Sahte Belgelerle Noterde Yapılan Araç Satışı Nedeniyle Trafik Kaydının İptali Davası

Sahte Belgelerle Noterde Yapılan Araç Satışı Nedeniyle Trafik Kaydının İptali Davası - Kayseri Ticaret Avukatı - Zülküf Arslan Hukuk Bürosu 0352 222 1661

Sahte Belgelerle Noterde Yapılan Araç Satışı Nedeniyle Trafik Kaydının İptali

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Esas No: 2017/1367 Karar No: 2018/249 Karar Tarihi: 21.02.2018

Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki haksız müdahalenin önlenmesi, trafik kaydının iptali, tescil ve aracın teslimi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … Asliye Hukuk Mahkemesince asıl davanın reddi, karşı davanın kısmen kabulüne dair verilen 12.11.2010 gün ve … sayılı kararın davacı- karşı davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 07.11.2012 gün ve 2011/5380 E., 2012/16309 K. sayılı kararı ile;

“…1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacı-karşı davalılardan …’ın tüm, M. N. Edalı mirasçılarının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.

2- Davacı-karşı davalı M. N. Edalı mirasçılarının diğer temyiz itirazına gelince;

Asıl dava, haksız müdahalenin önlenmesi, araç teslimi ve tescili; karşı dava, sahte belgelerle yapılan noter satışına istinaden oluşturulan trafik kaydının iptali ile tescili istemlerine ilişkindir. Mahkemece, asıl davanın reddine, karşı davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm; davacı-karşı davalılar tarafından temyiz edilmiştir.

Davacılar, dava konusu aracın davacılardan … tarafından, kendini … olarak tanıtan şahıstan noter nezdinde düzenlenen satış sözleşmesi ile satın alındığını ve trafikte tescil ettirildiğini, bir süre sonra diğer davacı M. N. Edalı’ya noterde satışının yapıldığını, aracı satın aldıklarında trafik kaydında çalıntı şerhi bulunmamasına rağmen, trafikte davacı M. N. Edalı adına tescil ettirmek isterken çalıntı olduğu iddiası ile araca el konulduğunu, davalı …’ın aracını rızaen 3. kişiye vadeli olarak satıp teslim etmesine rağmen parasını alamayınca aracın çalındığını iddia ederek suç duyurusunda bulunduğunu belirterek, muarazanın giderilmesi ile aracın davacılardan M. N. Edalı’ya teslimi ve adına tescilini talep etmişlerdir.

Davalı- karşı davacı …, dava konusu minibüsün kendi adına tescilli iken, sahte sürücü belgesi düzenlenerek davacılardan …’a satışının yapıldığını, satışın sahte belgelerle yapılması nedeniyle hukuki geçerliliğinin bulunmadığını, diğer davacı M. N. Edalı’nın aracı satın aldığı tarihte trafik kayıtları üzerinde tedbir bulunduğunu ileri sürerek, trafik kaydının iptali ile kendi adına tescili ve aracın teslimini talep etmiştir.

Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; sahte belgeler kullanılarak araç maliki olmayan 3. kişi tarafından yapılan işlemin yok hükmünde olduğu, davalı – karşı davacı … ile dava dışı 3. şahıs M. B. Elçi arasında yapılan harici satış sözleşmesinin 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 20/d maddesi uyarınca araç mülkiyetini nakle elverişli olmadığı ve mülkiyet devrinin gerçekleşmediği, ancak aracın ruhsatı ile birlikte güvene dayalı olarak kayıt malikinin elinden çıktığını, gerek …, gerek … ve M. N. Edalı’nın kendini M. B. Elçi olarak tanıtan kişi ile birlikte ve diğerlerini zarara uğratmak maksadı ile hareket ettiğine dair herhangi bir delil ve kanaat verici emare bulunmadığı, bu nedenle emin sıfatıyla zilyetten araç iktisap eden … ve M. N. Edalı’nın iyi niyetli olup olmadıkları sorununun çözümlenmesi gerektiğini, davacı-karşı davalıların Savcılık dosyasındaki ifadeleri ve noter satış belgeleri ve tüm dosya kapsamına göre iyi niyet koşulları oluşmadığı kanaatine varılarak asıl davanın reddi ile karşı davada … adına oluşan trafik kaydının iptali ile araç malikinin … olduğunun tespitine ve aracın aynen teslimine karar verilmiştir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu 988. maddesi; bir taşınırın emin sıfatıyla zilyedinden o şey üzerinde iyi niyetle mülkiyet veya sınırlı ayni hak edinen kimsenin edinimi, zilyedin bu tür tasarruflarda bulunma yetkisi olmasa bile korunur hükmünü öngörmektedir.

Bir malın zilyedi, onu başkasına emanet etmiş olmayıp, çaldırma, gasp, unutma gibi bir sebeple elinden çıkarmış bulunuyorsa, 3. şahıs böyle bir malı iyi niyetle iktisap etmiş olsa dahi onun iktisabı geçerli değildir. Gerçekten Türk Medeni Kanunu’nun 902/1. maddesi bu hususta gayet açıktır:

Yedinden sirkat olunan veya kendisi tarafından kaybedilen veya rızası olmaksızın diğer herhangi bir suretle elinden alınan bir menkulün zilyedi beş sene müddet zarfında istihkak davası ikame edebilir.

