Tazminat Davasında Müteselsil Sorumluluk Esasına Göre Davalıların Zararın Tamamından Sorumlu Olması
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2023/1059 Karar No: 2024/32 Karar tarihi: 31-01-2024
Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi
Özel Daire Kararı: Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 13.05.2015 tarihli ve 2013/20036 Esas, 2015/7367 Karar sayılı BOZMA kararı
1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 9. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar asıl davada davalı … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı asıl davada davalı … vekili ve davalı … tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. Yargılama Süreci
Asıl Dava: Davacı İstemi
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; dava dışı işverene ait şantiye alanında iş makinesi operatörü olarak çalışan müvekkilinin 18.03.2006 tarihinde meydana gelen iş kazası nedeniyle yaralanan bir işçiyi almak üzere şantiye alanına gelen davalıların sürücüsü, işleteni ve trafik sigortacısı olan ambulansın müvekkiline çarpması neticesinde malul kalacak şekilde yaralandığını, müvekkilinin kazada herhangi bir kusurunun bulunmadığını, davalı sürücünün trafiğe kapalı bir alanda tamamen dikkatsizliği ve kusuru sebebiyle müvekkilinin ağır bir şekilde yaralanmasına sebebiyet verdiğini ileri sürerek davacının iş göremezlik zararına karşılık fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte tüm davalılardan, 100.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı … dışındaki davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 17.02.2011 tarihli celsede davalı … yönünden açılan davayı takip etmediklerini bildirmiştir.
Davalılar Cevabı
5. Davalı … vekili cevap dilekçesinde; kazanın meydana gelmesinde ambulans şoförünün kusurunun bulunmadığını, müvekkilinin kazadan sonra davacı ile ilgilenip tedavi masrafları için 7.956,00 TL ödeme yaptığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Davalı Fiba Sigorta A.Ş. vekili cevap dilekçesinde; poliçe dönemini kapsayan bir sigorta sözleşmesi yapılmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
7. Davalı …, usulüne uygun yapılan tebligata rağmen cevap dilekçesi sunmamış, duruşmadaki beyanında aleyhe olan hususları kabul etmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Birleştirilen Dava: Davacı İstemi
8. Davacı vekili dava dilekçesinde; kazaya karışan ambulansın davalı şirkete trafik poliçesi ile sigortalı olduğunu, davanın, sürücü, işleten ve sigorta şirketi olduğu düşünülen şirkete karşı açılmış olan dava ile birleştirilmesine karar verilmesini talep ettiklerini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş; 30.04.2013 harç tarihli ıslah dilekçesi ile 15.579,89 TL maddi tazminatın tüm davalılardan ve birleştirilen dosya davalısından müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı
9. Davalı vekili cevap dilekçesinde; zamanaşımı itirazında bulunduklarını ve birleştirmeye muvafakat etmediklerini belirterek davanın reddini savunmuştur
İlk Derece Mahkemesi Kararı
10. İstanbul Anadolu 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.09.2013 tarihli ve 2008/50 Esas, 2013/384 Karar sayılı kararı ile; davalı Fiba Sigorta A.Ş. yönünden davanın takipsiz bırakıldığı, hükme esas alınan bilirkişi raporuna göre davalıların kusur oranı toplamının %80 olduğu, davacıya karşı sürücü, işleten ve birleştirilen dosyasının davalısının kusurları oranında birlikte sorumlu oldukları, talep edilen maddi tazminat miktarının sigorta poliçesi kapsamında kaldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne; davalı Fiba Sigorta A.Ş. yönünden dava atiye bırakıldığından davanın açılmamış sayılmasına, asıl dava ile birleştirilen dava yönünden maddi tazminat taleplerinin ıslah doğrultusunda kabulü ile 15.579,89 TL’nin davalılar …, …’dan 18.03.2006 tarihinden ve birleştirilen dosyanın davalısı Anadolu Sigorta A.Ş.’den 05.12.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile müştereken ve müteselsilen tahsiline, asıl davadaki manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulü ile 10.000,00 TL manevi tazminatın 18.03.2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve …’den müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı
11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davalı … vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
12. Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 13.05.2015 tarihli ve 2013/20036 Esas, 2015/7367 Karar sayılı kararı ile;
“…1- Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı … vekilinin aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Dava, trafik kazası sonucu yaralanma nedeniyle iş göremezlik tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 47. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56.) maddesi hükmüne göre, hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Manevi tazminat, zarara uğrayanda, manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.6.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Mahkemece, davacı tarafın manevi tazminat talebinin kısmen kabulü yönünde yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de; tarafların kusur durumuna ilişkin olarak konusunda uzman bilirkişi heyetinden alınan 07/03/2011 tarihli rapora göre, kazanın oluşumunda davalı ambulans sürücüsü …’nün %30 oranında, davacı …’ın %20 oranında kusurlu olup davaya konu inşaat şantiyesi yetkili temsilcisinin ise %50 oranında kusurlu olduğu belirtilmiş; davacının maluliyet durumuna ilişkin Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu’ndan alınan rapora göre de, davacının meslekte kazanma gücü kaybının %2,1 olup iyileşme süresinin 9 aya kadar uzayabileceği tespit edilmiştir.
O halde mahkemece, davacının trafik kazası sonucu yaralanması nedeniyle duyduğu acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amacıyla tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli, tarafların kusur oranları, davacının maluliyet oranı ve davalıların sorumluluğunun niteliği göz önünde tutularak olay tarihindeki paranın alım gücüne uygun düşen miktarda, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde daha düşük miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, zenginleşme sonucunu doğuracak şekilde ve çok yüksek miktarda manevi tazminata hükmedilmesi doğru görülmemiştir.
3- Davacı vekili, dava dilekçesinde, özellikle davalı sürücünün tam kusurlu olduğunu ileri sürerek davayı kazaya karışan aracın sürücüsü, işleteni ve trafik sigortacısına karşı açmıştır. Her ne kadar mahkemece tarafların kusur durumuna ilişkin olarak bilirkişi heyetinden alınan rapora göre, kazanın oluşumunda dava dışı işverenin (davaya konu inşaat şantiyesi yetkilisinin) %50 oranında kusurlu olduğu belirtilmiş ise de; davacı tarafın işverene karşı davası bulunmamaktadır. Bu nedenle davalıların, dava dışı işverenin kusurundan sorumlu tutulması mümkün değildir. O halde mahkemece, kazada davalı araç sürücüsünün %30 oranında kusurlu olduğu göz önünde bulundurularak önceki aktüerya raporunu düzenleyen bilirkişiden ek rapor alınmak suretiyle davalıların sorumlu olduğu tazminat miktarının yeniden hesaplanması ile ortaya çıkacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, davalıların, dava dışı işverenin kusurundan da sorumlu tutularak yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir…”
gerekçesi ile karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
Direnme Kararı
13. İstanbul Anadolu 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.12.2018 tarihli ve 2018/265 Esas, 2018/448 Karar sayılı kararı ile; manevi tazminat yönünden verilen bozma kararına uyulmasına, maddi tazminat yönünden ise somut olayda davacıya karşı davalı araç sürücüsü ile birlikte kazanın meydana geldiği şantiyenin de sorumluluğunun söz konusu olduğu, hükme esas alınan bilirkişi raporunda şantiyeye de kusur atfedildiği ancak davada şantiyenin ait olduğu işverenin taraf gösterilmediği, haksız fiillerde müteselsil sorumluluk ilkesi gereğince davalıların meydana gelen kazada kusurları oranında değil müteselsil sorumluluk ilkesi gereğince davacının tüm zararından sorumlu olduğu, davalıların kusurundan fazlaya tekabül eden zararı davacıya ödedikten sonra kusuru oranında dava dışı şantiyeye iç ilişki gereği rücu edebileceği, davalının davacıya karşı sadece kusuruna denk gelen zarardan sorumlu olduğu yönünde bir savunma getirmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
