Terör Örgütüne Eleman Temin Etme
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma – Madde 220
(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, dört yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.
(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Örgütün silahlı olması halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.
(4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur.
(5) Örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır.
(6) Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan da cezalandırılır. Örgüte üye olmak suçundan dolayı verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir. Bu fıkra hükmü sadece silahlı örgütler hakkında uygulanır.
(7) Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır. Örgüt üyeliğinden dolayı verilecek ceza, yapılan yardımın niteliğine göre üçte birine kadar indirilebilir.
(8) Örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır
Madde Gerekçesi
Kanunlarda suç olarak tanımlanan fiillerin işlenmesi amacıyla örgüt kurmak veya yönetmek ile, bu amaçla kurulmuş örgüte üye olmak, işlenmesi amaçlananlardan ayrı suçlar olarak tanımlanmıştır.
Örgüt kurmak, işlenmesi amaçlanan suçlar açısından sadece bir araç niteliğindedir. Suç işlemek için örgüt kurmak, toplum düzenini tehlikeye sokmaktadır. Ayrıca belirtilmelidir ki, suç örgütü, amaçlanan suçları işlemede bir kolaylık sağlamaktadır. Bu nedenlerle, işlenmesi amaçlan suçlar açısından hazırlık hareketi niteliğinde olan bu fiiller, ayrı suçlar olarak tanımlanmıştır.
Bu suç tanımı ile korunan hukukî değer, kamu güvenliği ve barışıdır. Kamu güvenliği ve barışının bozulması ise, bireyin güvenli, barış içinde yaşamak hakkını da zedeleyecektir. Bu nedenle söz konusu düzenlemeyle aynı zamanda bireyin, Anayasada güvence altına alınmış olan hak ve özgürlüklerine yönelik fiillere karşı da korunması amaçlanmaktadır.
Maddenin birinci fıkrasında, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak veya yönetmek suçu tanımlanmıştır. Bu bakımdan, söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Bu seçimlik hareketler, suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmektir.
Örgüt, soyut bir birleşme değildir, bünyesinde hiyerarşik bir ilişki hâkimdir. Bu hiyerarşik ilişki, bazı örgüt yapılanmalarında gevşek bir nitelik taşıyabilir. Bu ilişki dolayısıyla örgüt, mensupları üzerinde hâkimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmaktadır.
Örgütün varlığı için suç işlemek amacı etrafındaki fiilî birleşme yeterlidir. Örgüt, niteliği itibarıyla, devamlılık arzeder. Bu itibarla, kişilerin belli bir suçu işlemek için bir araya gelmesi hâlinde, örgüt değil, iştirak ilişkisi mevcuttur. İştirak ilişkisinden bahsedebilmek için, suç ortakları nezdinde suçun, konu veya mağdur bakımından somutlaşması gerekir. Buna karşılık, örgüt yapılanmasında, işlenmesi amaçlanan suçların konu veya mağdur itibarıyla somutlaştırılması zorunlu değildir.
Madde metninde, suç işlemek amacına yönelik örgütün varlığı için asgari üye sayısı belirlenmemiştir.
Suç işlemek için örgüt kurulması bir somut tehlike suçudur. Her ne kadar en az iki kişinin belli amaç etrafında suç işlemek üzere devamlı surette fiilen birleşmesi suretiyle örgüt meydana gelebilirse de; kurulan örgüt, güdülen amaç bakımından somut bir tehlike oluşturmayabilir. Bu nedenle, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından, amaçlanan suçları işlemeye elverişli olması aranmalıdır. Bu bakımdan, örneğin sadece üç kişinin bir araya gelmesi, devletin ülke bütünlüğünü bozmaya yönelik suçları işleme açısından somut bir tehlike taşımayabilir; buna karşılık, ekonomik çıkar sağlamaya yönelik suçlar açısından elverişli olabilir.
Bu suç, bir amaç suç niteliği taşımaktadır. Bu nedenle, söz konusu suç, ancak doğrudan kastla işlenebilir. Kişiler, suç işlemek amacıyla bir örgütlenme yapısı içinde bulunmalıdırlar. İşlenmesi amaçlanan suçların türü veya niteliği, sadece bu suç için öngörülmüş olan alt ve üst sınırlar arasında somut cezanın belirlenmesinde dikkate alınabilir.
İkinci fıkrada, suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olmak, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Örgüte üye olmak, fiilî bir katılmadır. Örgüte üye olmak için örgüt yöneticilerinin rızasının varlığına gerek yoktur. Tek taraflı iradeyle de katılmak mümkündür.
Üçüncü fıkraya göre, örgütün silâhlı olması, bir ve ikinci fıkrada tanımlanan suçların daha ağır ceza ile cezalandırılmasını gerektiren nitelikli unsurunu oluşturmaktadır. Suç örgütünün silâhlı olup olmaması veya sahip olunan silâhların cins, nitelik ve miktarı, somut tehlikenin belirlenmesi veya var olan somut tehlikenin ağırlığı bakımından dikkate alınmalıdır.
Dördüncü fıkraya göre, örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunacaktır. Bir veya ikinci fıkrada tanımlanan suçlardan dolayı cezaya hükmedilebilmesi için, ayrıca örgütün amacı çerçevesinde bir suçun işlenmesi gerekmez. Örgütün faaliyeti çerçevesinde ayrıca suç işlenmesi hâlinde, hem bir veya ikinci fıkrada tanımlanan suçtan hem de amacı oluşturan suçtan dolayı gerçek içtima kurallarına göre cezaya hükmedilmelidir.
Maddenin beşinci fıkrasında, örgüt yöneticilerinin, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılması gerektiği kabul edilmiştir. Örgüt yapısı içinde, kendisine suç işlemek gibi örgütün amacına uygun bir görev verilen kişi bu görevini yerine getirmezse, hemen yerine bir diğeri rahatlıkla ikame edilebilmektedir. Bu nedenle, örgütün yöneticisi konumunda olan kişiler, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak sorumlu tutulmalıdırlar.
