Yüzde Sabit İze Neden Olan Nitelikli Kasten Yaralama Suçunda Ceza Miktarının Belirlenmesi
Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2017/795 Karar No: 2018/309 Karar Tarihi: 26.06.2018
Mahkemesi: Ağır Ceza Mahkemesi
Kasten yaralama suçundan sanıklar … ve …’un, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86/1, 86/3-6, 87/1-c, 87/1-son, 62/1 ve 53/1. maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluklarına ilişkin Aksaray Ağır Ceza Mahkemesince verilen 19.04.2013 gün ve 287-161 sayılı hükümlerin, sanıklar müdafileri ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 08.04.2015 gün ve 5376-2142 sayı ile;
“a) Sanıklar hakkında mağduru yüzde sabit ize neden olacak ve basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte yaralamaları nedeniyle temel cezaların 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86/2. maddesi yerine, 86/1. maddesi uyarınca belirlenmesi,
b) Cezaların silah nedeniyle artırılması sırasında uygulama maddesinin TCK’nun 86/3-e yerine, 86/3-6 olarak yazılması,
c) Sanıkların savunmalarında geçen mağdurun kendilerine yönelik söz ve davranışları değerlendirilerek TCK’nun 29. maddesi gereğince haksız tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının karar yerinde tartışılmaması,
d) Kabule göre de, TCK’nun 87/1-c maddesi gereğince cezaların bir kat artırılması sırasında 2 yıl 12 ay hapis cezaları yerine, 3 yıl hapis şeklinde cezalar tayini”
isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 15.09.2015 gün ve 162-420 sayı ile; Özel Dairenin bozma kararındaki (b), (c) ve (d) bentlerinde yazılı bozma nedenlerine uymuş, diğer bozma nedenine ise;
“…Yüzde sabit ize neden olacak şekilde kasten yaralama eyleminin, nitelikli kasten yaralama olarak kabulü gerektiğine ilişkin Yargıtayın istikrarlı uygulamaları göz önüne alındığında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86/1. maddesi hükümlerinin uygulanması gerektiği”
gerekçesiyle direnmiştir.
Bu hükümlerin de sanıklar müdafileri ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 08.03.2016 gün ve 86489 sayılı “düzeltilerek onama” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 gün ve 401-1217 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 09.05.2017 gün ve 40-1535 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanıklar … ve … hakkında kasten basit yaralama suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar itiraz merciince itirazın reddine karar verilmek suretiyle, katılan sanık … hakkında kasten yaralama suçundan verilen beraat kararı Özel Dairece temyiz isteminin reddine karar verilmek suretiyle, sanık … hakkında kasten öldürme suçundan verilen mahkûmiyet kararı Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup, direnmenin kapsamına göre inceleme, sanıklar … ve … hakkında kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Adli Tıp Şube Müdürlüğünün raporlarına göre basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte ve yüzde sabit ize neden olacak şekilde meydana gelen kasten yaralama suçunda, temel ceza tayin edilirken 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86. maddesinin birinci fıkrasının mı, yoksa ikinci fıkrasının mı uygulanması gerektiğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
28.07.2010 günü kahvehanede oyun oynayan sanık … ile katılan … arasında tartışma yaşandığı, aynı gün akşam saatlerinde katılanın kahvehaneden çıkarak evine gittiği sırada, sanıkların araçla katılanın yanına gelip gün içerisinde yaşanan tartışma nedeniyle katılanı ele geçirilemeyen sopalarla yaraladıkları,
Aksaray Devlet Hastanesince düzenlenen 29.07.2010 tarihli ilk raporda; katılanın beyin cerrahi polikliniğinde hâlen tedavisinin ayakta devam etmesi nedeniyle kesin raporun yedi gün sonra yapılacak muayene sonucu verilebileceği, 17.09.2010 tarihinde düzenlenen raporda; katılanın yaralanmasının yaşamını tehlikeye sokan bir duruma neden olmadığı, basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu ve yüzde sabit ize neden olup olmadığı bakımından 6 ay sonra değerlendirme yapılması gerektiğinin belirtildiği,
Konya Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 12.03.2013 tarihli raporda ise; katılanda yumuşak doku lezyonlarına neden olan yaralanmanın, basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte ve yüzde sabit iz niteliğinde olduğu kanaatine yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Kasten Yaralama” başlıklı 86. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;…
e) Silâhla,
İşlenmesi hâlinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır”
Aynı Kanunun “Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama” başlıklı 87. maddesinde ise;
“(1) Kasten yaralama fiili, mağdurun; …
c) Yüzünde sabit ize,…
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hâllerde üç yıldan, üçüncü fıkraya giren hâllerde beş yıldan az olamaz.”
