Kefalet Sözleşmesinin Şekle Aykırılığı Nedeniyle Kesin Hükümsüz Olması Halinde Kefilin Sorumluluğu

Kefalet Sözleşmesinin Şekle Aykırılığı Nedeniyle Kesin Hükümsüz Olması Halinde Kefilin Sorumluluğu - Kayseri Borçlar Hukuku Avukatı - Kayseri Ticaret Hukuku Avukatı Zülküf Arslan Hukuk Bürosu 0352 222 1661

Kefalet Sözleşmesinin Şekle Aykırılığı

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu

Kefalet Sözleşmesi: Tanımı – Madde 581

Kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir.

Koşulları: Asıl borç – Madde 582

Kefalet sözleşmesi, mevcut ve geçerli bir borç için yapılabilir. Ancak, gelecekte doğacak veya koşula bağlı bir borç için de, bu borç doğduğunda veya koşul gerçekleştiğinde hüküm ifade etmek üzere kefalet sözleşmesi kurulabilir.

Yanılma veya ehliyetsizlik sebebiyle borçlunun sorumlu olmadığı bir borç için kişisel güvence veren kişi, yükümlülük altına girdiği sırada, sözleşmeyi sakatlayan eksikliği biliyorsa, kefaletle ilgili kanun hükümlerine göre sorumlu olur. Aynı kural, borçlu yönünden zamanaşımına uğramış bir borca kefil olan kişi hakkında da uygulanır.

Kanundan aksi anlaşılmadıkça kefil, bu bölümde kendisine tanınan haklardan önceden feragat edemez.

Şekil – Madde 583

Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.

Kendi adına kefil olma konusunda özel yetki verilmesi ve diğer tarafa veya bir üçüncü kişiye kefil olma vaadinde bulunulması da aynı şekil koşullarına bağlıdır. Taraflar, yazılı şekle uyarak kefilin sorumluluğunu borcun belirli bir miktarıyla sınırlandırmayı kararlaştırabilirler.

Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu artıran değişiklikler, kefalet için öngörülen şekle uyulmadıkça hüküm doğurmaz.

Eşin rızası – Madde 584

Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.

Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına veya adi kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine ya da kefil yararına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olmayan değişiklikler için eşin rızası gerekmez.

Ticaret siciline kayıtlı ticari işletmenin sahibi veya ticaret şirketinin ortak ya da yöneticisi tarafından işletme veya şirketle ilgili olarak verilecek kefaletler, mesleki faaliyetleri ile ilgili olarak esnaf ve sanatkârlar siciline kayıtlı esnaf veya sanatkârlar tarafından verilecek kefaletler, 27/12/2006 tarihli ve 5570 sayılı Kamu Sermayeli Bankalar Tarafından Yürütülen Faiz Destekli Kredi Kullandırılmasına Dair Kanun kapsamında kullanılacak kredilerde verilecek kefaletler ile tarım kredi, tarım satış ve esnaf ve sanatkârlar kredi ve kefalet kooperatifleri ile kamu kurum ve kuruluşlarınca kooperatif ortaklarına kullandırılacak kredilerde verilecek kefaletler için eşin rızası aranmaz.

Kefalet Sözleşmesinin Şekle Aykırılığı Nedeniyle Kesin Hükümsüz Olması

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Esas No: 2020/19-457 Karar No: 2022/1431 Karar Tarihi: 02.11.2022

Özet: Kefalet sözleşmesinin şekle aykırılık nedeniyle hükümsüzlüğünü hâkimin re’sen göz önünde tutması gerekir (Tandoğan, s. 741). Alacaklı kesin hükümsüz bir kefalet sözleşmesine dayanarak kefilden ifa talebinde bulunamayacağı gibi, kefilin yapacağı ifanın hükümsüzlüğü düzeltici etkisi de olmaz. Alacaklı ifa talebini dava yolu ile ileri sürerse, hâkim kefil tarafından ileri sürülmese bile şekle aykırılığı görevi gereği göz önünde tutar. Hatta kefil, kefalet sözleşmesinin şekle aykırılığına dayanmak istemediğini açıkça söylese ve savunmasını esas borcun geçerli olmadığı olgusu üzerine kursa bile, hâkim kefalet sözleşmesinin şekle aykırılığını yine de dikkate alabilecektir. Zira, kefalet sözleşmesi için Kanun’da öngörülen bu şekil kuralı, bir ispat şekli olmayıp, geçerlilik şekli niteliği taşımaktadır. Diğer taraftan; direnme kararında kefalet sözleşmesinin eşin yazılı rızası bulunmadan imzalandığı belirtilmiş ise de, davalı kefilin eşinin rızasının bulunduğu dosya içerisindeki (davalı kefilin eşinin imzasını taşıyan) “Eş Rıza Belgesi”nden anlaşılmaktadır. Hâl böyle olunca; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu‘nun 584/1. maddesi uyarınca kefalet sözleşmesinde kefilin eşinin yazılı rızası bulunmakta ise de Bölge Adliye Mahkemesince kefalet sözleşmesinin şekle aykırılık nedeniyle hükümsüzlüğü re’sen göz önünde tutularak davanın reddi yönünde verilen direnme kararı bu bakımdan doğru bulunduğundan direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle onanması gerekmiştir.