Altıncı fıkraya göre, örgüte hâkim olan hiyerarşik ilişki içinde olmamakla beraber, örgüt adına suç işleyen kimsenin örgüt üyesi olarak kabul edilmesi ve bu nedenle de sorumlu tutulması gerekir.
Yedinci fıkrada, örgüte hâkim olan hiyerarşik ilişki içinde olmamakla beraber, örgütün amacına bilerek ve isteyerek hizmet eden kişinin, örgüt üyesi kabul edilerek cezalandırılması öngörülmüştür. Bu nedenle, “örgüte yardım ve yataklık” adıyla ayrı bir suç tanımlaması yapılmamıştır. Bu kavram altında söz konusu edilen fiiller, nitelik bakımından örgüte üye olmak dolayısıyla sorumluluğu gerektirmektedir.
Maddenin sekizinci fıkrasında, örgütün veya amacının propagandasının yapılması suç olarak tanımlanmıştır. Bu propagandanın basın ve yayın yolu ile işlenmesi, suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.
Silâhlı örgüt – Madde 314
(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.
Madde Gerekçesi
Maddenin birinci fıkrasında, bu fıkra kapsamına giren suçları işlemek amacıyla silâhlı örgüt kurmak veya yönetmek, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. İkinci fıkrada ise, bu nitelikleri taşıyan örgüte üye olmak, ayrı bir suç olarak yaptırım altına alınmıştır.
Maddede geçen temel kavram örgüttür. Dikkat edilmelidir ki, genel olarak suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek veya bu örgüte üye olmak, kanunda yaptırım altına alınmış olmasına rağmen; bu maddede, işlenmesi amaçlanan suçlar bakımından bir sınırlama getirilmiştir. Keza, her iki suç arasında örgütün niteliği bakımından da farklılık bulunmaktadır. Bu madde kapsamına giren örgütün silâhlı olması gerekmektedir. Başka bir deyişle, silâh, bu suçun bir unsurunu oluşturmaktadır. Ancak, örgütün bütün mensuplarının silâhlı olmaları zorunlu değildir; hedeflenen suçların işlenmesini sağlayabilecek derecede olmak üzere bazı üyelerin silâhlı olmaları, suçun oluşması için yeterlidir. Her hâlde silâh sayısının suçun oluşması bakımından yeterli olup olmadığının takdiri de hâkime aittir.
Maddenin üçüncü fıkrasında, suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümlerin, bu suç açısından da aynen uygulanacağı kabul edilmiştir.
Bu suça ilişkin diğer hususlar hakkında, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak suçuna ilişkin madde gerekçesi ile bu suçla bağlantılı etkin pişmanlık hükmünün gerekçesine bakılmalıdır.
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu
Terör suçları – Madde 3
26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır.
Madde Gerekçesi
Maddede belirtilen suçlar mutlaka terör suçu sayıldığından, bu suçları işleyen kişi veya kişiler, bir örgüte mensup olup olmadıklarına bakılmaksızın, terör suçlusu kabul edilecekler ve haklarında bu Kanun hükümleri uygulanacaktır.
Cezaların artırılması – Madde 5
3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur. Bu suretle tayin olunacak cezalarda, gerek o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.
Suçun, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmiş olması dolayısıyla ilgili maddesinde cezasının artırılması öngörülmüşse; sadece bu madde hükmüne göre cezada artırım yapılır. Ancak, yapılacak artırım, cezanın üçte ikisinden az olamaz.
Bu madde hükümleri çocuklar hakkında uygulanmaz.
Madde Gerekçesi
Bu maddede, terör suçu faillerine verilecek cezalarda ne şekilde artırım yapılacağı belirtilmektedir.
Terör örgütleri – Madde 7
Cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.
Terör örgütünün; cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. Ayrıca, basın ve yayın organlarının suçun işlenmesine iştirak etmemiş olan yayın sorumluları hakkında da bin günden beş bin güne kadar adli para cezasına hükmolunur. Haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz. Aşağıdaki fiil ve davranışlar da bu fıkra hükümlerine göre cezalandırılır:
a) (Mülga: 27/3/2015-6638/10 md.)
b) Toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında gerçekleşmese dahi, terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde;
1. Örgüte ait amblem, resim veya işaretlerin asılması ya da taşınması,
2. Slogan atılması,
3. Ses cihazları ile yayın yapılması,
4. Terör örgütüne ait amblem, resim veya işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi.
Terör örgütünün propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, kimliklerini gizlemek amacıyla yüzünü tamamen veya kısmen kapatanlar üç yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Bu suçu işleyenlerin cebir ve şiddete başvurmaları ya da her türlü silah, molotof ve benzeri patlayıcı, yakıcı ya da yaralayıcı maddeler bulundurmaları veya kullanmaları hâlinde verilecek cezanın alt sınırı dört yıldan az olamaz.
İkinci fıkrada belirtilen suçların; dernek, vakıf, siyasî parti, işçi ve meslek kuruluşlarına veya bunların yan kuruluşlarına ait bina, lokal, büro veya eklentilerinde veya öğretim kurumlarında veya öğrenci yurtlarında veya bunların eklentilerinde işlenmesi halinde bu fıkradaki cezanın iki katı hükmolunur.
Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına;
a) İkinci fıkrada tanımlanan suçu,
b) 6 ncı maddenin ikinci fıkrasında tanımlanan suçu,
c) 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 28 inci maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma suçunu,
işleyenler hakkında, 5237 sayılı Kanunun 220 nci maddesinin altıncı fıkrasında tanımlanan suçtan dolayı ayrıca ceza verilmez.
Madde Gerekçesi
Maddede, bu Kanunun 3 ve 4 üncü maddesi ile Türk Ceza Kanununun 168, 169, 171, 313, 314 ve 315 inci maddeleri hükümleri saklı kalmak üzere baskı, cebir ve şiddet, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerini benimseyerek Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini ve Devletin siyasî, hukukî, sosyal, laik ve ekonomik düzenini değiştirmek, Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetinin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla örgüt kurma, bu şekilde kurulmuş örgütlerin faaliyetlerini düzenleme veya bu örgütleri yönetme ve bu örgütlerin propagandalarının yapılması ve her ne suretle olursa olsun yardım edilmesi fiilleri cezalandırılmaktadır.
