Nafaka, Tazminat ve Ziynet Alacağının Takibi
Aile hukuku ile ilgili hükümler kesinleşmedikçe takibe konu edilemez. Ayrıca, boşanma kararının “eklentisi” olan (yoksulluk) ve (iştirak) nafakası da aynı kurala tabi olup, icra takibine konu edilebilmesi için boşanma hükmünün kesinleşmesi gerekir. Bununla birlikte, boşanma hükmü kesinleşmiş ise, eklentilerin (yoksulluk nafakası, iştirak nafakası, maddi ve manevi tazminat vs.) infaz edilmesi için kararın, eklentiler yönünden de kesinleşmesi gerekmez.
Aile hukuku uyuşmazlıklarında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır.
Boşanma davası ve aile hukuku uyuşmazlıklarında taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için aile hukuku alanında deneyimli bir avukattan hukuki destek alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, 15 yılı aşkın deneyimi ve boşanma avukatı kadrosu ile müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Kayseri boşanma avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.
Nafaka Alacağı için İcra Takibi
6100 sayılı HMK’nin 367/2. maddesi gereğince aile ve şahsın hukuku ile ilgili hükümler kesinleşmedikçe takibe konu edilemez. Ayrıca, boşanma kararının “eklentisi” olan (yoksulluk) ve (iştirak) nafakası da aynı kurala tabi olup, icra takibine konu edilebilmesi için boşanma hükmünün kesinleşmesi gerekir. Bununla birlikte, boşanma hükmü kesinleşmiş ise, eklentilerin (yoksulluk nafakası, iştirak nafakası, maddi ve manevi tazminat vs.) infaz edilmesi için kararın, eklentiler yönünden de kesinleşmesi gerekmez.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi
Esas No: 2020/8421 Karar No: 2021/3758 Karar Tarihi: 30.03.2021
Mahkemesi: İcra Hukuk Mahkemesi
… İcra Hukuk Mahkemesi’nin 26/02/2019 tarih … karar sayılı mahkeme kararının süresi içinde istinaf yolu ile tetkiki davacı vekili tarafından istenmesi üzerine dosya dairemize gönderilmekle dava dosyası için düzenlenen inceleme raporu dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
DAVA: Davacı borçlu vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili aleyhine … İcra Dairesi’nin … sayılı dosyası ile… 3.Asliye Hukuk Mahkemesinin … sayılı ilamına dayalı olarak takip başlatıldığını, dayanak ilamı nafaka ve tazminat yönünden müvekkilinin temyiz ettiğini, temyiz sonucu onama kararı verildiğini ve 02/01/2019 tarihinde taraflarına tebliğ edildiğini ancak 15 günlük karar düzeltme süresi dolmadığından kesinleşme şerhi vurulmadığını, dolayısıyla nafakaya ilişkin kararın Ocak ayı sonu itibariyle kesinleşeceğini, ayrıca davalının müvekkili hakkında yine… İcra Dairesi’nin … sayılı dosyası ile icra takibi başlattığını, müvekkilinin nafakasını düzenli olarak ödediğini, bu dosya üzerinden muhtıra ile nafakanın 100,00 TL arttırıldığını, kesinleşmeden sonra nafakanın 450,00 TL olduğuna dair muhtıra çekilmesi gerekirken müvekkilini zarara uğratmak için ek olarak icra vekalet ücreti ve icra harcı ve diğer ücretler olarak müvekkilini ekonomik buhrana uğratmak için yeni bir icra takibini usulsüz olarak başlattığını, söz konusu icra dosyasında müvekkilinin hiçbir borcu olmadığını, nafaka ya ilişkin hükmün Ocak ayı sonuna denk gelmesine rağmen Ocak 2019 ayı nafaka bedelini de yatırmış olduğunu beyan ederek… İcra Dairesi’nin 2019/706 esasında kayıtlı bulunan icra takibinin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Cevap: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; … İcra Dairesi’nin … esas sayılı dosyasında takip ile … İcra Dairesi’nin … esas sayılı dosyası ile tahsilde tekerrüre neden olmamak kaydı ile takibe dayanak ilamın kesinleşme tarihinde itibaren 2018 yılı Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim ve Kasım ayları fark nafaka bedelleri ile 2019 yılı Ocak ayı nafaka bedelinin ve ayrıca her ayın 1. gününde tahakkuk edecek aylık 450.00 TL yoksulluk nafakasının tahsilinin talep edildiğini, takip şeklinin ilamlı takip olduğunu, … İcra Dairesi’nin … esas sayılı takip dosyasında ise takip ile “… 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin ara kararı gereği hükmedilen aylık 350,00 TL tedbir alacağı nafakasının tahsili talep edildiğini, takip şeklinin ilamsız takip olduğunu, 08.10.2014-08.03.2015 tarihleri arasında işleyen 5 aylık tedbir nafakası alacağının talep edilmiş olup takip tarihinden sonra işleyen nafakalara yönelik bir talep bulunmadığını, dolayısıyla anılan takip dosyasının infaz olduğunu, gerek önceki takibin ilamsız takip olması gerekse de infaz olmuş olması karşısında önceki takip dosyası üzerinden takibe devam etme olanağı bulunmadığını, başlatılan takipte hukuka aykırılık bulunmadığını beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı: Mahkemece, taraflar arasında… 3.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/42 Esas 2018/93 Karar sayılı dosyasında boşanma davası görüldüğü, 01/03/2018 tarihinde tarafların boşanmalarına, nafaka, maddi ve manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulüne karar verildiği, boşanmaya ilişkin hükmün 01/06/2018 tarihinde kesinleştiği, nafaka hükümlerinin boşanma kararının kesinleşmesi ile muaccel hale geleceği, 01/06/2018 tarihinden itibaren nafaka miktarının 450,00 TL olarak belirlendiği, YİBK 2017/2 E. 2017/3 K. sayılı kararı gereği ilamlı takiplerin ilamsız takibe konu edilemeyeceği, … İcra Müdürlüğünün … sayılı takip dosyasında başlatılan takibin usul ve yasaya uygun olduğu kanaati oluşmakla davanın reddine, ilamlı icrada icra inkar tazminatı öngörülmediğinden davalının icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.
İstinaf Sebepleri: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, mahkemenin eldeki davayı ilamın ilamsız takip yapılamayacağından bahisle red kararı verdiğini, ancak ilamsız takibin dayanağının yerel mahkemenin ara kararı ile hükmedilen tedbir nafakası olduğunu, tedbir nafakası ile başlatılan takibe itiraz edilmediğini, zaten yerel mahkemenin ara kararının da ilam niteliği taşıdığını, bu ilamsız icra takibi ile başlatılan nafakayı müvekkili düzenli olarak ödemekte iken davalı tarafın devam eden nafaka dosyası var iken yeniden yerel mahkeme ilamını ilamlı icra konu edip müvekkiline ek icra vekalet ücreti ve masraflar doğurmaması nedeniyle davalının devam eden nafaka dosyasına yoksulluk nafakası adı altında düzenli olarak halen de yatırmakta olduğunu, burada amacın ilamın ilamsız veya ilamlı icra takibi yapılıp yapılmadığı değil müvekkilini maddi açıdan zarara uğratmak olduğunu, zaten davalının devam eden ilamsız icra takibine müvekkilinin yeni bir icra vekalet ücreti ve masraflar çıkmaması için itiraz etmediğini, aynı dosya üzerinden yoksulluk nafakasını yatırmaya devam ettiğini belirterek mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Uyuşmazlık, ilamlı takipte takibin iptali talebine ilişkindir.
