Suçta Kullanılan Aracın Müsaderesi ve İyi Niyetli Üçüncü Kişi Konumundaki Sahibine İadesi

Suçta Kullanılan Aracın Müsaderesi ve İyi Niyetli Üçüncü Kişi Konumundaki Sahibine İadesi - Kayseri Ceza Avukatı - Zülküf Arslan Hukuk Bürosu 0352 222 1661

Suçta Kullanılan Aracın Müsaderesi ve İyi Niyetli Üçüncü Kişi Konumundaki Sahibine İadesi

Özet: 1- Yerel Mahkemece müsaderesine hükmolunan, Özel Daire tarafından ise araç malikine iadesine karar verilmesi gerektiği belirtilen ve iyi niyetli üçüncü kişi konumundaki araç malikine ait olup bir suçun işlenmesinde kullanılan aracın, suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen bir eşya olmadığı gibi üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı suç oluşturan bir eşya niteliği taşımaması ve aracın müsaderesine ilişkin hükmün araç maliki tarafından ayrıca temyize konu edilmesi karşısında; aracın müsaderesine ilişkin hükmün, mahkûmiyet hükmünden bağımsız bir hüküm olduğunun, temyize konu edilmesi nedeniyle de mahkûmiyet hükmünden ayrı olarak incelenebileceğinin, aksinin kabulünün mahkûmiyet ve müsaderenin bağımsız birer hüküm oldukları kuralına aykırılık teşkil edeceğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.

2- 1412 sayılı (mülga) Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 322. maddesinde dokuz bent hâlinde ve sınırlı şekilde sayılan hâller kapsamında yer almayan aracın iadesi yerine müsaderesine karar verilmesi şeklindeki hukuka aykırılığın, normlar hiyerarşisi içerisinde kanunların üzerinde yer alan Anayasa’nın 141/4. maddesi uyarınca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olmasına ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılanma hakkına ilişkin 6. maddesinde yer alan davaların makul bir süre içinde bitirilmesi gerektiğine ilişkin düzenlemeler ile söz konusu aracın iadesi yerine müsaderesine karar verilmesine ilişkin hukuka aykırılığın giderilebilmesi konusunda Yerel Mahkemece bir araştırma yapılmasının gerekmediğinin ve bu konuda mahkemeye bırakılmış serbest bir değerlendirme yetkisinin de bulunmadığının anlaşılması hususları birlikte değerlendirildiğinde; bozma nedeni yapılan bu hukuka aykırılığın Yargıtayca verilecek bir kararla hükümden çıkartılmasının mümkün olduğunun, aksi hâlde bu durumun “makûl sürede yargılama” ilkesine aykırı olacağının kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu        

Esas No: 2015/325 Karar No: 2018/662 K. Tarihi: 20.12.2018

İçtihat Metni

Kararı Veren Yargıtay Dairesi: 10. Ceza Dairesi

Mahkemesi: Ağır Ceza Mahkemesi

Uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan sanık …’in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 188/3-4, 62, 52/2, 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis ve 25000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve suç konusu uyuşturucu maddeler ile …… plaka sayılı aracın müsaderesine ilişkin Bolu Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.10.2013 tarihli ve 41-193 sayılı hükümlerin, sanık müdafisi ve araç maliki tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 16.10.2014 tarih ve 2947-10993 sayı ile;

A) Zeynal hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün incelenmesi:

Suç konusu net 117508 gram eroinin miktarına bağlı olarak önem ve değerine göre, TCK’nın 61. maddesindeki ölçütler ile 3. maddesindeki orantılılık ilkesi gereğince temel cezanın üst sınırdan veya üst sınıra yakın olarak belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi, karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eyleme uyan suç tipi ile eleştiri dışında yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazları ile duruşmadaki sözlü savunmasının reddiyle hükmün onanmasına,

B) …… plakalı aracın müsaderesine ilişkin hükmün incelenmesi:

Araç kayıt malikinin, elkonulan aracın suçta kullanılacağına dair bilgisi olduğunun tespit edilmemesi karşısında, olayda iyiniyetli üçüncü kişi konumunda bulunduğunun kabulüyle aracın iadesi yerine, müsaderesine karar verilmesi,

Yasaya aykırı, kayıt maliki vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan, hükmün bozulmasına”

karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın İtirazı

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 17.12.2014 tarih ve 26445 sayı ile;