Maddede, yardımların belirtilen mahallerde yapılması ağırlatıcı sebep sayılmaktadır. Ayrıca dernek, vakıf, sendika ve benzeri kurumların teröre destek olduklarının tespiti halinde bu yerlerin faaliyetlerinin durdurulacağı, mahkemece kapatılacakları ve mal varlıklarının müsaderesine karar verileceği belirtilmektedir.
Örgütle ilgili propagandanın Basın Kanununun 3 üncü maddesinde belirtilen mevkutelerle işlenmesi halinde verilecek ceza, maddenin son fıkrasında gösterilmektedir.
Terör Örgütüne Eleman Temin Etme, Örgüte Üye Olma Suçunu mu yoksa Yardım Suçunu mu Oluşturur
Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2017/599 Karar No: 2019/471 Karar Tarihi: 11.06.2019
Kararı veren Yargıtay Dairesi: 16. Ceza Dairesi
Mahkemesi: Ağır Ceza Mahkemesi
İçtihat Metni
Sanık … hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanığın eyleminin silahlı terör örgütüne yardım etme suçuna teşebbüsü oluşturduğu kabul edilerek 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 314/3 ve 220/7. maddeleri delaletiyle 314/2. ve 220/7. maddeleri, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 5. maddesi ile TCK’nın 35, 62, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 3 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin Yüksekova Ağır Ceza Mahkemesince 10.03.2015 tarihli ve 136-132 sayılı hükmün Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Ceza Dairesince 16.06.2015 gün ve 4767-1862 sayı ile;
“Suç tarihinin gerekçeli karar başlığında ‘15.08.2013’ yerine ‘2013’ olarak yazılması mahallinde düzeltilmesi mümkün yazım hatası olarak kabul edilmiştir.
Terör örgütlerinin yurtiçi ve yurtdışındaki kamplarına örgüte katılmak üzere eleman göndermenin, bu örgütlere üye sağlamanın başlıca yollarından biri olduğu, terör örgütlerinin amaç suçun işlenmesi yolunda güven, disiplin ve sıkı irtibata önem veren iş bölümüne dayalı, hiyerarşik düzene sahip yapılar olarak istihbarat, gizlilik, güvenlik ve denetim konularında duyarlı oldukları, işleyiş ve yapılanma itibariyle bu özellikleri gösteren terör örgütlerinin, örgütün ‘hiyerarşik yapısına’ dahil edilmek üzere gönderilen elemanları, irtibat halinde olmadıkları, güvenilir bulmadıkları, denetlemedikleri kaynaklardan kabul etmeyecekleri gibi, gizlilik ve güvenlik kuralları ile hiyerarşiye uymayan kişilerin bu tür faaliyetlerine de izin vermeyecekleri, terör örgütlerine yeni eleman temin etme, barındırma, gönderme veya ulaşımını sağlama gibi faaliyetlere ilişkin organizasyonun örgütsel yapı dışında değerlendirilemeyeceği göz önüne alındığında;
Somut olayda; … isimli arkadaşına terör örgütüne katılmak istediğini söyleyen tanık …’nin bu amaç doğrultusunda adı geçen şahıs aracılığıyla sanık … île tanıştığı, silahlı terör örgütünün şartlarını överek tanığın terör örgütünün kırsal kadrosuna katılma kararını kuvvetlendiren sanığın Derecik istikametine giden kamyoneti durdurarak tanığı örgüte ait kampa götürmek üzere tanıkla birlikte yola çıktığı ancak yol kontrolü yapan kolluk kuvvetlerince yakalandığı, böylelikle sanığın eyleminin, hiyerarşik yapısına dahil olmak suretiyle örgüte üye olma suçunu oluşturacağı, hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması”
isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Direnme Kararı
Yerel Mahkeme ise 15.12.2015 tarih ve 281-366 sayı ile;
“…Sanığın silahlı terör örgütünün kırsalına katılmaya karar veren … ile irtibata geçerek bu kişinin örgüte katılma kararını kuvvetlendirmek ve bu kişi ile birlikte silahlı terör örgütü PKK’nın kırsal alanına giderken eylemini tamamlayamadan yakalanması şeklinde gerçekleşen eyleminin sanığın eylemden önce PKK silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olduğuna, silahlı terör örgütü PKK üyeleri ile irtibatlı olduğuna ve örgüte eleman temin etme eylemini belli bir organizasyon dahilinde yaptığına dair delil elde edilememesi, sanığın tanıkla birlikte silahlı terör örgütü PKK’nın kırsal kadrosuna katılım yapacak kişilerden olması dikkate alınarak sanığın örgütün hiyerarşik yapısına henüz dahil olmadığı kanaatine varılarak eyleminin silahlı terör örgütüne yardım suçuna teşebbüs aşamasında kaldığı anlaşılmakla sanığın silahlı terör örgütüne yardım suçuna teşebbüs suçundan cezalandırılmasına karar verilmiştir.”
