Sigortalının Hizmet Tespiti Davasında Hak Düşürücü Süre
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu
Prim belgeleri ve işyeri kayıtları – Madde 86
Bu Kanunun 4 üncü ve 5 inci maddesine tabi sigortalılar ile sosyal güvenlik destek primine tabi sigortalılar için işverenlerce Kuruma verilmesi gereken aylık prim ve hizmet belgelerinin şekli, içeriği, ekleri, ilgili olduğu dönemi, verilme süresi ve diğer hususlar Kurum tarafından çıkarılan yönetmelikle belirlenir.
İşveren, işyeri sahipleri; işyeri defter, kayıt ve belgelerini ilgili olduğu yılı takip eden yıl başından başlamak üzere on yıl süreyle, kamu idareleri otuz yıl süreyle, tasfiye ve iflâs idaresi memurları ise görevleri süresince, saklamak ve Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilen memurlarınca istenilmesi halinde onbeş gün içinde ibraz etmek zorundadır.
İşverenin, sigortalıyı, 4857 sayılı İş Kanununun 7 nci maddesine göre başka bir işverene iş görme edimini yerine getirmek üzere geçici olarak devretmesi halinde, sigortalıyı devir alan, geçici iş ilişkisi süresine ilişkin birinci fıkrada belirtilen belgelerin aynı süre içinde işverene ait işyerinden Kuruma verilmesinden, işveren ile birlikte müteselsilen sorumludur.
Ay içinde bazı iş günlerinde çalıştırılmayan ve ücret ödenmeyen sigortalıların eksik gün nedeni ve eksik gün sayısı, işverence ilgili aya ait aylık prim ve hizmet belgesinde veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesiyle beyan edilir. Sigortalıların otuz günden az çalıştıklarını gösteren eksik gün nedenleri ile bu nedenleri ispatlayan belgelerin şekli, içeriği, ekleri, ilgili olduğu dönemi, saklanması ve diğer hususlar Kurumca çıkarılan yönetmelikle belirlenir.
Sigortalıların otuz günden az çalıştığını gösteren bilgi ve belgelerin Kurumca istenilmesine rağmen ibraz edilmemesi veya ibraz edilen bilgi ve belgelerin geçerli sayılmaması halinde otuz günden az bildirilen sürelere ait aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi, yapılan tebligata rağmen bir ay içinde verilmemesi veya noksan verilmesi halinde Kurumca re’sen düzenlenir ve muhteviyatı primler, bu Kanun hükümlerine göre tahsil olunur.
(Mülga altıncı fıkra: 13/2/2011-6111/40 md.)
Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurlarınca, fiilen yapılan denetimler sonucunda veya işyeri kayıtlarından yapılan tespitlerden ya da kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatı gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemeler neticesinde veya kamu kurum ve kuruluşları ile bankalar tarafından düzenlenen belge veya alınan bilgilerden çalıştığı anlaşılan sigortalılara ait olup, bu Kanun uyarınca Kuruma verilmesi gereken belgelerin yapılan tebligata rağmen bir ay içinde verilmemesi veya noksan verilmesi halinde, bu belgeler Kurumca re’sen düzenlenir ve muhteviyatı sigorta primleri Kurumca tespit edilerek işverene tebliğ edilir. İşveren, bu maddeye göre tebliğ edilen prim borcuna karşı tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde, ilgili Kurum ünitesine itiraz edebilir. İtiraz, takibi durdurur. İtirazın reddi halinde, işveren kararın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içerisinde yetkili iş mahkemesine başvurabilir. Yetkili mahkemeye başvurulması, prim borcunun takip ve tahsilini durdurmaz. Mahkemenin Kurum lehine karar vermesi halinde, 88 inci ve 89 uncu maddelerin prim borcuna ilişkin hükümleri uygulanır.
Kurumun denetim ve kontrolle görevli memurlarınca işyerinde fiilen yapılan tespitlerden ve kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatı gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemelerden kayıt ve belgelere dayanmaksızın çalıştığı belirlendiği halde, hizmetlerinin veya prime esas kazançlarının Kuruma bildirilmediği anlaşılan veya eksik bildirildiği tespit edilen sigortalıların geriye yönelik hizmetlerinin veya prime esas kazançlarının, en fazla tespitin yapıldığı tarihten geriye yönelik bir yıllık süreye ilişkin kısmı dikkate alınır.
Aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilâm ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır.
Sigortalının çalıştığı bir veya birden fazla işte, bu Kanunda yazılı şartları yerine getirmiş olmasına rağmen, kendisi için verilmesi gereken aylık prim ve hizmet belgesinin veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesinin işveren tarafından verilmediği veya verilen aylık prim ve hizmet belgesinde veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesinde kazançların veya prim ödeme gün sayılarının eksik gösterildiği Kurumca tespit edilirse, hastalık ve analık sigortalarından gerekli ödemeler yapılır.
Bu maddede belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmemesi halinde, 102 nci maddeye göre işlem yapılır.
Kamu idarelerinde işyerinin özelliği nedeniyle prim belgelerinin farklı sürelerde verilme zamanını belirlemeye, Kurum yetkilidir.
Muhtasar beyanname ile bu Kanun uyarınca verilmesi gereken aylık prim ve hizmet belgesinin birleştirilerek verilmesi durumunda beyannamenin; şekil, içerik, ekleri, ilgili olduğu dönem, verilme süresi ve diğer hususlar Bakanlık ile Maliye Bakanlığı tarafından çıkarılan müşterek tebliğ ile belirlenir. İşveren sigortalı çalıştırmadığı takdirde, bu hususu sigortalı çalıştırmaya son verdiği tarihten itibaren on beş gün içinde Kuruma bildirmekle yükümlüdür.
Mirasçılar Tarafından Açılacak Sigortalının Hizmet Tespiti Davasında Hak Düşürücü Süre Nasıl Hesaplanır
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2018/10-171 Karar No: 2020/75 Karar Tarihi: 04.02.2020
Özet: Sigortalının süresi içerisinde dava açmayarak düşen hakkını ölümünden sonra mirasçılarının yeniden isteme hakkından söz edilemeyeceği gibi hak düşürücü süreye uğrayarak ölen bir hak mirasçıları vasıtasıyla yeniden canlandırılamaz. Tüm bu hususlar göz önüne alındığında sigortalının mirasçıları yönünden de hak düşürücü sürenin hizmetin geçtiği yılın sonundan itibaren beş yıl olarak hesaplanması gerekmektedir.
(506 S. K. m. 79) (5510 S. K. Geç. m. 7)
1. Taraflar arasındaki tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İnegöl 1. Asliye Hukuk Mahkemesince (İş Mahkemesi Sıfatıyla) verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı … Kurumu Başkanlığı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı … Kurumu Başkanlığı tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 22.11.2010 harç tarihli dava dilekçesinde; sigortalı …’ın 01.08.2003 ile 01.09.2003 tarihleri arasında davalı işverene ait iş yerinde satış elemanı olarak kesintisiz şekilde çalıştığını ve 10.09.2008 tarihinde vefat ettiğini, hak sahibi olan oğlu Abdullah Can Toktay’ın ölüm aylığı almak amacıyla Kuruma yaptığı başvurunun reddedildiğini ve sigortalının çalışmalarının işveren tarafından bildirilmediğini ileri sürerek …’ın 01.08.2003 ile 01.09.2003 tarihleri arasında davalı işyerinde kesintisiz olarak çalıştığının ve sigorta başlangıç tarihinin 01.08.2003 olarak tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı … Kurumu Başkanlığı vekili 06.01.2011 tarihli cevap dilekçesinde; hak düşürücü sürenin geçtiğini, hizmet tespitine ilişkin eldeki davada fiili çalışma olgusunun özel bir duyarlılık ve titizlikle incelenmesi gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