Görülüyor ki kanun iyi niyetin korunması hususunda, emaneten bırakılan mallarla, sahibinin elinden rızası olmadan çıkan mallar hususunda bir ayırım yapmıştır. Bu ayırım şu düşünceye dayanmaktadır; malı başkasına emaneten bırakan kimse az çok risk altına girmiş ve emaneten verdiği şeyin alan tarafından başkasına geçirilmesi tehlikesini göze almış sayılabilir. Oysa bir malı rızası olmadan elinden çıkaran kimsenin böyle bir riske önceden katlandığı söylenemez. Böyle olunca, bir malı iyi niyetle iktisap eden 3. şahsın menfaati, malı emaneten veren kimsenin menfaatine tercih edilmekte, rızası olmadan malını elinden çıkaran kimsenin menfaatine ise feda edilmemektedir. Sahibinin elinden rızası olmadan çıkan bir şeyi, iyi niyetli 3. şahıs bir açık artırmadan, pazardan veya bu gibi eşyayı satan bir kimseden iktisap ederse asıl mal sahibinin gerek bu şahıs gerekse daha sonraki müktesipler aleyhinde açacağı iade davasını kazanabilmesi şöyle bir şarta bağlanmıştır; Böyle hallerde, iyi niyetli 3. şahsın bu malı iktisap etmesi için verdiği bedel, iadeyi isteyen davacı, yani asıl mal sahibi tarafından ona iade edilmelidir. Eğer bu şart yerine getirilmezse, yargıç, asıl mal sahibinin açacağı iade davasını kabul edemez. Hukuk Genel Kurulunun 25/09/2002 tarih, 2002/4-608 E, 2002/643 K sayılı ilamında da aynı hususlara değinildiği görünmektedir.

Somut olayda davalı- karşı davacı …, kendi adına kayıtlı minibüs ve ruhsatı, kendini M. B. Elçi olarak tanıtan bir şahsa harici satış sözleşmesi ile devretmiş, dolayısıyla araç malikinin elinden rıza ile çıkmıştır. O halde emin sıfatı ile zilyetten araç iktisap eden davacı-karşı davalı … Arslan ve M. N. Edalı’nın iyi niyetli olup olmadıkları hususunun irdelenmesi gerekir. Gerek Savcılık soruşturması gerek mahkemenin kabulüne göre davacı-karşı davalıların kendini M. B. Elçi olarak tanıtan kişi ile birlikte ve diğerlerini zarara uğratmak maksadı ile hareket ettiğine dair herhangi bir delil ve kanaat verici emare bulunamamış, haklarındaki ceza soruşturması takipsiz bırakılmıştır. Mahkemece, deliller ve dosya kapsamı yanlış değerlendirilerek iyi niyetli olmadıkları sonucuna ulaşılması doğru değildir. O halde, davalı- karşı davacı …’in iade davasını kazanabilmesi için davacılardan M. N. Edalı’nın noter satış bedeli olarak ödediği 26.000,00 TL bedeli, kendisine iade etmesi gerekir. Mahkemece, bedelin ödenmemesi halinde iade davasının reddine karar verilmesi gerekirken, ödeme gerçekleşmeden aracın … adına tespit ve teslimine karar verilmesi usul ve yasaya uygun bulunmamış kararın bozulması gerekmiştir.”

gerekçesiyle davacı-karşı davalı M. N. Edalı mirasçıları yararına oybirliğiyle bozulmasına karar verilmiş, davacı- karşı davalı … vekilince karar düzeltme isteminde bulunulması üzerine bu kez Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 06.05.2013 gün ve 2013/3865 E., 2013/8101 K. sayılı kararı ile;

“…Dava, trafik kaydının iptali, eski malik adına tescili, araç teslimi istemlerine ilişkindir. Mahkemece asıl davanın reddine, karşı davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hükmün davacılar-karşı davalılar tarafınca temyizi üzerine, karar Dairemizce bozulmuştur. Davacı- karşı davalı … vekili tarafından kararın düzeltilmesi talep edilmiştir.

Davacılar, dava konusu aracın davacılardan … tarafından, kendini … olarak tanıtan şahıstan noter nezdinde düzenlenen satış sözleşmesi ile satın alındığını ve trafikte tescil ettirildiğini, bir süre sonra diğer davacı M. N. Edalı’ya noterde satışının yapıldığını, söz konusu aracı trafikte davacı M. N. Edalı adına tescil ettirmek isterken çalıntı olduğu iddiası ile araca el konulduğunu belirterek aracın davacılardan M. N. Edalı’ya teslimi ve adına tescilini talep etmişlerdir.

Davalı- karşı davacı …, dava konusu minibüsün kendi adına tescilli iken, sahte sürücü belgesi düzenlenerek davacılardan …’a satışının yapıldığını, satışın sahte belgelerle yapılması nedeniyle hukuki geçerliliğinin bulunmadığını, diğer davacı M. N. Edalı’nın aracı satın aldığı tarihte trafik kayıtları üzerinde tedbir bulunduğunu ileri sürerek, trafik kaydının iptali ile kendi adına tescili ve aracın teslimini talep etmiştir.

