Kanuni Rehin Hakkına Dayalı Olarak İpoteğin Paraya Çevrilmesi Yoluyla İcra Takibi Başlatılması

Kanuni Rehin Hakkına Dayalı Olarak İpoteğin Paraya Çevrilmesi Yoluyla İcra Takibi Başlatılması - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Kayseri İşçi Avukatı - Zülküf Arslan Hukuk Bürosu 0352 222 1661

Kanuni Rehin Hakkına Dayalı Olarak İpoteğin Paraya Çevrilmesi Yoluyla İcra Takibi Başlatılması

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Esas No: 2017/9-2516 Karar No: 2019/360 Karar Tarihi: 28.03.2019

Özet: Davacının icra takibinin, ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla yapılması, davacı ile davalı arasında iş sözleşmesi bulunmadığını göstermez. Takibin dayanağı taraflar arasında akdedilen iş sözleşmesi ve bu sözleşmeden kaynaklanan ücret alacağıdır. İcra takibinde, gemi alacaklısı olan davacı işçinin, kanundan kaynaklanan ve ücretinin korunmasına ilişkin güvence niteliğinde bulunan kanuni rehin hakkına da dayanması, eş deyişle takipte 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun bir kısım maddelerinin de gösterilmesi, takibin dayanağının Türk Ticaret Kanunu olduğunu göstermez. Uyuşmazlık … sayılı Deniz İş Kanunu’na tabi gemi adamı olarak hizmet (iş) sözleşmesi ile çalışan ve bu sözleşme uyarınca ödenmesi gereken ücretlerinin davalı işveren tarafından ödenmemesi nedeniyle tahsili amacıyla yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemi olup, taraflar arasında iş ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlığın çözüm yeri iş mahkemesidir. Mahkemece işin esasına girilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olduğundan bahisle mahkemenin görevsizliğine ilişkin önceki kararda direnilmesi yerinde değildir. Hâl böyle olunca direnme kararı Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulmalıdır.

(4857 S. K. m. 1, 4) (854 S. K. m. 1) (6100 S. K. m. 389) (2004 S. K. m. 257)

Taraflar arasındaki işçilik alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda … İş Mahkemesince mahkemenin görevsizliğine dair verilen 24.12.2013 tarihli ve 2012/483 E.-2013/829 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 19.03.2014 tarihli ve 2014/7614 E.-2014/9021 K. sayılı kararı ile;

A) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı, 7900297 IMO numaralı …… Gemisinde gemi adamı olarak çalıştığını, geminin donatanının …… Denizcilik Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. olduğunu, ücretlerinin ödenmemesi nedeniyle, bu alacağını tahsil edebilmek için davalı aleyhine ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibi başlattığını, davalının takibe itiraz ettiğini ileri sürerek takibe yapılan itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesi ve icra inkar tazminatı taleplerinde bulunmuştur.

B) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı, davanın reddini istemiştir.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, toplanan kanıtlara dayanılarak, davacının davalı aleyhine ipoteğin paraya çevrilmesi yoluna dayalı takip yolunu seçtiği, takipte rehin hakkına ve Türk Ticaret Kanunu’nun 1235 ve 1236. maddelerine dayanıldığı, talebin gemi adamı alacağına ilişkin olduğu, davanın TTK’nın 4. maddesine göre mutlak ticari dava olduğu bu nedenlerle görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.

D) Temyiz:

Kararı davacı temyiz etmiştir.

E) Gerekçe:

Uyuşmazlık, taraflar arasındaki ilişkinin 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevi noktasında toplanmaktadır.

4857 sayılı İş Kanunu‘nun 1 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince, 4 üncü maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, işverenler ile işveren vekillerine ve işçilerine, çalışma konularına bakılmaksızın bu Kanunun uygulanacağı belirtilmiştir.

Kanunun 2 nci maddesinde bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişi işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişi ile tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar işveren olarak tanımlanmıştır. İşçi ve işveren sıfatları aynı kişide birleşemez.

Yasanın 8 inci maddesinin birinci fıkrasına göre iş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. Ücret, iş görme ve bağımlılık iş sözleşmesinin belirleyici öğeleridir.

İş sözleşmesini eser ve vekâlet sözleşmelerinden ayıran en önemli ölçüt bağımlılık ilişkisidir. Her üç sözleşmede, iş görme edimini yerine getirenin iş görülen kişiye (işveren-eser sahibi veya temsil edilen) karşı ekonomik bağımlılığı vardır.