gerekçesiyle bozma kararına direnerek sanığın önceki hüküm gibi cezalandırılmasına karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 12.10.2016 tarihli ve 348988 sayılı “onama” istemli tebliğnamesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 tarih ve 1283-2029 sayı ile; 5320 sayılı Kanun’un geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesince 23.03.2017 tarih ve 229-3416 sayı ile; direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin silahlı terör örgütüne üye olma suçunu mu yoksa silahlı terör örgütüne yardım etme suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
15.08.2013 tarihli tespit tutanağına göre; PKK/KCK silahlı terör örgütü yanlısı oluşumları koordine etmek, sivil itaatsizlik eylemlerini düzenlemek ve örgütün dağ kadrosuna katılımı artırmak amacıyla faaliyet gösteren sözde Kürdistan Demokratik Topluluğu/Türkiye Meclisi (KCK/TM) adlı yapılanmanın örgüt güdümünde yayın yapan www.firatnews.ws adlı internet sitesinde “Kürt gençlerinin de köylerde, şehirlerde direnişleri var. En onurlusu Kürdistan gerillasıdır. Yapılan tartışmalara kanmamalılar ve Kürt gençleri en onurlu bir şekilde Kürdistan dağlarında yerini almalıdır. Direniş gücünün içinde yerlerini almalılar. Kürdistan dağlarını özgürlük yuvasına çevirmeliler. Şimdiye kadar da bunun teminatı olarak Kürt halkını savundu. Kürt gençleri için en onurlu şey Kürt halkını ve özgürlüğünü savunmaktır. Gençlere çağrımız HPG’de yerlerini almalılar. Bu temelde 2013 yılı direnişine, özgürlük helmesinde, zafer hamlesinde yerlerini almalılar. Gençlere çağrımız budur.” şeklinde, PKK/KCK silahlı terör örgütünün Türkiye yapılanması KCK/TM’ye, onun alt oluşumu olan sözde Demokratik Yurtsever Gençlik Meclisi (DYG-M) ve sözde Demokratik Kent Meclisi (DKM) ile DKM’nin alt oluşumu olan sözde mahalle meclislerine ve terör örgütüne müzahir gruplara “Serhildan” (Başkaldırı) tarzında eylemler yapmaları ve örgütün dağ kadrosuna katılmaları yönünde çağrı yapıldığının tespit edildiği,
Aynı tarihli olay ve yakalama tutanağında; PKK/KCK silahlı terör örgütünün söz konusu çağrısı nedeniyle örgütün dağ kadrosuna katılımları engellemek amacıyla Hakkari ili, Şemdinli ilçesi, Derecik yolu üzerinde kolluk görevlilerince yapılan kontrolde, Abdulhadi K.’ın sevk ve idaresinde olan 30 SA 669 plakalı kamyonun kontrol amacıyla durdurulduğu, kamyonun kasa bölümünde bulunan sanık … ve Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/1600 sayılı dosyasında yaş küçüklüğü nedeniyle hakkında ayrı soruşturma yürütülen …’nin kolluk görevlilerini görmeleri üzerine tedirgin oldukları, bu kişilere kim oldukları ve nereye gittikleri sorulduğunda önce Begoza’ya (Aşağı Kayacık) çimento taşımaya gittiklerini söyledikleri, araç şoförü olan Abdulhadi’ye sorulduğunda ise her iki kişiyi de tanımadığını, Çevre Yolu Caddesi üzerinde bulunan benzinlikte yakıt aldığı sırada bu iki kişinin yanına gelip kendilerini polis noktasını geçene kadar götürmelerini istediklerini söylemesi üzerine… ve sanık …’ın, örgütün çağrılarına uyarak dağ kadrosuna katılmaya giden kişiler olabilecekleri değerlendirildiği ve sonrasında …’nin kolluk görevlilerine, sanık …’ın telkinlerinden etkilenerek PKK/KCK silahlı terör örgütünün dağ kadrosuna katılmaya karar verdiğini, önceden kendisinin de örgüte katılma düşüncesi olduğunu, sanık …’ın da kendisine örgütün dağ kadrosuna katılmak üzere gideceğini, eğer isterse kendisini de götürebileceğini söylemesi üzerine sanıkla anlaşıp olay günü buluştuklarını, önceden tanımadıkları kamyon şoföründen kendilerini polis noktasından geçirmesini istediklerini, Derecik üzerinden gidip yasa dışı yollardan ülke sınırını geçip örgüt kamplarına katılmayı planladıklarını söylemesi üzerine … ve sanık … hakkında soruşturmaya başlanıldığı bilgilerine yer verildiği,
18.08.2013 tarihli teşhis tutanağında; hakkında ayrı soruşturma yürütülen …’ye müdafisi huzurunda sorulduğunda, teşhiste hazır bulunanlar arasında yer alan sanık …’ın göstererek kendisini terör örgütünün dağ kadrosuna götürmek üzere yönlendiren kişi olarak sanığı teşhis ettiği,
Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sisteminde yapılan incelemeye göre; PKK/KCK silahlı terör örgütünün gençlik yapılanması Demokratik Yurtsever Gençlik Meclisi (DYGM) Şemdinli yapılanması içerisinde yer aldığı, 2010 yılının Kasım ayı ve öncesinde Şemdinli’de meydana gelen yasa dışı gösterilerde molotof kokteyli atma ve barikat kurma olaylarını organize ettiği ve PKK silahlı terör örgütüne üye olduğu gerekçesiyle; hakkında Van 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 27.02.2013 tarihli ve 281-51 sayılı mahkûmiyet hükmü, Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 27.04.2017 tarihli ve 2612-3794 sayılı kararıyla onanarak kesinleştiği tespit edilen M. A. Töre adlı kişinin, kendisi hakkında yürütülen soruşturmada 09.12.2010 tarihinde şüpheli sıfatıyla alınan kolluk ifadesinin bir suretinin, sanıkla ilgisi nedeniyle dosya arasına konulduğu,
Sanığın kovuşturma evresinde dosya arasına konulan adli sicil kaydında yer alan verilerin UYAP sistemi aracılığıyla incelenmesinde; aralarında sanığın da bulunduğu kişilerin 14.01.2011 tarihinde Şemdinli’de PKK silahlı terör örgütünce yapılan çağrılar doğrultusunda barikat kurup yolu trafiğe kapatan, ateş yakıp terör örgütü lehine slogan atan, kolluk görevlilerince dağılmaları ikaz edildiğinde taş ve molotof kokteyli atan grup içerisinde yer aldıkları ve bu suretle 2911 sayılı Kanun’a aykırılık suçunu işledikleri iddiasıyla açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, haklarında 6352 sayılı Kanun’un 1. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca kovuşturmanın ertelenmesine ilişkin Şemdinli Asliye Ceza Mahkemesince verilen 13.02.2013 tarihli ve 211-102 sayılı hükmün temyiz edilmeksizin 24.04.2013 tarihinde kesinleştiği,
Anlaşılmaktadır.