… İcra Dairesinin 2019/706 esas sayılı dosyasının incelenmesinde; alacaklı H. G. tarafından borçlu … hakkında 23/01/2019 tarihinde ilamların icrası yoluyla birikmiş 1.150,00 TL nafakanın ve aylık işleyecek 450,00 TL’nin tahsili için ilamlı takip başlatıldığı anlaşılmıştır.
HUMK’nin 443/4. (6100 sayılı HMK’nin 367/2.) maddesi gereğince aile ve şahsın hukuku ile ilgili hükümler kesinleşmedikçe takibe konu edilemez. Ayrıca, boşanma kararının “eklentisi” olan (yoksulluk) ve (iştirak) nafakası da aynı kurala tabi olup, icra takibine konu edilebilmesi için boşanma hükmünün kesinleşmesi gerekir. Bir başka anlatımla boşanma hükmü kesinleşmiş ise, eklentilerin (Yoksulluk nafakası, iştirak nafakası, maddi ve manevi tazminat vs.) infaz edilmesi için kararın, eklentiler yönünden de kesinleşmesi gerekmez.
Somut olayda; icra takibinin dayanağı olan ilam, boşanma ilamının fer’isi olan yoksulluk nafakasına ilişkin olup, boşanma hükmü tarafların kararı temyiz etmemesi üzerine 01/06/2018 tarihinde kesinleşmiştir. Boşanma hükmünün 01.06.2018 tarihinde kesinleşmesi nedeniyle, feri kalemler yönünden 23/01/2019 tarihinde yapılan ilamlı takipte bir usulsüzlük bulunmamaktadır. (Benzer karar Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 25/10/2018 tarih 2018/4469 esas 2018/10618 karar)
İlamda boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren nafakanın 100.00 TL artarak 450,00 TL yoksulluk nafakası olarak devamına karar verilmiştir. Kararın kesinleşme tarihi olan 01/06/2018 tarihinden takip tarihi olan 23/01/2019 tarihine kadar ki nafaka bedeli olan 1.150,00 TL’nin talep edilmesinde hukuka aykırılık yoktur.
Mahkemece ilamla hüküm altına alınan yoksulluk nafakasının ilamsız takip yapılamayacağına ve ilamlı takipte icra inkar tazminatı verilemeyeceğine ilişkin gerekçesinde hukuka aykırı yön bulunmamaktadır.
Yukarıda belirtilen nedenlerle; ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vaka ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık olmadığı ve hükümde kamu düzenine aykırılık da bulunmadığı anlaşıldığından davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine dair aşağıdaki hüküm hukuka uygun bulunmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin… İcra Hukuk Mahkemesi’nin 26/02/2019 tarih 2019/20 esas 2019/33 karar sayılı kararına karşı istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
Alınması gereken 54,40 TL istinaf karar harcından peşin alınan 44,40 TL’nin mahsubu ile bakiye 10 TL’nin davacıdan tahsiline,
İstinaf yoluna başvuran tarafından istinaf aşamasında yapılan masrafların istinaf yoluna başvuran üzerinde bırakılmasına,
HMK’nın 333. maddesi gereğince gider avansının kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
Kararın taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361 maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere 12/10/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Aile hukuku ile ilgili hükümler kesinleşmedikçe takibe konu edilemez
Aile hukuku ile ilgili hükümler kesinleşmedikçe takibe konu edilemezler. Ayrıca, boşanma kararının eklentisi olan tazminat, vekalet ücreti ve yargılama giderine yönelik kısımları da aynı kurala tabidir. Boşanma ilamı kesinleştiği takdirde, ekinde hükmedilen tazminat, vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin takibe konulabilmesi için nitelikleri gözetilerek kesinleşmeleri gerekli değildir.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi
Esas No: 2016/13627 Karar No: 2016/14844 Karar Tarihi: 01.11.2016
Mahkemesi: İcra Hukuk Mahkemesi
Yukarıda tarih ve numarası yazılı Mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki davacı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden Daire’ye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR
Borçlu vekili, takibe konu ilamın kesinleşmediğini, boşanma davasına bağlı fer’i alacakların kesinleşmeden takip konusu yapılamayacağını belirterek takibin iptalini istemiştir.
Mahkemece; takip dayanağı ilamın boşanma ve ziynet eşyasının iadesine ilişkin olduğu, takibin ziynet eşyasının iadesi kararına dayalı olarak yapıldığı sonuç itibari ile tarafların malvarlığını etkileyen ve boşanma ilamlarının fer’i niteliğinde olmayan, ondan bağımsız ilam nedeni ile takip yapıldığı ve kesinleşmesine gerek olmadığı gerekçesi ile şikayetin reddine karar verilmiş, hüküm borçlu vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;
HMK’nun Geçici …. maddesi yollamasıyla uygulanması gereken HUMK’nun 443/…. (HMK’nun 367/….) maddesi gereğince aile ve şahsın hukuku ile ilgili hükümler kesinleşmedikçe takibe konu edilemezler. Ayrıca, boşanma kararının eklentisi olan tazminat, vekalet ücreti ve yargılama giderine yönelik kısımları da aynı kurala tabidir. Boşanma ilamı kesinleştiği takdirde, ekinde hükmedilen tazminat, vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin takibe konulabilmesi için nitelikleri gözetilerek kesinleşmeleri gerekli değildir. (HGK. 28…..2001 tarih 2001/…-206 Esas, 2001/217 Karar, ……..2008 tarih 2008/…-656 Esas, 2008/638 Karar) .
Somut olayda; takibe dayanak ilamda boşanma kararı ve ziynet eşyasının iadesine ilişkin taleplerin toplamı için tek vekalet ücretine hükmedilmiştir. Bu durumda takibe konulan vekalet ücreti boşanma ilamının fer’i niteliğinde olduğundan boşanma ilamı kesinleşmeden takip konusu yapılamaz. Bu alacak yönünden şikayetin kabulü gerekirken, tümden reddi doğru değildir.