İş sözleşmesini belirleyen ölçüt hukukî-kişisel bağımlılıktır. Gerçek anlamda hukukî bağımlılık işçinin işin yürütümüne ve işyerindeki talimatlara uyma yükümlülüğünü içerir. İşçi edimini işverenin karar ve talimatları çerçevesinde yerine getirir. İşçinin işverene karşı kişisel bağımlılığı ön plana çıkmaktadır. İş sözleşmesinde bağımlılık unsurunun içeriğini, işçinin işverenin talimatlarına göre hareket etmesi ve iş sürecinin ve sonuçlarının işveren tarafından denetlenmesi oluşturmaktadır. İşin işverene ait işyerinde görülmesi, malzemenin işveren tarafından sağlanması, iş görenin işin görülme tarzı bakımından iş sahibinden talimat alması, işin iş sahibi veya bir yardımcısı tarafından kontrol edilmesi, işçinin bir sermaye koymadan ve kendine ait bir organizasyonu olmadan faaliyet göstermesi, ücretin ödenme şekli, kişisel bağımlılığın tespitinde dikkate alınacak yardımcı olgulardır. Bu belirtilerin hiçbiri tek başına kesin ölçüt teşkil etmez. İşçinin işverenin belirlediği koşullarda çalışırken kendi yaratıcı gücünü kullanması ve işverenin isteği doğrultusunda işin yapılması için serbest hareket etmesi bağımlılık ilişkisini ortadan kaldırmaz. Çalışanın işyerinde kullanılan üretim araçlarına sahip olup olmaması, kâr ve zarara katılıp katılmaması, karar verme özgürlüğüne sahip bulunup bulunmaması bağımlılık unsuru açısından önemlidir.

İş sözleşmesinde işçi işveren için belirli veya belirsiz süreli olarak çalışır. Vekâlet sözleşmesinde ise vekil kural olarak uzmanlığı bakımından iş sahibinin talimatları ile bağlı değildir. İş sözleşmesinin varlığı ücretin ödenmesini gerektirir. Oysa vekâlet için ücret zorunlu bir öğe değildir. Vekâlet sözleşmesine ilişkin hükümlerde iş sözleşmesinin aksine sosyal nitelikte edimlere ve koruma yükümlülüklerine rastlanmaz. Vekil bağımsız olarak iş görür, bu nedenle faaliyetini sürdüreceği zamanı belirlemede kısmen de olsa serbestliğe sahiptir. Bütün zamanını tek bir müvekkile özgülemek zorunda olmayan vekil, farklı kişilerle vekâlet sözleşmeleri yapabilir. Ekonomik olarak tek bir işverene bağımlı değildir.

Tüzel kişilerde yönetim hakkı ile emir ve talimat verme yetkisi organlarını oluşturan kişiler aracılığıyla kullanılır. Tüzel kişiler yönünden tüzel kişinin kendisi soyut işveren, tüzel kişinin organını oluşturan kişiler ise somut işveren sıfatını haizdir.

Ticaret şirketleriyle tüzel kişilerde somut işveren sıfatını taşıyan organ bir kurul olabileceği gibi tek başına bir kişiye verilen yetki çerçevesinde gerçek kişinin de organ sıfatını kazanması mümkündür.

Limitet, hisseli komandit ve kolektif şirketlerde yönetim yetkisi şirket ortaklarından birine bırakıldığında, bu kişi müdür sıfatıyla kişi-organ sayılır. Türk Ticaret Kanunu’nun 319 uncu maddesine göre, anonim şirketler yönünden yönetim ve temsil yetkisinin yönetim kurulu üyelerine bırakılması halinde, bu kişi veya kişiler kişi-organ sıfatını kazanır. Şirketi temsil ve yönetime yetkili kişi-organ sıfatını taşıyan kişiler işveren konumunda bulunduklarından işçi sayılmazlar.

5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1 inci maddesine göre, iş mahkemelerinin görevi; İş Kanunu’na göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesidir. İşçi sıfatını taşımayan kişinin talepleriyle ilgili davanın, iş mahkemesi yerine genel görevli mahkemelerde görülmesi gerekir.

4857 sayılı İş Kanunu’nun 1 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince, 4 üncü maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, işverenler ile işveren vekillerine ve işçilerine, çalışma konularına bakılmaksızın bu Kanunun uygulanacağı belirtilmiştir.