“Hükümlünün yapılan yargılama sonunda uyuşturucu madde ticareti yaptığı mahkemece sabit görülerek; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 188/1, 188/4, 62. maddeleri uyarınca mahkûmiyetine, suçta kullanıldığı mahkemece sabit görülen …… plakalı aracın müsaderesine hükmedilmiştir. Hüküm, sanık müdafii ve araç maliki tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 10. Ceza Dairesince; sanık hakkındaki mahkûmiyet hükmünün onanmasına, kayıt malikinin …… plakalı aracın suçta kullanılacağına ilişkin bilgisi olduğunun tespit edilmemesi karşısında, olayda iyiniyetli üçüncü kişi konumunda bulunduğunun kabulüyle aracın iadesi yerine, müsaderesine karar verilmesi yönünden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Dairece, sanık hakkındaki suçun sabit kabul edilmesinde ve …… plakalı aracın iyiniyetli üçüncü şahsa ait olduğunun kabulünde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak; müsadere fer’i bir hüküm ise de aracın suçta kullanılıp kullanılmadığı konusu aynı zamanda oluşa ilişkin bir olgudur. Bu itibarla müsadere hükmünün esas karardan ayrı temyiz incelemesine tabi tutulması ve ayrı sonuçlandırılması, yerel mahkemece her iki hükmün birbiriyle çelişen şekilde karara bağlanmasıyla sonuçlanabilir. Dairece, suçun sabit kabul edilip, müsadere hükmünün hukuka aykırı görülmesi halinde, bu hususun yeniden yargılamayı gerektirmediği gözetilerek, müsadere hükmü yerine aracın iadesine karar verilmek suretiyle hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmesi gerekirken, hükmün onanması ve müsadere hükmünün bozulmasına dair ayrı ayrı karar verilmesi yasaya aykırılık teşkil etmektedir…

Sanık …’in uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan mahkûmiyetine ilişkin hüküm ve bu hükümle birlikte verilen …… plakalı aracın müsaderesine ilişkin hükme dair Yargıtay 10. Ceza Dairesinin onama ve bozma hükümlerinin kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına, bu hususun yeniden duruşma yapılmaksızın CMUK’nın 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükümde yer alan ‘…… plakalı aracın müsaderesine’ cümlesinin ‘…… plakalı aracın kayıt malikine iadesine’, şeklinde değiştirilmesi suretiyle, sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmesi gerektiği…” 

görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 10. Ceza Dairesince 20.03.2015 tarih ve 15035-29813 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanık …’e atılı uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun sübutuna ilişkin bir uyuşmazlık bulunmayan somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;

1- Müsadere hükmü ile mahkûmiyet hükmünün, Özel Dairece ayrı ayrı incelenmesinin isabetli olup olmadığının, bu bağlamda itirazın kapsamına göre incelemenin sadece müsadere hükmü ile sınırlı olarak mı yoksa hem müsadere hem de mahkûmiyet hükmünü kapsayacak şekilde mi yapılması gerektiğinin,

2- Suçta kullanıldığı gerekçesiyle Yerel Mahkemece 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 54. maddesi uyarınca müsaderesine karar verilen …… plakalı aracın, iyiniyetli üçüncü kişi konumundaki araç malikine ait olduğunun ve iadesi gerektiğinin anlaşılması karşısında; söz konusu bu hukuka aykırılığın Yargıtay tarafından iade kararı verilmek suretiyle giderilmesinin mümkün olup olmadığının,

Belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

Gaziantep Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğüce, Bolu Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğüne gönderilen 10.11.2012 tarihli yazıda; ….. ve … isimli şahısların, 34 .. 3721 ve …… plaka sayılı araçlarla öncü ve artçı olacak şekilde uyuşturucu madde sevkiyatı yapacaklarının bildirildiği, aynı gün Ankara-İstanbul ve D-400 karayolları üzerinde farklı noktalarda görevlilerce tertibat alındığı, saat 19.30 sıralarında önce 34 .. 3721 plaka sayılı aracın, yaklaşık iki üç dakika sonra ise …… plaka sayılı aracın Gerede turnikelerinden geçiş yaptıklarının görüldüğü, bunun üzerine her iki aracın kontrollü bir şekilde takip edilmeye başlandığı, söz konusu araçların aralarındaki mesafeyi koruyarak Ankara-İstanbul karayolu üzerinde bulunan “Sebahattinin Yeri” adlı dinleme tesisi önünde oluşturulan kontrol noktasına doğru ilerledikleri, bir süre sonra uygulama noktasına giren 34 … plaka sayılı aracın görevlilerce durdurulduğu, yapılan kimlik kontrolünde aracı kullanan şahsın sanık … olduğunun tespit edildiği, bu esnada kontrol noktasının yaklaşık beş kilometre uzağında bulunan … plaka sayılı aracın ise yavaşlayıp yolun sağ tarafında kısa bir süre bekleyip, sonra tekrar hareket ederek belli bir mesafe ilerledikten sonra durduğu, görevlilerce araca yaklaşıldığında, elinde tabanca bulunan araç sürücüsü …..’ın intihar ettiğinin anlaşıldığı, ardından …… plakalı araçta yapılan aramada, arka koltukta iki, bagajda üç olmak üzere toplam beş valizde 320 paket suç konusu eroinin ele geçirildiği,