Buna göre, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86. maddesinin 1. fıkrasında suçun temel şekli düzenlenerek bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası öngörülmüş, 3. fıkrasında ise nitelikli hâller sıralandıktan sonra, bu fıkrada sayılan nitelikli hâl veya hâller gerçekleştiğinde, “cezanın yarı oranında” artırılacağı, 87. maddenin 1 ve 2. fıkralarında ise, belirtilen hâllerin gerçekleşmesi durumunda, 86. maddeye göre belirlenen cezaların bir ila iki kat artırılacağı, ancak bu cezaların belirli miktarlardan az olamayacağı hükmüne yer verilmiştir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86. maddesinin 3. fıkrasındaki ve 87. maddesindeki düzenlemelerin nitelikli hâl oluşturduğuna ilişkin olarak TCK’nun 86. maddesinin gerekçesinde;
“Maddenin birinci fıkrasında kasten yaralama suçunun temel şekli tanımlanmıştır.
…İkinci fıkrada ise, kasten yaralama suçunun nitelikli şekilleri gösterilmiştir. Söz konusu suçun seçimlik olarak belirlenen bu nitelikli şekilleri, bentler hâlinde sıralanmıştır.
…Fıkranın (e) bendinde, kasten yaralama suçunun silâhla işlenmesi, bir nitelikli hâl olarak kabul edilmiştir. Silâh deyimi için, Tanımlar başlıklı madde hükmüne bakılmalıdır”
biçimindeki açıklama ile maddenin 5328 sayılı Kanun ile değişiklik yapılmadan önceki ilk hâlindeki ikinci fıkrasının (5328 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle hâlen yürürlükteki Kanun maddesinin 3. fıkrasının) suçun nitelikli hâlini oluşturduğu açıkça belirtilmiştir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 87. maddesinin gerekçesinde ise; “…Fıkranın (c) bendine göre, kasten yaralama suçunun yüzde sabit ize neden olması, bu suçtan dolayı daha ağır bir ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Burada geçen yüz deyimi, çehre karşılığında kullanılmıştır ve kişinin boyun ve kulakları dâhil, başın ön kısmını ifade eder…” açıklamaları yer almakta olup, “Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama” başlıklı bu maddenin de suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâllerini içerdiği kabul edilmelidir.
Öğretide Yer Alan Görüşler
Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçuna ilişkin uygulamanın ne şekilde olacağı hususunda öğretide;
Mahmut Koca-İlhan Üzülmez; “Kasten yaralamanın kişi üzerindeki etkisinin basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek derecede hafif olması hâlinde, bu derecedeki yaralamanın 87. maddedeki ağır sonuçlara yol açamayacağı kabul edilmiştir. Bu itibarla ancak 86. maddenin 1. fıkrasına uygun bir fiil sonucunda, 87. maddedeki ağır neticelere yol açmış olabilecektir. Böylelikle, kanunun öngördüğü sistemde, 87. maddede öngörülen ağır neticelere yol açan bir yaralamanın basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek bir yaralama olamayacağı kabul edilmiştir”; “Kanunun 87. maddesinde, kasten yaralamanın neticesi sebebiyle ağırlaştırılmış hâlleri için 86. maddeye göre belirlenecek cezayla bağlantılı bir şekilde oransal artırım öngörüldüğü, ancak tayin edilecek cezaya da yine 86. maddeyle bağlantılı bir şekilde alt sınır getirildiği görülmektedir. Buna göre, 87. maddenin 1. fıkrasındaki neticelerden birinin gerçekleşmesi durumunda, 86. maddeye (f 1-3) göre belirlenen ceza bir kat artırılacaktır. Ancak, verilecek ceza, ilk fıkraya giren hâllerde üç yıldan, 3. fıkraya giren hâllerde beş yıldan az olamayacaktır. Aynı şekilde, 87. maddenin 2. fıkrasındaki neticelerden birinin gerçekleşmesi hâlinde 86. maddeye göre (f 1-3) belirlenecek ceza, iki kat artırılacaktır. Ancak, verilecek ceza 1. fıkraya giren hâllerde beş yıldan, 3. fıkraya giren hâllerde sekiz yıldan az olamayacaktır. (Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 4. Baskı, Adalet Yayınları, Ankara 2017, s. 180; 216),
Zeki Hafızoğulları-Muharrem Özen; “Burada, TCK ‘yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza’ ve ‘verilecek ceza’ derken, kanunda yazılı soyut cezayı değil, yargılama sonunda 61. madde esas olmak üzere 86. maddeye göre belirlenecek olan somut cezayı kastetmiş olmaktadır. Öyle ise, Ceza Kanunu, yargılama sonunda verilen somut cezanın birincide bir kat, ikincide iki kat artırılmasını istemekte, ancak birincide verilecek somut cezanın üç yıldan az, ikincide verilecek somut cezanın beş yıldan az olmasını istememektedir” (Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 5. Baskı, U S-A Yayınları, Ankara 2016, s. 83-84)
Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-R.Murat Önok; “Nihayet, m. 87/1-2’deki nitelikli hâllerin m. 86/2 açısından uygulanamayacağına da dikkat edilmelidir” (Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 14. Baskı, Seçkin Yayınları, Ankara 2017, s. 237),
Şeklinde açıklamalarda bulunmuşlardır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 87. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde düzenlenen, yüzde sabit ize neden olan kasten yaralama fiili açısından alınması gereken raporlarla ilgili adli tıp uygulamalarına da değinmekte yarar bulunmaktadır.