İş Mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde iş davalarına bakmak üzere bir asliye hukuk mahkemesi görevlendirilir. İş davalarına bakmakla görevli asliye hukuk mahkemesine açılan dava “iş mahkemesi sıfatıyla” açılmamış ise, mahkeme görevsizlik kararı veremez. Bu durumda asliye hukuk mahkemesi tarafından, verilecek bir ara kararı ile davaya “iş mahkemesi sıfatıyla ” bakmaya devam olunur.

Davanın, İş Kanunu kapsamı dışında kalması halinde, Mahkemenin görevsizliğine ve dosyanın görevli hukuk mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir. Davanın esastan reddi usule aykırıdır.

5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1 inci maddesi uyarınca, İş Kanunu’na göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında, iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözüm yeri iş mahkemeleridir.

4857 sayılı İş Kanunu‘nun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca “deniz ve hava taşıma işlerinde çalışanlar” hakkında İş Kanunu hükümleri uygulanmaz. Deniz taşıma işlerinde çalışanlar 854 sayılı Deniz İş Kanununa tabidir. Ancak hava taşıma işlerinde çalışanlar için özel bir düzenleme yapılmadığından Borçlar Kanunu genel hükümleri uygulanmaktadır.

854 sayılı Deniz İş Kanunu’nun 1 inci maddesine göre “Bu kanun denizlerde, göllerde ve akarsularda Türk Bayrağını taşıyan ve yüz ve daha yukarı grostonalitonluk gemilerde bir hizmet akti ile çalışan gemi adamları ve bunların işverenleri hakkında uygulanır” denilerek, adı geçen Kanunun kapsamı belirlenmiştir. Gemiler aracılığı ile yapılan deniz taşıma işleri ayrı bir yasaya tabi olduğundan, 4857 sayılı Yasanın kapsamı dışında bırakılmıştır. Gemi yabancı ülke bayrağı taşıyor veya gemi Türk bayraklı olsa dahi yüz grostonalitonluk değilse bu gemide çalışanlar hakkında Deniz İş Kanunu uygulanamaz. Taşıma işinde çalışan bu gemideki işçiler de 4857 sayılı İş Kanunu kapsamı dışında kaldığından, haklarında Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır.

854 sayılı Deniz İş Kanunu’nun 46 ncı maddesi uyarınca, Bu kanun kapsamına giren gemiadamlarıyla bunların işveren veya işveren vekilleri arasında bu kanundan veya hizmet aktinden doğan davalar hakkında, 5521 sayılı Kanun hükümleri uygulanır. Hizmet aktinde ayrıca bir hüküm yoksa dava geminin bağlama limanında iş davalarını bakmaya yetkili mahkemede görülür. Ancak, hava taşıma faaliyeti yapılan işyerinde sendika örgütlenmesi sonucu Toplu İş Sözleşmesi bağıtlanmış ise, üye sendika üyesi işçi ile işveren arasındaki uyuşmazlığın 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu’nun 66 ncı maddesi uyarınca iş mahkemesinde görülmesi gerekir.

Zirai uçaklar ile Türk Hava Kurumu uçakları pilotları “hava taşıma işleri” kapsamında bir iş yapmadıklarından 4857 sayılı Kanun hükümlerine tabidirler.

4857 sayılı İş Kanunu’nun 4 maddesinde deniz ve taşıma işlerinin yapıldığı işyerlerinde çalışanların kanun kapsamına girmeyeceği açıklandıktan sonra ayrık durumlara yer verilmiştir.

Buna göre;

1. Kıyılarda veya liman ve iskelelerde gemilerden karaya ve karadan gemilere yapılan yükleme ve boşaltma işlerinde,

2. Havacılığın bütün yer tesislerinde yürütülen işlerinde,

3. Deniz İş Kanunu kapsamına girmeyen ve tarım işlerinden sayılmayan, denizlerde çalışan su ürünleri üreticileri ile ilgili işlerde,

çalışanların 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında oldukları belirtilmiştir.

Sonuç olarak gerek taşıma gerekse yer hizmeti olsun, yukarda açıklanan ilkelere göre deniz ve hava işlerinde, 4857 sayılı İş Kanunu, 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu ve 854 sayılı Deniz İş Kanunu’nun uygulandığı uyuşmazlıklarda iş mahkemesi, diğer durumlarda ise genel mahkemeler görevlidir.

Somut olayda, davacının davalı şirketin donatanı olduğu gemide gemi adamı olarak çalıştığı, ücretlerinin ödenmemesi nedeniyle bu alacağını tahsil edebilmek için davalı aleyhine ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibi başlattığı, davalının takibe itiraz ettiği ve takibin durduğu açıkça anlaşılmıştır.