Adli Tıp Ankara Grup Başkanlığı Kimya İhtisas Dairesince düzenlenen 05.12.2012 tarihli uzmanlık raporuna göre; ele geçirilen net 157,868 kilogram ağırlığındaki maddenin 90,276 kilogram eroin, 20,649 kilogram 6-MAM, 6583 gram morfin ve 40,360 kilogram noskapin ile papaverin içerdiği,

Sanık …’ın üzerinde yapılan aramada, …… plaka sayılı araca ilişkin olarak 10.11.2012 tarihinde düzenlenmiş, Güven Oto Kiralama adlı iş yerine ait, kiracısı ….., araç sahibi ve şirket yetkilisi malen sorumlu …, araç teslim tarihi 12.11.2012, teslim yeri Tokat olan ve adı geçenler tarafından imzalanmış bulunan kira sözleşmesinin bulunduğu,

Bolu 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 11.11.2012 tarihli ve 742 sayılı kararıyla 34 .. 3721 ve …… plaka sayılı araçlara CMK’nın 127. maddesi uyarınca, trafik sicil kayıtlarına şerh düşülmek suretiyle el konulmasına karar verildiği,

Ruhsat bilgilerine göre; …… plaka sayılı aracın, 2012 model, Fiat marka, Linea tipi olduğu ve … adına kayıtlı bulunduğu,

Teslim tutanağına göre; …… plaka sayılı aracın 14.11.2012 tarihinde araç maliki …’e teslim edildiği,

Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığınca 02.01.2013 tarihinde, …..’ın 10.11.2012 tarihinde öldüğü gerekçesiyle ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği,

Yürütülen soruşturma sonucunda sanık ……’in uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 188. maddesinin 3 ve 4. fıkraları ile aynı Kanun’un 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca cezalandırılması, …… ve 34 … plaka sayılı araçların ise TCK’nın 54. maddesi gereğince müsadere edilmesi istemiyle kamu davası açıldığı,

Yapılan yargılama neticesinde Bolu Ağır Ceza Mahkemesinin 24.10.2013 tarihli ve 41-193 sayılı kararıyla sanık ……’in uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 188/3-4, 62, 52, 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis ve 25.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, suç konusu uyuşturucu maddenin müsaderesine ve mahsuba, …… ve 34 .. 3721 plaka sayılı araçların ise suç konusu uyuşturucu maddenin naklinde kullanıldıkları gerekçesiyle TCK’nın 54. maddesi gereğince müsaderesine karar verildiği, hükümlerin sanık müdafisi ile …… plakalı araç maliki … tarafından temyiz edildiği,

Anlaşılmıştır.

Araç maliki … kollukta ve mahkemede; Tokat’ta araç kiralama şirketi işletip aynı zamanda kuyumculuk yaptığını, üzerinde araç takip sistemi bulunan toplam dört aracının bulunduğunu, …… plaka sayılı aracın kendisine ait olduğunu, 10.11.2012 tarihinde saat 10.00 sıralarında iş yerine gelen ….. ile sanık ……’in araçlarının arıza yaptığını, İstanbul’a gitmek için geniş bagajlı dizel bir araç kiralamak istediklerini söylediklerini, astsubay olduğunu söyleyen…..’ün kimliğini alıp adı geçenle sözleşme imzaladıklarını,…..’ün aracı İstanbul’da teslim etmek istemesi üzerine, ücreti karşılığında aracın İstanbul’da bir çalışanına teslimi konusunda anlaştıklarını, ardından….. ile sanık ……’in …… plaka sayılı aracı alıp iş yerinden ayrıldıklarını, GPRS sistemi ile takip ettiği araçtan belli bir süre sonra sinyal alamadığını, son sinyal bilgilerinin Bolu’dan gelmesi nedeniyle Bolu Emniyet Müdürlüğünü arayıp konu hakkında bilgi sahibi olduğunu, söz konusu yere gidip aracını teslim aldığını, sanıktan şikâyetçi olduğunu ve davaya katılmak istediğini beyan etmiştir.