6. Davalı işveren … yargılamaya katılmamıştır.
İlk Derece Mahkemesinin Kararı:
7. İnegöl 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 17.04.2014 tarihli ve 2010/686 E., 2014/282 K. sayılı kararı ile; sigortalı muris …’ın tespiti istenen 01.08.2003-01.09.2003 tarihleri arasında davalı iş yerinden veya başka bir iş yerinden Kuruma bildirilen çalışmasının olmadığı ve murisin 10.09.2008 tarihinde vefat ettiği, 506 sayılı Kanun’un 79. maddesi gereği yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilmeyen sigortalılar için davanın hak düşürücü süre içinde açılmasının öngörüldüğü, ancak hak düşürücü süre içinde sigortalının ölümü hâlinde mirasçılar açısından hak düşürücü sürenin ölüm tarihinden itibaren başladığı, muris …’ın hak düşürücü sürenin dolacağı 31.12.2008 tarihinden önce 10.09.2008 tarihinde vefat ettiği, davacı için hak düşürücü sürenin murisin ölüm tarihi olan 10.09.2008 tarihinden itibaren başlayacağı gerekçesiyle davanın hak düşürücü süre içinde açıldığına karar verilerek sigortalının 01.08.2003-01.09.2003 tarihleri arasında davalı iş yerinde çalıştığına karar verilmiştir.
Özel Dairenin Bozma Kararı:
8. İnegöl 1. Asliye Hukuk (İş Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı … Kurumu Başkanlığı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay 10. Hukuk Dairesince 31.10.2014 tarihli ve 2014/16165 E., 2014/21825 K. sayılı kararında;
“Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davacı, muris …’ın davalı işverene ait işyerinde 01/08/2003-01/09/2003 tarihleri arasında kesintisiz çalışmasının ve sigorta başlangıç tarihinin 01/08/2003 olduğunun tespitini talep etmiştir.
Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda, muris …’ın 10/09/2008 tarihinde vefat ettiği ve bu tür hizmet tespiti davalarında hak düşürücü sürenin mirasçılar yönünden murisin ölüm tarihinden itibaren başladığı, davacının talebinin ise murisin ölümünden itibaren 5 yıllık hak düşürücü süre içerisinde olduğu ve dinlenen tanık anlatımlarının da, murisin davalı işyerinde çalışma olgusunu doğruladığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun geçici 7/1’inci maddesi uyarınca uygulama alanı bulan mülga 506 sayılı Kanun’un 79’uncu maddesidir. Anılan maddenin 10’uncu fıkrası (eski 8) hükmüne göre; Kuruma bildirilmeyen veya Kurumca tespit edilemeyen çalışmaların, sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesi amacıyla açılacak davaların, tespiti istenen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içinde açılması gerekir. 506 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte beş yıl olan hak düşürücü süre 09.07.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3395 sayılı Kanunla on yıla çıkarılmış, ancak 07.06.1994 tarihinde yürürlüğe giren 3995 sayılı Kanunla tekrar beş yıla indirilmiştir.
Sigortalının, hayatta iken hizmetlerinin tespitine ilişkin dava açmamış olması halinde hak sahipleri de bu tür bir davayı açabilirler. Ancak, hak sahiplerinin bu hakkı ölen sigortalıdan kaynaklanmakta olup, 506 sayılı Kanun’da açıkça hak düşürücü sürenin hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayacağı belirtilmiş, hak sahipleri için ayrı bir hak düşürücü süre, başka bir ifade ile, hak düşürücü sürenin ölüm tarihinden başlatılacağına dair ayrık bir hüküm getirilmemiş, sigortalının ölümü, söz konusu süreyi kesen sebep olarak da, düzenlenmemiştir.
Somut olayda, murisin 10/09/2008 tarihinde vefat etmesi, davalı işyerinden Kuruma bildirim ya da prim kesintisi bulunmaması, hizmetin geçtiği yılın sonunun 31/12/2003 tarihi olup, 5 yıllık hak düşürücü sürenin 31/12/2008 tarihinde dolması karşısında, 22/11/2010 tarihinde açılan davanın hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüştür.
