Güvenlik Soruşturmasının Olumsuz Sonuçlanması Nedeniyle Sürekli İşçi Kadrosuna Geçme Talebinin Reddedilmesi
Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru
Hatice Öztürk Başvurusu
Başvuru Numarası: 2019/26719 Karar Tarihi: 1/11/2023
BİRİNCİ BÖLÜM – KARAR
Başkan: Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler: Muammer TOPAL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Selahaddin MENTEŞ, Muhterem İNCE
Raportör: Gülbin AYNUR
Başvurucu: Hatice ÖZTÜRK
I. Başvurunun Konusu
1. Başvuru, sürekli işçi kadrosuna geçme talebinin güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlandığı gerekçesiyle reddine dair işlemin iptali istemiyle açılan davada davanın sonucuna etkili iddianın kararda karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. Başvuru Süreci
2. Başvuru 29/7/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. Olay ve Olgular
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesinde taşeron olarak faaliyet gösteren L.İ. Adi Ortaklığı bünyesinde yaşlı bakım hizmeti işçisi olarak geçici işçi statüsünde çalışmaktadır.
7. Başvurucu 20/11/2017 tarihli ve 696 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (696 sayılı KHK) 127. maddesiyle 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye (375 sayılı KHK) eklenen geçici 24. madde kapsamında sürekli işçi kadrosuna atanmak için başvurmuştur.
8. Başvurucu hakkında 3/10/2016 tarihli ve 676 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (676 sayılı KHK) 74. maddesiyle 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendine eklenen (8) numaralı alt bent uyarınca güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yaptırılmıştır. Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlanması nedeniyle başvurucunun kadroya ataması gerçekleştirilmemiştir.
9. Başvurucu kadroya geçirilmemesine ilişkin işlemin iptali talebiyle 29/5/2018 tarihinde dava açmış, dava dilekçesinde; sürekli işçi kadrosuna geçmek için aranan tüm şartlara sahip olduğunu, on beş yıldır aynı işi yaptığını, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının objektif bir gerekçe gösterilmeksizin yapıldığını, kadroya geçirilmemesinin hukuka aykırı olduğunu belirtmiştir.
10. İstanbul 2. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 31/1/2019 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Uyuşmazlıkta davacı hakkında yapılan arşiv araştırması sonucunda, FETÖ/PDY Terör Örgütü ile müzahir finans kuruluşu Bankasya’da babasının ve kendisinin vadesiz mevduat hesabına rastlanıldığı, kendisine ait hesabın aktif olduğu ve 2013 yılında 8.053,49TL, 2014 yılında ise 7.680,70TL bakiye bulunduğunun tespit edildiği, davalı idare nezdinde oluşturulan tespit komisyonu tarafından arşiv araştırması sonucunun olumsuz olduğu değerlendirmesinde bulunularak, davacı hakkında yapılan arşiv araştırması sonucunda elde edilen bilgilerin niteliği ile yürütülen görevin önem ve özelliği dikkate alındığında, davacının sürekli işçi kadrosuna geçişinin yapılmamasına dair haklı ve makul gerekçelerin oluştuğu, kamu yararı ve hizmet gerekleri dışında başkaca bir saikle hareket edildiğine dair dosyada veri bulunmadığı sonucuna ulaşılmakla, dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir.”
11. Başvurucu, anılan karara karşı 3/4/2019 tarihinde istinaf kanun yoluna başvurmuş, istinaf dilekçesinde; sırf bir bankada katılım hesabının olmasının dava konusu işleme gerekçe teşkil edemeyeceğini, hakkında bir ceza soruşturması ya da kovuşturması olmadığını, idari soruşturma geçirmediğini, yapılan işlemde hukuka uygunluk bulunmadığını ifade etmiştir. Başvurucu söz konusu dilekçesinde ayrıca, bir bankayla çalışarak girişim, yatırım ve mülkiyet hürriyetini kullanan vatandaşın suçla itham edilmesinin hukuka ve hakkaniyete açıkça aykırılık teşkil edeceğini vurgulayarak masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden, idarenin yaptığı işlemin somut, objektif ve gerekçeli olmadığından yakınmıştır.
12. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) 13/6/2019 tarihinde istinaf talebini kesin olarak reddetmiştir.
.13. Nihai karar başvurucuya 4/7/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 29/7/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İlgili Hukuk
14. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48. maddesi şöyledir:
“Devlet memurluğuna alınacaklarda aşağıdaki genel ve özel şartlar aranır.