Mahkemece davacıların iyi niyetli olmadıkları gerekçesi ile asıl davanın reddi ile karşı davada … adına oluşan trafik kaydının iptali ile araç malikinin … olduğunun tespitine ve aracın aynen teslimine karar verilmiş; Dairemizce davacı–karşı davalılardan …’ın tüm temyiz itirazları reddedilmiş; davacı–karşı davalı M. N. Edalı mirasçıları yönünden ise davalı – karşı davacı …’in elinden aracın rızası ile çıktığı, mahkemece deliller ve dosya kapsamı yanlış değerlendirilerek davacı-karşı davalıların iyi niyetli olmadıkları sonucuna ulaşılmasının doğru olmadığı, davalı – karşı davacı …’in iade davasını kazanabilmesi için davacılardan M. N. Edalı’nın noter satış bedeli olarak ödediği bedeli, kendisine iade etmesi gerektiği, ödeme gerçekleşmeden aracın … adına tespit ve teslimine karar verilmesi usul ve yasaya uygun bulunmadığından bozma kararı verilmiştir.

Dosya kapsamından davalı- karşı davacı …’in aracını harici satış sözleşmesi ile kendisini M. B. Elçi olarak tanıtan şahsa teslim ettiği, davacı-karşı davalı …’ın aracı emin sıfatı ile zilyet olan M. B. Elçi’den satın aldığı ve trafikte tescil işlemlerinin yapıldığı, davacı-karşı davalı …’ın M. B. Elçi isimli şahısla birlikte ve diğerlerini zarara uğratmak kastı ile hareket ettiği yönünde delil bulunmadığından davacı-karşı davalı …’ın iyi niyetli olduğu anlaşılmaktadır. Somut olayda davacılar- karşı davalıların tamamı benzer hukuki durumda bulunduklarına göre Dairemizin 07.11.2012 günlü ve 2011/5380 Esas ve 2012/16309 Karar sayılı bozma ilamındaki davacı M. N. Edalı mirasçıları yönündeki bozma kararının davacı–karşı davalı …’a teşmil edilmesi gerekmiştir.”

gerekçesiyle davacı- karşı davalı … vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile bozma ilamının (1) nolu bendinde yazılı “davacı-karşı davalı …’ın tüm” ibaresinin çıkarılmasına ve (2) nolu bendinde yazılı bozma nedeninin davacı–karşı davalı … yönünden de geçerli sayılmasına ve yerel mahkeme kararının davacı-karşı davalı … yararına da bozulmasına oybirliğiyle karar verilerek dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Asıl dava haksız müdahalenin önlenmesi, araç teslimi ve tescili; karşı dava sahte belgelerle yapılan noter satışı ile oluşturulan trafik kaydının iptali ile tescili ve teslimi istemlerine ilişkindir.

Davacı – karşı davalılar vekili Malatya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne sunduğu dava dilekçesinde, müvekkillerinden …’ın, Bakırköy 4. Noterliğinde düzenlenen 03.11.2004 tarih ve 33776 yevmiye nolu satış sözleşmesi ile 34 … plaka nolu 2001 model Volkswagen marka panelvan minibüsü 33.272,00 TL bedel mukabilinde satıcı …’den satın alarak, kendi adına tescil ettirdiğini, …’ın aracı Malatya’ya getirerek bir süre kullandığını, daha sonra Malatya 4. Noterliğinin 12.04.2005 tarih ve 002123 yevmiye numaralı satış sözleşmesi ile M. N. Edalı’ya 28.443,00 TL’ye sattığını, müvekkili M. N. Edalı’nın satın aldığı araç için yaklaşık 13.000,00 TL harcama yaptığını, daha sonra Malatya Emniyet Müdürlüğü Hırsızlık Bürosu görevlilerince hırsızlık malı olduğu iddiasıyla 04.05.2005 tarihinde el konularak aracın zorla zapt edildiğini, müvekkilleri satın aldığında trafik kaydında çalıntı şerhi bulunmadığını, davalı tarafından müvekkilinin mülkiyet hakkına müdahalede bulunulmasının haksız ve yasaya aykırı olduğunu, müvekkillerinin çalıntı olduğu iddia olunan aracı resmî trafik kayıtlarına güvenerek, yine noterde düzenlenen resmî satış sözleşmesi ile satın aldıklarını, Medeni Kanunun 989. maddesine göre iyi niyetli üçüncü kişi olduklarını, aracın maliki olduğunu ve çalındığını iddia eden … isimli kişinin aynı gün resmî makamlara müracaat etmeyip aylar sonra müracaat ettiğini, davalı …’in aracını üçüncü kişilere vadeli olarak sattığını, vadesi geldiğinde parasını alamayınca aracın çalındığını iddia ederek savcılığa suç duyurusunda bulunduğunu, müvekkilinin mülkiyetinde bulunan araca, haksız ve yasal olmayan bir müdahalenin söz konusu olduğunu ileri sürerek dava neticeleninceye kadar 34 … plakalı aracın üçüncü kişilere teslim edilmemesi, müvekkili M. N. Edalı’ya yediemin olarak tedbiren teslim edilmesi ve aracın trafik kaydı üzerine devredilemez-satılamaz şerhinin konulabilmesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesini, trafik kayıtlarında M. N. Edalı adına tescilli ve kayıtlı bulunan 34 … plâka sayılı minibüsün mülkiyetine davalı tarafından yapılan haksız müdahalenin meni ile aracın müvekkili M. N. Edalı’ya teslimine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı- karşı davacı … vekili Malatya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne sunduğu cevap dilekçesinde, müvekkilinin ikamet adresinin Esenler ilçesi olup, Bakırköy yargı çevresine dâhil olduğunu, bu nedenle Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemelerinin yetkili olduğunu belirterek, esasa ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile yetki itirazının kabulü ile dosyanın yetkili Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemelerine gönderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davacı- karşı davalılar vekili Malatya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne sunduğu ıslah dilekçesinde, dava dilekçesinin izahı kısmında yazılmasına rağmen, talep kısmına sehven yazılmamış olduğu için, ıslah talebinin kabulü ile davaya konu 34 … plaka sayılı aracın, davacı M. N. Edalı adına trafiğe tesciline de karar verilmesi talep edilmiştir.