SONUÇ: Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile Mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İcra ve İflas Kanunu’nun 366 ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, taraflarca İİK’nun 366/…. maddesi gereğince … Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı … gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 29,… TL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 01…..2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Ziynet Alacağı Talebinin Olmaması Beyanı Bağlayıcıdır
Her ne kadar ziynet alacağına ilişkin dava boşanmanın feri niteliğinde bir dava değil ise de, boşanma davasının yargılaması sırasında davacının vermiş olduğu ve tutanağa geçirilmiş imzalı beyanları ile açık ve net bir şekilde ziynet alacağı talebinin olmadığını belirtmesi karşısında bu beyanları kendisini bağlayacağından yeniden dava açarak ziynet alacağı talebinde bulunması mümkün görülmemiştir.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi
Esas No: 2017/11185 Karar No: 2018/989 Karar Tarihi: 13.02.2018
Mahkemesi: Asliye Hukuk (Aile)Mahkemesi
Taraflar arasındaki boşanmadan sonra açılan maddi manevi tazminat, iştirak ve yoksulluk nafakası ile ziynet eşyalarının aynen iadesi, olmadığı takdirde bedelinin tahsili istemine ilişkin davanın mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, maddi, manevi tazminat ile yoksulluk nafakası talepleri yönünden davanın reddine, iştirak nafakası ile ziynet eşyalarının iadesine ilişkin dava yönünden ise kısmen kabul ile kısmen redde yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
YARGITAY KARARI
Davacı vekili, … Asliye Hukuk Mahkemesinin (Aile Mahkemesi sıfatıyla) … sayılı kesinleşen kararı ile tarafların boşandıklarını ve müşterek çocuğun velayetinin davacıya verildiğini, yargılamanın uzamaması için nafaka ve tazminata ilişkin hakların boşanma davasında dava konusu edilmeyip bu taleplerine ilişkin hakların saklı tutulduğunu, evlendikten bir süre sonra davalının tavırlarının değiştiğini, eve geç geldiğini, alkol aldığını, davacı eşine kötü davranmaya ve hakaret etmeye başladığını, bazen eve hiç gelmediğini, hayatında başka kadınların olduğunu, bu eylemlere dayanamayan davacının da çocuğunu yanına alarak ailesinin yanına gittiğini, dolayısıyla boşanmaya sebep olan olaylarda davalının kusurlu olduğunu belirterek, müşterek çocuk için aylık 1.500,00-TL iştirak nafakası, davacı için 50.000,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminat ve aylık 1.000,00 TL yoksulluk nafakasına hükmedilmesini ve ayrıca düğünde takılan ziynet eşyalarının aynen, bu mümkün olmadığı takdirde fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 1.000,00 TL bedelinin davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep ve dava etmiş, 29/04/2016 tarihli ıslah dilekçesiyle ziynet eşyalarına ilişkin talep 24.594,00 TL’ye yükseltilmiştir.
Davalı, dava dilekçesindeki iddiaları kabul etmediğini, davacının boşanma davası sırasında boşanma ve velayetten başka bir talebinin olmadığını açıkça beyan ettiğini, bu sebeple nafaka, tazminat, ziynet ve eşya alacağı talebinde bulunamayacağını, boşanmaya sebep olan olaylarda kendisinin kusurunun bulunmadığını belirterek, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; … Asliye Hukuk Mahkemesinin (Aile Mahkemesi sıfatıyla) … sayılı kesinleşen boşanma dava dosyasının yargılaması sırasında davacının tutanağa geçen imzalı beyanlarında maddi – manevi tazminat, nafaka ve ziynet alacağı talebi olmadığını açıkça beyan etmiş olması karşısında; maddi – manevi tazminat ve yoksulluk nafakası taleplerinin reddine, ziynet alacağına ilişkin talebin boşanma davasının fer’i niteliğinde olmadığı ve ayrı bir harca tabi olup davacının boşanma davasından ayrı ziynet alacağına ilişkin olarak usulüne uygun açılmış bir davası da bulunmadığı gibi ziynet alacağı talebinden boşanma davası sırasında feragat etmesinin de hukuken bir sonuç doğurmayıp, ziynet alacağına ilişkin olarak açılan davanın bu yönüyle dinlenebilir olduğu, iştirak nafakası yönünden ise, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile çocuğun sağlık, eğitim ve diğer giderleri için uygun miktarda iştirak nafakasına hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle ziynet alacağı ve iştirak nafakası yönünden davanın kısmen kabulü ile kısmen reddine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Dava; boşanmadan sonra açılan maddi manevi tazminat, iştirak ve yoksulluk nafakası ile ziynet eşyalarının aynen iadesi, olmadığı takdirde bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Uyuşmazlık, davacı kadının boşanma dosyasındaki beyanının, boşanma sonrası açtığı bu davada kendisini bağlayıp bağlamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Somut olaya bakıldığında; davacının, … Asliye Hukuk Mahkemesinin (Aile Mahkemesi sıfatıyla) … sayılı boşanma davasının yargılaması sırasında 01.10.2013 tarihli celsedeki imzalı beyanında “…boşanmak istiyorum, müşterek çocuğumuz ve kendim için toplam 750,00 TL nafaka istiyorum, maddi ve manevi tazminat talebim yoktur ancak ev eşyalarımı istiyorum, takı ve ziynet eşyası ile ilgili bir talebim de yoktur.” şeklinde, 12.11.2013 tarihli celsedeki imzalı beyanında ise “…boşanmayı istiyorum, herhangi bir nafaka, maddi manevi tazminat, eşya ve ziynet talebim yoktur. Mahkemenizden tek talebim müşterek çocuğumuzun velayetinin tarafıma verilmesidir, başka bir talebim yoktur.” şeklinde ifadelerinin yer aldığı görülmektedir. Her ne kadar ziynet alacağına ilişkin dava boşanmanın feri niteliğinde bir dava değil ise de, boşanma davasının yargılaması sırasında davacının farklı iki celsede vermiş olduğu ve tutanağa geçirilmiş imzalı beyanları ile açık ve net bir şekilde ziynet alacağı talebinin olmadığını belirtmesi karşısında bu beyanları kendisini bağlayacağından yeniden dava açarak ziynet alacağı talebinde bulunması mümkün görülmemiştir.
Bu nedenle mahkemece ziynet eşyalarına yönelik talep yönünden de davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme neticesinde yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bendde açıklanan nedenlerle davalının sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK’nun 428. maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Kadının Kişilik Haklarına Saldırı, Tazminat Sebebidir
Davalı erkeğin eşini annesi ile birlikte yaşattığı, davalı erkeğin annesinin davacı kadına hakaret etmek ve kovmak şeklindeki davranışlarına sessiz kaldığı, davalı kadının isteği dışında uzunca bir süre zor koşullar altında tarım ve hayvancılık işlerinde çalıştırıldığı bu kusurlu davranışların ise aynı zamanda davacı kadının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Kadın yararına 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 174/2. madde koşulları oluşmuştur. Davacı kadının manevi tazminat isteminin reddine karar verilmesi doğru değildir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi
Esas No: 2017/5868 Karar No: 2019/2645
Mahkemesi: … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
Dava Türü: Boşanma
İçtihat Metni
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı kadın tarafından; kusur belirlemesi, tedbir nafakası, yoksulluk nafakası, maddi tazminatın miktarı ve reddedilen manevi tazminat talebi yönünden, davalı erkek tarafından ise; kusur belirlemesi, aleyhine hükmedilen nafakalar ve maddi tazminat yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı erkeğin tüm, davacı kadının ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- İlk derece mahkemesince, davacı kadın tarafından açılan boşanma davasının yapılan yargılaması sonucunda, “Davalı kocanın davacıdan 10 yaş büyük olup ilk evliliğinden yetişkin 3 çocuğu olduğu, tarafların Çorum … köyünde davalının annesi, ilk eşinden olan 3 çocuğu, kardeşleriyle birlikte oturdukları, kocanın inşaat işleriyle uğraştığından Ankara’da oturduğu, davacının köyde kalabalık bir ortamda tarla, hayvancılık gibi işlerde çalıştırıldığı, kocanın eşini yanına almadığı, kaynanasının iyi davranmadığı, kovduğu, kaynanasının davacıyı oğluna şikayet edip davalıya dövdürdüğü, 2010 yılında davacının darp edilmesi sonucu intihara teşebbüs ettiği, kocanın ceza mahkemesinde yargılandığı ve suçunun sabit görüldüğü, tarafların birkaç kez ayrılık yaşadıkları, en son davacının dayanamayarak Ankara’ya eşinin yanına geldiği ancak eşinin köye dönmesi için baskı yaptığı, şiddet uyguladığı, davacının bunun üzerine ayrıldığı, tarafların ayrı yaşadıkları her ikisinin de boşanmak istediği, kocanın ağır kusurlu olduğu, artık evliliğin devamında ne taraflar ne de toplum açısından korunmaya değer yarar kalmadığı, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı” gerekçesiyle davanın kabulüne tarafların boşanmalarına, 12.500 TL maddi, 12.500 TL manevi tazminatın davalı erkekten alınarak davacı kadına verilmesine karar verilmiştir.