14. Direnme kararı süresi içinde asıl davada davalı … vekili ve davalı … tarafından temyiz edilmiştir.
II. Uyuşmazlık
15. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davanın müteselsil sorumluluk esasına dayalı olarak açılıp açılmadığı, mahkemece tazminat hesabı yapılırken davacının kusur oranı dışında kalan toplam %80 kusur oranının mı yoksa sadece davalı sürücü için hesaplanan %30 kusur oranının mı esas alınması gerektiği, buradan varılacak sonuca göre önceki aktüerya raporunu düzenleyen bilirkişiden ek rapor alınmak suretiyle davalıların sorumlu olduğu tazminat miktarının yeniden hesaplanmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. Gerekçe
a) Davalı … direnme kararına yönelik temyiz itirazları yönünden yapılan incelemede;
16. Hukuki yarar dava şartı olduğu gibi temyiz istemi için de gereken bir şarttır.
17. Davalı …, mahkemece verilen ilk kararı temyiz etmemiştir. İlk kararı temyiz etmeyip, direnme kararı temyiz etmekte hukuki yararı bulunmadığı anlaşıldığından, adı geçen davalının direnme kararına yönelik temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.
b) Davalı … vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan incelemede;
18. Uyuşmazlığın çözümü açısından, öncelikle dava tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun teselsülü düzenleyen hükümlerinin incelenmesi gerekmektedir.
19. Bilindiği üzere müteselsil borçluluk, alacaklının, borcun tamamının ifasını birden çok borçludan ve dilediğinden isteyebildiği, borcun tamamı ifa edilinceye kadar borçluların hepsinin sorumlu olduğu bir borç ilişkisidir.
20. Haksız fiil hâlinde müteselsil sorumluluk hâline ilişkin 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 50 nci maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
Birden ziyade kimseler birlikte bir zarar ika ettikleri takdirde müşevvik ile asıl fail ve fer’an methali olanlar, tefrik edilmeksizin müteselsilen mesul olurlar.
Hakim, bunların birbiri aleyhinde rücu hakları olup olmadığını takdir ve icabında bu rücuun şumulünün derecesini tayin eyler. Yataklık eden kimse, vakı olan kardan hisse almadıkça yahut iştirakiyle bir zarara sebebiyet vermedikçe mesul olmaz.”
21. Aynı Kanun’un 51 inci maddesinde yer alan düzenlemeye göre ise;
Müteaddit kimseler muhtelif sebeplere (haksız muamele, akit, kanun) binaen mesul oldukları takdirde haklarında, birlikte bir zarar vukuuna sebebiyet veren kimseler hakkındaki hükümlere göre muamele olunur.
Kaideten haksız bir fiili ile zarara sebebiyet vermiş olan kimse en evvel, tarafından hata vaki olmamış ve üzerine borç alınmamış olduğu hâlde kanunen mesul olan kimse en sonra, zaman ile mükellef olur.”
22. Birinci hâlde; birden fazla kişiler, müşterek kusurları ile zarara sebep olmuşlardır. Bu durumda zarara sebep olmuş olanlar arasında tam teselsül bulunduğundan söz edilir (BK. md. 50). Aralarında tam teselsül olanlar, fiili işleyenle bu fiile iştirak etmiş olanlar arasında fark gözetilmeksizin zarar görene karşı müteselsilen sorumlu durumdadırlar. İkinci hâlde ise; birden fazla kişinin, müşterek kusurları ile sebep olmadıkları ancak zarardan çeşitli hukuki sebeplerle sorumlu tutuldukları eksik teselsül (BK. md. 51) söz konusudur.
23. 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 142 nci maddesinde yer alan düzenlemeye göre ise;
Alacaklı müteselsil borçluların cümlesinden veya birinden borcun tamamen veya kısmen edasını istemekte muhayyerdir.