Malatya 1. Asliye Hukuk Mahkemesince dava dilekçesinin yetki yönünden reddine, karar kesinleştiğinde ve istem hâlinde dosyanın yetkili ve görevli Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, bu karar Yargıtay 13. Hukuk Dairesince onanarak kesinleşmiştir.

Talep üzerine dosyanın gönderildiği Bakırköy 7. Asliye Hukuk Mahkemesince 2006/133 Esas sayılı dosya üzerinden yargılamaya devam edilmiştir.

Davalı – karşı davacı … vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde, 34 … plakalı aracın müvekkili adına tescilli iken, satın almak isteyen kişiler tarafından müvekkilinden alındığını, müvekkilinin iyi niyetle aracın ruhsatını da teslim etmesi nedeniyle adına sahte sürücü belgesi düzenlenerek Bakırköy 4. Noterliğinin 03.11.2004 tarih ve 33776 yevmiye nolu Satış Sözleşmesi ile …’a satıldığını ve adına tescil edildiğini, sahte sürücü belgesi üzerindeki müvekkiline ait kimlik bilgilerinden ruhsat üzerinde yazılı olan dışındaki bilgilerin tamamen uydurma ve sahte olduğunu, tescil anında idarenin yeterli dikkati göstermediğini, ayrıca müvekkilinin sürücü belgesinin olmadığını ve aşırı derecede göz kusuru olduğu için sürücü belgesi almasının mümkün olmadığını, …’ın satış ve tescil anında sahte adresler vererek adresinin tespitini engellediğini, sahte belge ile satış işlemi yapan failleri koruyacak şekilde bilgileri sakladığını ve işbirliği yapmış olabileceği şüphesini uyandırdığını, …’a satış işlemi sahte belgelerle yapıldığı için hukuki bir geçerliliği olmadığını, diğer davalı M. N. Edalı’nın aracı noter belgesi ile …’dan satın aldığı esnada aracın trafik kayıtları üzerine Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı’nın 2004/71458 hazırlık sayılı dosyası nedeni ile konulan tedbir bulunduğunu, davacı tarafın iyi niyet iddialarının yerinde olmadığını ileri sürerek araç üzerine vazedilen tedbir kararının kaldırılmasına, karşı davalı M. N. Edalı’ya yediemin olarak araç teslimine ilişkin kararın kaldırılarak adli yediemine tevdiine, aracın karşı davalı … adına trafik kaydının iptali ile, müvekkili adına yeniden tesciline ve teslimine karar verilmesi talep edilmiştir.

Davacı – karşı davalılar vekili karşı davaya cevap dilekçesinde, karşı davanın süresi içinde açılmadığını, karşı davanın dava değeri itibariyle Sulh Hukuk Mahkemelerinin görevli olduğunu, müvekkili … ruhsatı aldıktan yaklaşık 50 gün sonra adli makamları bilgilendirdiğini, karşı davacının iyi niyetli olmadığını, aracın satış bedelinin bir kısmını aldıktan sonra kalan kısmına güvence almadan teslim etmekle kusurlu olduğunu, müvekkili …’ın noterde veya trafik tescil şubesinde hiç bir engel ile karşılaşmadığını, ayrıca müvekkilinin …’in kimliğinin gerçek olup olmadığını tespit etmesinin mümkün olmadığını, adres yanlışlığının noterlik tarafından yapılan maddi hatadan kaynaklandığını, araca sonradan bakım yaptırıldığı için 23.200,00 TL ye alınmasında bir yanlışlık olmadığını, bedelin bir kısmının bankadan çekilen para ile bir kısmının da kargo ile gönderilen bilgisayar ile yapıldığını, diğer müvekkili M. N. Edalı’nın da iyi niyetli malik olup, Medeni Kanun’un 989. maddesi ve 1412 sayılı (mülga) Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 103. maddesinin koruması altında olduğunu, karşı davacının aracını geri almak istiyorsa, müvekkilinin ödemiş olduğu bedeli faiziyle birlikte ödemesi gerektiğini belirterek karşı davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.

Yerel Mahkemece davalı – karşı davacı …’in 13.000,00 TL peşin alınmak, kalan kısmı için bono düzenlenmek suretiyle 22.10.2004 tarihli harici araç satış sözleşmesine istinaden aracı ve ruhsatı, kendini M. B. Elçi olarak tanıtan alıcıya teslim ettiği, harici satış sözleşmesinin 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 20/d maddesi uyarınca noterde düzenlenmesine ilişkin geçerlilik şartı olan şekil unsurunun gerçekleşmemesi nedeniyle, M. B. Elçi’ye yapılan satışın her halükarda hukuken geçersiz olduğu, bu durumda …’in mülkiyeti sona ermeyip, aracın ruhsatı ile birlikte güvene dayalı olarak malikinin elinden çıktığı, gerek …’in gerek …’ın ve gerekse M. N. Edalı’nın kendini M. B. Elçi olarak tanıtan kişi ile birlikte ve diğerlerini zarara uğratmak maksadı ile hareket ettiğine ilişkin herhangi bir delil ve kanaat verici emare elde edilemediği, bu itibarla emin sıfatı ile zilyetten aracı edinen … ve N. Edalı’nın iyi niyetli olup olmadıkları sorununun çözümlenmesi gerektiği, dosyadaki belge ve delillere göre davacı – karşı davalıların iyi niyetli olarak kabul edilemeyeceği ve iyi niyetin korumasından yararlanmalarına olanak bulunmadığı, mahkemenin idari nitelikte olan trafik kaydına tescile değil ancak mülkiyetin tespiti ile sınırlı karar verebileceği gerekçesiyle asıl davanın reddine, karşı davanın kısmen kabulü ile dava konusu aracın … adına oluşan trafik kaydının iptali ile araç malikinin karşı davacı … olduğunun tespitine ve aracın aynen teslimine karar verilmiştir.