Sanık …; …… plaka sayılı aracın 10.11.2012 tarihinde ….. tarafından 600 TL karşılığında, Tokat’ta faaliyet gösteren “Güven Araç Kiralama” adlı iş yerinden iki günlüğüne kiralandığını, sözleşmenin….. tarafından imzalandığını, bu sırada kendisinin de…..’ün yanında olduğunu,…..’ün araç ile İstanbul’a gideceğini kiralayan şahsa söylediğini, tarafların söz konusu aracın İstanbul’da firmanın bir yetkilisine teslim edileceği hususunda anlaştıklarını, ardından aynı gün İstanbul’a gitmek için iki ayrı araçla yola çıktıklarını, yol boyunca kendisinin 34 .. 3721,…..’ün ise …… plaka sayılı aracı kullandığını, Bolu’da polisler tarafından durdurulduğunu,…..’ün kullandığı araçta bulunan valizler içinde uyuşturucu madde olduğunu bilmediğini, atılı suçlamayı kabul etmediğini savunmuştur.

Uyuşmazlık konularının ayrı ayrı değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.

1- İtirazın kapsamına göre incelemenin sadece müsadere hükmü ile sınırlı olarak mı yoksa hem müsadere hem de mahkûmiyet hükmünü kapsayacak şekilde mi yapılması gerektiği;

765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu‘nda yaptırımların tümü “ceza” olarak öngörülmüş olup, 11. maddede cürümlere mahsus cezalar; “ağır hapis, hapis, ağır para, kamu hizmetlerinden yasaklılık,” kabahat fiillerinin karşılığı olarak da; “hafif hapis, hafif para, muayyen bir meslek ve sanatın tatili icrası” düzenlenmiştir. Bu Kanun’un yürürlükte bulunduğu dönemde, öğretide yaptırımlar; “asıl ve feri cezalar ile tamamlayıcı cezalar” olarak üçe ayrılmış, tamamlayıcı cezalar; “eylemin karşılığında ve ceza hükümlülüğüne bağlı olarak kanundaki açıklama doğrultusunda ve asıl ceza yanında hükümde gösterilmesi gereken cezalardır” biçiminde tanımlanmıştır.

01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nda ise yaptırımlar, “ceza” ve “güvenlik tedbirleri” adı altında yeniden düzenlenmiş; ceza olarak yalnızca hapis ve adli para cezasına yer verilmişken, güvenlik tedbirleri; “Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma, eşya ve kazanç müsaderesi, sınır dışı edilme, çocuklara, akıl hastalarına, mükerrirlere ve tüzel kişilere özgü güvenlik tedbirleri” şeklinde sayılmıştır.

Kanunda “yaptırım” terimine yer verilmek suretiyle, konusu suç teşkil eden eylemler için yalnızca “ceza” değil, cezalarla birlikte veya ayrıca ceza niteliği taşımayan başkaca sonuçların yani “güvenlik tedbirlerinin” de uygulanabileceği belirtilmiş bulunmaktadır. Bu düzenlemeye göre güvenlik tedbirleri; kusurlu olmadıklarından ceza verilmeyenler açısından uygulanabilen bir yaptırım olmanın yanı sıra, ceza sorumluluğu bulunan kişiler bakımından cezanın yanında, tehlikelilik hâliyle bağlantılı ve orantılı olarak uygulanabilen, ceza sistemini tamamlamaya yönelik bir nitelik arz etmektedir.

Öğretide de güvenlik tedbirleri; “Suç işleyen kişiye, suç işlemesi dolayısıyla ve suçun tekrarlanması ihtimali karşısında, gösterdiği tehlikelilik durumu göz önünde bulundurulmak suretiyle uygulanan, kendisini ve toplumu koruyucu nitelikteki ceza hukuku yaptırımlarıdır” şeklinde tanımlanmıştır.

Ceza hukukunda suçlulukla mücadelede etkin diğer bir yöntem de yaptırımlarla birlikte veya ayrıca hükmolunabilen mal varlığına yönelik müeyyidelerdir. Bu yaptırımlardan birisi de eşya ve kazanç müsaderesidir.

Uyuşmazlığın esasını oluşturan eşya müsaderesi; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 54. maddesinde bir güvenlik tedbiri olarak düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrasında; “İyiniyetli üçüncü kişilere ait olmamak koşuluyla, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsaderesine hükmolunur. Suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan eşya, kamu güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlâk açısından tehlikeli olması durumunda müsadere edilir” hükmü yer almaktadır.

