirme memurunun bu madde uyarınca cezalandırılma imkânının kalmadığı, Evlendirme Yönetmeliği’nin “amaç ve kapsam” başlıklı 1. maddesinde de evlendirme işlemlerine ilişkin görevleri yerine getiren memurların soruşturma usullerinin bu Yönetmelik ile belirleneceğine dair bir ibareye yer verilmediği gibi aynı Yönetmelik’in 56. maddesinde tanımlanan eylemleri gerçekleştiren kişi veya kişiler yönünden “…işlem yapılmak üzere durum belgelerle Cumhuriyet savcılıklarına intikal ettirilir.” cümlesinden de ilgililer hakkında açıkça doğrudan soruşturma yapılmasının öngörüldüğüne dair bir anlatımın çıkarılamayacağı hususları birlikte değerlendirildiğinde, Evlendirme Yönetmeliği’nin 56. maddesinin ilk düzenlendiği andan itibaren evlendirme memurları hakkında yapılacak soruşturmaların doğrudan Cumhuriyet Başsavcılıklarınca yapılmasını mümkün kılmak amacıyla hazırlanmış bir hüküm olmadığı, yalnızca anılan Yönetmelik’in uygulayıcılara yol gösterici nitelikte bir düzenleme olduğu sonucuna ulaşılmalıdır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararının sanıklar … ve … yönünden kaldırılmasına, sanıklar hakkında kurulan Yerel Mahkeme hükümlerinin, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/8. maddesi uyarınca durma kararı verilerek 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun kapsamında ilgili mercisinden izin alınması gerekirken yargılamaya devamla mahkûmiyet hükümleri kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Sonuç:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 10.09.2013 tarihli ve 27979-12581 sayılı onama kararının sanıklar … ve … yönünden KALDIRILMASINA,
3- Kozan Ağır Ceza Mahkemesinin 18.11.2008 tarihli ve 167–324 sayılı sanıklar hakkında kurulan hükümlerinin, CMK’nın 223/8. maddesi uyarınca durma kararı verilerek 4483 sayılı Kanun kapsamında ilgili mercisinden izin alınması gerekirken yargılamaya devamla mahkûmiyet hükümleri kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 24.12.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.
Kayseri Ceza Avukatı
Alanında yetkin Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir.
Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.
Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.