Oluşan yara az ya da çok iz bırakır, ancak her iz yüzde sabit iz niteliğinde değerlendirilmez. Yaralanma esnasında, yüz sınırları içerisinde oluşan yaranın iyileştikten sonra bıraktığı iz, gün ışığında veya iyi aydınlatılmış bir ortamda, insanlar arası sözel diyalog mesafesinden (1-2 metre) ilk bakışta belirgin bir şekilde fark edilebilir durumda ise “yüzde sabit iz”den bahsedilir. İzin, sabit iz olup olmadığının değerlendirilmesi açısından iyileşme sürecinin tamamlanmış olması gerekir. Bu nedenle, adli tıp uygulamalarında, bu konudaki değerlendirme yaralanmadan en az altı ay sonra yapılmaktadır. Hekim gerek görürse bu süre uzayabilir. Eğer, yüz sınırları içinde oluşan yaralanmanın bıraktığı iz, o kişiyi önceden tanıyanların onu tanımasında duraksamaya yol açacak şekilde yüzün doğal görünümünü bozmuş ise bu durumda “yüzde sürekli değişiklik”ten bahsedilir. Buna örnek olarak ağır yanıklar ya da yüze kezzap atılması gibi kimyasal yanıklar verilebilir. Yüz sınırları, kişiye cepheden bakıldığında üstte saçlı deri sınırı (saçı dökülen ya da azalan kişilerde görülebilen frontal bölge dâhil), yanlarda kulaklar dâhil olmak üzere kulakların arkasından inen hayali düz çizgilerin her iki klavikula ile kesiştiği noktalar ile altta fossa jugularisten başlayıp yanlara doğru klavikulaları takip eden çizgiler arasında kalan bölge anlaşılmalıdır. Göz, göz kapağı ve kulak kepçesindeki yaralanmalar ile yüzde görünüm değişikliğine neden olan sinir yaralanmalarında da yüzde sabit iz değerlendirilmesi yapılmalıdır. (Türk Ceza Kanununda Tanımlanan Yaralama Suçlarının Adli Tıp Açısından Değerlendirilmesi, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı-Adli Tıp Uzmanları Derneği-Adli Tıp Derneği, Haziran 2005-Haziran 2013, Sayfa 5)
Travmaların değerlendirilmesinde öncelikle ve ilk olarak travmanın kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir duruma neden olup olmadığı ve BTM ile giderilebilecek ölçüde hafif olup olmadığı değerlendirilmektedir. Travma sonrası yapılan bu değerlendirmelerde yüz bölgesinde yer alan bazı yaralanmalar BTM ile giderilebilir olarak rapor edilmekte ve kılavuz uyarınca yüzde sabit iz olup olmadığı açısından uygun bir süre beklenmesi yoluna gidilmektedir. BTM ile giderilebileceği belirtilen bazı lezyonlar daha sonra yapılan değerlendirmelerde yüzde sabit iz olarak rapor edilmektedir. Bu durumlarda ilk raporda yaralama suçunun en hafif hâli olarak rapor edilen lezyon (yaralama), ikinci raporda nitelikli bir hâl olarak tekrar rapor edilmektedir. Bu çelişki, bekleme süresi içinde ön rapora göre yapılan hukuki işlemlerin de hatalı olmasına neden olmaktadır. Bu nedenle, yüz sınırları içinde bulunan ve yüzde sabit iz oluşturup oluşturmayacağı konusunda mutlaka beklenmesi gereken lezyonların BTM açısından ön raporlarda değerlendirilmemesi uygun olacaktır. (Adli Tıp Bülteni, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı, İzmir 2017, s. 49-50)
Yargıtay uygulamaları da aynı doğrultuda olup, hekimin daha uzun bir süreye gerek görmediği hâllerde, olayın üzerinden en az altı aylık süre geçtikten sonra yapılacak değerlendirmeye istinaden düzenlenen ve yüzde sabit izin varlığını ya da yokluğunu tespit eden raporların hükme esas alınabileceği, bu süre geçmeden düzenlenen raporların ise yüzde sabit izin varlığının tespiti açısından yeterli olmadığı ve hükme esas alınamayacağı kabul edilmektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Kahvehanede oyun oynarken çıkan