Davacı- karşı davalılar vekilinin temyizi üzerine Özel Dairenin 07.11.2012 gün ve 2011/5380 E., 2012/16309 K. sayılı kararı ile yukarıda başlık kısmına alınan gerekçelerle davacı-karşı davalı M. N. Edalı mirasçıları yararına bozulmasına karar verilmiş; davacı – karşı davalı … vekilince karar düzeltme isteminde bulunulması üzerine bu kez Özel Dairenin 06.05.2013 gün ve 2013/3865 E., 2013/8101 K. sayılı kararı ile yukarıda başlık kısmına alınan gerekçelerle davacı–karşı davalı … vekilinin karar düzeltme isteğinin kabulü ile bozma ilamının (1) nolu bendinde yazılı “davacı-karşı davalı …’ın tüm” ibaresinin çıkarılmasına ve (2) nolu bendinde yazılı bozma nedeninin davacı–karşı davalı … yönünden de geçerli sayılmasına ve mahkeme kararının davacı-karşı davalı … yararına da bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece önceki gerekçeler tekrar edilerek ve dosyaya yansıyan delillere rağmen davacı-karşı davalılar … ve M. N. Edalı yönünden iyi niyet koşullarının oluşmadığı, iyi niyetin korunmasından yararlanmalarına hukuken olanak bulunmadığı, ayrıca bozma kararındaki kabule göre ulaşılan sonucun 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun zilyetlik karineleri ile bağdaşmadığı, bu yasal karineler değerlendirildiğinde iyi niyetli zilyede yöneltilen iade davasında iyi niyetli birinci ve sonraki edinenlere karşı taşınır davasının ancak ödenen bedelin geri verilmesi koşuluna bağlandığı tek düzenlemenin taşınır malın, açık artırmadan veya pazardan ya da benzeri eşya satanlardan iyi niyetle edinilmiş olması hâline münhasır olduğu, iyi niyetli kişiye ödeme yapılmasına ilişkin başkaca yasal düzenleme bulunmadığı, oysa somut dava incelendiğinde; davacı-karşı davalı M. N. Edalı ve /veya …’ın davaya konu aracı açık arttırma, pazar veya aynı türden eşya satan yerden almış olması hâlinin gerçekleştiğine işaret eden hiçbir delil ve olgunun mevcut olmadığı, bu durumda Yargıtay kararında işaret edilen bedel iadesine ilişkin yasal karinenin uygulanma koşullarının gerçekleşmediği, Yargıtay kararında benimsendiği koşullarda yani emin sıfatı ile zilyetten edinen iyi niyetli üçüncü kişi olunduğunun kabulü hâlinde ulaşılacak tek sonucun davalı – karşı davacı …’in satış bedelini ödemek koşulu ile iade isteyebileceği değil, davacı-karşı davalı konumundaki …’ın ve ondan iktisap eden M. N. Edalı’nın mülkiyeti iktisap ettiğinin kabulü olması gerektiği, bu itibarla Yargıtay 4. Hukuk Dairesi nezdinde kabul edilen olgular ile ulaşılan hukuki sonucun dosyadaki delil durumuna uygun olmadığı ve zilyetliğe ilişkin yasal karineler ile çeliştiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararını davacı- karşı davalılar vekili temyiz etmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, sahibinin elinden rızası ile çıkan dava konusu taşınır malı emin sıfatıyla zilyedinden edinen davacı – karşı davalıların 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 988. maddesi anlamında iyi niyetli olup olmadıkları, taşınır davasının kabulü için TMK’nın 989/2. maddesinde düzenlenen ödenen bedelin geri verilmesi koşulunun sahibinin elinden rızası dışında çıkan taşınır malın, açık artırmadan veya pazardan ya da benzeri eşya satanlardan iyi niyetle edinilmiş olması hâline münhasır olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre, davacı-karşı davalıların taşınır malı açık artırmadan veya pazardan ya da benzeri eşya satanlardan iyi niyetle edinmiş olup olmadıkları noktalarında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce, konuya ilişkin yasal düzenleme ve ilkelerin ortaya konulmasında yarar vardır:

Taşınır mülkiyeti 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 762. ve 778. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Taşınırlar (menkuller) Türk Medeni Kanunu’nun 762. maddesinde “nitelikleri itibarıyla taşınabilen maddi şeyler ile edinmeye elverişli olan ve taşınmaz mülkiyetinin kapsamına girmeyen doğal güçler” olarak tanımlanmıştır. Bu bakımdan bir yerden diğer bir yere bağımsız olarak, özünde bir değişiklik olmadan taşınabilen her türlü maddi eşya (örneğin otomobil, çanta, koltuk, sandalye, buğday, arpa vs.) satımı taşınır satımı niteliğinde olduğu gibi, taşınmaz mülkiyetine dâhil olmayan ve temellüke (mülk edinmeye) elverişli bulunan elektrik, su, havagazı, doğalgaz, elektrik gibi tabii kuvvetlerin satımı da taşınır satımı niteliğindedir.