Tarafların istinaf başvurusu üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 14.06.2017 tarihli ve … sayılı kararı ile ilk derece mahkemesince 2010 yılında meydana gelen darp olayı erkeğe kusur olarak yüklenmiş ise de, bu olaydan sonra evlilik birliği devam ettiğinden affedilmiş yada hoşgörü ile karşılanmış sayılacağı, en son ayrılma hadisesinde erkeğin davacıya köye dönmesi için baskı yapması ve şiddet uygulaması kusur olarak yüklenmiş ise de, konuya ilişkin beyanda bulunan davacı tanıklarının anlatımları davacıdan duyduklarının aktarımından ibaret olup, görgüye dayalı olmadığı, bu nedenle hükme esas alınamayacağı, netice olarak davalı erkeğin bağımsız konut temin etmediği, davacıyı annesi, kardeşleri ve önceki evliliğinden olan çocukları ile birlikte yaşamaya zorladığı, kendisi Ankara da yaşayıp davacıyı yanına götürmediği ve birlikte yaşamdan kaçındığı, davacının tarla ve hayvancılık gibi işlerde çalıştırıldığı, davacı kadından kaynaklanan bir kusurun varlığının iddia ve ispat edilmediği, davalı erkeğin boşanmaya neden olan kusurlarının davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olmadığı belirtilerek, davacı kadının manevi tazminat istemini reddine karar verilmiştir. Yapılan yargılama ve toplanan delillerden ilk derece mahkemesince belirtildiği üzere davalı erkeğin eşini annesi ile birlikte yaşattığı, davalı erkeğin annesinin davacı kadına hakaret etmek ve kovmak şeklindeki davranışlarına sessiz kaldığı, davalı kadının isteği dışında uzunca bir süre zor koşullar altında tarım ve hayvancılık işlerinde çalıştırıldığı bu kusurlu davranışların ise aynı zamanda davacı kadının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Kadın yararına Türk Medeni Kanunu’nun 174/2. madde koşulları oluşmuştur. Yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde davacı kadının manevi tazminat isteminin reddine karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 14.06.2017 tarihli ve 2017/581 esas, 2017/704 sayılı kararının yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, aşağıda yazılı harcın davalıya yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna 154.30 TL temyiz başvuru harcı peşin yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatıran davacıya geri verilmesine, dosyanın ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine oybirliğiyle karar verildi. 13.03.2019
Manevi Tazminatın Amacı
Boşanmada manevi tazminatın amacı, boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan tarafın, bozulan ruhsal dengesini telafi etmek, manevi değerlerindeki eksilmeyi karşılamaktır. Onun için, kişilik haklarını ihlal eden fiille, tazminat miktarı arasında makul bir oranın bulunması gerekir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi
Esas No: 2016/16275 Karar No: 2018/5014 Karar tarihi: 16.04.2018
Mahkemesi: Aile Mahkemesi
Dava Türü: Boşanma
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı kadın tarafından kusur belirlemesi, tazminatlar ve yoksulluk nafakasının miktarı yönünden; davalı erkek tarafından ise tamamına yönelik olarak temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle kadına kusur olarak yüklenen “erkeğin çocuk yapma isteğine kayıtsız kalma”, erkeğe kusur olarak yüklenen “güven sarsıcı davranış sergileme” vakıalarına tarafların dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşamasında usulüne uygun şekilde dayanmadıklarının, usulüne uygun şekilde dayanılmayan vakıanın diğer eşe kusur olarak yüklenemeyeceğinin, mahkemece taraflara yüklenen ve gerçekleşen diğer kusurlu davranışlarına göre davalı erkeğin yine de boşanmaya sebep olan olaylarda ağır kusurlu olduğunun anlaşılmasına göre, davacının tüm, davalının ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Boşanmada manevi tazminatın amacı, boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan tarafın, bozulan ruhsal dengesini telafi etmek, manevi değerlerindeki eksilmeyi karşılamaktır. Onun için, kişilik haklarını ihlal eden fiille, tazminat miktarı arasında makul bir oranın bulunması gerekir. Bir tarafın zenginleşmesine yol açacak sonuçlar doğurur miktarda manevi tazminat takdiri, müesseseyi amacından saptırır. Hakim, tazminat miktarını saptarken, bir yandan kişilik hakları zedelenen tarafın, ekonomik ve sosyal durumunu ve boşanmada kusuru bulunup bulunmadığını ve varsa kusur derecesini, fiilin ağırlığını; öbür yandan da, kişilik haklarına saldırıda bulunanın kusur derecesini, ekonomik ve sosyal durumunu göz önünde bulundurmak zorundadır. Açıklanan ilkeler gözetildiğinde davacı kadın yararına takdir edilen manevi tazminat miktarı, ölçülülük ilkesine uygun olmayıp fazla bulunmuştur. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesinde yer alan hakkaniyet ilkesi gözetilerek daha uygun miktarda tazminat takdiri gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, hükmün bozma kapsamı dışında kalan diğer bölümlerinin ise yukarıda l. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, aşağıda yazılı harcın davacıya yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna ve 143.50 TL. temyiz başvuru harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatıran davalıya geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 16.04.2018
Manevi Tazminat İsteme
Türk Medeni Kanunu’nun 174/2. maddesi, boşanmaya sebebiyet vermiş olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olandan manevi tazminat isteyebileceğini öngörmüştür. Hukuki yarar dava şartı olduğu kadar, temyiz istemi için de aranan bir şarttır. Bu nedenle temyiz talebinde bulunan tarafın temyizinde hukuki yararı bulunmalıdır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2019/126 Karar No: 2019/379
Mahkemesi: Aile Mahkemesi
İçtihat Metni
Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Kayseri 1. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 05.07.2013 tarih ve … sayılı karar taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 18.04.2014 tarih ve 2013/18785 E,. 2014/9301 K. sayılı kararı ile;
“…1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı kocanın tüm, davacı kadının ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Davalı kocanın, mahkeme tarafından da kabul edilen kusurlarının yanında kadın ve ailesini “sizi süründüreceğim” şeklindeki sözlerle tehdit ettiği anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 174/2. maddesi, boşanmaya sebebiyet vermiş olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olandan manevi tazminat isteyebileceğini öngörmüştür. Toplanan delillerden, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda tazminat isteyen davacı kadının ağır ya da eşit kusurlu olmadığı, bu olayların kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları (TMK. md.4 TBK. md. 50, 51, 52, 58) dikkate alınarak davacı kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava evlilik birliğinin sarsılması hukuksal nedenine dayalı (TMK m. 166/1) boşanma istemine ilişkindir.