Yukarıda ilke kararımızda da açıkça belirtildiği üzere, 854 sayılı Deniz İş Kanunu’nun 46 ncı maddesi uyarınca, “Bu kanun kapsamına giren gemiadamları ile bunların işveren veya işveren vekilleri arasında bu kanundan veya hizmet aktinden doğan davalar hakkında, 5521 sayılı Kanun hükümleri uygulanır. Hizmet aktinde ayrıca bir hüküm yoksa dava geminin bağlama limanında iş davalarını bakmaya yetkili mahkemede görülür”.

5521 sayılı (mülga) İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1 inci maddesinde, İş Kanunu’na göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuki uyuşmazlıkların çözüm yerinin iş mahkemeleri olduğu belirtilmiştir.

Davacı, ücretlerinin ödenmemesi nedeniyle davaya konu icra takibini başlatmıştır. Takibin ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla yapılması davacı ile davalı arasında iş akdi olmadığını göstermez. Takibin dayanağı taraflar arasında akdedilen iş sözleşmesi ve bu sözleşmeden kaynaklanan ücret alacağıdır. Takipte Türk Ticaret Kanunu’nun bir kısım maddelerine de dayanılması takibin dayanağının TTK olduğunu göstermez.

Uyuşmazlık taraflar arasındaki iş ilişkisinden kaynaklanmakta olup uyuşmazlığın çözüm yeri iş mahkemesidir. Mahkemece işin esasına girilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olduğundan bahisle yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmesi bozmayı gerektirmiştir…”

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.