A) Genel şartlar:
1. Türk Vatandaşı olmak,
2. Bu Kanunun 40 ncı maddesindeki yaş şartlarını taşımak,
3. Bu Kanunun 41 nci maddesindeki öğrenim şartlarını taşımak,
4. Kamu haklarından mahrum bulunmamak,
5. Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, (…) zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olmamak.
6. Askerlik durumu itibariyle;
a) Askerlikle ilgisi bulunmamak,
b) Askerlik çağına gelmemiş bulunmak,
c) Askerlik çağına gelmiş ise muvazzaf askerlik hizmetini yapmış yahut ertelenmiş veya yedek sınıfa geçirilmiş olmak,
7. 53 üncü madde hükümleri saklı kalmak kaydı ile görevini devamlı yapmasına engel olabilecek (…) akıl hastalığı (…) bulunmamak.
8. [Anayasa Mahkemesinin 24/7/2019 tarihli ve E.2018/73; K.2019/65 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.]
B) Özel şartlar:
1. Hizmet göreceği sınıf için 36 ve 41 nci maddelerde belirtilen öğretim ve eğitim kurumlarının birinden diploma almış olmak,
2. Kurumların özel kanun veya diğer mevzuatında aranan şartları taşımak.”
15. 676 sayılı KHK’nın 74. maddesiyle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendine eklenen ve Anayasa Mahkemesinin 24/7/2019 tarihli ve E.2018/73, K.2019/65 sayılı kararıyla iptal edilen (8) numaralı alt bent şöyledir:
“Güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılmış olmak.”
V. İnceleme ve Gerekçe
16. Anayasa Mahkemesinin 1/11/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
17. Başvurucu, sürekli işçi kadrosuna geçmek için aranan tüm şartlara sahip olduğunu, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile müzahir finans kuruluşu Bank Asyada babasının ve kendisinin vadesiz mevduat hesabının bulunmasının makul bir gerekçe olarak gösterilemeyeceğini ifade etmiştir. Hakkında FETÖ/PDY’ye üye olmak suçundan açılan bir soruşturma ve ceza davası bulunmadığını, talimat doğrultusunda hesabına para yatırıp yatırmadığının tartışılmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
18. Bakanlık görüşünde; Anayasa Mahkemesinin kamu görevine atanabilmek için güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumlu sonuçlanması şartının aranmasını Anayasa’ya aykırı olarak değerlendirmediği, Anayasa Mahkemesinin özetle güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasıyla elde edilebilecek kişisel verilerin alınmasına, kullanılmasına ve işlenmesine yönelik ilkelerin kanunda düzenlenmemesini iptal gerekçesi olarak belirttiği ifade edilmiştir. Başvurucunun, hakkında yapılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasına konu iddialardan ve üzerine atılı eylemden haberdar olduğu, işleme karşı açtığı davada iddia ve savunmasını sunma imkânı bulduğu hususlarına dikkat çekilen görüş yazısında Mahkemenin güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında elde edilen delilleri ilgili mevzuat çerçevesinde değerlendirmek suretiyle sonuca ulaştığı belirtilmiştir. Görüş yazısında ayrıca, Mahkemenin olguları belirleme, delillendirme ve hükmü bu delillerle gerekçelendirme anlamında adil yargılanma hakkının usul güvencelerini ihlal edecek bir yaklaşım sergilemediği dile getirilmiştir.
19. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanında mahkeme kararının gerekçesinin somut verilere dayanmadığını ve bu nedenle yeterli bir gerekçenin bulunmadığını ifade etmiştir. Yine Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararının dikkate alınması gerektiğini vurgulayarak başvuru formunda belirttiği hususları tekrar etmiştir.
2. Değerlendirme
20. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun temel şikâyeti güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak kabul edilme nedeninin İdare Mahkemesi ve Bölge İdare Mahkemesince değerlendirilmemesidir. Bu nedenle başvurucunun adil yargılanma hakkına ilişkin ihlal iddialarının anılan hakkın güvencelerinden biri olan gerekçeli karar hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
23. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).
24. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
25. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemelerince dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, uyuşmazlıkla ilgili varılan sonuç ve sonuca varılmada kullanılan takdir yetkisinin sebepleri makul bir şekilde gerekçelendirilmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık bir keyfîlik görüntüsünün olmaması ve makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 23).
26. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).
27. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
28. Somut olayda başvurucu, sürekli işçi kadrosuna geçme talebinde bulunmuştur. Hakkında yapılan güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak neticelenmesi nedeniyle başvurucunun talebi reddedilmiştir. Başvurucunun söz konusu idari işleme karşı açtığı dava reddedilirken Mahkeme, FETÖ/PDY ile müzahir finans kuruluşu Bank Asyada başvurucunun ve babasının vadesiz mevduat hesabına rastlandığı, başvurucuya ait hesabın aktif olduğu ve 2013 yılında 8.053,49 TL, 2014 yılında ise 7.680,70 TL bakiyesinin bulunması nedeniyle dava konusu işlemi hukuka uygun bulmuştur.
29. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48. maddesine eklenen “Güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılmış olmak” biçimindeki alt bendin tüm devlet memurluğu kadrolarına atanabilmek için güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılması şartı getirdiği açıktır. 696 sayılı KHK’nın 127. maddesi uyarınca sürekli işçi kadrosuna geçmek isteyen kişilerin 657 sayılı Kanun’un 48. maddesinde belirtilen şartları taşıması gerekmektedir. Bu sebeple sürekli işçi kadrosuna geçmek isteyen başvurucunun güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasına tabi tutulacağının öngörülebilir olduğundan kuşku duymayı gerektirecek bir neden bulunmamaktadır. Bireysel başvuruya konu kararın gerekçesinden Mahkemenin 657 sayılı Kanun’un 48. maddesine eklenen alt bentteki şartı güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırmasının olumlu sonuçlanması biçiminde yorumladığı anlaşılmıştır.
30. Anılan kuralın Anayasa Mahkemesinin 24/7/2019 tarihli ve E.2018/73, K.2019/65 sayılı kararıyla iptal edilmiş olması da bu neticeyi değiştirmemektedir. Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararında özel hayata saygı hakkıyla sınırlı bir inceleme yapıldığı dikkatten kaçırılmamalıdır. Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucu bireylerin kişisel verilerinin toplanmasının, işlenmesinin ve kullanılmasının kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına müdahale teşkil ettiği kabul edilerek bu müdahaleye dayanak oluşturan kanunun hukuk devleti ilkesinin gerektirdiği kriterleri karşılayıp karşılamadığı irdelenmiştir. Anayasa Mahkemesi, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması neticesinde devlet memurluğuna atanmada esas alınacak kişisel veri niteliğindeki bilgilerin alınmasına, kullanılmasına ve işlenmesine yönelik güvenceler ve temel ilkeler kanunla belirlenmeksizin bunların alınmasına ve kullanılmasına izin verilmesinin Anayasa’nın 13., 20. ve 128. maddeleriyle bağdaşmadığı sonucuna ulaşmıştır (Sebiha Kaya, [GK], B. No: 2018/34124, 20/5/2021, § 45).
31. Uyuşmazlıkta uygulanacak hukuk kurallarının yorumlanmasında öncelikli yetkinin derece mahkemelerine ait olduğunun altı bir kez daha çizilmelidir. Anayasa Mahkemesinin kendi yorumunu derece mahkemelerininkinin yerine kaim etmesi söz konusu olamaz. Bununla birlikte derece mahkemelerinin yorumlarının etkilerinin adil yargılanma hakkıyla çelişip çelişmediğini incelemek Anayasa Mahkemesinin görevidir. Bu bakımdan bireysel başvuru kapsamında yapılacak değerlendirmede derece mahkemelerinin söz konusu fıkranın güvenlik soruşturmasının olumlu sonuçlanmasını gerektirdiği biçimindeki yorumu veri kabul edilecektir (Sebiha Kaya, § 48).
32. Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumlu sonuçlanması şartının aranmasının kuralı belli ölçüde muğlaklaştırdığı söylenebilir. Zira güvenlik soruşturmasının olumlu neticelenip neticelenmediği konusunda ulaşılacak sonucun atamaya yetkili konumda bulunan kişi veya kişilere bağlı olarak değişmesi riski bulunmaktadır. Bu da keyfî ve ayrımcı uygulamaların gelişmesine, dolayısıyla bireylerin devlete olan güvenlerinin zedelenmesine sebep olabilecektir (Sebiha Kaya, § 49).
33. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Bu noktada gerekçeli karar hakkının, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin tesisinde önemli bir araç olarak işlev gördüğünü söylemek yanlış olmayacaktır. Zira kişiler ancak gerekçeli karar vasıtasıyla somut olayın hukuk kuralları karşısında nasıl konumlandırıldığını öğrenebilmekte ve buna karşı etkili bir savunma geliştirme imkânı bulabilmektedir.