Davacı (kadın) vekili; davalının bitmek bilmeyen harcamalar yaptığını, sürekli borçlandığını, bu borçları müvekkilinin ödemek zorunda kaldığını, müvekkiline karşı hakaret ve tehdit içeren sözler kullandığını ileri sürerek boşanma kararı ile birlikte müşterek çocukların velayetinin müvekkiline verilmesini, 75.000,00TL maddi tazminat ile 75.000,00TL manevi tazminata, çocuklar için 500,00 er TL iştirak nafakasına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı (erkek) vekili; iddiaların doğru olmadığını, müvekkilinin hiçbir zaman icra takibi ya da haciz işlemine muhatap olmadığını, davacının aile reisi olmak ve evlilik birliğini bağımsız yönetmek istemesi sebebiyle dava açtığını belirterek davanın reddini savunmuş ve müvekkili lehine 750,00TL tedbir nafakasına hükmedilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, davalı erkeğin birlik görevlerini gereği gibi yerine getirmediği, nereye harcadığı belli olmayacak şekilde harcamalar yaptığı, iki taraf ve ailelerinin davranışları sonunda eşlerin bir araya gelmelerinin artık imkânsız hâle geldiği, boşanmaya sebebiyet veren olaylarda davalının ağır kusurlu olduğu gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, ortak çocukların velayetinin anneye verilmesine, davacı yararına 10.000,00TL maddi tazminata karar verilmiş, davalının boşanmaya sebebiyet veren kusurlu davranışlarının kişilik haklarına saldırı niteliği taşımadığı belirtilerek davacının manevi tazminat talebi reddedilmiştir.
Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçelerle manevi tazminat talebi yönünden bozulmuştur.
Mahkemece, davacı kadına ve ailesine yönelik “sizi süründüreceğim” sözünün TMK’nın 174/2. maddesi kapsamında değerlendirilemeyeceği, boşanma aşamasındaki her eşin her defasında rahatlıkla sarf ettiği veya sarf edebileceği bu sözün davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olmayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davalı erkeğin eşine ve eşinin ailesine yönelik “sizi süründüreceğim” şeklinde sarf ettiği sözlerin Türk Medeni Kanunu’nun 174/2. maddesi kapsamında kişilik haklarına saldırı niteliği taşıyıp taşımadığı, burada varılacak sonuca göre davacı (kadın) yararına manevi tazminata hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
I) Davalı …’ın temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Bilindiği üzere, hukuki yarar dava şartı olduğu kadar, temyiz istemi için de aranan bir şarttır. Bu nedenle temyiz talebinde bulunan tarafın temyizinde hukuki yararı bulunmalıdır.
Mahkemece verilen 05.07.2013 tarihli ve 2013/261 E., 2013/617 K. sayılı ilk karar, davalı vekilince “hükmün tamamına” yönelik olarak, davacı vekili tarafından ise “kusur belirlemesi ve reddedilen manevi tazminat talebi” yönünden temyiz edilmiş, Özel Dairece davalının tüm temyiz itirazları reddedilmiş, sadece davacı (kadın) yararına manevi tazminata hükmedilmesi gerektiğinden bahisle bozma kararı verilmiştir. Bu karara karşı davalı vekilince karar düzeltme isteminde bulunulması üzerine ise Özel Dairenin 09.07.2014 tarih ve 2014/15014 E., 2014/15877 K. sayılı kararı ile karar düzeltme itirazlarının reddine karar verildiği anlaşılmakla, davalı yönünden hüküm kesinleşmiş, uyuşmazlık konusu olmaktan çıkmıştır.
Diğer yandan, Özel Dairenin bozma kararı davacı yararına olmakla birlikte, mahkemenin manevi tazminat talebinin reddine dair verdiği direnme kararı davalı lehinedir. Bu sebeplerle davalının lehine olan direnme kararını temyizde hukuki yararı bulunmamaktadır.
O hâlde davalının direnme hükmüne yönelik temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.
II) Davacı vekilinin temyizi yönünden yapılan değerlendirmede;
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166/I-II. maddesi;
“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hallerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir”
hükmünü içermektedir.
Anılan maddenin birinci fıkrası gereğince evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanmaya karar verilebilmesi için başlıca iki şartın gerçekleşmiş olması gerekmektedir. İlki, evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması, diğeri ise ortak hayatın çekilmez hâle gelmiş bulunmasıdır. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş birçok konuda evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime takdir hakkı tanımıştır.
Öte yandan, boşanmanın dayandığı temel ilkelerden biri “kusur” ilkesidir. TMK’nın 166/1. maddesi uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu taktirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 E., 2795 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (TMK m. 166/1.) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir. Diğer bir ifadeyle, boşanma davasını açmak hakkı, kusursuz ya da az, eşit veya fazla kusurlu eşindir.
Hemen belirtmek gerekir ki, boşanma, bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup, boşanma kararının kesinleşmesiyle evlilik birliği sona erer. Boşanmanın eşler bakımından kişisel ve mali olmak üzere bir takım sonuçlarının bulunduğu kuşkusuzdur. Maddi ve manevi tazminat talepleri de boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarından biridir.
Kusur ilkesi Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 174. maddesinde düzenlenen maddi ve manevi tazminat talepleri bakımından da önemli bir role sahiptir.
Bu noktada, uyuşmazlığın çözümü açısından manevi tazminat kavramının açıklanmasında yarar görülmektedir.
Manevi zarar, insan ruhunda kişinin iradesi dışında meydana gelen acı, ızdırap ve elem olarak ifade edilmektedir. Manevi tazminat ise bozulan manevi dengenin yerine gelmesi için kanunun öngördüğü bir telafi şeklidir. 22.06.1966 tarih ve 7-7 E., K. sayılı Yargıtay İçtihadi Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere manevi tazminat bir yönüyle de insanlardaki kırgınlık ve kızgınlığı, hatta intikam duygusunu tatmin etmek aracıdır. Amacı, olaydan duyulan acı, ızdırap, elem ve kızgınlığı kısmen olsun dindirmek olayı unutturarak tekrar normal hayata dönüşü sağlamaktır. Hükmedilecek para zarara uğrayanda manevi huzur doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır ve bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin bir zararın giderilmesini de amaç edinmemiştir.
Kanunlar, manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir. İşte bu durumlardan biri yukarıda değinildiği üzere TMK’nın 174. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan düzenlemedir.
Nitekim, 4721 sayılı TMK’nın 174. maddesinin 2. fıkrası;
“Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.”
düzenlemesini içermektedir.
Anılan hükme göre, manevi tazminat istenebilmesi için öncelikle bir boşanma kararının varlığı ve “talep” gereklidir. Talep olmaksızın resen manevi tazminata hükmedilemeyeceği gibi, boşanmaya sebebiyet veren olayların tazminat isteyen eşin kişilik haklarına saldırı niteliği taşıması gerekmektedir.
Kişilik hakları ise, genel olarak kişiyi toplumdaki diğer insanlardan ayıran, bireysel unsurları oluşturan haklar olup; bedensel ve ruhsal sağlık, şeref ve haysiyet, giz alanı, görüntü ve isim üzerindeki haklar gibi geniş kapsamlı hakları ifade eder.
Ayrıca, madde metninden manevi tazminata hak kazanmak için kusura ilişkin bazı koşulların da arandığı anlaşılmaktadır. Şöyle ki; kusurlu taraftan uygun bir manevi tazminat istenebilmesi için boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan tarafın kusursuz ya da daha az kusurlu olması gerektiği açıktır.