Borcun tamamen edasına kadar bütün borçluların mesuliyeti devam eder.”
24. Görülüyor ki, Kanun’un 51 inci maddesinde, aynı Kanun’un 50 nci maddesine atıf yapılarak birden çok kimseler, değişik nedenlerle (haksız fiil, sözleşme, Kanun) sorumlu oldukları takdirde zarar gören tam teselsülde olduğu gibi tazminat isteğinin bir bölümünü veya tamamını, bu sorumlulardan birinden ya da birkaçından isteyebilecektir. Daha açık bir ifadeyle, zarar gören tam teselsülde olduğu gibi eksik teselsülde de tazminat borçlularından herhangi birine müracaat edebilir ve tazminatın tamamının ödenmesini isteyebilir. Bundan başka borçlulardan birinin yaptığı ödeme, ödenen miktar oranında diğerini de borçtan kurtarır ve daha sonra ödeyenin onlara karşı rücu hakkı doğabilir. Bir başka anlatımla; birden çok kişinin gerek haksız fiil, gerek sözleşme ve gerekse Kanun kuralı gibi sebeplerden dolayı ve aynı zarar için zarara uğrayana karşı sorumlu oldukları durumda, bir zarara ortaklaşa sebep olanlar hakkındaki rücuya ilişkin kurallar uygulanır.
25. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ile eksik teselsül tam teselsül ayrımı ortadan kalkmıştır.
26. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre; bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi hâlinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar. Aynı Kanun’un 88 inci maddesinin birinci fıkrasıyla da “Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur.” düzenlemesine yer verilerek müteselsil sorumluluk ilkesi benimsenmiştir. Bu konuda zarardan sorumlu olan kişilerin trafik kazasının oluşuna katılış biçimi, hangi yasal hüküm nedeniyle sorumlu olduğu ve sorumluluğunun türü önemli değildir. Zarar gören, zararın tamamını sorumlulardan birine karşı açacağı bir dava ile isteyebileceği gibi, sorumluların hepsine karşı açacağı tek dava ile de talep edebilir. Dolayısıyla zarar gören zararını hangi sorumlu için kolay ispat edebiliyorsa onu seçerek daha kolay alacağına kavuşma imkânına sahiptir. Açılan davada zarar görenin kusurunun bulunmaması durumunda, hâkimin sorumlular arasındaki kusur dağılımını araştırıp tespit etmesine ihtiyaç bulunmamaktadır. Zira müteselsil sorumlulardan biri, illiyet bağını kesecek derecede olmadığı sürece diğer müteselsil sorumlunun veya üçüncü bir kişinin kusuruna dayanamaz. Kazaya katılan … kişi de diğer sorumlularla birlikte zarar görene karşı müteselsil sorumlu olur (Rauf, Karasu: Yargıtay ve Sigorta Tahkimi İtiraz Hakem Heyeti Kararları Işığında Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası, Ankara, 2016, s. 106).
27. İlgili Kanun maddeleri yukarıdaki şekilde izah edildikten sonra, usul hukukunda yer alan taleple bağlılık ilkesi (6100 sayılı HMK md. 24) de dikkate alındığında müteselsil sorumluluğa hükmedebilmek için zarar gören davacının dava dilekçesinde açıkça zararın müteselsilen ödenmesi talebinde bulunmasının gerekip gerekmediği hususu da burada tartışılması gereken bir diğer önemli konudur.
28. 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 141 inci maddesi gereğince teselsül ister kanundan ister sözleşmeden doğmuş olsun, bu kuraldan yararlanma hakkı sadece zarara uğrayanın, daha geniş bir deyim ile alacaklınındır. Zarara uğrayan alacaklı, bu hakkını kullanmadıkça, yani müteselsilen tahsil isteğinde bulunmadıkça, mahkeme resen onun yararına teselsül kuralını uygulayamaz. Çünkü hâkim istek ile bağlı olup istek dışı karar veremez.