34. Derece mahkemelerince gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekmektedir. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli değildir, aynı zamanda makul olması aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken; mahkemelerce dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasının, delillerin değerlendirilmesinin hukuk kurallarının yorumlanmasının ve uygulanmasının, uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun, sonuca varılırken kullanılan takdir yetkisinin sebeplerinin ortaya konulmasıdır.
35. Bu nedenle güvenlik soruşturmasının olumsuz olmasına bağlı olarak atanmamaya dair tesis edilen işleme karşı açılan bir davada, davacının hangi sebeple güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak sonuçlandığının ve güvenlik soruşturması neticesinde elde edilen verinin kişinin yapacağı görevi neden olumsuz olarak etkilediğinin açıkça ortaya konulması önemlidir. Bu kapsamda derece mahkemelerinden beklenen; güvenlik soruşturması sonucunda elde edilen bilgilerin neler olduğunu kararında belirtmesi ve söz konusu bilgiyi, davacının yerleştirildiği kurumu ve alacağı görevi gözönünde bulundurarak değerlendirmesidir. Burada önemli olan husus, güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanmasını doğuran tespitlerin davacının şahsından kaynaklanması ya da davacının şahsıyla güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olmasıdır. Yine bu noktada derece mahkemelerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi, keyfîliğin önüne geçebilmek adına önem arz etmektedir.
36. Mahkemenin başvurucunun talebini reddederken oluşturduğu gerekçenin iki temel nedene dayandığı görülmektedir. Birincisi, başvurucu ve babasının 2013 ve 2014 yıllarında Bank Asyadaki mevduat hesaplarının aktif olması; diğeri, tespit komisyonu tarafından yapılan arşiv araştırmasının sonucunun olumsuz olması hususlarıdır. Başvurucu, Mahkemenin ret gerekçesine esas tuttuğu söz konusu olgulara karşı yargılama sürecinde Bank Asyada hesabının bulunmasıyla ilgili olarak Bankanın Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından lisanslı faaliyet gösteren resmî bir kuruluş olduğunu, aktif mevduat hesabının varlığı dışında herhangi bir faaliyetinin olmadığını, yasal bir kuruluş olan Bankaya para yatırmasının hangi şekilde ret kararı verilmesine esas tutulabileceğinin açıklanmadığını, yine arşiv araştırmasında atanmaya engel hangi durumunun mevcut olduğunun açıklanmadığını ileri sürmüştür.
37. Bank Asyanın FETÖ/PDY liderinin ve yöneticilerinin çağrıları üzerine örgüt üyelerinin yatırdığı paralar üzerinden gelir elde ettiği, bu suretle örgüt faaliyetlerine mali yönden kaynak sağladığı ve örgütün finans merkezi olduğu hususu yargı kararlarıyla tespit edilmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 35; Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 59; Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 20/12/2017 tarihli ve E.2017/1862, K.2017/5796 sayılı kararı). Aynı zamanda mutat hesap hareketlerinin örgütsel faaliyette bulunma ya da örgüte yardım etme kapsamında değerlendirilemeyeceği de Yargıtay tarafından kabul edilmiştir (Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 25/6/2020 tarihli ve E.2020/1974, K.2020/3079 sayılı kararı). Bu durumda, Bank Asyaya para yatırılması suretiyle FETÖ/PDY ile irtibat veya iltisak içinde olunduğu gerekçesine dayanılarak tesis edilecek işlemler için yukarıda açıklanan ilkelere uygun şekilde hareket edilmesi gerektiği açıktır (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, § 137).
38. Bank Asya ile ilgili tespitler üzerinden yapılan işlemlere ilişkin yargılamalarda derece mahkemelerinden beklenen; özellikle FETÖ/PDY liderinin ve yöneticilerinin çağrılarından sonra rutin bankacılık işlemleri dışında terör örgütünün talimatı üzerine hesap açılıp açılmadığı, önemli sayılabilecek bir mevduat artışı gibi mutat dışına çıkan bir hesap hareketinin olup olmadığı ya da başka bir örgütsel faaliyet çerçevesinde bir işlem yapılıp yapılmadığı gibi hususların açıklığa kavuşturulmasıdır (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Ayla Demir İşat, § 140).