O hâlde, davalı … vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.”
gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
10. İnegöl 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 10.02.2015 tarihli ve 2014/647 E., 2015/34 K. sayılı kararı ile; hizmet tespitine ilişkin davalarda sigortalının sağlığında hak düşürücü süreyi geçirmemiş olması şartına bağlı olarak vefat etmesi durumunda, murisin ölüm tarihinden itibaren hak düşürücü sürenin başlayacağının kabul edilmesi ve murisin çalışmalarına ilişkin bir tespit davasının ancak hakkın ortaya çıktığı ölüm tarihi itibariyle başlatılması gerektiği gerekçesiyle ve önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
11. Direnme kararı süresi içinde davalı … Kurumu Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK:
12. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda sigortalının 10.09.2008 tarihinde vefat ettiği hususu göz önüne alındığında, 01.08.2003-01.09.2003 tarihleri arasındaki hizmetlerinin tespiti bakımından, mirasçısı olan oğlunun 22.11.2010 tarihinde açtığı iş bu davada hak düşürücü sürenin geçip geçmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
13. 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun geçici 7/1. maddesi hükmünde “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, 02/09/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı kanunlar ile 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun Geçici 20’nci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler” düzenlemesinin yer alması ve genel olarak kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında davanın yasal dayanağı Mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 79/10. maddesidir.
14. Burada öncelikle, sigortalı hizmetin tespiti davalarının hukuksal niteliği ve yargılama yöntemi üzerinde durulmasında yarar vardır: Ülkemizde Sosyal Güvenlik Kurumunun bilgisi dışında çalıştırılan büyük bir kitlenin olduğu bilinen bir gerçektir. Bu nedenle sigortalı hizmetin tespiti davaları iş mahkemelerini ve Yargıtayın ilgili dairelerini en çok meşgul eden uyuşmazlıklar arasında yer almaktadır.
15. Sosyal güvenlik hakkı, bireylerin geleceğe güvenle bakmalarını sağlayan bir insan hakkıdır. Aynı zamanda sosyal güvenlik, sosyal hukuk devleti içerisinde yer alan ve bu ilkeyi oluşturan temel kavramlardan birisidir. Bu esası göz önüne alan Anayasa “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” başlığı altında “sosyal güvenlik hakkı”nı düzenlemiş ve 60. madde ile “Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.” hükmünü getirmiştir.
16. Görüldüğü gibi vatandaşlara bu konuda anayasal bir hak tanınırken, Devlete de, onların bu haktan yararlanmasını sağlayacak şartları hazırlama görevi yüklenmiştir. Bu anayasal görevin yerine getirilmesi için getirilen yasal düzenlemeler ve kurulan kurumların görevleri de bu bilinçle değerlendirilmelidir.
17. Olayda uygulama yeri bulan 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun (SSK) 79/10. maddesi genel olarak sosyal güvenliğin sağlanmasının araçlarından birisidir. Söz konusu düzenlemenin özel amacı ise, kanunun diğer maddeleriyle birlikte değerlendirildiğinde daha açık biçimde ortaya çıkar.
18. Yine aynı Kanunun 6. maddesinin 1. fıkrasında “çalıştırılanlar işe alınmakla kendiliğinden sigortalı olurlar” denilmekte; 3. fıkrasında da “sigortalı olmak hak ve yükümünden vazgeçilemeyeceği” düzenleme altına alınmaktadır. Gerçekten, işe başlamakla sigortalılık niteliği kazanılır ve sigorta kollarına tabi olunur. Ne var ki, tek başına sigortalılık bazı sigorta kollarının sağladığı birtakım haklardan yararlanmak için yeterli değildir. Bunun için belli bir süreden beri sigortalı olmak ve/veya o sigorta kolu için belli bir prim ödeme gün sayısına ulaşmak gerekir. Sigortalı hakkındaki böylesine önemli bilgilerin, bu doğrultuda işlem yapılabilmesi için Kuruma ulaşması gerekir. Bunu sağlamak için de sigortalı çalıştıran işverenlere sosyal sigorta ilişkisi çerçevesinde bazı yükümlülükler getirilmiştir. İşveren öncelikle iş yerini ve çalıştırdığı sigortalıları Kuruma bildirmek zorundadır. Böylelikle Kurum, iş yeri ve sigortalıdan haberdar olur, onları takip edebilir. İşveren ayrıca çalıştırdığı sigortalı sayısı, sigorta primleri hesabına esas tutulacak kazançlar toplamı, prim ödeme gün sayıları ve sigorta primleri miktarını da Kuruma bildirmelidir. Bu da örnekleri Sosyal Sigortalar İşlemleri Yönetmeliğinde gösterilen ‘aylık sigorta primleri bildirgesi’ ve ‘dört aylık sigorta primleri bordrosu’ düzenlenerek yapılır. İşveren bu yükümlülüklerini yerine getirmez, Kurum da çalışmayı tespit edemezse Kurumun bilgisi dışında, sigortalı çalıştırılması söz konusu olur. Diğer taraftan, işverenin bildirim yükümlerini yerine getirmemesi, çalışanın sadece sigortalılığını değil, buna bağlı tüm haklarını kazanmasını engeller ki, bu da Anayasa ve yasalar karşısında kabul edilebilir bir durum değildir. İşte bu noktada SSK’nın 79/10. maddesindeki hükmün amacı, sigortalıların açacakları bir dava ile işverenin Kuruma vermediği belgelerde bulunması gereken hususların tespit edilerek, bunun Kurum tarafından nazara alınmasını sağlamaktır.