(6098 s. K. m. 12, 581, 583, 584, 585, 591, 596, 598, 603) (818 s. K. m. 483, 484, 486, 492, 497, 503) (YİBK 12.04.1944 T. 1943/14 E. 1944/13 K.)

1. Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ereğli (Konya) 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine bölge adliye mahkemesince istinaf başvurususun esastan kabulüne ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın reddine ilişkin karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili bankanın Ereğli Şubesi ile dava dışı Mustafa Çınar arasında kredi genel sözleşmesi imzalandığını, davalının söz konusu sözleşmeyi müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imzalaması nedeniyle borcun tamamından asıl borçlu gibi sorumlu olduğunu, sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi üzerine borçlu ile kefile Ankara 38. Noterliğinin 14.07.2014 tarihli ve 23979 yevmiye numaralı ihtarnamenin keşide edildiğini, ancak verilen süre içerisinde ihtarname gereğinin yerine getirilmediğini ve dava dışı borçlu ile davalı kefil hakkında Ereğli 2. İcra Müdürlüğünün 2014/3638 E. sayılı dosyasında icra takibi başlatıldığını, davalının borca, faize ve fer’îlerine ilişkin itirazları üzerine takibin durduğunu, eldeki davaya konu sözleşmede imzalar huzurda alındığından yapılan itirazın dayanaksız olduğunu ileri sürerek davalının icra takibine haksız itirazının iptali ile takibin devamına, davalı aleyhine alacağın %40’ından aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı cevabı:

5. Davalı cevap dilekçesinde; müvekkilinin müşterek ve müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı kredi sözleşmesinde kredi çekildiğinde belirli olan ilk limite kefil olduğunu, borçlunun sonradan kullandığı ve limit dışı olan kredilerden müvekkilinin bilgisi olmadığı gibi sorumlu da tutulamayacağını, mahkemeden kredi sözleşme belgeleri ve müvekkilinin sorumlu olduğu kredi limitinin tespitini istediklerini, müvekkili tarafından yapılan itirazının kısmî itiraz olduğunu, sadece imza attığı ilk kredi ve burada yazılı limit olduğunu, sorumlu olduğu limit miktarını sözleşmeye el yazısı ile yazmış olmasının muhtemel olduğunu, asıl borçlunun krediye ilişkin ödemelerinin de bu miktardan düşülmesi ve tüm kredi belgeleri ve sözleşmelerinin bilirkişi incelemesine yapılarak müvekkilinin gerçekte sorumlu olacağı borcun belirlenmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Ereğli (Konya) 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 16.12.2016 tarihli ve 2015/11 E., 2016/867 K. sayılı kararı ile; düzenlenen bilirkişi raporuna göre davalının müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatı ile imzaladığı genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan takip borcunun 147.396,73TL olduğu, alacağın tasfiyesine kadar işleyecek temerrüt faizinden sorumluluğunun bulunduğu ve itirazlarının hukukî dayanaktan yoksun olduğunun belirtildiği, bilirkişi raporu usul ve yasaya uygun düzenlendiğinden bu rapora itibar edilerek davalı tarafından icra takibine yapılan itirazın haksız olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, itirazın iptali ile takibin devamına, davacı vekilinin icra inkâr tazminatı talebinin ise reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