39. Mahkeme kararından başvurucunun güvenlik soruşturmasının neden olumsuz olarak kabul edildiği anlaşılamamaktadır. Mahkeme, gerekçesini başvurucunun FETÖ/PDY ile müzahir finans kuruluşu Bank Asyada parasının bulunmasına dayandırmıştır. Kararda, her ne kadar başvurucunun yapacağı görevi gözönünde tuttuğunu belirtse de neden söz konusu tespitin olumsuz olarak kabul edilmesi gerektiğine ilişkin herhangi bir açıklama ya da değerlendirme yapmamış; yalnızca söz konusu tespiti aktarmakla yetinmiştir. Söz konusu tespitin başvurucunun yapacağı göreve olan olumsuz etkisini ortaya koymamıştır. Başvurucu hakkında FETÖ/PDY’ye üye olma suçundan başlatılan herhangi bir soruşturma ya da kovuşturma bulunmadığı dikkate alındığında güvenlik soruşturmasının neden olumsuz olarak sonuçlandırıldığının Mahkeme tarafından aydınlatılması gerekmektedir. Bu nedenle hakkında elde edildiği iddia edilen bilgilerin hangi delillere dayandırıldığı, bu iddianın nasıl ve neden doğduğu konusunda bilgi ve belgelere sahip olmayan başvurucunun bunlara karşı etkin olarak yorumda ve itirazda bulunma için yeterli imkâna sahip olduğu söylenemeyecektir.
40. Başvuruya konu olayda başvurucu, Bank Asyada hesabının bulunması nedeniyle FETÖ/PDY ile irtibat ve iltisaklı olduğuna ilişkin iddiaya karşı argüman sunmuş ve savunma yapmıştır. Buna mukabil derece mahkemeleri hiçbir aşamada başvurucunun savunmasını göz önünde bulunduracak bir değerlendirme yapmamıştır. Bu noktada derece mahkemelerinden beklenen; rutin bankacılık işlemleri dışında terör örgütünün talimatı üzerine hesap açılıp açılmadığı, önemli sayılabilecek bir mevduat artışı gibi mutat dışına çıkan bir hesap hareketinin olup olmadığı ya da başka bir örgütsel faaliyet çerçevesinde bir işlem yapılıp yapılmadığı hususlarını açıklığa kavuşturmasıdır. Dolayısıyla söz konusu kararlarda başvurucunun silahlı terör örgütüne aidiyeti, terör örgütüyle iltisakı veya irtibatı olduğu için güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığına dair ilgili ve yeterli bir gerekçenin bulunduğu söylenemeyecektir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Ayla Demir İşat, § 140).
41. Bu itibarla başvurucunun Bank Asyada sadece hesabının bulunmasının FETÖ/PDY ile irtibatlı ve iltisaklı olduğunu göstermeyeceği açık olup söz konusu irtibat ve iltisakın ayrıntılı hesap dökümü ve gerekirse bilirkişi incelemesiyle ortaya konulması gerekirken yargı mercilerince -başvurucunun aksi yöndeki iddiasını da karşılamaya yönelik olarak- istihbari bilgilerin idari işlemi neden ve nasıl haklılaştırdığı hususunun gerekçelendirilmediği görülmektedir. Derece mahkemeleri başvurucu hakkında elde edilen bilgileri herhangi bir şekilde değerlendirmemiş, bilginin tesis edilen işleme ulaşmadaki hukuki etkisi ve benzeri boyutları ile işin esasıyla ilgili kendi değerlendirmesini ortaya koymamıştır. Diğer bir ifadeyle güvenlik soruşturmasının sonucuna ilişkin olarak başvurucunun iddiaları yeterli bir şekilde açıklığa kavuşturulmamıştır. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde, başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
42. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
43. Başvurucu, mülkiyetinden yararlanma hakkı çerçevesinde kanunlara uygun olarak kurulan bir bankaya parasını yatırmasının aleyhine yorumlanması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
44. Başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden, mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki diğer şikâyeti hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
C. Giderim
45. Başvurucu; ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılması ve 100.000 TL manevi tazminat taleplerinde bulunmuştur.
46. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
47. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 2. İdare Mahkemesine (E.2018/1081, K.2019/157) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 364,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.164,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 1/11/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Dava sürecinde herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Danıştay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır.
Alanında yetkin Kayseri İdare Hukuku Avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; 375 sayılı KHK geçici 35. madde kapsamında kamu görevinden çıkarma, rütbenin alınması, görevden uzaklaştırma veya açığa alma işlemlerine karşı açılacak iptal davasında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Hukuk Büromuz, ayrıca Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır.
Alanında yetkin Kayseri İdare Hukuku Avukatı arıyorsanız; avukat kadromuzdan dava süreciniz, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.