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde somut olayda; davacı tanık beyanlarına göre ve mahkemenin de kabul ettiği üzere erkeğin aile birliğini ekonomik açıdan sıkıntıya sokan harcamalar yaptığı, bu suretle birlik görevlerini yerine getirmediği, ancak erkeğin bu kusurlu davranışının dışında boşanma davasının açılmasının gündeme gelmesiyle birlikte eşine ve eşinin ailesine yönelik olarak “sizi süründüreceğim” şeklinde sözler sarf ettiği, bu haliyle boşanmaya neden olan olaylarda davalının ağır kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. Davalı erkeğin bu şekildeki sözleri ile davacı kadının kişilik haklarının zedelendiği belirgindir.
O hâlde, yukarıda açıklanan nedenlerle Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: 1- Yukarıda (I) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalının temyiz isteminin, temyizde hukuki yararı bulunmadığından REDDİNE,
2- Yukarıda (II) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının ise kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 28.03.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Kadın Yararına Tedbir Nafakasına Hükmedilmesi
Davacı-karşı davalı kocanın işsiz olması ve gelirinin bulunmaması hükmedilen tedbir nafakasının tamamıyla kaldırılmasını gerektirmez. Bu durum ancak daha önce takdir edilen nafakanın indirilmesi için bir gerekçe olabilir. Başkası ile aşk ve gönül ilişkisi içerisine giren kadının tam kusurlu olması veya kusur durumu da kadın yararına tedbir nafakası hükmedilmesine engel teşkil etmez.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/2-1891 Karar No: 2018/1577 Karar tarihi: 25.10.2018
ÖZET: Somut olay değerlendirildiğinde, tarafların 20.02.2011 tarihinde evlendikleri, aralarındaki anlaşmazlıklar nedeniyle karşılıklı olarak boşanma davası açtıkları anlaşılmaktadır. Mahkemece 23.11.2011 tarihli ara karar ile davalı-karşı davacı kadın yararına … TL tedbir nafakasına hükmedilmiş ise de akabinde 19.12.2011 tarihli ara karar ile “kocanın işsiz olduğu, hiçbir gelirinin bulunmadığı” belirtilmek suretiyle sözü edilen tarih itibariyle tedbir nafakasının geçici olarak durdurulmasına karar verilmiştir. Nihai yargılama sonunda ise davacı-karşı davalı erkeğin boşanmaya yol açan olaylarda bir kusurunun bulunmadığı, davalı-karşı davacı kadının ise başkası ile aşk ve gönül ilişkisi içerisine girdiği, bu sebeple tam kusurlu olduğu gerekçesiyle, erkeğin davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına, kadının davasının ise reddine karar verilmiştir. Kararın temyizi üzerine Özel Dairece yapılan incelemede; mahkemenin boşanma ve kusur belirlemesine ilişkin gerekçesi onanmak suretiyle kesinleşmiş, karar sadece “tedbir nafakasına” ilişkin olarak bozulmuştur.
Açıklandığı üzere mahkemenin direnme gerekçesinin aksine erkeğin gelirinin bulunmaması, kadının çalışıyor olması veya kusur durumu kadın yararına tedbir nafakası hükmedilmesine engel teşkil eden vakıalar değildir. Hâl böyle olunca tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
(4721 S. K. m. 166, 169, 174) (743 S. K. m. 137)
Dava: Taraflar arasındaki karşılıklı boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 4. Aile Mahkemesince “davacı-karşı davalı erkeğin davasının kabulüne, davalı-karşı davacı kadının davasının reddine” dair verilen 21.09.2012 tarihli ve 2011/1096 E., 2012/1186 K. sayılı karar davalı – karşı davacı (kadın) vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 12.11.2013 tarihli ve 2013/1834 E., 2013/26011 K. sayılı kararı ile:
“…1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı-karşı davacı kadının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Yerel mahkeme tarafından davalı-karşı davacı kadın yararına 23.11.2011 tarihli ara kararı ile aylık 500 TL. tedbir nafakası takdir edilmiş, ancak mahkemece 19.12.2011 tarihli ara kararı ile davacı-karşı davalı kocanın işsiz olması ve hiçbir gelirinin bulunmadığı gerekçesiyle bu tarihten geçerli olarak tedbir nafakasının durdurulmasına karar verilmiştir. Davacı-karşı davalı kocanın işsiz olması ve gelirinin bulunmaması hükmedilen tedbir nafakasının tamamıyla kaldırılmasını gerektirmez. Bu durum ancak daha önce takdir edilen nafakanın indirilmesi için bir gerekçe olabilir. Bu durumda yargılama sırasında geçim için ihtiyaçları devam eden davalı-davacı kadın yararına Türk Medeni Kanunu’nun 169. maddesi gereğince 19.12.2011 tarihinden geçerli olmak üzere tedbir nafakasına hükmedilmemesi doğru görülmemiştir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Karar: Asıl ve karşı dava, Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 166/1. maddesi uyarınca açılan evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı boşanma isteklerine ilişkindir.
Davacı-karşı davalı (erkek) vekili, davalının müvekkiline güleryüz göstermediğini, tüm vaktini internette geçirdiğini, hakaret ettiğini, sadakatsiz davranışlar içine girdiğini, bu nedenle evlilik birliğinin sarsıldığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, kararın kesinleşmesinden itibaren 25.000,00 TL maddi tazminat ile 50.000,00 TL manevi tazminatın faiz ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı-karşı davacı (kadın) vekili, erkek eşin birlik görevlerini yerine getirmediğini, her tartışmada müvekkilini evden kovduğunu, en son davacının agresifliğinden korkan müvekkilinin annesine sığındığını, bir süre sonra evin eşyalarının satıldığını öğrendiğini ileri sürerek boşanmalarına karar verilmesini ve müvekkili yararına 50.000,00 TL maddi tazminat ile 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece, boşanmaya sebep olaylarda erkek yönünden ispatlanmış bir kusur bulunmadığı, kadının ise evlilik birliğinin kutsallığı ile bağdaşmayacak şekilde üçüncü bir kişi ile aşk ve gönül ilişkisi içerisinde olduğu gerekçesiyle davalı-karşı davacı kadının davasının reddine, davacı-karşı davalı (erkeğin) boşanma davasının kabulüne, erkek yararına 5.000,00 TL maddi tazminat (TMK m.174/1) ve 5.000,00 TL (TMK m.174/2) manevi tazminata karar verilmiş, kadının maddi ve manevi tazminat talepleri ise reddedilmiştir.
Davalı-karşı davacı (kadın) vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçe ile tedbir nafakası yönünden bozulmuştur.
Mahkemece, davacı-karşı davalı erkeğin çalışmadığı, sabit bir gelirinin olmadığı, kadının da dava tarihinde çalışmadığı, bozmadan sonraki taraf anlatımına göre bir süre işe girip tekrar çıktığı, kadının duruşmada gözlenen görüntü ve yapısı itibariyle çalışıp kazanç elde edebilecek görüntüsü olduğu belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı-karşı davacı (kadın) vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davalı-karşı davacı kadın yararına ara kararla hükmedilen tedbir nafakasının kaldırılması koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun (TMK) “Geçici önlemler” başlıklı 169. maddesi:
Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re’sen alır.”
hükmünü içermektedir.