Bu bakımdan taşınır (menkul) satımını “taşınmaz (gayrimenkul) olmayan her şeyin satımıdır” şeklinde tanımlamak daha isabetli olur. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 763/1 maddesine göre, taşınır mülkiyetinin nakli için zilyetliğin devri gereklidir.

Taşınır satımının geçerliği kural olarak biçim koşuluna bağlanmış değildir. Ne var ki, bazı özel Kanunlar ile taşınır satımı için geçerlilik koşulu öngörülmüştür. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 20. maddesinin (d) bendinde de tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirlerinin noterler tarafından yapılacağı belirtilmiştir. Diğer bir anlatımla trafikte kayıtlı araçlar, yapıları itibariyle taşınır mal olsalar da mülkiyetlerinin geçişi taşınır ve taşınmazlardan farklı olarak, özel ve kendine özgü bir düzenlenme koşuluna bağlanmıştır.

Bu açık hüküm karşısında, trafik sicilinde kayıtlı araçların satımına ilişkin bir sözleşmenin hukuki sonuç doğurabilmesi için o sözleşmenin 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 20/d maddesi gereğince resmî biçimde yapılması bir geçerlilik koşuludur. Anılan hüküm ile Yasa koyucu bir aracın mülkiyetinin geçişi için noterde resmî bir sözleşme yapılmasını zorunlu kılmakla, tarafların iradelerinin ancak yasada öngörüldüğü biçimde birleşmeleri durumunda bir değer ifade edebileceğini, aksi hâlde sonuç doğurmayacağını ve geçersiz olduğunu düzenleme altına almak istemektedir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 988. maddesinde yer alan hükme göre;

Bir taşınırın emin sıfatıyla zilyedinden o şey üzerinde iyi niyetle mülkiyet veya sınırlı aynî hak edinen kimsenin edinimi, zilyedin bu tür tasarruflarda bulunma yetkisi olmasa bile korunur

Türk Medeni Kanunu’nun 988. maddesinin uygulanabilmesi için gerekli şartlar şunlardır

1- Ayni hakkın emin sıfatıyla zilyetten kazanılmış olması,

2- Ayni hakkın kazananının üçüncü kişi olması,

3- Üçüncü kişinin bir ayni hak kazanmış olması,

4- Üçüncü kişinin ayni hakkı iyi niyetle kazanmış olması,

5- Üçüncü kişinin ediniminde tasarruf yetkisi dışında diğer geçerlilik unsurlarının mevcut olması (Lale Sirmen, Eşya Hukuku, 5. Bası, Ankara 2017, s. 91 vd.).

Anılan koşulların gerçekleşmesi durumu, mülkiyet hakkı sona eren önceki zilyedin üçüncü kişiye karşı taşınır davası veya istihkak davası açamaması hukuki sonucunu doğurur.

Ancak bir malın zilyedi, onu başkasına emanet etmiş olmayıp çaldırma, gasp, unutma gibi bir sebeple elinden çıkarmış bulunuyorsa, üçüncü şahıs böyle bir malı iyi niyetle iktisap etmiş olsa dahi onun iktisabı geçerli değildir. Gerçekten 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 989. maddesi bu hususta gayet açıktır:

Taşınırı çalınan, kaybolan ya da iradesi dışında başka herhangi bir şekilde elinden çıkan zilyet, o şeyi elinde bulunduran herkese karşı beş yıl içinde taşınır davası açabilir.

Bu taşınır, açık artırmadan veya pazardan ya da benzeri eşya satanlardan iyi niyetle edinilmiş ise; iyi niyetli birinci ve sonraki edinenlere karşı taşınır davası, ancak ödenen bedelin geri verilmesi koşuluyla açılabilir.

Diğer konularda iyi niyetli zilyedin haklarına ilişkin hükümler uygulanır.”

Görülüyor ki kanun iyi niyetin korunması hususunda emaneten bırakılan mallarla sahibinin elinden rızası olmadan çıkan mallar hususunda bir ayırım yapmıştır. Bu ayırım şu düşünceye dayanmaktadır; malı başkasına emaneten bırakan kimse az çok risk altına girmiş ve emaneten verdiği şeyin alan tarafından başkasına geçirilmesi tehlikesini göze almış sayılabilir. Oysa bir malı rızası olmadan elinden çıkaran kimsenin böyle bir riske önceden katlandığı söylenemez. Böyle olunca, bir malı iyi niyetle iktisap eden üçüncü şahsın menfaati, malı emaneten veren kimsenin menfaatine tercih edilmekte, rızası olmadan malı elinden çıkan kimsenin menfaatine ise feda edilmektedir.