7. Ereğli (Konya) 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf isteminde bulunulmuştur.

8. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesinin 22.03.2017 tarihli ve 2017/122 E., 2017/100 K. sayılı kararı ile; genel kredi sözleşmesinin 06.07.2012 tarihinde imzalandığı, somut olaya 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu‘nun uygulanması gerektiği, sözleşmede kefalet tarihi ve müteselsil kefil olma durumunun kefil tarafından kendi el yazısı ile yazılmadığı, eş rızasının da alınmadığı, kefaletin bu nedenlerle geçersiz olduğu gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf talebinin esastan kabulü ile Ereğli (Konya) 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 16.12.2016 tarihli ve 2015/11 E., 2016/867 K. sayılı kararının kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

9. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

10. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 07.11.2019 tarihli ve 2017/3253 E., 2019/5052 K. sayılı kararı ile;

“…İstinaf mahkemesi kararının gerekçesini oluşturan kredi sözleşmesinde davalının kefaletine ilişkin bölümün imza tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu‘nun 583. maddesinde yazılı şekil şartlarına uymadığı vakıası doğru ise de, davalının hem ödeme emrine itirazında hem de cevap dilekçesinde kefaletinin varlığını ve kefil olduğunu kabul etmiş ve savunmasını başka nedene dayandırmış olup, kefaletinin geçersizliğine ilişkin bir beyanı bulunmamaktadır. Bu durumda ilk derece mahkemesince davacı alacağının davalının kefalet limiti içinde kaldığı saptanarak davanın kabulüne karar vermesi isabetli olup, istinaf mahkemesince ilk derece mahkemesinin kararını kaldırarak yazılı şekilde karar vermesi doğru olmamış,…”

gerekçesiyle bölge adliye mahkemesi kararının bozulmasına ve dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

11. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesinin 03.02.2020 tarihli ve 2020/39 E., 2020/143 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu‘nun 583. maddesinde belirtilen şekil şartı geçerlilik koşulu olduğundan tarafların geçerlilik şartlarını taşımayan sözleşmeyi iradeleri ile geçerli hâle getirmeleri, icazet veya tanıma ile şekil koşulunu aşarak geçerli kılmalarının mümkün olmadığı, davalının bu yöndeki beyanlarının mahkemeyi bağlamayacağı, aksi takdirde tarafların Kanun’un korumadığı ve geçerli saymadığı bir sözleşme hükmünü kanunu re’sen uygulamakla yükümlü hâkimin uygulamasını sağlayarak geçerli hâle getirme hakkına sahip olabilecekleri, bunun da hâkimin kanuna göre karar verme yükümlülüğünü ortadan kaldıracağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalının müşterek borçlu ve müteselsil kefil olduğu genel kredi sözleşmesinde davalının kefaletine ilişkin bölümde imza tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu‘nun 583. maddesine göre yazılı şekil şartlarına uyulmadığı hususu uyuşmazlık konusu olmayan somut olayda, davalının ödeme emrine itirazında, cevap dilekçesinde ve istinaf dilekçesinde kefaletinin varlığını ve kefil olduğunu kabul ederek savunmasını başka nedene dayandırmış olması ve kefaletinin geçersizliğine dair bir beyanının bulunmaması karşısında, bu hususun Bölge Adliye Mahkemesince re’sen dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesinin isabetli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.

15. Kefalet sözleşmesi, somut olaya uygulanması gereken 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu‘nun 581 ilâ 603. maddeleri (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 483 ilâ 503. maddeleri) arasında düzenlenmiştir.

16. Kefalet sözleşmesiyle kefil, asıl borçlunun borcunu ödememesi durumda, söz konusu borçtan şahsen sorumlu olacağını taahhüt etmektedir. Daha yalın bir anlatımla bu sözleşme ile kefil, borçlunun asıl borcu ifa edememesi riskini üzerine alır (Özen, Burak: Kefalet Sözleşmesi, İstanbul 2008, s. 6.; atıf yapan; Karakılıçarslan, Seda: Kefilin Sorumluluğunun Kapsamı, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. XIII, 2009, S. 1-2, s. 43).

17. Kefalet sözleşmesiyle kefil, borcun ifa edilmemesi hâlinde, alacaklının ifaya menfaatini sağlamayı kişisel olarak üstlendiğine göre, bir kişinin zaten kişisel olarak sorumlu olduğu borç için kefil olması anlamsızdır. Zira bu hâllerde kefalet sözleşmesinin teminat sağlama amacı gerçekleşmez (Tandoğan, Haluk: Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, C.2 İstisna (Eser) ve Vekâlet Sözleşmeleri, Vekâletsiz İş Görme, Kefalet ve Garanti Sözleşmesi, B.3, Ankara 1987 s. 699; Ayan, Serkan: Kefalet Sözleşmesi, Ankara 2018, s. 17).

18. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 581. maddesinde; “Kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir.” şeklinde tanımlanmıştır.

19. Kefaletin türleri ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu‘nun 585 vd. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 486 vd.) maddelerinde düzenlenmiş ve uyuşmazlık konusu müteselsil kefaletle ilgili olarak da 586. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;

“Kefil, müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden kefili takip edebilir. Ancak, bunun için borçlunun, ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerekir.”

20. Önemle vurgulamak gerekir ki; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu‘nun 583. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;

“Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.

Kendi adına kefil olma konusunda özel yetki verilmesi ve diğer tarafa veya bir üçüncü kişiye kefil olma vaadinde bulunulması da aynı şekil koşullarına bağlıdır. Taraflar, yazılı şekle uyarak kefilin sorumluluğunu borcun belirli bir miktarıyla sınırlandırmayı kararlaştırabilirler.

Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu artıran değişiklikler, kefalet için öngörülen şekle uyulmadıkça hüküm doğurmaz.”

21. Buna göre; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu‘nun 583/1. maddesi gereğince kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi kefalet sözleşmesinin geçerliliği için şarttır. 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 484. maddesi gereğince de kefalet sözleşmesinin geçerliliği yazılı şekilde yapılmasına ve kefilin bu sözleşmede sorumlu olacağı miktarın gösterilmesine bağlıdır.

22. Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse; kefalet sözleşmesi için Kanun’da öngörülen bu şekil kuralı, bir ispat şekli olmayıp, geçerlilik şekli niteliği taşır. Bu nedenle, kefalet sözleşmesi Kanun’da öngörülen bu şekle uygun yapılmazsa, sözleşme Türk Borçlar Kanunu’nun 12/2. maddesi gereğince hükümsüz olacaktır (Ayan, s.182).

23. Zira; 12.4.1944 tarihli ve 1943/14 E., 1944/13 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu Kararında; sözleşmede kefilin ödeyeceği muayyen bir miktarın gösterilmiş olup olmadığının ve sözleşme içeriğinden böyle muayyen bir miktarın anlaşılmasına olanak bulunup bulunmadığının hâkim tarafından re’sen gözetilmesi gerektiği belirtilmiştir.

24. Bu noktada kefalet sözleşmesinde “Eşin rızası”nı düzenleyen Türk Borçlar Kanunu’nun 584/1. maddesi; Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.hükmünü içermekte olup, bu madde evlilik birliğinin ve genel anlamda ailenin ve dolaylı olarak da doğrudan kefilin korunması amacıyla kabul edilmiş, evli kişilerin kefil olma ehliyeti, diğer eşin iznine bağlanmıştır. Eşin iznine ilişkin hüküm, kefalet sözleşmesinin şekline dair bir kural olmayıp, maddi bir geçerlilik koşuludur (Ayan, s. 115).

25. Öte yandan, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu‘nun 591. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 497.) maddesi gereğince kefalet sözleşmesinde kefil, borçluya ait bütün def’îleri alacaklıya karşı ileri sürebilme hakkına sahip olduğu gibi, kefil kefaletten doğan borcunu ödedikten sonra ödeme nispetinde alacaklının haklarına halef olup, asıl borçluya rücu edebileceğini düzenleyen “Kefilin rücu hakkı” başlıklı TBK’nın 596 maddesi (BK md. 496); “Kefil, alacaklıya ifada bulunduğu ölçüde, onun haklarına halef olur. Kefil, bu hakları asıl borç muaccel olunca kullanabilir.” hükmünü taşımaktadır.

26. Bu düzenlemeye göre kefil alacaklıya ifada bulunduğu ölçüde onun haklarına halef olacaktır. Kefilin alacaklıya ifada bulunmasıyla kefalet borcu sona ermekle birlikte kefil alacaklı yerine geçerek borçluyu takip etme imkânı kazanmaktadır. Bu nedenle kanun koyucu kefilin himayesi amacıyla alacaklının asıl borç ilişkisinde sahip olduğu haklara halef olmasını ve bu şekilde asıl borçluya rücu edebilmesini öngörmüştür. Bu kapsamda kefilin alacaklıya halef olmasının amacını, asıl borçluya rücu hakkı oluşturmaktadır. Kefilin alacaklının haklarına halef olması, bütün kefalet sözleşmeleri için mevcuttur. Bu doğrultuda müteselsil kefil de alacaklıya yaptığı ifa oranında alacaklının haklarına halef olacaktır (Acar, Özlem: Türk Borçlar Hukukunda Müteselsil Kefalet Sözleşmesi, Türkiye Cumhuriyeti İstanbul Kültür Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Şubat 2014, s. 300).