Bu madde, yasal gerekçesinde de işaret olunduğu üzere, yürürlükten kaldırılan 743 sayılı (mülga) Medeni Kanunu’nun 137. maddesinin sadeleştirilmiş şekli olup, mahiyeti itibariyle herhangi bir değişikliğe uğramamıştır. Böylece, öteden beri uygulanagelen bu hükme göre hâkimin, bu konuda bir talebin varlığını aramaksızın, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, mallarının yönetimine ilişkin geçici önlemleri resen alması gerekir.
Bu geçici önlemlerden birisi de tedbir nafakasıdır.
Tedbir nafakası, talebe bağlı olmaksızın (resen) takdir edilir ve geçici bir önlem olarak davanın başından itibaren karar kesinleşene kadar hüküm altına alınır.
Dolayısıyla tedbir nafakası takdirine ilişkin kararın, davanın açıldığı tarih itibariyle tarafların ekonomik ve sosyal durumlarına ilişkin araştırma sonuçlarının dosyaya gelişini takiben hemen verilmesi gerekir.
Boşanma ve ayrılık davalarında, tarafların kusur durumu hiçbir şekilde tedbir nafakasının takdirine etkili bir unsur değildir. Kusurlu eş yararına dahi, bu tedbirlerin alınması mümkündür. Yine, her iki tarafın da gelirinin bulunması tedbir nafakası verilmesini engelleyici bir hâl değildir. Ancak eşlerin ekonomik güçlerinin birbirine yakın olması durumu söz konusu ise bu durumda geçici tedbir nafakası verme zorunluluğunun ortadan kalkacağı söylenebilir.
Ayrıca belirtilmelidir ki, Yargıtay içtihatları ile bir başkası ile evlilik dışı birliktelik yaşayan eşe tedbir nafakası verilmeyeceği hususu benimsenmiştir.
TMK’nın 169. maddesi uyarınca takdir edilen tedbir nafakası, açılan boşanma davası kapsamında alınan geçici nitelikteki bir önlem olarak hâkim tarafından yargılama sırasında kaldırılmadığı takdirde boşanma davasında verilen kararın kesinleşmesi ile kendiliğinden sona erer.
Bu ilkeler kapsamında somut olay değerlendirildiğinde, tarafların 20.02.2011 tarihinde evlendikleri, aralarındaki anlaşmazlıklar nedeniyle karşılıklı olarak boşanma davası açtıkları anlaşılmaktadır. Mahkemece 23.11.2011 tarihli ara karar ile davalı-karşı davacı kadın yararına 500,00 TL tedbir nafakasına hükmedilmiş ise de akabinde 19.12.2011 tarihli ara karar ile “kocanın işsiz olduğu, hiç bir gelirinin bulunmadığı” belirtilmek suretiyle sözü edilen tarih itibariyle tedbir nafakasının geçici olarak durdurulmasına karar verilmiştir. Nihai yargılama sonunda ise davacı-karşı davalı erkeğin boşanmaya yol açan olaylarda bir kusurunun bulunmadığı, davalı-karşı davacı kadının ise başkası ile aşk ve gönül ilişkisi içerisine girdiği, bu sebeple tam kusurlu olduğu gerekçesiyle, erkeğin davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına, kadının davasının ise reddine karar verilmiştir. Kararın temyizi üzerine Özel Dairece yapılan incelemede; mahkemenin boşanma ve kusur belirlemesine ilişkin gerekçesi onanmak suretiyle kesinleşmiş, karar sadece “tedbir nafakasına” ilişkin olarak bozulmuştur. Yukarıda da açıklandığı üzere mahkemenin direnme gerekçesinin aksine erkeğin gelirinin bulunmaması, kadının çalışıyor olması veya kusur durumu kadın yararına tedbir nafakası hükmedilmesine engel teşkil eden vakıalar değildir.
Hâl böyle olunca tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davalı-karşı davacı (kadın) vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca tebliğden itibaren on beş günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 25.10.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Hakim Tarafların Talepleri ile Bağlıdır
Hâkim tarafların talepleri ile bağlıdır. Kanunlarda yer alan istisnalar dışında talepten fazlasına veya talepten başka bir şeye karar verilemez.
Velayet kendisine verilmeyen eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine (iştirak nafakası) gücü oranında katılmak zorundadır. Ana babanın bakım yükümlülüğünün doğal sonucu olan iştirak nafakası, çocuğun korunmasına yönelik olup, kamu düzenine ilişkindir ve hâkim talep bulunmasa dahi kendiliğinden iştirak nafakasına hükmedebilecektir. Ancak velayet hakkı kendisine verilen eş iştirak nafakası istemediğini belirtmesi hâlinde hâkim, bu durumun çocuğun üstün yararını zedelemeyeceği kanaatine varması durumunda iştirak nafakasına hükmetmeyebilecektir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/1894 Karar No: 2019/918 Karar Tarihi: 19.09.2019
Mahkemesi: Aile Mahkemesi
Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Küçükçekmece 1. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 31.10.2013 tarih ve … sayılı karar taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 01.07.2014 tarih ve 2014/4685 E., 2014/15053 K. sayılı kararı ile;
“…. 1- Dosyadaki yazılara, bozmaya uygun işlem ve araştırma yapılmış olmasına, delillerin takdirinde bir yanlışlık bulunmamasına ve özellikle boşanmaya sebep olan olaylarda sadakat yükümlülüğünü ihlal eden kocanın eşine hakaret içerikli mesajlar gönderen davalı kadına göre daha ağır kusurlu olduğunun ve boşanma kararının Türk Medeni Kanunu’nun 166/2. maddesi uyarınca verildiğinin anlaşılmasına göre tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Hakim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır. Fazlasına veya başka bir şeye karar veremez (HMK md. 26/1). Davalı kadın müşterek çocuk için aylık 2000 TL iştirak nafakası talep etmiş ve mahkemece bu yönde de karar verilmiştir. Mahkemece talep olmadığı halde yılda bir kereye mahsus olmak üzere müşterek çocuk için ayrıca 6000 TL’ye hükmedilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.
3-Davalı kadın cevap dilekçesinde kendisi için de tedbir nafakası talep etmiş olup, bu talep hakkında olumlu-olumsuz karar verilmemesi de doğru olmamıştır…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece 2. bentte yer alan bozma nedeni yönünden önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı (TMK m. 166/1) boşanma istemine ilişkindir.
Davacı erkek vekili; tarafların boşanmalarına, ortak çocuğun velayetinin tarafına verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı kadın; davanın reddi ile davalı kadın lehine 500,00TL, ortak çocuk lehine de 2.000,00TL tedbir nafakasına hükmedilmesini talep etmiştir.
Yerel mahkemece; davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, ortak çocuğun velayetinin anneye verilmesine, ortak çocuk lehine 1.000,00TL tedbir ve 2.000,00TL iştirak nafakası takdirine, ayrıca tarafların gelir durumları, ortak çocuğun özel lisede öğrenim görmesi ve küçüğün Türkiye ortalamasının çok üstünde aylık geliri bulunan babasının bu olanağından yararlanması gerektiğinden okul öğrenim giderinin bir kısmı olarak her yıl 1 Mayıs ile 31 Mayıs arasında belirlenen iştirak nafakasının eklentisi niteliğinde olmak üzere 6.000,00TL’nin de davacıdan alınarak davalıya ödenmesine karar verilmiştir.
Hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiş, karar Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçelerle kısmen bozulmuştur.