Bu düzenleme ile iyi niyetli üçüncü kişilere ait olmamak şartıyla, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine özgülenen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsadere edileceği hüküm altına alınmıştır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 54. maddesinde düzenlenen eşya müsaderesinin hukuksal niteliği itibarıyla bir ceza değil güvenlik tedbiri olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.12.2011 tarihli ve 219-280 ile 25.04.1983 tarihli ve 92-191 sayılı kararlarında; “Ceza Kanununda zoralımı meşru kılan başlıca sebep, zoralınacak maddenin bizatihi memnu olmasa bile suçta kullanılmış olması delaletiyle, suçlu tarafından başka suçlarda da aynı veçhile kullanılabilmesi ihtimali karşısında, fail elinde zararlı ve tehlikeli bir mahiyet almış olmasıdır. Kanundaki ‘başkasına ait olmadıkça’ kaydının tazammun edeceği maksat ve mana budur” açıklamalarına yer verilmiştir.

Niteliği itibarıyla zor alıma tabi bulunmayan bir eşyanın müsadere edilebilmesi için, kasten işlenen suçun varlığı zorunlu olmakla birlikte, bu suçtan dolayı failin cezalandırılması şart değildir. Suçun işlenmesinde kullanılan eşya, failin yaş küçüklüğü veya akıl hastalığı gibi nedenlerle cezalandırılamadığı durumlarda da müsadere edilebilecektir. Yine sanığın ölümü hâlinde kamu davasının düşürülmesine karar verilecek olup suçta kullanıldığı anlaşılan ya da niteliği itibarıyla müsadereye tabi eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak bunların müsaderesine hükmolunacaktır.

Bunun yanında, zor alım kararı verilmesi gereken hâllerde bir kamu davası açılmamış veya açılmakla birlikte müsadere isteminde bulunulmamış ya da istemde bulunulmasına karşın bu konuda bir karar verilmemiş ise ayrı bir müsadere yargılamasına ihtiyaç duyulacağı açıktır. Bu nedenle kanun koyucu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nda güvenlik tedbirlerinden yalnızca eşya müsaderesine ilişkin bir yargılama usulü düzenlemiş ve 256. maddesinde; “Müsadere kararı verilmesi gereken hâllerde, kamu davası açılmamış veya kamu davası açılmış olup da esasla beraber bir karar verilmemiş ise; karar verilmesi için, Cumhuriyet savcısı veya katılan, davayı görmeye yetkili mahkemeye başvurabilir” hükmüne yer vermiştir. Buna göre; eşyanın müsaderesine veya iadesine esas davadan sonra da karar verilebilecektir.

Diğer taraftan, bir kararın temyiz edilebilmesi için, o kararın “hüküm” niteliğini taşıması gerekmektedir. Hangi kararların hüküm sayılacağı 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 223. maddesinde düzenlenmiş olup beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirlerine hükmedilmesi, davanın reddi ve davanın düşmesi kararlarının hüküm oldukları belirtildikten sonra, maddenin son fıkrasında “Adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararı”nın yasa yolu bakımından hüküm sayılacağı vurgulanmıştır. Sayılan hükümlerin verilme koşulları da maddede ayrıntılı olarak düzenlenmiş, 6. fıkrada; “Yüklenen suçu işlediğinin sabit olması halinde, belli bir cezaya mahkûmiyet yerine veya mahkûmiyetin yanı sıra güvenlik tedbirine” hükmolunacağı belirtilmiştir.

Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere bir güvenlik tedbiri olan müsadere kararının hüküm sayılacağı ve temyiz kanun yoluna konu olacağı açıktır.

Bu kapsamda, müsaderesi istenen eşyayı iki gruba ayırmak mümkündür. Birinci grup eşya; suçun maddî konusunu oluşturan, bulundurulması, kullanılması veya taşınması başlı başına suç oluşturan uyuşturucu madde ve tabanca gibi şeylerdir. Bu grupta yer alan eşyanın müsaderesi “mahkûmiyet” hükmünün bir parçasıdır ve kural olarak mahkûmiyet hükmü ile birlikte incelenir. İkinci gurup eşya ise; suçun işlenmesinde kullanılan veya kullanılmak üzere hazırlanan, bulundurulması, kullanılması veya taşınması başlı başına suç oluşturmayan şeylerdir. Bu grubu da kendi içinde “sanığa ait eşya” ve “üçüncü kişiye ait eşya” olarak ikiye ayırmak mümkündür.