Davacı vekili, müvekkilinin İstanbul Gemi Siciline kayıtlı Türk Bayraklı …… Gemisinde çalıştığını ancak ücretlerinin ödenmemesi nedeniyle İstanbul 10. İcra Müdürlüğünün 2011/3508 E. sayılı takip dosyası ile gemi üzerinde bulunan kanuni rehin hakkına dayalı olarak ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamsız takip başlattığını, davalının anılan borca tüm ferileriyle birlikte itiraz ettiğini ve bu nedenle takibin durduğunu ileri sürerek, itirazın iptali ile haksız ve kötü niyetli olarak takibe itiraz eden davalı borçlu aleyhine icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, 5521 sayılı (mülga) İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5’inci maddesi uyarınca müvekkili şirketin tebligat adresinden de anlaşılacağı üzere bu dava ile ilgili olarak yetkili mahkemenin İstanbul Anadolu İş Mahkemeleri olduğunu, davacı tarafından müvekkili aleyhine yapılan icra takibine, ücretlerin miktarı ve borç durumu konusunda belirsizliğin bulunması ve hak kaybına uğramamak için bu takipleri durdurmak ve yargılama sonucunda belirlenecek borcu ödemek üzere itiraz etmek zorunda kaldıklarını, bu nedenle icra inkar tazminatı talebinin haksız olduğunu, şirketin muhasebe kayıtlarında yapılacak inceleme sonucunda borçlarının bulunduğunun tespiti hâlinde mahkeme kararı beklenmeksizin varılacak anlaşma çerçevesinde ödemek istediklerini, bu nedenle dava konusunun sulh yoluyla çözümüne yönelik görüşme yapmak istediklerini savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, davalı aleyhine ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapıldığı, takip talebinde Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 1235/3 ve 1236’ncı maddeleri uyarınca kanuni rehin hakkı tanınması talep edildiği, icra müdürlüğünün 14.11.2011 tarihli gemi siciline gönderdiği yazı ile 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 150/c maddesi gereğince şerh düşülmesinin istendiği, davalı borçlu vekilinin bu şerhin kaldırılması için verdiği dilekçesinin de kanuni rehin hakkı tesisi konusu taşınmaz mal hükümlerine tabi olduğundan itirazın reddine karar verildiği, kanuni rehin hakkı tesisi Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmiş bir hak olup, TTK’da düzenlenen hususlarla ilgili olarak açılacak davaların mutlak ticari dava olduğu, Yargıtay Başkanlar Kurulunun 30.06.1966 tarihli ve 1966/59 E.-1966/267 K. sayılı kararında, “…gemi adamlarının hizmet ve iş mukavelelerinden doğan alacaklar gemi alacaklısı hakkı verdiğine göre uyuşmazlık hâlinde açılacak davalar ticari dava niteliğindedir.” denildiğini, TTK’da düzenlenen kanuni rehin hakkının, 1086 sayılı (mülga) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 389 ve devamı maddelerinde düzenlenen ihtiyari tedbir veya 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 257 ve devamı maddelerinde düzenlenen ihtiyati haciz mahiyetinde bir hak olmadığı, zira geminin donatanı veya işletenin gemi maliki olup olmadığına bakılmaksızın gemi üzerinde alacak tesis edilmesine imkân veren bir hak olduğu, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan TTK’nın 1235 ve 1236 ile 1242’nci maddeleri ve yeni Türk Ticaret Kanunu’nun 1320, 1321 ve 1353’üncü maddelerinde düzenlenen kanuni rehin hakkı ayni nitelikte bir hak doğurup öncelikli olduğu, açıklanan nedenlerle kanuni rehin hakkı tesis edilmesi talebini içeren takip nedeniyle vaki itirazın iptali davasına bakma görevinin ticaret mahkemelerinin görevinde kaldığından dava dilekçesinin mahkemenin görevsizliği nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine karar Özel Dairece, yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Mahkemece, davacının ücret alacağını talep etmesinin ötesinde Türk Ticaret Kanunu’nun 1235/3 ve 1236’ncı maddelerinde düzenlenen kanuni rehin hakkı tanınmasını talep ettiği belirtildikten ve kanuni rehin hakkına değinildikten sonra, iş sözleşmesinden kaynaklandığı tartışmasız olan bazı alacaklara ilişkin davalara bakma görevinin iş mahkemelerine ait olmadığına dair örnekler bulunduğu, başka bir deyişle iş mahkemelerinin görevini belirlerken yalnızca taraflar arasında iş sözleşmesi bulunduğu ve bu hâlde iş mahkemelerinin görevli olduğunu kabul etmenin eksik bir yaklaşım olduğu, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 4’üncü maddesindeki istisnai hâller buna doğrudan bir örnek olacağı gibi Türk Ticaret Kanunu’nun 4’üncü maddesindeki emredici kural nedeniyle 4’üncü Kitapta düzenlenen kanuni rehin hakkı tanınması ile ilgili talepler hakkındaki davaların da iş mahkemelerinde görülmemesi gerektiğine dolaylı bir örnek olduğu, Yargıtay 11, 17 ve 20. Hukuk Dairelerinin bazı kararlarına değinilerek bu kararlarda davaya bakmakla görevli mahkemenin Deniz İhtisas Mahkemeleri olduğunun belirtildiği, aynı şekilde Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 26.12.2013 tarihli ve 2011/47983 E.-2013/35081 K. sayılı kararına konu İstanbul 6. İş Mahkemesinin 2009/1067 E.-2011/684 K. sayılı kararı ile, kanuni rehin hakkı tanınmasına ilişkin talebin Deniz İhtisas Mahkemesinin görev alanında kaldığı gerekçesiyle görevsizliği sebebiyle reddi ile dosyanın Deniz İhtisas Mahkemesine gönderilmesine ve davanın işçilik alacakları ile ilgili bölümünün ise kısmen kabulüne şeklinde verdiği kararın onandığı, bozma öncesi kararın gerekçesinde de belirtildiği üzere Yargıtay Başkanlar Kurulunun kararında davaya bakmanın ticaret mahkemelerine ait olduğunun açıkça belirtildiği gerekçeleriyle önceki kararda direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, 854 sayılı Deniz İş Kanunu’na tabi gemi adamı olarak çalışan davacı tarafından ücretlerinin ödenmemesi nedeniyle ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibine davalı tarafından yapılan itirazın iptali istemine ilişkin eldeki davada, icra takibinde ödenmeyen ücret alacağının tahsili yanında 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1320 ve 1321’inci (mülga 6762 sayılı TTK’nın 1235/3 ve 1236’ncı) maddeleri uyarınca kanuni rehin hakkının da talep edilmesi karşısında, eldeki davanın iş mahkemesinde mi yoksa ticaret mahkemesinde mi görülmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.

İşin esasına girilmeden önce öncelikle 854 sayılı Deniz İş Kanunu’nun kapsamı, iş mahkemesinin görevi ve kanuni rehin hakkı kavramlarının açıklanması gerekmektedir.

I-Deniz İş Kanunu’nun kapsamı

854 sayılı Deniz İş Kanunu’nun, “Kanunun kapsamı” başlıklı 1’inci maddesine göre;

“Bu kanun denizlerde, göllerde ve akarsularda Türk Bayrağını taşıyan ve yüz ve daha yukarı grostonilatoluk gemilerde bir hizmet akti ile çalışan gemiadamları ve bunların işverenleri hakkında uygulanır.