Sahibinin elinden rızası olmadan çıkan bir şeyi, iyi niyetli üçüncü şahıs bir açık artırmadan, pazardan veya bu gibi eşyayı satan bir kimseden iktisap ederse, asıl mal sahibinin gerek bu şahıs gerekse daha sonraki müktesipler aleyhinde açacağı iade davasını kazanabilmesi şöyle bir şarta bağlanmıştır; Böyle hâllerde, iyi niyetli üçüncü şahsın bu malı iktisap etmesi için verdiği bedel, iadeyi isteyen davacı, yani asıl mal sahibi tarafından ona iade edilmelidir. Eğer bu şart yerine getirilmezse yargıç, asıl mal sahibinin açacağı iade davasını kabul edemez (TMK 989/2. maddesi).

Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25.09.2002 gün ve 2002/4-608 E., 2002/643 K. sayılı kararında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenen zilyetlik karineleri değerlendirildiğinde, iyi niyetli birinci veya sonraki edinenlere yöneltilen taşınır davasının kabulü için TMK’nın 989/2. maddesinde düzenlenen ödenen bedelin geri verilmesi koşulu, taşınır malın açık artırmadan veya pazardan ya da benzeri eşya satanlardan iyi niyetle edinilmiş olması hâline münhasır olup, iyi niyetli kişiye ödeme yapılmasına ilişkin başkaca yasal düzenleme bulunmamaktadır.

Bedel karşılığında iade koşulu, ancak sahibinin elinden iradesi dışında çıkan eşyalar hakkında bahse konu olur. Böyle bir taşınırı TMK’nın 989/2. maddesindeki şartlarla iktisap etmiş bulunan dava olunan, ancak bunun iktisabı için ödediği bedel kendisine verilmek şartıyla iadeye mecbur tutulabilir (Jale Akipek, Türk Eşya Hukuku, 2. Bası, Ankara 1972, s. 256).

Tüm bu açıklamalar ve ortaya konulan yasal düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Dava konusu 34 … plaka sayılı 2001 model Volkswagen markalı minibüs, davalı- karşı davacı … adına trafikte tescilli iken, kayıt maliki … tarafından 22.10.2004 tarihli harici araç satış sözleşmesine istinaden ruhsatı ile birlikte, kendini M. B. Elçi olarak tanıtan alıcıya teslim edilmiş, karşılığında 13.000,00 TL peşin, kalan kısmı için bono ile ödeme yapılmıştır. Daha sonra kimliği belirlenemeyen kişilerce ruhsat üzerinde yazılı bilgilerin kullanılması suretiyle … adına sahte sürücü belgesi düzenlenmiş, bu sürücü belgesi ile kendisini … olarak tanıtan kişi ile davacı- karşı davalı … arasında Bakırköy 4. Noterliğinde düzenlenen 03.11.2004 tarihli satış sözleşmesi ile dava konusu aracın satış işlemi yapılmıştır. Aracı kendi adına tescil ettiren … bir süre kullandıktan sonra Malatya 4. Noterliğinde düzenlenen 12.04.2005 tarihli satış sözleşmesi ile davacı- karşı davalı M. N. Edalı’ya satmıştır. Bu sırada … tarafından aracının çalındığı iddiasıyla Bakırköy C. Başsavcılığına başvurulmuştur. M. N. Edalı’nın satın aldığı araç için yaklaşık 13.000,00 TL harcama yaptıktan sonra aracı adına tescil etmek üzere Malatya Trafik Tescil Müdürlüğü’ne başvurduğu sırada Malatya Emniyet Müdürlüğü Hırsızlık Bürosu görevlilerince çalıntı olduğu iddiasıyla 04.05.2005 tarihinde araca el konulmuştur.

Yerel mahkeme ile Özel Daire arasında davalı – karşı davacı … ve alıcı M. B. Elçi tarafından imzalanan adi yazılı harici satış sözleşmesinin 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 20/d maddesi uyarınca üçüncü kişiye araç mülkiyetini nakle elverişli olmaması ve araç satış sözleşmesinin noterde düzenlenmesine ilişkin geçerlilik şartı olan şekil unsurunun gerçekleşmemesi nedeniyle, aracın M. B. Elçi’ye satışının hukuken geçersiz olduğu, ancak aracın ruhsatı ile birlikte güvene dayalı olarak kayıt malikinin elinden rızası ile çıktığı, gerek …’in gerek …’ın ve gerekse M. N. Edalı’nın kendini M. B. Elçi olarak tanıtan kişi ile birlikte ve diğerlerini zarara uğratmak maksadı ile hareket ettiğine ilişkin haklarında herhangi bir delil ve kanaat verici emare elde edilemediği hususlarında herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.

Dava konusu taşınır malın, zilyedinin elinden rızası ile çıktığının hem yerel mahkemenin hem Özel Dairenin kabulünde olması nedeniyle somut uyuşmazlığın emin sıfatıyla zilyetten edinme hâlini düzenleyen Türk Medeni Kanunu’nun 988. maddesi çerçevesinde, yukarıda açıklanan şartların oluşup oluşmadığının değerlendirilmesi suretiyle çözümlenmesi gereklidir.

Dosya kapsamındaki tüm belge ve deliller değerlendirildiğinde, davacı- karşı davalılar … ve M. N. Edalı’nın durumun gereklerine göre kendilerinden beklenen özeni gösterdikleri hâlde, kendilerine hak kazandıran zilyedin buna yetkisi olmadığını bilmedikleri ve bilecek durumda olmadıkları, dolayısıyla Türk Medeni Kanunu’nun 988. maddesi anlamında sübjektif iyi niyete sahip oldukları kanaatine varılmaktadır. Bu durumda davacı- karşı davalıların zilyedinin elinden rızası ile çıkan dava konusu taşınır malı emin sıfatıyla zilyedinden iyi niyetle edinmiş oldukları anlaşıldığına göre, Türk Medeni Kanunu’nun 988. maddesi uyarınca mülkiyeti kazandıklarının kabulü gerekmektedir.