tartışma nedeniyle sanıkların ele geçirilemeyen sopalarla katılanı adli raporlara göre basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte ve yüzünde sabit ize neden olacak şekilde yaraladıkları olayda; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 87. maddesinin birinci fıkrasında “…Yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak verilecek ceza, birinci fıkraya giren hâllerde üç yıldan, üçüncü fıkraya giren hâllerde beş yıldan az olmaz” şeklindeki düzenlemede 86. maddenin ikinci fıkrasının belirtilmemiş olması, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 87. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarının son bentleri uyarınca neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçunda sadece hapis cezasına hükmedilebilecekken, seçimlik ceza öngören TCK’nın 86/2. maddesine göre adli para cezasına da hükmedilebilmesinin mümkün olması, yüzde sabit ize neden olacak şekilde yaralanmanın basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğunun kabulü hâlinde, örneğin eylemini bıçakla gerçekleştiren fail hakkında TCK’nın 87/1-son maddesi uyarınca en az 5 yıl hapis cezasına hükmedilmesi gerekirken, aynı suçu tırnağıyla işleyen fail hakkında TCK’nın 86/2. maddesine göre belirlenecek cezanın 87. maddeye göre sadece bir kat artırılmasıyla yetinilmesi gerektiği şeklinde ceza hukuku bakımından kabul edilmesi mümkün olmayan adaletsiz sonuçlar ortaya çıkabilecek olması, TCK’nın 87. maddesini nitelikli bir hâl olarak düzenleyen ve anılan maddede aynı Kanunun 86. maddesinin ikinci fıkrasını belirtmeyen kanun koyucunun bu yöndeki iradesini madde metninde açıkça ortaya koymuş olması, yine TCK’nın 87. maddesinin birinci ve ikinci fıkrasında belirtilen diğer nitelikli hâllerle, yüzde sabit ize neden olma şeklindeki nitelikli hâl arasında temel cezanın belirlenmesi bakımından bir fark bulunmaması, adli tıp uygulamalarında “yüzde sabit iz”in, yüz sınırları içerisinde oluşan yaranın iyileşmesinden sonra, gün ışığında veya iyi aydınlatılmış bir ortamda, insanlar arası sözel diyalog mesafesinden (1-2 metre) ilk bakışta belirgin bir şekilde fark edilebilir iz olarak tanımlanmasına göre nitelikli bir yaralanma şekli olduğunun anlaşılması karşısında, yüzde sabit ize neden olacak şekilde yaralanmanın, basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilmesi mümkün olmadığından, temel ceza 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86. maddesinin 2. fıkrasına göre değil 1. fıkrasına göre belirlenmelidir.
Bu itibarla, yerel mahkeme hükmündeki direnme gerekçesinin isabetli olduğuna ve uygulamanın denetlenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Sonuç: Açıklanan nedenlerle;
1- Aksaray 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 15.09.2015 gün ve 162-420 sayılı, Adli Tıp Şube Müdürlüğünün raporlarına göre basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte ve yüzde sabit ize neden olacak şekilde meydana gelen kasten yaralama suçunda temel cezanın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86. maddesinin birinci fıkrasına göre belirlenmesine ilişkin direnme gerekçesinin İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Dosyanın, uygulamanın denetlenmesi için Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 26.06.2018 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
Alanında yetkin Kayseri Ceza Avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir.
Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.