Abdulhadi K. soruşturmada tanık olarak alınan ifadesinde; Şemdinli ilçesinde oturduğunu, olay günü eşinin ailesini ziyaret etmek için Durak köyüne gittiklerini, sonrasında eşi ve çocuklarıyla evlerine gitmek üzere yola çıktıklarını, Şemdinli’ye gelince cadde üzerindeki benzinliğe girip yakıt almak için durduğunu, bu esnada yanına önceden tanımadığı, isimlerini olay nedeniyle öğrendiği… ve sanık …’ın gelip polis noktasının ilerisindeki mahallede oturduklarını söyleyerek kendilerini oraya bırakmasını istediklerini, ailesi araçta olduğu için kabul etmediğini, ancak bu kişilerin kamyon kasasında gidebileceklerini söylemeleri üzerine yardımcı olmak için aracına aldığını, ardından polis noktasına geldiklerinde bu kişilerin kolluk görevlilerince yakalandıklarını, bu kişilerin kendisine örgüte katılacaklarına dair bir şey söylemediklerini,
Yaş küçüklüğü nedeniyle hakkında ayrı soruşturma yürütülen … müdafisi huzurunda savcılıkta; bir süredir PKK silahlı terör örgütünün dağ kadrosuna katılmayı düşündüğünü, mahalleden tanıştığı … isimli arkadaşına bir süre önce bu düşüncesini açıklayarak kendisini dağa götürebilecek bir kişiyi tanıyıp tanımadığını sorduğunu, olay tarihinde ismini yakalandıktan sonra öğrendiği sanık … ile buluştuklarını, sanığa dağa gitmek istediğini ve oradaki şartları sorduğunu, sanığın kendisine dağ kadrosuna katılması hâlinde şartların çok iyi olduğunu, orada bulunan örgüt üyelerinin eğlenceler düzenlediklerini, ayrıca kendisinin de örgüte katılacağını söylemesi üzerine dağ kadrosuna katılmaya ikna olduğunu, yol üzerinde daha önceden tanımadığı ve sonradan isminin Abdülhadi K. olduğunu öğrendiği kişinin aracını durdurup araca bindiklerini, yolda şoförle herhangi bir şey konuşmadıklarını, daha sonra yol üzerinde sanık …’ın örgütün dağ kadrosuna katılmayacağını, kendisini teslim edip döneceğini söylediğini, sanığın bu şekilde karar değiştirmesi üzerine kendisinin de pişman olduğunu, yapılan yol kontrolünde yakalandıklarını,
Sanık hakkında görülen davada tanık olarak alınan ifadesinde; örgüte katılmaya karar vermesi üzerine mahalleden … isimli bir arkadaşına bu düşüncesini anlatıp ona kendisini örgüte götürecek kimse olup olmadığını sorduğunu, ardından olay tarihinde kendisini sanık …’ın aradığını ve Şemdinli yolunda buluştuklarını, sanığın kendisini örgüte götürürken yakalandıklarını, içinde yakalandıkları aracın şoförünün de sanığı tanıdığını,
PKK silahlı terör örgütüne üye olduğu iddiasıyla başka bir davada yargılanmakta olan ve şüpheli sıfatıyla 09.12.2010 tarihinde alınan kolluk ifadesinin bir sureti, sanıkla ilgisi nedeniyle dosya arasına konulan M. A. Töre bu beyanında; sanık …’ı “T. Arslan” adıyla tanıdığını, sanığın örgütsel içerikli yayın yapan Azadiya Welat isimli gazeteyi gençliğin okuması için dağıttığını ve Şemdinli’de açılan Kurdi-Der adlı dernekte çalıştığını, sanığın basın açıklamalarına, mitinglere ve akabinde meydana gelen yasa dışı toplumsal olaylara katılıp polise ve araçlarına taş attığını,
İfade etmişler,
Sanık … soruşturmada; 2011 yılında Şemdinli ilçesinde PKK/KCK silahlı terör örgütü adına yapılan toplumsal olaylarda 100 -120 kişili grup içerisinde yer aldığını, bu olaylarda grup hâlinde ateş yakıp örgüt lehine sloganlar atarak kolluk görevlilerinin kendilerine müdahale etmelerini beklediklerini, müdahale başlayınca polis araçlarına taşlı, havai fişekli ve molotof kokteylli saldırılar başlayınca kendisinin de polise ve araçlarına taş attığını, bu olay sonucunda yakalanıp toplam 11 ay tutuklu kaldığını, salıverildikten sonra hiç bir olaya katılmadığını, 2009 yılında askerliği bitince 06.06.2013 tarihinde Yüksekova’ya giderek Azadiya Welat ve Özgür Gündem gazetelerinin dağıtıcılığını üstlendiğini, 08.06.2013 tarihinden itibaren kendisine gönderilen bu gazeteleri yaya olarak dolaşıp tanesini 1 TL’den sattığını, gazete başına 25 kuruş kazandığını ve kalan parayı da Yüksekova’ya giden minibüsçülerle gazete temsilcisine yolladığını, 21.03.2013 tarihinde PKK/KCK silahlı terör örgütünün dağ kadrosuna katılmaya karar verdiğini, ancak annesi hasta ve yaşlı olduğu için yakalandığı güne kadar bu kararını ertelediğini, olay günü kırsala katılmak için bindiği araçta bu işin geri dönüşünün olmadığını bildiği hâlde dağ kadrosuna katılma fikrinden vazgeçmediğini, yakalanmamış olsaydı örgütün kırsal alanında yer alacağını, olay günü kendisiyle birlikte yakalanan …’yi çocukluğundan bu yana tanıdığını, örgütün dağ kadrosuna katılmak istediğini…’e 15.08.2013 tarihinde söylediğini, Eşref’in de kendisine ailevi sorunları olduğunu, kendisinin de dağ kadrosuna katılmak istediğini ve onunla birlikte gitmek istediğini söylediğini, bunun üzerine…’le Şemdinli’den Derecik’e giden herhangi bir araca binip kırsal alana ulaşmak hususunda plan yaptıklarını, Eşref’i kendisiyle gelmesi için zorlamadığını, olay günü petrol istasyonunun arkasında beklerken istasyona benzin almak için gelen bir aracı görüp şoförünün yanına gidip Derecik’e çalışmaya gittiklerini söyleyip kendilerini o tarafa götürmesini istediklerini, şoförün ailesi yanında olduğundan aracın mavi brandalı ve kapalı olan aka bölümüne bindiklerini, polisler aracı durdurup kendilerini gördüklerinde nereye gittiklerini sorduklarını, polislere önce yalan söylediklerini, ancak polisler yalan söylediklerini anlayınca bu kez PKK/KCK silahlı terör örgütünün dağ kadrosuna katılmaya gittiklerini söylediklerini,