Sanığın cezalandırılmasına ve üçüncü kişiye ait eşyanın müsaderesine karar verildiği durumlarda birisi mahkûmiyet, diğeri ise müsadere olmak üzere iki ayrı hüküm bulunmaktadır. Mahkûmiyet hükmünün sanık tarafından, müsadere hükmünün ise üçüncü kişi konumundaki eşya sahibi tarafından temyiz edilmesi durumunda, bu iki hüküm kural olarak birbirinden bağımsız şekilde incelenecektir. Ancak, eşyanın suçta kullanıldığının kabul edilebilmesi için, öncelikle suçun işlendiğinin sabit olmasında zorunluluk bulunduğundan, eşyanın müsaderesi veya iadesi hususu suçla ilgili hükmün sonucuna bağlı olabilir. Bu nedenlerle, sanık hakkındaki “mahkûmiyet hükmünün onanması” ve üçüncü kişiyle ilgili “müsadere hükmünün ise bozulması” mümkün olup bu durumda mahkûmiyet ve müsadere hükümlerine yönelik ayrı ayrı inceleme yapılmasının hukuka aykırı olduğu ileri sürülemeyecektir.

Müsadere hükmündeki kanuna aykırılık nedeniyle, hem müsadere hükmünün hem de tümüyle doğru olan mahkûmiyet hükmünün bozulması gerektiği kabul edildiğinde, mahkûmiyet ve müsaderenin bağımsız birer hüküm olduğu kuralı çiğnenmiş olacaktır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nda yaptırımların “ceza” ve “güvenlik tedbirleri” adı altında ayrı ayrı düzenlenmesi, TCK’nın 54. maddesinde hüküm altına alınan eşya müsaderesinin bir güvenlik tedbiri olarak öngörülmesi, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223. maddesinin 1. fıkrasında güvenlik tedbirine ilişkin kararların hüküm olduğunun belirtilmesi, 1412 sayılı (mülga) Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 305. maddesinin 1. fıkrası uyarınca ceza mahkemelerinden verilen hükümlerin temyiz olunabileceğinin anlaşılması, Yerel Mahkemece müsaderesine hükmolunan, Özel Dairece ise araç malikine iadesine karar verilmesi gerektiği belirtilen ve iyi niyetli üçüncü kişi konumundaki araç malikine ait olup bir suçun işlenmesinde kullanılan aracın, suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen bir eşya olmadığı gibi üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı suç oluşturan bir eşya olmaması ve aracın müsaderesine ilişkin hükmün araç maliki tarafından ayrıca temyize konu edilmesi karşısında; …… plaka sayılı aracın müsaderesine ilişkin hükmün, mahkûmiyet hükmünden bağımsız bir hüküm olduğunun, temyize konu edilmesi nedeniyle de mahkûmiyet hükmünden ayrı olarak incelenebileceğinin, aksinin kabulünün mahkûmiyet ve müsaderenin bağımsız birer hüküm oldukları kuralına aykırılık teşkil edeceğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

2- Suçta kullanıldığı gerekçesiyle Yerel Mahkemece TCK’nın 54. maddesi uyarınca müsaderesine karar verilen …… plaka sayılı aracın, iyi niyetli üçüncü kişi konumundaki araç malikine ait olduğunun ve iadesi gerektiğinin anlaşılması karşısında; söz konusu bu hukuka aykırılığın Yargıtay tarafından iade kararı verilmek suretiyle giderilmesinin mümkün olup olmadığına gelince;

Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki sonuca ulaşılabilmesi bakımından, 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanunun 8. maddesinin 1. fıkrası uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesi üzerinde de durulmalıdır.

1412 sayılı (mülga) Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 322. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;

“Hükme esas olarak tespit edilen vakıalara tatbikinde kanuna muhalefet edilmesinden dolayı o hüküm bozulmuş ise Yargıtay aşağıda yazılı olan hallerde kendisi davasının esasına hükmeder.

1. Vakıanın daha ziyade aydınlanması gerekmeden bereate veya davanın düşmesine yahut aşağı – yukarı haddi olmayan sabit bir cezaya hükmolunması icabederse,

2. Yargıtay Başsavcılığının iddiasına uygun olarak suçluya kanunda yazılı cezanın en aşağı derecesini uygulamayı uygun görürse,

3. Mahkemece sabit görülen suçun unsurları ve vasfı ve cezası hükümde doğru gösterilmiş olduğu halde sadece kanunun madde numarası yanlış yazılmış ise,

4. Hükümden sonra yürürlüğe giren kanun suçun cezasını azaltmış ve mahkemece suçluya ceza tayininde artırma sebebi kabul edilmemiş veya yeni bir kanun ile fiil suç sayılmamış olmaktan dolayı birinci halde daha az bir cezanın hükmü ve ikinci halde hiç ceza hükmolunmaması gerekirse,