27. Kefilin alacaklının haklarına halef olması kanundan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle kefilin alacaklının haklarına sahip olması kendiliğinden gerçekleşmektedir. Halefiyetin söz konusu olabilmesi için alacaklının rızası gerekmemektedir.

28. Nihayet 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu‘nun 598/1. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 492.) maddesi gereğince kefalet sözleşmesinde kefilin sorumluluğu asıl borcun geçerli oluşuna ve devamına bağlıdır.

29. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki dava icra takibine vaki dava itirazın iptali istemine ilişkin olup, davacı bankanın istemine dayanak yaptığı kefalet sözleşmesinde Türk Borçlar Kanunu’nun 583. maddesinde yazılı şekil şartlarına uyulmadığı hususu çekişmesizdir.

.30. Davalı kefil, cevap dilekçesinde kefaletin şekle aykırılık nedeniyle geçersizliğini açıkça ileri sürmemiş ise de, 25.07.2017 tarihli bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde, kefillik ile ilgili sorumluluk ilkeleri ve sözleşmenin bilirkişi tarafından irdelenmediğini ileri sürmüş, istinaf başvuru dilekçesinde de rapora itirazları değerlendirilmeden karar verilmesinin yanlış olduğunu açıkça belirtmiştir.

31. Kefalet sözleşmesinin şekle aykırılık nedeniyle hükümsüzlüğünü hâkimin re’sen göz önünde tutması gerekir (Tandoğan, s. 741). Alacaklı kesin hükümsüz bir kefalet sözleşmesine dayanarak kefilden ifa talebinde bulunamayacağı gibi, kefilin yapacağı ifanın hükümsüzlüğü düzeltici etkisi de olmaz. Alacaklı ifa talebini dava yolu ile ileri sürerse, hâkim kefil tarafından ileri sürülmese bile şekle aykırılığı görevi gereği göz önünde tutar. Hatta kefil, kefalet sözleşmesinin şekle aykırılığına dayanmak istemediğini açıkça söylese ve savunmasını esas borcun geçerli olmadığı olgusu üzerine kursa bile, hâkim kefalet sözleşmesinin şekle aykırılığını yine de dikkate alabilecektir.

32. Zira, kefalet sözleşmesi için Kanun’da öngörülen bu şekil kuralı, bir ispat şekli olmayıp, geçerlilik şekli niteliği taşımaktadır.

33. Diğer taraftan; direnme kararında kefalet sözleşmesinin eşin yazılı rızası bulunmadan imzalandığı belirtilmiş ise de, davalı kefilin eşinin rızasının bulunduğu dosya içerisindeki (davalı kefilin eşinin imzasını taşıyan) 06.07.2012 tarihli “Eş Rıza Belgesi”nden anlaşılmaktadır.

34. Hâl böyle olunca; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 584/1. maddesi uyarınca kefalet sözleşmesinde kefilin eşinin yazılı rızası bulunmakta ise de Bölge Adliye Mahkemesince kefalet sözleşmesinin şekle aykırılık nedeniyle hükümsüzlüğü re’sen göz önünde tutularak davanın reddi yönünde verilen direnme kararı bu bakımdan doğru bulunduğundan direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle onanması gerekmiştir.

IV. SONUÇ

Açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının gerekçesi değiştirilerek ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

Dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine, kararın bir örneğinin de ilk derece mahkemesine, gönderilmesine, 02.11.2022 tarihinde oybirliği ile kesin olarak karar verildi.

Dava sürecinde etkin bir temsil için hukuk alanında deneyimli ve güncel mevzuat ile içtihatlara hakim  bir avukattan hukuki destek almanız büyük önem arz etmektedir. Borçlar hukuku, sigorta ve tazminat hukuku alanında yetkin, maddi ve manevi tazminat davalarında uzman avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek hukuk davalarında sürece katılan taraflara avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermekte ve taraflara hukuki yardım sunmaktadır.

Dava sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır. 

Kayseri borçlar hukuku avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.