Kovuşturmada; örgütle ilgisinin olmadığını ve örgüte eleman kazandırmaya çalışmadığını, olay günü …’yle birlikte Derecik’ten araçlarla kaçak yük getirmek amacıyla hareket ettiğini, yükü Irak’tan getirdiklerini, Eşref’e örgüte katılacağını, oraların güzel olduğunu anlatması üzerine…’in “ben de seninle gelmek istiyorum” dediğini, ancak ona “hayır ben seni götürmeyeceğim, sen küçüksün” dediği hâlde…’in kesinlikle gelmek istediğini söylediğini, olay günü petrol istasyonu civarında buluşup orada karşılaştıkları kamyon sürücüsüne Derecik’te işlerini olduğunu söylediklerini ve kendilerini oraya götürmesini isteyip aracın kasasına bindiklerini, polis kontrol noktasında yakalandıklarını, kendisine ifadesi okunan M. A. Töre’yi tanımadığını, Kürdi-Der adlı derneğe gittiğini ve mitinglerine katıldığını, ancak bu mitinglerde gerçekleşen yasa dışı olaylara katıldığına ve polislere taş attığına dair M. A. Töre’nin kendisi hakkındaki beyanının doğru olmadığını,
Sanığın kovuşturmadaki beyanının önceki beyanlarıyla çelişmesi üzerine kendisinden sorulduğunda ise; soruşturmadaki ifadesinde beyan ettiği gibi olay günü… ile örgüte katılmak üzere gittiklerini, bu yöndeki savunmasının doğru olduğunu, yaptıklarından pişman olmadığını, ancak önceden yemin ettiği için artık örgüte katılmayacağını,
Savunmuştur.
Uyuşmazlık konularında isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi bakımından, ilgili yasal düzenlemelerin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
Terör konusunu özel bir kanunla düzenleme yoluna giden kanun koyucu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu‘nun 1. maddesinde terör; “Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.”; aynı Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrasında terör suçlusu, “Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi…” şeklinde tanımlamış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise, terör örgütüne mensup olmasa da örgüt adına suç işleyenlerin de terör suçlusu sayılacağını hüküm altına almıştır.
Bu genel terör ve terör suçlusu tanımları dışında; 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 3. maddesinde doğrudan terör suçları, 4. maddesinde de dolaylı terör suçları düzenlenmiştir.
18.07.2006 tarihli ve 26232 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5532 sayılı Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 17. maddesiyle, terör örgütünün tanımını yapan 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun birinci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları yürürlükten kaldırılmış; madde gerekçesinde, Türkiye’nin de taraf olduğu Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 2. maddesinin (a) bendine uygun olarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 220. maddesinde suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüt tanımlaması yapıldığı için, Terörle Mücadele Kanunu’nda ayrıca örgüt tanımlaması yapılmasına gerek görülmediği belirtilmiştir.
Türk Ceza Kanunu’nun 6. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendine göre örgüt mensubu suçlu; suç işlemek için örgüt kuran, yöneten, bu örgüte katılan veya örgüt adına suç işleyen kişidir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” başlıklı 220. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.
(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Örgütün silâhlı olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.
(4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur.”
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuyla korunan hukuki yarar kamu güvenliği ve barışıdır. Suç işlemek için örgüt kurmak, toplum düzenini tehlikeye soktuğu ve araç niteliğindeki suç örgütü, amaçlanan suçları işlemede büyük bir kolaylık sağladığından, bu suç nedeniyle kamu güvenliği ve barışın bozulması bireyin güvenli, barış içinde yaşamak hakkını da zedeleyeceğinden, işlenmesi amaçlanan suçlar açısından hazırlık hareketi niteliğinde olan bu fiiller ayrı ve bağımsız suçlar olarak tanımlanmıştır. Böylece bu düzenlemeyle aynı zamanda bireyin, Anayasa’da güvence altına alınmış olan hak ve özgürlüklerine yönelik fiillere karşı da korunması amaçlanmıştır. Bu amaçla henüz suç işlenmese dahi, sadece suç işlemek amacıyla örgüt oluşturmuş olmaları nedeniyle örgüt mensubu faillerin cezalandırılması yoluna gidilmiştir. Bunun asıl nedeni suç işlemek için örgüt kurmanın, kamu barışı yönünden ciddi bir tehlike oluşturmasıdır. Kanun koyucu bu düzenleme ile öncelikle gelecekte işlenebilecek suçları engellemek istemiştir.
Bu suçun mağduru ise; öncelikle kamu güvenliği ve barışını sağlamakla yükümlü olan devlet ve toplumu oluşturan bireylerdir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 220. maddesi kapsamında bir örgütün varlığından söz edebilmek için; en az üç kişinin, suç işlemek amacıyla hiyerarşik bir ilişki içerisinde, devamlı olarak amaç suçları işlemeye elverişli araç ve gerece sahip bir şekilde bir araya gelmesi gerekmektedir.
Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp, bünyesinde hiyerarşik bir ilişki barındırmaktadır. Bu hiyerarşik ilişki, bazı örgüt yapılanmalarında gevşek bir nitelik taşıyabilir. Oluşturulan bu ilişki sayesinde örgüt, mensupları üzerinde hâkimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmaktadır. Bu nedenle niteliği itibarıyla devamlılık arzeden örgütün varlığı için ileride ihtimal dahilindeki suç/suçları işlemek amacı etrafındaki fiilî birleşme yeterlidir. Buna karşın, kişilerin belirli bir suçu işlemek için bir araya gelmesi hâlinde ise örgüt değil, iştirak ilişkisi mevcuttur.
Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında da belirtildiği üzere;
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 220. maddesi anlamında bir örgütten bahsedilebilmesi için,
a) Üye sayısının en az üç veya daha fazla kişi olması gerekmektedir.
b) Üyeler arasında gevşek de olsa hiyerarşik bir bağ bulunmalıdır. Örgütün varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp, örgüt yapılanmasına bağlı olarak gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişki olmalıdır.
c) Suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme yeterli olup, örgütün varlığının kabulü için suç işlenmesine gerek bulunmadığı gibi işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibariyle somutlaştırılması mümkün olmakla birlikte, zorunluluk arz etmemektedir. Örgütün faaliyetleri çerçevesinde suç işlenmesi halinde, fail, örgütteki konumuna göre, üye veya yönetici sıfatıyla cezalandırılmasının yanında, ayrıca işlenen suçtan da cezalandırılacaktır.
d) Örgüt niteliği itibarıyla devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belli bir suçu işlemek veya bir suç işlemek için bir araya gelmesi halinde, örgütten değil ancak iştirak iradesinden söz edilebilecektir.
e) Amaçlanan suçları işlemeye elverişli, üye, araç ve gerece sahip olunması gerekmektedir.
Yukarıda belirtildiği üzere kanunların suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli yapılara suç örgütü denmektedir. Terör örgütleri ise ideolojik amaçları olan suç örgütleridir. Terör örgütlerini, suç örgütlerinden ayıran bu ideolojik amaç; 3713 sayılı Kanun’un 1. maddesinde gösterilen Cumhuriyetin Anayasa’da belirtilen niteliklerine karşı olabileceği gibi, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Türk Devleti ve Cumhuriyetin varlığına, Devlet otoritesini zaafa uğratmaya veya yıkmaya ya da ele geçirmeye, Devletin iç ve dış güvenliğine, kamu düzeni veya genel sağlığa ya da temel hak ve hürriyetlere yönelik de olabilmektedir.
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu‘nun “Terör örgütleri“ başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.” hükmü ile TCK’nın 314. maddesine atıf yapılmıştır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Silahlı örgüt“ başlıklı 314. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.”
Örgütlü suçluluğun özel bir türü olarak öngörülen, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Silahlı Örgüt“ başlıklı 314. maddesinde; TCK’nın ikinci kitap dördüncü kısmının dördüncü bölümünde yer alan devletin güvenliğine karşı suçlar ile beşinci bölümünde yer alan anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran, yöneten ve örgüte üye olanların cezalandırılmaları öngörülmüş ve maddenin son fıkrasında; suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümlerin, bu suç açısından aynen uygulanacağı düzenlenmiştir.
Uyuşmazlıkla ilgili silahlı terör örgütüne yardım etme suçuna ilişkin olarak;
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma“ başlıklı 220. maddesinin yedinci fıkrası suç tarihi itibarıyla; “Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır.” şeklinde iken, 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 85. maddesiyle fıkraya; “Örgüt üyeliğinden dolayı verilecek ceza, yapılan yardımın niteliğine göre üçte birine kadar indirilebilir.“ cümlesi eklenmiştir. Anılan fıkraya ilişkin madde gerekçesinde “Örgüte hâkim olan hiyerarşik ilişki içinde olmamakla beraber, örgütün amacına bilerek ve isteyerek hizmet eden kişinin, örgüt üyesi kabul edilerek cezalandırılması öngörülmüştür” açıklamalarına yer verilmiştir.
Bu hükümler göz önüne alındığında, silahlı terör örgütü üyesi olmasa bile bu örgüte bilerek ve isteyerek yardım edenler, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 314. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca cezalandırılacaklardır.
765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu sistematiğinden tamamen farklı bir anlayışla düzenlenen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda, örgütün faaliyetleri doğrultusunda işlenen suçlardan da ayrıca sorumluluk esası kabul edilmiş, yardım etme eylemleri de yaptırım açısından örgüt üyeliği kapsamında değerlendirilerek, bağımsız bir şekilde örgüte yardım suçuna yer verilmemiştir.
Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişilerin örgüt üyesi olarak cezalandırılacağı hüküm altına alınırken, örgüte yardım sayılan eylemlerin nitelik bakımından örgüt üyeliğine denk sorumluluğu gerektirdiği kabul edilmiştir. Buna göre, örgüt üyesi olmaksızın, bilerek ve isteyerek örgütün bir iş, görev ya da hizmetinin yerine getirilmesi eylemi örgüt üyeliği olarak cezalandırılmakta iken; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 220. maddesinin 7. fıkrasında 6352 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle, yapılan yardımın niteliğine göre cezanın üçte birine kadar indirilebileceği hüküm altına alınmıştır.
Silahlı terör örgütüne yardım fiilinin oluşması için, failin örgüt üyeleriyle önceden bir anlaşma yapması veya yapılan planlara dahil olması zorunlu değildir. Yardım fiilinin örgüt üyelerinin tamamına veya üyelerden birine yapılması arasında bir fark bulunmamaktadır. Fakat, örgütün amacı ve kollektif faaliyetleri bilinerek ve istenerek yardım edilmesi zorunludur (Osman Yaşar, Hasan Tahsin Gökcan, Mustafa Artuç, Yorumlu – Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 6. Cilt, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s. 8934). Yardım edenler zamanlarının büyük bir bölümünü örgüte hasretmiş kişiler olmayıp kendi hayatlarının akışı içerisinde bazen örgüte ait işleri kabul eden şahıslardır.