5. Açıkca tespit edilmiş olan suçlunun doğum ve suç tarihlerine göre ceza tayininde gerekli indirme yapılmamış veya yanlış olarak indirme yapılmış ise,

6. Arttırma veya indirme sonu ceza müddeti veya miktarını tayinde maddi hata yapılmış ise,

7. Hükmedilmiş olan ceza yerine Ceza Kanununun 29 uncu maddesince adli tevbih kararı verilmesi icabederse,

8. Ceza Kanununun 29 uncu maddesindeki tertibin gözetilmemesi yüzünden eksik veya fazla ceza verilmiş ise,

9. Harçlar Kanunu ile yargılama giderlerine ilişkin hükümlere ve Avukatlık Kanununa göre düzenlenen ücret tarifesine aykırılık yapılmışsa.

Sair hallerde Yargıtay işi yeniden tetkik ve hükmolunmak üzere hükmü bozulan mahkemeye veya o derecede diğer civar bir mahkemeye gönderir.

Cezayı müstelzim suç daha dûn derecedeki bir mahkemenin vazifesi dahilinde ise Yargıtay işi o mahkemeye gönderebilir.

Ceza dairelerinden birinin kararına karşı Cumhuriyet Başmüddeiumumisi, ilamın kendisine verildiği tarihten otuz gün içinde Ceza Umumi Heyetine itiraz edebilir.

Ceza dairelerinin veya Ceza Umumi Heyetinin kararlarına karşı tashihi karar usulü ancak hükmün ve kararın zat ve mahiyetine doğrudan doğruya müessir olmak üzere temyiz istida veya layihasında veya tebliğnamede dermeyan olunan bir hususun ve bunlar haricinde esas hükme müessir noksan ve hataların temyizen nazara alınmıyarak meskütünanh kalması hallerinde caridir.

Karar düzeltilmesini istemek yetkisi Cumhuriyet Başsavcısına aittir. Bu talep üzerine Yargıtay incelemesi, asıl ilamı vermiş olan daire veya Genel Kurulca yapılır. Karar düzeltme talebinin; dosyanın mahalline iadesini müteakip hükmün infazı için Cumhuriyet savcılığınca ödeme emri veya davetiyenin hükümlüye tebliği veya yakalama müzekkeresinin infazına başlandığı tarihten, mahalline gönderilmesi gerekmeyen dosyalar için de Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ilgili Cumhuriyet savcılığı aracılığı ile yapılacak tebligattan itibaren bir ay içerisinde yapılması gerekir. Mahalli Cumhuriyet savcısı, bu süre içinde ilgililerin başvurusu üzerine, düşüncesiyle birlikte evrakı gereği takdir edilmek üzere Cumhuriyet Başsavcılığına gönderir. Ancak bu durum infazın geri bırakılmasını gerektirmez. Cumhuriyet Başsavcısı durumu inceleyip düzeltme talebini uygun gördüğü takdirde infazın geri bırakılmasını derhal mahalline bildirir ve ondan sonra gereğini yapar. Mahalli Cumhuriyet savcısı da re’sen Cumhuriyet Başsavcılığına başvurarak karar düzeltme isteğinde bulunabilir, ancak bu halde bir aylık süre kaydı aranmaz. Karar düzeltme talebi reddedilirse bir daha karar düzeltme talebinde bulunulamaz.”

Yargıtay’ın temyiz incelemesi sonucunda verebileceği karar türleri belli ve sınırlıdır. Yargıtay, temyiz incelemesi sonucunda yerel mahkeme hükmünü ya onayacak veya nedenini de belirtmek suretiyle bozacaktır. Ancak bazı hâllerde hükmü bozarken yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyecek nitelikteki bir kısım eksiklikleri gidermesine imkan tanınmış ve bu hâller kanunda sınırlı şekilde sayılmıştır. Buna göre temyiz incelemesi sırasında saptanan ve bozmaya neden olan hususlar yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediği takdirde, yerel mahkemenin yerine geçmek sureti ile hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmesi mümkün bulunmaktadır.

Yargıtay’ın hukuki denetimini yaptığı davanın esasına karar verebilmesi ve davayı bu aşamada bitirmesi, 1412 sayılı (mülga) Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 322. maddesinde dokuz bent halinde sayılan hâllerle sınırlı ve istisnai bir durumdur.

Yargıtayın düzelterek onama yetkisini kullanması ve önüne gelen uyuşmazlığı yerel mahkemeye göndermeye gerek olmadan sonlandırabilmesi için;

a- Maddi sorunun daha fazla aydınlatılması için bir araştırma gerekmemelidir.

b- Maddi sorun açısından mahkemeye bırakılmış serbest değerlendirme yetkisi söz konusu olmamalıdır.