Hâl böyle olunca, davacı- karşı davalıların zilyedinin elinden rızası ile çıkan dava konusu taşınır malı emin sıfatıyla zilyedinden edinen iyi niyetli üçüncü kişi olduklarına işaret eden Özel Daire bozma kararı bu yönüyle yerindedir.

Ne var ki Özel Daire bozma kararının son paragrafında geçen davalı- karşı davacı …’in bedelini ödediği takdirde mülkiyeti kazanabileceğine ilişkin ifadeler, kabul edilen olgular ile ulaşılan hukuki sonuç arasında çelişki doğurmaktadır. Yukarıda açıklanan maddi olgular ve zilyetliğe ilişkin yasal karineler birlikte değerlendirildiğinde, ulaşılacak hukuki sonuç davalı- karşı davacı …’in satış bedelini ödemek koşulu ile iade isteyebileceği değil, taşınır malı emin sıfatıyla zilyedinden edinen iyi niyetli üçüncü kişi olmaları sebebiyle davacı-karşı davalı …’ın ve ondan iktisap eden M. N. Edalı’nın mülkiyeti kazandıklarının kabulü şeklinde olmalıdır.

Ancak davacı- karşı davalılar vekili tarafından dava dilekçesi ile haksız müdahalenin meni ile aracın müvekkili M. N. Edalı’ya teslimi, ıslah dilekçesi ile de dava konusu aracın M. N. Edalı adına trafiğe tescili talep edilmişse de; tescil işlemi idari bir işlem olup mahkemece trafik kaydına tescile karar verilmesi, idareyi işlem yapmaya zorlayıcı bir karardır. Oysa adli yargı yerinde, idareyi işlem yapmaya zorlayıcı türden bir karar verilemez. Davacı- karşı davalılar tarafından mülkiyetin tespiti istenilmeyip, tescil kararı istenilmiş olmakla çoğun içinde azın da olduğu ilkesinden hareketle mahkemece, asıl dava ile ilgili olarak davaya konu aracın mülkiyetinin tespitine karar verilmekle yetinilmesi, bu nedenle davacı- karşı davalıların asıl dava ve ıslah dilekçeleri ile ileri sürdükleri taleplerinin belirtilen nedenle kısmen kabulü gerekmektedir.

Sonuç itibariyle, Özel Dairece yerel mahkemece asıl davanın kısmen kabulü ve karşı davanın reddine karar verilmesi gerektiği belirtilerek bozma kararı verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile taşınır malın zilyedinin elinden rızası dışında çıkması hâlini düzenleyen ve somut uyuşmazlıkta uygulama yeri bulunmayan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 989. maddesinin son fıkrası gereğince …’in araç bedelini ödemesi koşulunun getirilerek bozma kararı verilmesi doğru değildir.

Bu nedenle Özel Daire bozma kararında yer alan “O hâlde, davalı- karşı davacı …’in iade davasını kazanabilmesi için davacılardan M. N. Edalı’nın noter satış bedeli olarak ödediği 26.000,00 TL bedeli, kendisine iade etmesi gerekir. Mahkemece, bedelin ödenmemesi hâlinde iade davasının reddine karar verilmesi gerekirken, ödeme gerçekleşmeden aracın … adına tespit ve teslimine karar verilmesi usul ve yasaya uygun bulunmamış kararın bozulması gerekmiştir.” ifadelerinin metinden çıkarılmak suretiyle değişiklik yapılarak yerine “O hâlde, asıl davanın kısmen kabulüne ve karşı davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya uygun bulunmamış kararın bozulması gerekmiştir.” ifadelerinin eklenmesine karar vermek gerekmiştir.

Şu hâlde direnme kararı yukarıda açıklanan bu değişik nedenlerle bozulmalıdır.

Sonuç: Davacı- karşı davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Özel Daire bozma kararında yer alan “O hâlde, davalı- karşı davacı …’in iade davasını kazanabilmesi için davacılardan M. N. Edalı’nın noter satış bedeli olarak ödediği 26.000,00 TL bedeli, kendisine iade etmesi gerekir. Mahkemece, bedelin ödenmemesi hâlinde iade davasının reddine karar verilmesi gerekirken, ödeme gerçekleşmeden aracın … adına tespit ve teslimine karar verilmesi usul ve yasaya uygun bulunmamış kararın bozulması gerekmiştir.” ifadelerinin karar metninden çıkartılarak, yerine “O hâlde, asıl davanın kısmen kabulüne ve karşı davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya uygun bulunmamış kararın bozulması gerekmiştir.” ifadelerinin yazılması suretiyle düzeltilmesine, direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, tebliğ tarihinden itibaren on beş günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.02.2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.

Dava sürecinde etkin bir temsil için hukuk alanında deneyimli ve güncel mevzuat ile içtihatlara hakim  bir avukattan hukuki destek almanız büyük önem arz etmektedir. Borçlar hukuku ve ticaret hukuku alanında yetkin avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek hukuk davalarında sürece katılan taraflara avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermekte ve taraflara hukuki yardım sunmaktadır.

Dava sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır. 

Kayseri ticaret avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.