19. 506 sayılı Kanun’un 79/10. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara alınır.
Sigortalının çalıştığı bir veya birkaç işte, bu Kanunda yazılı prim ödeme şartını yerine getirmiş olmasına rağmen kendisi için verilmesi gereken kayıt ve belgeler işveren tarafından verilmediği veya verilen kayıt ve belgelerde kazançların veya prim ödeme gün sayılarının eksik gösterildiği Kurumca tespit edilirse, hastalık ve analık sigortalarından gerekli yardım yapılır.”
Anılan hüküm uyarınca sigortalı, bildirimsiz kalan çalışmalarının tespitini hak düşürücü sürenin işlemeye başladığı, hizmetin geçtiği yılın sonundan itibaren beş yıl içerisinde isteyebilir.
20. 506 sayılı Kanun’un 79. maddesi uyarınca dava açma süresi beş yıl olup, beş yıllık bu süre, hak düşürücü süredir. Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte beş yıl olan hak düşürücü süre 20.06.1987 tarih ve 3395 sayılı Kanun’un beşinci maddesiyle on yıla çıkarılmışken, 01.06.1994 tarih ve 3995 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle, tekrar beş yıla indirilmiştir. 5 yıllık hak düşürücü sürenin başlangıcı sigortalının işten ayrıldığı yılın bitim tarihidir.
21. Sigortalı işten ayrıldığı yılın sonundan itibaren beş yıl içinde tespit davası açabilir. Maddede sigortalının sahip olduğu tespit davası açma hakkına ölümü hâlinde mirasçıların sahip olup olmadıkları konusunda bir açıklık bulunmamakta ise de, maddenin yukarıda da açıklanan, işverenin bildirmediği hizmetlerin tespitine imkân sağlama amacı gözetildiğinde, sigortalının ölümü hâlinde mirasçılarının sigortalıya tebaen hizmetlerinin tespiti talebi ile dava açabileceklerinin kabulü gerekir. Öte yandan, işverenin çalıştırmış olduğu sigortalılara ait hangi belgeleri Kuruma vermesi gerektiği Kanunun 79/1. maddesinde açıkça ifade edildiği üzere yönetmeliğe bırakılmıştır. Atıf yapılan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin dördüncü kısmında işverence verilecek belgeler düzenlenmiştir. Bunlar, aylık sigorta primleri bildirgesi (SSİY madde 16), dört aylık sigorta primleri bordrosu (SSİY. madde 17), sigortalı hesap fişi (SSİY madde 18) vs.dir. Maddenin açık hükmü karşısında, Yönetmelikte sayılan bu belgelerden birisinin dahi verilmiş olması hâlinde artık Kanunun 79/10. maddesinde yer alan hak düşürücü süreden söz edilemez. Yargıtay uygulamasında anılan maddede sayılan belgelerden birisi işveren tarafından verilmişse burada Kurumun işçinin çalışmasından haberdar olduğu ve artık hizmet tespiti davası için hak düşürücü sürenin varlığından söz edilemeyeceği kabul edilmektedir. Diğer taraftan, Kurum tarafından yapılan bir tespitin olması hâlinde de aynı kabul şekline ulaşılmaktadır. Bu kabul şeklinin temelinde yatan neden; hiç bildirim yapılmayan sigortalılarla, kısmi bildirim yapılan sigortalıların aynı hukuksal statüye tabi tutulmalarının hukuka ve hakkaniyete aykırı olacağının düşünülmesidir. Beş yıllık süre, Kurumun sigortalı olarak çalışma olgusundan habersiz bulunmasına ilişkin durumlarda söz konusudur. Zira, Kurumun