Örgüte yardım etme suçuna ilişkin olarak öğretide yer verilen görüşlere göre;
“Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte bilerek ve isteyerek yardım edilmiş olması gerekir. Başka bir ifadeyle, yardım fiilinin örgütün suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt olduğu bilinerek gerçekleştirilmiş olması gerekir. Fıkra metninde geçen ‘bilerek’ ibaresi doğrudan kastı ifade eder. Doğrudan örgüte değil de örgüt mensuplarına yardım edilmesi halinde, yardım edilen kişilerin suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt mensubu olduklarının da bilinmesi gerekmektedir. Örgüt mensuplarına yapılan yardım, aynı zamanda örgüte yapılan yardım olarak değerlendirmek gerekir. Ancak, bu yardımın örgütün amacını gerçekleştirmeye hizmet eden bir yardım olması gerekmektedir” (İzzet Özgenç, Suç Örgütleri, Seçkin Yayıncılık, 7. Baskı, s. 38-39);
“Yardımın maddî bir yardım olması gerekli değildir. Örneğin suç örgütüne belli bir hususta bilgi ve belge sağlanması da yardım olarak kabul edilmelidir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus yardımın örgüte yapılmasıdır. Kanun koyucu, yardımın niteliğini belirlemediği için örgüte bilerek ve isteyerek herhangi bir yardımda bulunan kişi bile bu durumda örgüt üyesi olarak cezalandırılacaktır. Örgüte sadece bir kez önemsiz nitelikte bir yardımda bulunan kişi bile, örneğin örgüt üyeleri arasında bir kez iletişim sağlayan kişi, bu hüküm nedeniyle örgüt üyesi gibi cezalandırılabilecektir” (Feridun Yenisey, Örgütlü Suçlar ve Terör Suçları Eğitim Modülü, s. 70)
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Olay tarihinde polis kontrol noktasında güvenlik güçlerince yapılan uygulama sırasında 30 SA 669 plaka sayılı aracın durdurulduğu ve aracın kasa kısmında bulunan sanık … ile hakkında yaş küçüklüğü nedeniyle ayrı soruşturma yürütülen …’ye nereye gittikleri sorulduğunda, önce tedirgin şekilde Begoza’ya çimento taşımaya gittiklerini, ardından da…’in, sanık …’ın telkinlerinden etkilendiğini ve birlikte PKK silahlı terör örgütünün dağ kadrosuna katılmaya gittiklerini söylemeleri üzerine yakalandıkları,
…’nin, mahalleden arkadaşı olan … isimli kişiye PKK silahlı terör örgütünün dağ kadrosuna katılmak istediğini söyleyip bu konuda kendisine yardım edip edemeyeceğini sorması üzerine kimliği belirlenemeyen … adlı kişi aracılığıyla sanık …’la buluştukları, …’nin sanığa PKK silahlı terör örgütüne katılmayı düşündüğünü söyleyip örgütün kırsal yapılanmasındaki şartları sorduğu, sanığın da kendisine dağ kadrosuna katılması hâlinde şartların çok iyi olduğunu, orada bulunan örgüt üyelerinin eğlenceler düzenlediklerini, hatta kendisinin de örgüte katılacağını söylemesi üzerine …’nin de örgütün dağ kadrosuna katılmaya ikna olduğu, örgütün dağ kadrosuna katılmak amacıyla yol üzerinde durdurdukları araca birlikte binerek yola çıktıkları, ancak sanık …’ın yolda …’ye örgütün dağ kadrosuna katılmayacağını, kendisini örgüte teslim edip döneceğini söylediği ve …’nin sanık …’ı kendisini örgüte götüren kişi olarak teşhis ettiği olayda;
Terör örgütlerinin amaç suçun işlenmesi yolunda güven, disiplin ve sıkı irtibata önem veren iş bölümüne dayalı, hiyerarşik düzene sahip yapılar olarak istihbarat, gizlilik, güvenlik ve denetim konularında duyarlı oldukları dikkate alındığında, terör örgütüne eleman temin etme, barındırma, gönderme veya ulaşımını sağlama gibi faaliyetlere ilişkin organizasyonun örgütsel yapı dışında değerlendirilemeyeceği ve bu eylemlerin salt yardım düzeyini aşmamış eylemlerden nitelik itibarıyla farklılık arz ettiği, bu bağlamda sanık …’ın; örgütün şartlarından bahsedip kendisinin de örgüte katılacağını söyleyerek hakkında yaş küçüklüğü nedeniyle ayrı soruşturma yürütülen …’yi örgüte katılması hususunda ikna etmesi ve örgütün dağ kadrosuna katılmak üzere birlikte yola çıktıktan sonra da…’e kendisini PKK silahlı terör örgütüne teslim edip döneceğini söylemesi karşısında, sanığın amacının örgüte eleman kazandırma olduğunun anlaşılması, …’nin sanık …’a yönelik teşhisi ve aşamalardaki istikrarlı beyanları ile PKK silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan hakkında ayrı davada verilen mahkûmiyet hükmü kesinleşen M. A. Töre’nin, örgütün çağrıları üzerine gerçekleşen yasa dışı toplumsal olaylara sanığın da katıldığına yönelik beyanının, sanığın savunmaları ve adli sicil kaydıyla da örtüşmesi birlikte değerlendirildiğinde; sanığın çeşitlilik, süreklilik ve yoğunluk arz eden eylemleri, hiyerarşik yapı içerisinde bulunan örgüt üyesince yapılabilecek faaliyetler olduğundan, sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyet kararı verilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, sanığın eyleminin silahlı terör örgütüne üye olma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, silahlı terör örgütüne yardım etme suçuna teşebbüsten mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Sonuç:
Açıklanan nedenlerle,
1- Yüksekova Ağır Ceza Mahkemesinin 15.12.2015 tarihli ve 281-396 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanığın eyleminin silahlı terör örgütüne üye olma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, silahlı terör örgütüne yardım etme suçuna teşebbüsten mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 11.06.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.
Kayseri Ağır Ceza Avukatı
Alanında yetkin Kayseri ağır ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir.
Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.
Kayseri ağır ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.