Aynı işverene ait gemilerin grostonilatoları toplamı yüz veya daha fazla olduğu veyahut işverenin çalıştırdığı gemiadamı sayısı 5 veya daha fazla bulunduğu takdirde birinci bent hükmü uygulanır.

Bu kanunun uygulanmasında; sandal, mavna, şat, salapurya gibi olanlar da (gemi) sayılır. Cumhurbaşkanı, ekonomik ve sosyal gerekler bakımından bu kanun hükümlerini yukardaki bentlerin kapsamı dışında kalan gemilerle gemi adamlarına ve bunların işverenlerine kısmen veya tamamen teşmile yetkilidir.

Yukardaki bentlerde yazılı gemilerin bu kanun kapsamına alınmaları sebebiyle yapılabilecek itirazlar Çalışma Bakanlığı tarafından incelenerek karara bağlanır. Bu itirazlar kanunun uygulanmasını durduramaz.”

Kanun’un kapsamına girmeyen örneğin yabancı bayraklı bir gemide hizmet akti ile çalışan gemi adamları hakkında bu Kanun uygulanmaz.

854 sayılı Deniz İş Kanunu’nun görevli mahkemeyi belirleyen 46’ncı maddesine göre de, bu Kanun kapsamına giren gemi adamlarıyla bunların işveren veya işveren vekilleri arasında bu Kanundan veya hizmet aktinden doğan davalar hakkında, 5521 sayılı Kanun hükümleri uygulanır.

II- İş mahkemesinin görevi

Genel anlamda bir mahkemenin görevi; belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece (hüküm) mahkemelerinden, hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir. Bir yerdeki ilk derece (hüküm) mahkemeleri; genel mahkemeler ve özel mahkemeler olmak üzere ikiye ayrılır. Genel mahkemeler ise asliye ve sulh hukuk mahkemesi olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir.

Mahkemelerin görevi kanunla düzenlenir. Bu kapsamda iş mahkemelerinin görevi ilk olarak 5521 sayılı (mülga) İş Mahkemeleri Kanunu ile düzenlenmiştir. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1’inci maddesine göre, İş Kanunu’na göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi görevi iş mahkemelerine aittir. İşçi sıfatını taşımayan kişinin talepleriyle ilgili davanın, iş mahkemesi yerine genel görevli mahkemelerde görülmesi gerekir.

4857 sayılı İş Kanunu’nun 1’inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince, 4’üncü maddedeki istisnalar dışında kalan bütün iş yerlerine, işverenler ile işveren vekillerine ve işçilerine, çalışma konularına bakılmaksızın bu Kanunun uygulanacağı belirtilmiştir.

İş mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde iş davalarına bakmak üzere bir asliye hukuk mahkemesi görevlendirilir. İş davalarına bakmakla görevli asliye hukuk mahkemesine açılan dava “iş mahkemesi sıfatıyla” açılmamış ise, mahkeme görevsizlik kararı veremez. Bu durumda asliye hukuk mahkemesi tarafından, verilecek bir ara kararı ile davaya “iş mahkemesi sıfatıyla ” bakmaya devam olunur.

Ancak 25.10.2017 tarihinde 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile 5521 sayılı (mülga) İş Mahkemeleri Kanunu yürürlükten kaldırılmış olup, anılan Kanunda göreve ilişkin yeni kurallar ihdas edilmiştir. Bu noktadan hareketle 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun görevi düzenleyen 5’nci maddesine göre iş mahkemeleri; “…5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemiadamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına…” ilişkin dava ve işlere bakmakla görevlidir.

Bu kapsamda eldeki davanın açıldığı tarih itibariyle 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu uygulanmakta olup, anılan Kanun uyarınca 854 sayılı Deniz İş Kanunu’ndan veya gemi adamı ile yapılan hizmet akdinden doğan uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceğine dair açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak, 854 sayılı Deniz İş Kanunu’nun 46’ncı maddesine göre; “Bu kanun kapsamına giren gemiadamlariyle bunların işveren veya işveren vekilleri arasında bu kanundan veya hizmet akdinden doğan davalar hakkında, 5521 sayılı Kanun hükümleri uygulanır.” şeklindeki düzenleme nedeniyle, bu dönemde ortaya çıkacak uyuşmazlıkların çözüm yeri iş mahkemeleri olacaktır. Bununla birlikte 5521 sayılı Kanun’un aksine 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5’inci maddesi ile bu tür uyuşmazlıkların iş mahkemelerinin görev alanına dâhil olduğu açıkça belirtilmiştir.