Ceza Genel Kurulunun 15.06.2004 tarihli ve 115-138 sayılı kararında; “Yargıtay’ın temyiz aşamasında saptanan hukuka aykırılıkları doğrudan giderebilmesi, yeni bir karar verilmek üzere dosyanın esas mahkemesine gönderilmesine ihtiyaç duyulmayan durumlarda, yargılamanın gereksiz yere uzamasına engel olmayı ve işin temyiz incelemesi aşamasında bitirilmesini amaçlamaktadır.” sonucuna ulaşılmıştır.

Konu öğretide de ele alınmış, kabul gören görüşe göre; “Yargıtay’ın davanın esasına karar vermesi ve davayı orada bitirmesi diğer bir değişle mahkemenin verdiği kararı kaldırıp yerine yenisini koyması istisna olup, bunun için; meselenin daha ziyade aydınlanması için soruşturma gerekmemeli, mesele bakımından mahkemeye bırakılmış serbest değerlendirme yetkisi söz konusu olmamalıdır.” (Kunter-Yenisey-Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 16. Bası, s. 1425) Bu görüş uygulamada da benimsenmiş ve düzeltilerek onama ya da ıslah kararı verilmesinde bu iki temel şartın varlığı aranmıştır.

Öte yandan; 1412 sayılı (mülga) Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 322. maddesinde dokuz bent hâlinde sayılan hâller arasında yer almayan bir hukuka aykırılığın giderilmesinin söz konusu olduğu durumlarda, istisnai ve sınırlayıcı hükümler içeren bu maddenin kıyas yoluyla da genişletilmesi mümkün değildir. Bu durumda, hukuka aykırılığın çözümlenmesi bakımından normlar hiyerarşisinde kanunların üzerinde yer alan Anayasa ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulduğu milletlerarası antlaşmalar kapsamında konunun bir çözüme kavuşturulması gerekmektedir.

Anayasa’nın 141. maddesinin dördüncü fıkrası; “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir“,

90. maddesinin 1 ve 5. fıkralarında yer alan hükme göre;

Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.

Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve…..yükümlülüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinin birinci fıkrası ise; “Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir…” şeklindedir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Ölmesi nedeni ile hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen ve aracın kiralayanı olan …..’ın kullandığı araçta yapılan aramada suç konusu uyuşturucu maddelerin ele geçirildiği olayda; …… plaka sayılı aracın … adına kayıtlı olması, sanık …’ın üzerinde bir sureti ele geçirilen ve yine araç maliki … tarafından da dosyaya ibraz edilen 10.11.2012 tarihli araç kiralama sözleşmesine göre söz konusu aracın ….. tarafından Tokat’ta kiralandığının anlaşılması, bu hususun sanık … ile araç maliki … tarafından da doğrulanması, dosya kapsamında araç maliki …’in iyi niyetli olmadığına, bu bağlamda sanık …’ın suçuna iştirak ettiğine ilişkin herhangi bir delilin bulunmaması, araç maliki …’in iyi niyetli üçüncü kişi konumunda olması hususları birlikte değerlendirildiğinde; Yerel Mahkemece aracın iadesi yerine suçta kullanıldığı gerekçesiyle müsaderesine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunun kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.

1412 sayılı (mülga) Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 322. maddesinde dokuz bent hâlinde ve sınırlı şekilde sayılan hâller kapsamında yer almayan bu hukuka aykırılığın, normlar hiyerarşisi içerisinde kanunların üzerinde yer alan Anayasa’nın 141 maddesinin 4. fıkrası uyarınca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olmasına ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılanma hakkına ilişkin 6. maddesinde yer alan davaların makul bir süre içinde bitirilmesi gerektiğine ilişkin düzenlemeler ile söz konusu aracın iadesi yerine müsaderesine karar verilmesine ilişkin hukuka aykırılığın giderilebilmesi konusunda Yerel Mahkemece bir araştırma yapılmasının gerekmediğinin ve bu konuda mahkemeye bırakılmış serbest bir değerlendirme yetkisinin de bulunmadığının anlaşılması hususları birlikte değerlendirildiğinde; bozma nedeni yapılan bu hukuka aykırılığın Yargıtayca verilecek bir kararla hükümden çıkartılmasının mümkün olduğunun, aksi hâlde bu durumun “makûl sürede yargılama” ilkesine aykırı olacağının kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.

Bu itibarla Özel Daire bozma kararı isabetsiz olup Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının bu hâliyle kabulüne karar verilmelidir.

Alanında yetkin Kayseri Ceza Avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.

Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. 

Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.