Mahkemece, Özel Daire bozma ilamında 2. bentte yer alan bozma nedeni yönünden; Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde, küçükler hakkında karar verilirken öncelikle küçüklerin yüksek çıkarlarının korunması zorunluluğunun getirildiği, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi olarak verdiği ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26/12/2012 tarih ve 2012/2-508 E. 20121353 K. sayılı kararı ile onanan 24.02.2012 tarih ve 2011/3 E. 2012/1 K. sayılı kararında; 4787 sayılı Yasanın 6. maddesini, başka bir mahkemede taraflar arasında boşanma davası bulunması hâlinde dahi başvurulan başka bir aile mahkemesinin, değişik iş dosyasında karşı tarafın savunmasını almaksızın uygulayarak, gerekli önlem ve tedbirleri alabileceğinin belirtildiği, davacı erkek eşin mali durumunun, davalı kadın eşin mali durumuna göre çok iyi olduğu, ortak çocuğun hem annesinin, hem de babasının mali durumunun gerektirdiği yaşamı sürdürmesinin hakkaniyet kuralları gereği olduğu, aile mahkemesi yargıcının iştirak nafakası ve velayet ile ilgili kararlarında tarafların istemleri ile bağlı olmayıp, küçüğün yüksek çıkarları ile bağlı olduğundan bozma kararına uyulmadığı, bu nedenlerle müşterek çocuk için iştirak nafakası dışında yılda bir kereye mahsus olmak üzere hükmedilen 6.000,00TL yönünden direnilmesine, direnme kararı uyarınca davacının küçüğün giderlerine katılması için her yıl 1 Mayıs ile 31 mayıs arasında belirlenen iştirak nafakasının eklentisi olmak üzere 6.000,00TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı erkek vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda tarafların talebi olmaksızın her yıl 1 Mayıs ile 31 Mayıs arasında belirlenen iştirak nafakasının eklentisi niteliğinde, ortak çocuğun öğrenim gideri için belirli bir meblağa hükmedilip, edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Türk Medeni Kanunu’nun 182. maddesi hükmüne göre; velayet kendisine verilmeyen eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine (iştirak nafakası) gücü oranında katılmak zorundadır. Hâkim, istem hâlinde irat biçiminde ödenmesine karar verilen bu giderlerin gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.
İştirak nafakası kapsamına çocuğun yiyecek, giyecek, barınma, sağlık, dinlenme, eğitim, öğretim vs. giderleri girmektedir. Durumun değişmesi hâlinde hâkim istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya kaldırır (TMK m. 331). Zira anılan Kanunun 350. maddesinin birinci fıkrasına göre velayetin kaldırılması hâlinde bile ana ve babanın çocuklarının bakım ve eğitim giderlerini karşılama yükümlülükleri devam eder.
Ayrıca Türk Medeni Kanunu’nun 328. maddesinde;
Ana ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder. Çocuk ergin olduğu hâlde eğitimi devam ediyorsa, ana ve baba durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere, eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlüdürler.”
hükmü yer almaktadır.
Ana babanın bakım yükümlülüğünün doğal sonucu olan iştirak nafakası, çocuğun korunmasına yönelik olup, kamu düzenine ilişkindir ve hâkim talep bulunmasa dahi kendiliğinden iştirak nafakasına hükmedebilecektir. Ancak velayet hakkı kendisine verilen eş iştirak nafakası istemediğini belirtmesi hâlinde hâkim, bu durumun çocuğun üstün yararını zedelemeyeceği kanaatine varması durumunda iştirak nafakasına hükmetmeyebilecektir.
Medeni hukuk yargılamasına hâkim olan ilkelerden biri de taleple bağlılık ilkesidir. Bu ilke HMK’nın 26. maddesinde açıkça ifade edilmiştir. Buna göre, hâkim tarafların talepleri ile bağlıdır. Kanunlarda yer alan istisnalar dışında talepten fazlasına veya talepten başka bir şeye karar verilemez. Ancak hâkim somut olaya göre talep sonucundan daha aza karar verebilecektir. Bu ilke uyarınca tarafların talep etmediği husus hakkında mahkeme karar veremeyecektir.
Talep, dava açmakla istenilen hukuki sonucu kapsar. Böylelikle yargılama, dava açmakla istenilen hukuki sonuca ulaşma amacına yani talebe yönelik olarak devam ettirilerek bir karar verilir. Aksi hâlde hâkim, iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı incelemiş ve karara bağlamış olur ki bu husus da aynı Yasanın (HMK) 24. maddesinde yer alan tasarruf ilkesinin ihlali sonucunu doğurur. Çoğun içinde az da vardır kuralı gereğince davacının talep ettiğinden daha az bir hakkı olduğu sonucuna varıldığı durumlarda taleple bağlılık ilkesi uygulanmaz.
Somut olayda davalı anne tarafından 2.000,00TL iştirak nafakası talep edilmiş ve mahkemece de ortak çocuk lehine 2.000,00TL iştirak nafakasına hükmedilmiştir. Davalı annenin direnmeye konu olan, ortak çocuk lehine iştirak nafakasının eklentisi niteliğinde öğrenim gideri adı altında hükmedilen alacağa ilişkin bir talebi bulunmamaktadır. İstek dışına çıkılarak velayeti anneye bırakılan çocuk için baba aleyhine iştirak nafakası dışında eğitim-öğretim, okul gideri adı altında ayrı bir alacağa hükmetmek infazda da karışıklığa yol açacaktır. Ayrıca koşulların ve ihtiyaçların değişmesi hâlinde iştirak nafakasının arttırılması her zaman istenebilir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, iştirak nafakasının kamu düzenine ilişkin olduğu, çocuğun üstün yararının dikkate alınması gerektiği, hâkimin tarafların talebiyle bağlı olmadığı, iştirak nafakasının taleple bağlılık ilkesinin istisnası olduğu, bu sebeplerle direnme kararının doğru olduğu, ancak nafaka miktarı konusunda dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiğine yönelik görüş bildirilmiş ise de bu görüş yukarıda açıklanan sebeplerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı erkek vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 19.09.2019 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
Alanında yetkin Kayseri boşanma avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Bürosu, anlaşmalı boşanma ve çekişmeli boşanma davalarında Kayseri boşanma avukatı ve arabulucu olarak tazminat davası, nafaka davası, velayet davası, mal rejiminin tasfiyesi gibi aile hukuku ile ilgili her türlü konuda avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Kayseri Boşanma Avukatı kadrosu ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, boşanma davası sırasında ve sonrasında müvekkillerimize gerekli hukuki danışmanlık desteği sağlamaktadır. Kayseri boşanma avukatı kadromuz; boşanma davası, anlaşmalı boşanma, çekişmeli boşanma, zina nedeniyle boşanma, terk nedeniyle boşanma, tanıma ve tenfiz davası, nafaka davası, tazminat davası, velayet davası, mal rejimi davası gibi aile hukuku davalarında müvekkillerimizi temsil etmekte, ayrıca hukuki danışmanlık ve arabuluculuk hizmeti de vermektedir.
Kayseri boşanma avukatı kadromuz; anlaşmalı boşanma davası, çekişmeli boşanma davası, boşanma sonrası mal paylaşımı, nafaka davası, velayet davası ve velayetin değiştirilmesi, iştirak nafakası, maddi ve manevi tazminat davası gibi aile hukuku alanına giren konularda uzmanlığa ve 15 yılı aşkın tecrübeye sahiptir. Kayseri boşanma avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.