III-Gemi alacağından kaynaklanan kanuni rehin hakkı

6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu’nun 1235’inci maddesi uyarınca; gemi ile teferruatının bekçilik ve muhafaza masraflarından, gemi seyrüsefer ve liman resimlerinden, şamandıra, fener, liman ve karantina paralarından, kılavuz ücretlerinden, kurtarma – yardım, fidye ve itiraz ücret ve masraflarından, gemi adamlarının hizmet ve iş sözleşmelerinden, müşterek avarya garame borçlarından, deniz ödüncü alacaklarından ve diğer kredi sözleşmelerinden, bagajın teslim edilmemesinden veya hasara uğramasından doğan alacaklardan, yolcu veya mal taşıma akitlerinin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemiş olmasından, kaptanın sadece kaptan olma sıfatından kaynaklanan yetkiyle gerçekleştirdiği hukuki işlemlerden, donatan tarafından akdedilmiş olup ifası kaptana düşen bir sözleşmenin hiç/noksan/fena bir şekilde yerine getirilmesinden, gemi adamlarından birinin kusurundan doğan, İş Sigortaları Kurumu’nun donatana yöneltebileceği tüm istemlerden kaynaklanan alacaklar, gemi alacaklısı hakkının konusunu teşkil etmektedir.

Hâlen yürürlükte olan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1320’nci maddesi uyarınca ise; gemi adamlarına ödenecek ücret veya diğer tutarlardan, geminin işletilmesi nedeni ile karada veya suda meydana gelen can kaybı veya diğer bedensel zararlardan, kurtarma ücretinden, liman, kanal, diğer suyolları, karantina ve kılavuzluk için ödenecek resimlerden, geminin işletilmesinin sebep olduğu maddi zıya veya hasardan doğan ve haksız fiile dayanan taleplerden ve müşterek avarya garame payından kaynaklanan alacaklar gemi alacaklısı hakkının konusunu teşkil etmektedir (Kula Değirmenci, N.: Türk Ticaret Kanunu Uygulamalarında Gemi Alacaklısı Hakkının Bir Unsuru Olarak Hakkın Sahibi, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XVIII, Y. 2014, S. 3-4, s.256-258).

Bu alacakların tümü, para alacağı niteliğindedir; dolayısıyla sözleşme veya haksız fiil hükümlerine göre bir paranın ödenmesini hedef tutmaktadır. Bu düzenlemeden terminolojik olarak da anlaşılacağı gibi, 1320’nci maddede ve sonrasındaki hükümlerde iki hukuksal olgu düzenlenmiştir. Birinci olgu, sözleşme veya haksız fiil uyarınca ortaya çıkan para alacağıdır; ikinci olgu ise, o para alacağına tanınan “gemi alacaklısı hakkı”dır. Gemi alacaklıları, 1320’nci maddede sıralanan para alacaklarını istemeye hakkı olan kişilerdir. Onlara tanınan hak, gemi üzerinde kanuni bir rehin hakkıdır; bu rehin hakkı her üçüncü kişiye karşı ileri sürülebilir. Dolayısıyla “gemi alacaklıları”na tanınan “hak”, üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilen ve sıralamada öncelikli bir rehin hakkıdır. Bu sebeple “gemi alacaklısının hakkı”, yani ona tanınan hak, kanundan doğan (kanuni) bir rehin hakkıdır. Bu rehin hakkı, gemi alacağına mutlak surette bağlı ve onun bir feridir (Atamer, K.; Deniz Ticareti Hukuku C.II- Gemilerin Eşya Hukuku, 1. Baskı, İstanbul, Haziran 2018, s.146).

Gemi alacaklısı hakkının diğer haklara göre ayrıcalıkları; hakkın gemi üzerinde tescil edilmiş veya edilmemiş olan bütün diğer rehin haklarından ve aynı yükümlülüklerden önce gelmesini sağlayan öncelik hakkı, geminin el değiştirmesinden etkilenmeksizin, her malike ve zilyede karşı ileri sürülebilmesini sağlayan takip hakkı ve hakkın devri ile kanuni rehin hakkının da devir edilebilirliği olarak sıralanabilecektir (Kula Değirmenci, s.255).

Alacaklıya gemi alacağı hakkı veren bu alacaklardan biri de 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1320’nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen; “Ülkelerine getirilme giderleri ve onlar adına ödenmesi gereken sosyal sigorta katılma payları da içinde olmak üzere, gemi adamlarına, gemide çalıştırılmakta olmaları dolayısıyla ödenecek ücretlere ve diğer tutarlara ilişkin istem hakları”dır.