öğreneceği sigortalılık durumu karşısında yasal işlemleri kendiliğinden yapacağı ve yapmaması hâlinde, bu Anayasal görevini yerine getirmemiş sayılacağı sosyal güvenlik hukukunun bir sonucudur. Bir işlemin yapılmasında kusurlu olan tarafın, kusurundan yararlanamayacağı açıktır. Böyle bir davada Kurumun beş yıllık sürenin geçtiğini ileri sürmesi iyiniyet kurallarına aykırıdır (Çenberci, M.; Sosyal Sigortalar Kanunu Şerhi, Ankara 1985 Baskı, s. 514-515). Buna göre hak düşürücü süre, bildirimsiz kalan çalışmalar yönünden öngörülmüştür. Belgelerden birisinin dâhi Kuruma verilmiş olması veya Kurumca, fiilen ya da kayden sigortalı çalışma olgusunun tespiti hâlinde hak düşürücü süreden söz edilemeyecektir.
22. Somut uyuşmazlık, sigortalının ölümü hâlinde mirasçılarının sigortalıya tebaen hizmetlerinin tespiti talepleri yönünden hak düşürücü sürenin başlama noktasında toplanmaktadır. 5 yıllık hak düşürücü sürenin hizmetin geçtiği yılın sonu olan 31.12.2003 tarihinden mi yoksa murisin ölüm tarihinden itibaren mi hesaplanması husususun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
23. Sigortalının dahi yaşarken 5 yıllık hak düşürücü süreyi geçirmesi hâlinde kanunen kullanamayacağı bir hakkı mirasçılarına tanımak hukuka aykırıdır. Sigortalının süresi içerisinde dava açmayarak düşen hakkını ölümünden sonra mirasçılarının yeniden isteme hakkından söz edilemeyeceği gibi hak düşürücü süreye uğrayarak ölen bir hak mirasçıları vasıtasıyla yeniden canlandırılamaz. Tüm bu hususlar göz önüne alındığında sigortalının mirasçıları yönünden de hak düşürücü sürenin hizmetin geçtiği yılın sonundan itibaren beş yıl olarak hesaplanması gerekmektedir.
24. Hâl böyle olunca, yerel mahkemece verilen direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı … Kurumu Başkanlığı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 04.02.2020 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
İş hukuku ve sosyal güvenlik hukukuna ilişkin dava ve uyuşmazlıklarda taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için iş hukuku alanında deneyimli bir avukattan hukuki destek alınması faydalı olacaktır. Kayseri iş hukuku avukatı kadromuz, iş hukuku ve sosyal güvenlik hukuku alanında 15 yılı aşan deneyimi ile güncel mevzuat ve Yargıtay kararları çerçevesinde; ihbar tazminatı davası, kıdem tazminatı davası, işe iade davası, fazla mesai alacağı, ilave tediye alacağı ve benzer davaların açılması ve takibi, mobbing ve kötü niyet tazminatlarına ilişkin davaların açılması ve takibi, fazla mesai ücretleri ve yıllık ücretli izinlerin kullandırılması, hesaplanması ve tahsili davaları açılması ve takibi konuları başta olmak üzere -bunlarla sınırlı olmamak üzere- iş hukuku ve sosyal güvenlik hukuku ile ilgili her türlü konuda müvekkillerine avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Kayseri iş hukuku avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; iş hukuku ve sosyal güvenlik hukukuna ilişkin detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.