29. Ana kural bu olmakla ve davacının dava dilekçesinde müteselsilen sözcüğünü kullanmak suretiyle tahsil isteği bulunmamakla beraber; dava dilekçesindeki sözlerden ve ileri sürülen olaylardan ve bunların yorumundan, davacının dolaylı bir biçimde müteselsilen bir ödetme isteği bulunduğu anlaşıldığı takdirde, yukarıda belirtilen kuralın uygulanmasında yasal bir sakınca yoktur. Kuşku yoktur ki; yapılacak yorumlarda temel hüküm, 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 18 inci maddesidir. Bu genel yorum kuralı, dava sırasındaki bir beyanın ya da dava ve cevap dilekçeleri ile tarafların yine dava sırasındaki yazılı bildirimlerinin yorumunda da uygulanır. Çünkü, gerek dava dilekçeleri, gerekse tarafların dava sırasındaki sözlü ve yazılı diğer bildirimleri, kural olarak, birer hukuksal işlemdir ve her hukuk işlemi gibi 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 18 inci maddesi ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 2 nci maddeleri gereğince bildirimde bulunanın kullandığı sözlere bakılmayarak afaki iyiniyet kurallarınca kullanılan sözlerden veya yazılardan ne gibi bir anlam çıkarılması gerektiği belli edilerek yorumlanmalı ve bu yorum sonucuna göre işlem yapılmalıdır. Bir başka anlatımla, müteselsil kavramı dilekçede aynen kullanılmak zorunda olmadığından, davacı açıkça müteselsil sorumluluk esasına göre tahsil talep etmediğini ve pay oranına göre zararın giderilmesini istediğini belirtmedikçe (dava dilekçesinden müteselsil talep isteği anlaşılıyorsa) talebin teselsüle dayandığı kabul edilmelidir. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 24.06.1983 tarihli ve 1981/9-533 Esas, 1983/724 Karar; 15.10.2019 tarihli ve 2019/17-271 Esas, 2019/1069 Karar sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
30. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının dava dilekçesinde, müvekkilinin kusursuz olduğunu ileri sürerek zararın tamamını davalılardan müşterek ve müteselsil sorumluluk esasına göre talep etmiştir. Kazada davacının %20, dava dışı işverenin (davaya konu inşaat şantiye yetkilisinin) %50, davalı araç sürücüsünün ise %30 oranında kusurlu olduğu belirlenmiştir. Dava müteselsil sorumluluk esasına göre açıldığından, davalıların zararın tümünden sorumlu olduğu ve davada teselsül kuralına dayanıldığı, davalıların, zararın %80’ine isabet eden miktardan müteselsilen sorumlu olduğundan gerçekleşen zararın istek doğrultusunda tahsiline karar verilmesi gerektiği yönünde verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.
31. Ne var ki, uyuşmazlık kapsamı dışında kalan ve uyulan kısımlar yönünden diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekmektedir.
IV. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
(a) bendinde gösterilen gerekçelerle davalı … Üçüncünün direnme kararına yönelik temyiz itirazlarının hukuki yarar yokluğundan REDDİNE oy birliğiyle,
(b) bendinde gösterilen gerekçelerle direnme uygun bulunduğundan temyiz eden davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Geçici Madde 3” hükmü atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1 inci maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,
31.01.2024 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.
Dava sürecinde etkin bir temsil için hukuk alanında deneyimli ve güncel mevzuat ile içtihatlara hakim bir avukattan hukuki destek almanız büyük önem arz etmektedir. Borçlar hukuku, sigorta ve tazminat hukuku alanında yetkin, maddi ve manevi tazminat davalarında uzman avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek hukuk davalarında sürece katılan taraflara avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermekte ve taraflara hukuki yardım sunmaktadır.
Dava sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır.
Kayseri tazminat avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.