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1321’inci, 6762 sayılı mülga TTK’nın ise 1236’ncı maddeleri uyarınca gemi alacağı, sahibine, gemi ve eklentisi üzerinde kanuni rehin hakkı verir. Dolayısıyla gemi alacağından kaynaklanan kanuni rehin hakkı, gemi adamının ödenmeyen ücret alacaklarının tahsilini kolaylaştırmak ve ücretinin güvence altına alınmasını sağlamak amacıyla kanundan kaynaklanan bir rehin hakkıdır.

Bu kanuni rehin hakkı, temin edilen alacaktan ayrı ve bağımsız olarak yargılama veya icra konusu yapılamaz (Atamer, s.178).

IV-Somut olayın değerlendirilmesi

Yukarıdaki bilgiler bir arada değerlendirildiğinde, Özel Daire ile mahkeme arasında davacının 854 sayılı Deniz İş Kanunu kapsamında hizmet akti ile çalışan gemi adamı olduğu uyuşmazlık dışıdır.

Somut olayda, davacının davalı şirketin donatanı olduğu gemide gemi adamı olarak çalıştığı, ücretlerinin ödenmemesi nedeniyle bu alacağını tahsil edebilmek için davalı aleyhine ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibi başlattığı, davalının takibe itiraz ettiği ve takibin durduğu, davacının bunun üzerine eldeki davayı açtığı anlaşılmıştır.

854 sayılı Deniz İş Kanunu’nun 46’ncı maddesi uyarınca, “Bu kanun kapsamına giren gemiadamları ile bunların işveren veya işveren vekilleri arasında bu kanundan veya hizmet aktinden doğan davalar hakkında 5521 sayılı Kanun hükümleri uygulanır.”

5521 sayılı (mülga) İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1’inci maddesinde ise, İş Kanunu’na göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş sözleşmesinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuki uyuşmazlıkların çözüm yerinin iş mahkemeleri olduğu belirtilmiştir.

Davacının icra takibinin, ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla yapılması, davacı ile davalı arasında iş sözleşmesi bulunmadığını göstermez. Takibin dayanağı taraflar arasında akdedilen iş sözleşmesi ve bu sözleşmeden kaynaklanan ücret alacağıdır. İcra takibinde, gemi alacaklısı olan davacı işçinin, kanundan kaynaklanan ve ücretinin korunmasına ilişkin güvence niteliğinde bulunan kanuni rehin hakkına da dayanması, eş deyişle takipte Türk Ticaret Kanunu’nun bir kısım maddelerinin de gösterilmesi, takibin dayanağının TTK olduğunu göstermez.

Uyuşmazlık 854 sayılı Deniz İş Kanunu’na tabi gemi adamı olarak hizmet (iş) sözleşmesi ile çalışan ve bu sözleşme uyarınca ödenmesi gereken ücretlerinin davalı işveren tarafından ödenmemesi nedeniyle tahsili amacıyla yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemi olup, taraflar arasında iş ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlığın çözüm yeri iş mahkemesidir.

Mahkemece işin esasına girilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olduğundan bahisle mahkemenin görevsizliğine ilişkin önceki kararda direnilmesi yerinde değildir.

Hâl böyle olunca direnme kararı Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulmalıdır.

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 28.03.2019 tarihinde oybirliği ile kesin olarak karar verildi.

İş sözleşmesi hazırlanması ve sözleşmenin feshi gibi iş hukuku davası ve uyuşmazlıklarda taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için iş hukuku alanında deneyimli bir avukattan hukuki destek alınması faydalı olacaktır.  Kayseri iş hukuku avukatı kadromuz, iş hukuku alanında 15 yılı aşan deneyimi ile güncel mevzuat ve Yargıtay kararları çerçevesinde; ihbar tazminatı davası, kıdem tazminatı davası, işe iade davası, fazla mesai alacağı ve benzer davaların açılması ve takibi, mobbing ve kötü niyet tazminatlarına ilişkin davaların açılması ve takibi, fazla mesai ücretleri ve yıllık ücretli izinlerin kullandırılması, hesaplanması ve tahsili davaları açılması ve takibi konuları başta olmak üzere -bunlarla sınırlı olmamak üzere- iş hukuku ile ilgili her türlü konuda müvekkillerine avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.

Kayseri iş hukuku avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.